3 Mart 2016 Perşembe

NAİM’İN DEPARLARI






Naim Süleymanoğlu ülkemizin en-başarılı, Dünyada sözü geçen nadir sporcularımızdan biridir. Herkesin ona saygı duyması, ‘’Cep Herkülü’’ gibi yakıştırmalar yapması, her zaman, özellikle Dünya medyasının ona hayranlığını göstermektedir. Mütevazi kişiliği ile fazla konuşmaz, uzak kalmayı tercih eder, ama konuşunca da etkisi uzaklara kadar gider...

İşte,  ülkemizin en-son sportif tespiti, yine ses getirecek türdendir. ‘’Bir ülkenin olimpiyatlarda iş yapacak kendi sporcusunu yetiştiremiyorsa, spor oralarda bitmiş demektir!’’ sözleri, ne kadar acı, ama ayni zamanda doğru oldukları herkesçe bilinen bir gerçektir. Ama Naim gibi bir Dünya ekolün söylemesi, boyutu ve işlevi açısından farklı olacağı, kuşku kaldırmaz bir gerçektir.

Yaklaşık 30 yıl önce, genç Naim’in Avustralya'dan Anavatanına kaçması, buradan da tüm Dünya’ya Bulgaristan’daki bize, Türklere uygulanan asimilasyon politikasını, işkenceleri anlatması akıllara gelmektedir... Çok çaba göstermelerine rağmen, hiç bir politikacı veya şahıs sesini bu kadar net ve yüksek duyuramamış, Dünya’ya anlatamamıştı. Bir Naim Süleymanoğlu bunu başarmış, Jivkov rejimi için çanlar tehlikeli çalmaya başlamıştı. Özgür Dünya Bulgaristan’daki olaylara el atmış, Türkleri daha büyük zülümlerden korumuştu. Naim sadece sporcu görevini değil, Milli kimlik koruma görevini de yerine getirmiş, milyonlarca hayır duası almıştı.

Büyük sporcular böyle; Az konuşurlar, ama konuşunca sesleri uzaklara kadar gitmektedir. Cep Herkül'ün son  sportif  deparı bize ister istemez Çin atasözünü hatırlattı: ‘’Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyor ise, orada Güneş batıyor demektir’’

                                                                                                                                  Ertan Hatipoğlu

2 Mart 2016 Çarşamba

BARCELONA’NIN GENETİK MÜHENDİSLERİ

                            




Luis Enrique Barca’nın hocası olduktan beri defalarca, daha geniş kadro ile çalışmak istediğini vurgulamasına rağmen, son aylarda bu konuda sesi çıkmamaya başladı. Takımın fiziksel kapasitesi, ayakta kalma kabiliyeti acımasız ve yoğun maç trafiğini yenmiş, yedek kulübesi her zamandan daha ‘’dolu’’görünmektedir.  An itibarı ile, takımdan darbe sakatlığı yüzünden eksik sadece Thiago Alcantara gözükürken, Alba’nın kas sakatlığı yüzünden sadece 3 hafta oynamadığını göze çarpmaktadır. Özellikle  son Arda ve Vidal transferlerinden sonra, Enrique’nin elleri iyice çözülmüş vaziyettedir.

UEFA uyguladığı transfer yasağı, kulübün yöneticilerini ilim, bilime kapılarını açmayı zorlamış, takım hocasını da daha dikkatli antrenmanlara yönlendirmiş olacak ki, ilerleyen zaman içinde sakatlanan futbolcu neredeyse kalmamış durumda.

Her antrenmanda görülen GPS yeleklerden alınan veriler, hangi futbolcunun dinlenmesi gerektiğini hemen hocalar tarafından tespit edilmektedir. Barcelona sağlık ekibi, özellikle onların başı Dr. Ricard Pruna için futbolcuları sadece tedavi etmek değil, sakatlıklarını önlemek önemlidir. Gıda kontrolünden tutun da, kullanılan  sabun, deodorant, parfüm gibi malzemeler kontrolden geçmektedir. Ayrıca, futbolcuların genetic bilgilerine, DNK –larına girilmektedir. Dr. Pruna  futbolcuların genetic bilgileri sayesinde sakatlıkların önlenebileceğini söyleyen Avrupa'da ilk uzmandır. ‘’ Futbolcuların büyüme faktörlerindeki polimorfizm,  ciddi sakatlıkların riskleri ve süre olarak uzunlukları hakkında bilgi vermektedir. Bu genler biyolojik işaretler gibi, sakatlanma süreçleri için önemli rol oynamaktadır.'' 

İşte, modern futbolun karmaşık yapısında doktorların genetic mühendisliğe başvurmaları, futbolcuların daha fazla stress ortamlarda ayakta sağlıklı kalmalarına yöneliktir. Ayrıca, futbol sporu ne kadar takım olsa da, her futbolcunun ayrı yükleme ve toparlanma süreçlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Görünen bu trendler bir çok takımda ileri yıllarda görülecektir…

Darısı bizim başımıza!


                                                                                                       Ertan Hatipoğlu



9 Şubat 2016 Salı

HER LİG'E LAZIM-LEİCESTER






Leicester  300.000 nüfuslu İngiltere’nin 10. Büyük şehridir. Eski, tarih kokan bir şehir…Yaklaşık 140 yıl boyunca hiç şampiyon olmamış, genelde başarıları 2. Lig ile bağlantılıdır. Şimdi ise, daha Premier Lig’in ilk maçlarından beri lider pozisyondalar. Üstelik takımlarında hiç ünlü futbolcu yok, daha düne kadar rakipleri yüzlerine bile bakmazken…Başlarında Premier Lig’in özelliklerini  çözmüş, bir grup delikanlıdan süper orkestra yapmış tecrübeli maestro var-Claudio Ranieri. İtalyan Hoca antrenmanlardan fazla toparlanma aktivitelerine önem vermeyi, yoğun maçlar trafiğine karşı bir silah olarak kullanmaya çocukları ikna etmiş, ‘’içlerinizdeki ateşi bulun!’’gibi sözleri ile, motive etmeyi başarmıştı. Fazla taktik konuşmaz, koşan takım ister ve yaratmayı başarmıştı.

Süper Ligi’mizde Leicester gibi takımı açıkçası çok isteriz. Manchester deplasmanında 3:0 öne geçmek gibi benzer mucizeleri buralarda görmek çok güzel olur, ligimize renk ve değerler katardı. Ama mevcut hakem, federasyon faktörleri düşünürsek bunların sadece bir hayal olduğunu hemen anlarız. Leicester gibi mucizeleri  görmemeye mahkumuz. Geçen yıl küme düşmemeye çalışan takım bu yıl şampiyon oldu, olacak. İşte, futbolun güzellikleri bunlar! Bizi hayallere daldıran bu gibi olaylardır…

Aslında çok zaman evvel, kalbur zaman içinde benzer bir ‘’efsane’’ vardı…Kocaelispor takımı 2. Ligin şampiyonu olduktan sonraki sezon neredeyse Süper Lig’in de şampiyonu oluyordu…Ama mucizeye izin verilmedi, takım o zamanki UEFA kupada yarışmıştı. Başlarında Güvenç Kurtar, santrforları ise sevgili Saffet Sançaklı’ydı. Mutluluğun tamamına ulaşamadılar, ama çok güzel, heyecanlı bir sezondu. Güvenç Hoca ayni Ranieri gibi koşan, mücadeleci bir takım yaratmıştı.''İçlerindeki ateşi'' o da çıkarmayı başarmış, her maça taş gibi takım sürüyordu.

Güvenç Kurtar ile Claudio Ranieri yaşları eşit mi?



                                                                                    Ertan Hatipoğlu

25 Ocak 2016 Pazartesi

KARTAL’IN ISKALARI





Kartal ıskalar mı, hemen demeyin! Hava şartlarına ve ona bağlı olmayan sebeplerle bir haftanın içinde tam 2 kez ıskaladı. Birincisi Başak şehir stadında, ikincisi ise Trabzon deplasmanında…
Futbolda genelde müsabaka haftaları ‘’az yüklemeli’’ geçer. Takımlar çarşamba gününden sonra kısa, hafif antrenmanlar ile hafta sonu maçlarına ‘’taze’’ girmeleri için hazırlanırlar. Hafta sonunda maç ertelenince, takım, özellikle banko oynayan oyuncular hazırlandıkları şiddeti, fiziksel yüklemeyi alamazlar. Özellikle bu olay bir-kaç kez tekrarlanır ise, takım ritmini kaybeder veya yakalayamaz, futbolcuları forma girmeleri zorlaşır.

Beşiktaş takımı tam iki hafta bu ‘’musabaka haftasını’’ uyguladı, ama iki kez maç oynamadan Nevzat Demir tesislerine geri döndü. Hafta arasında da kendinden zayıf rakibine, Ziraat kupası maçında yedekler ile çıkmış, yine as oyuncularını görememiş, maç yüklenmesi yapamamıştı. Kısacası, takımın asıl unsurları şu ana kadar resmi maç oynayamamış, o fiziksel yüklemeyi üzerlerinde hissetmiş değiller.

Hemen söyleyelim, BJK gibi takım, Süper Lig’te bu durumu avantaja çeviremese de, zararsız atlatabilir. Takım Avrupa Ligi’ne devam etseydi, durum farklı olurdu…
Bu durumların ’’panzehiri’’olarak bilinen, özellikle pazartesi günün her iki antrenmanın çok yüklemeli, maç bileşenlerini çalıştıracak türden olmalıdır. Birisi ‘’çift kale’’ diğeri ise, ‘’sürat ve süratte devanlılık’’ türden tercihlerin en-yaygınıdır. Çarşamba günü de benzer yükleme takımı ‘’maç yüklemesine’’ yaklaştıracak, alınamayanları kısmen de olsa telafi edecektir.
Ertesi gün Sivas Belediyesi maçına yorgun as takım ile çıkıldığında, o yüklemeyi yorgunluk fonun üzerinde atlatılabilse, BJK bu hadiseden az zararla çıkmış üzere olacaktır. Hafta sonu (30-31.1)Ziraat kupasında daha ciddi rakibe karşı da as takımı çıkarılmalı, bu ‘’kabus’’, yüklemeli haftayı rezon dışı, herkesin şaşıracak şeklinde kapatmalıdır!

Tabi, burada toparlanma unsurlarına çok ağır görevler düşmektedir. Futbolcular özellikle bu haftayı tesislerde geçirmeli, antrenmandan sonra, beslenme, toparlanma ve sağlıklı uykulara kendilerini vermelidir.

Beşiktaş takımı için son derece zorlu, tuzaklarla dolu hafta görünmektedir! Şenol Hoca için sezonun en-ekstrem durumudur…  



                                       Ertan Hatipoğlu

17 Ocak 2016 Pazar

LAS ROZAS SAVAŞI




İspanya’da iki futbol devin arasında bu sefer seçim savaşı olacaktır. İspanya Kraliyet Futbol Federasyon Başkanı seçimi iki ezeli rakibi karşı karşıya getirecektir.
Şu anki Başkan Angel Maria Villar önümüzdeki aylarda seçim olacağını açıkladıktan sonra, gözler özellikle iki dev kulübüne yöneldi.

Barcelona her zaman olduğu gibi, yani 8. Kez Villar’ı destekleyecek. Hatırlatılması gerekirse, şu anki Başkan geçen yüz yılın 88. Yılından bu yana başkanlık koltuğunda oturmaktadır! Ayrıca, UEFA ve FİFA-da çok değişik görevlerde yer almış, almaya da devam etmektedir.

Real Madrid ise, adaylığını açıklamış, Villar’ın karşısına dikilebilecek Jorge Perez’i desteklemektedir. Perez şu an Futbol federasyonun genel sekreteri olarak görev yapmaktadır.

Bakalım önümüzdeki aylarda eski kurt Villar, Barca destekli, mutfaktan birine, yani Real Madrid arkasına alan Perez’e uzun yıllar adeta yapıştığı koltuğu kaptıracak mı? Bakalım bu büyük kulis savaşında galip kim çıkacak, ezeli rakibine karşı maçlarını soyunma odasından 1:0  kimler başlayacaktır!




                                                                                                           Ertan Hatipoğlu

13 Ocak 2016 Çarşamba

FİNANSAL FAİR PLAY






2009 yılında Michel Platini ve sağ kolu Gianni yeni uygulamadan bahsederlerken, kimse olayı anlayamamış, ‘’olur-geçer’’ diye, düşünmekteydi. Ama geçmedi, tam tersine 4-5 yılın içerinde bir çok kulüp ceza, bir çoğu ise kısıtlanıyordu. Kısacası, finansal fair play kulüplerin sonu bitmeyen, dev transfer harcamalarını durdurmak, futbolcularına transfer taksitlerini ödemek için başlatıldı. Yorgan ayağı göre uzatılsın diye, yapılıyordu.Yapılıyordu, ama bunları yürürlüğe sokan Platini bu gün futbolda yok.Hem de, 2 milyoncuk, minacık bir rakam için…Oysa ki, gönlünde ne arslan yatmaktaydı… 

Şimdi bakıldığında, herkes  finansal pair play’ı çok iyi ‘’ugulamaktadır’’. Bazıları bir tek futbolcu için hala 100-e  yakın milyon euro verirken, diğerleri ‘’Ada’dan eşek’’ getiremiyor.

Böyle ikiyüzlülük Dünya futbolu hatırlar mı, bilinmez, ama ne güzel söylemiş Hz. Mevlana: ‘’İkiyüzlü insanlar getirdikleri sözleri ile yararlı olabilirler, ama götürdükleri ile zarar getirirler’’


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

10 Ocak 2016 Pazar

AKILLI OLMAK, HESAP ZAMANI-4





Euro 2016 yaklaşırken, TFF Teknik Kurul'un bir önceki yazımızda ele alınan hususlarda tedbirleri aldıktan sonra, en-önemli konu gelmektedir-takım sportif formun zirvesine nasıl ulaşacak? Özellikle, bir çok futbolcumuzun bu sezon 2. kez bunu yaptıklarından sonra…

Bu konu iyice anlaşılsın diye, Oğuzhan’ı örnek alalım. Kardeşimiz bu sezon ilk devrede Milli takım ve kulübü BJK başarılı olması için forma girmiş, süper performans göstermişti. Önümüzdeki haftalarda, takımı şampiyon olması için bunu 2.kez yapmak zorunda! Bilindiği gibi, sportif form sonsuz bir durum değildir, en-fazla  2 ay sürdükten sonra, kaçınılmaz olarak düşer. Bundan dolayı, Oğuzhan kardeşimiz Haziran-Temmuz aylarında, Milli takımımızın başarısı için, bu sezon 3. kez sportif forma girmesi gerekecektir. Nasıl yapacaktır?

2. yarı Lig maçları bir hafta erkene çekilirse, Euro 2016-ya tam 4 haftalık mikro hazırlık yaratılmış olacaktır. Bu dönemin amacı futbolcuların azalmış olan motorik niteliklerini şarj edip, yükselterek yeniden forma sokmaktır. Dönemin ilk bölümünde antrenman hacmi artarken, yoğunluk azalır, ikinci bölümde tam tersi uygulanır. Yükleme dalgası futbolcuların verimini artırarak, onları daha yüksek seviyelere taşımaktadır. 1. Haftada dikkat edilmesi husus, futbolcuların ferdi olarak, sezonu yoğun geçip, geçmemesidir. Yoğun geçen sezonun ardından 1. Hafta şarj dönemi daha hafif, bol genel kuvvet ve dayanıklılık hareketler uygulanmalı, subjektif veya objektif nedenler ile çalışmalarında kesintisi olanlara ise, daha sert, hacimli antrenmanlar yapılmaktadır. 2. haftanın son ve 3. haftanın ilk bölümünde maksimal yüklenmelere geçilmeli, ani yükleme dalgalardan kaçınmamalı. 4. haftada model denilen, ritimli girilmeli. Yüklemeleri düz bir şekilde değil, dalgalı indirilir, böylece takım maç ritmine çok daha uyumlu girecektir.

Bundan başka, maçlara sokulurken, dikkat edilmesi gereken bazı durumlar vardır. Eğer takım çok antrenmanlı ve formda ise, maç sabahı antrenman yapılmasında sakınca yoktur. Bu konuda en-ufak bir şüphede, o antrenman yapılmamalı! Takım son hafta kendini çok yorgun hissederse, 2-3 gün dinlenme ve hafif ''ter'' antrenman verilir, maçtan 1 gün önce ‘’ter’’ değil, ‘’kamçılayıcı’’antrenman uygulanır. Takım son haftada kendini çok iyi, hatta ‘’sabırsız’’hissederse, o zaman kısa, ama yoğun antrenmanlar ile, durum maça taşınır.


Çok kısa olarak, takımımızın Euro 2016 formda, güçlü, ayakta kalacak yollarını altını çizmeye çalıştık. Bu modelin çok fazla teferruatları var, ama hiç kuşkusuz, uygulayacak seviye bunları çabuk söker.  


                                                                                                                     
Ertan Hatipoğlu

En okunanlar