23 Mayıs 2016 Pazartesi

İNGİLİZ MAÇ'IN YORUMU - ATLETİZM VERSİYONU












Sadece 3 hafta sonra Euro 2016 futbol şampiyonasının gruplarda ilk maçlarımıza başlayacak, üst tura çıkmak için yolları zorlayacağız. Hem çok, hem de az bir zaman…Çok zaman, çünkü hala bazı detayları, futbolcuların uyum ve form durumları yukarıya çekme ihtimal ve fırsat varken, az zaman, çünkü bir çok şey şimdiye kadar olmalıydı…

Akşamki maçta en-çok göze çarpan şey, İngilizlerin bizden daha fazla fizikli, daha atlet olmalarıydı. Koşu tekniğinden başlanılırsa, yere basışlarına gidilir, sürat, süratte devamlılık, dayanıklılık gibi önemli fiziksel nitelikleri üstün görünüyorlardı. Tüm bunları Fatih Hoca zaten bildiği için, son anda Amerikalı ‘’kadrolu’’ kondisyoneri Scott Piri’yi getirmiş, kalan zamanda çözüm arayacaktır. Kalan sürede Scott ne kadar yardımcı olacak, hep birlikte göreceğiz, ama görülen o ki, bu konuda önerdiğimiz yıl boyunca fiziksel tedbir yapılmamış, kocaman yıl milli futbolculara sadece kulüplerindeki bireysel performans hocalar bakmıştır! (‘’Akıllı olmak zamanı’’ yazılarımıza 1-2-3 ve 4-e bakın!)

Koşu tekniği ve yere basışın önemi fazladır. Her adımda, maç boyunca yere az temas, ekonomik koşu ile birlikte 90 dakikada kocaman bir enerji tasarrufu getirmektedir. Daha doğrusu her futbolcunun sınırı belli enerji deposu, daha yavaş bitmektedir. Bu durum takıma skora göre, vites değiştirme konforu vermekte, bir sonraki maçına daha diri çıkmasına yol açmaktadır.

Akşamki manzara şöyleydi; Eğer maç değil de, atletizm testleri yapılsaydı ve 15 Türk, 15 İngiliz futbolculara 30m. ayaktan full koşturulsaydı, toplamda 1,5-2,0 saniye fark olurdu! İşte bundan dolayı penaltı yapıldı, 2. Golü kalemizde görüyorduk…Eğer testi 15 futbolcu x 20 depar x 30m. 1 dakika ara ile yapılasaydı, toplam takım farkı 1 dakikanın üstüne gider ki, bu fark çok büyüktür. Bundan dolayı, savunmada kalır, topu bizde tutmaya çalışırız, ama ne kadar başarabiliyoruz, açıkça görünmektedir.
Ayrıca, 2. Test’in başarılı olması için süratte devamlılık niteliğin yanı sıra genel dayanıklılık gerekir. Yoksa, sadece çıplak sürat kalır, o da var ise, tabi…Genel dayanıklılığın iyi olması bir de toparlanma süreçlerini etkilemekte ki, önümüzdeki şampiyonada bize çok lazım olacaktır.

Kalecimiz Volkan Babacan belki şu anda Türkiye’nin en-iyi kalecidir, ama fiziksel olarak, kaleyi dolduramıyor, çok ‘’cılız’’görünüm sergiliyor.Boyu 190 çıvarında, az değil, ama kas kütlesi çok gerilerde.Daha dolgun, rakipleri ona kolay yanaşmayacak, kısacası onları kalesinden uzak tutacak bir fiziğe kavuşması gerekir!
Kaleci candır...

                                                                                                              Ertan Hatipoğlu

17 Mayıs 2016 Salı

ATLETİZM’DE DOKUNULMAZLAR










Atletizm ölçümlü bir spordur. Stat’da ya şampiyonsun, ya değil.Torpil geçmez, her şey metre ve saniyeye göredir, fotofiniş ise, doğruyu görür.... Herkes ayni çizgiden çıkar, kurallar esastır.
Piste öyle, ama dışına baktığımızda…Hemen göze çarpanlar-ayrı uygulamalar, kayırma, iftiralar, kısacası-çifte standartlar! Bazıları o kadar bariz ki, sıradan bir atletizm severi bile çileden çıkartacak niteliktedir.

En-son örneğinden gidersek, Rus atletler  yaklaşık 6 aydan beri paslanma durumuna gelmişken, Kenyalı’lar tıkır-tıkır hiç bir şey olmamış gibi yarışıyor, hatta tartan pistleri yırtıyorlar. Kenya atletlerin doping vakaları çok imiş, ülkelerinde WADA kuralları hala yürürlüğe girememiş, yöneticileri atletlerden rüşvet alıyormuş, işlemez…Onlara bir türlü Ruslara gibi yasak gelmez. Onlar dokunulmazlar. Burada göze çarpan çok basit bir oyun sergileniyor. WADA ‘’kötü polisi’’ oynayıp, ihraç isterken, İAAF ‘’iyi polise’’ bürünüp, Kenya’ya arka çıkıyor!? Neticede - ''it ürür-kervan yürür''söze denk bir durum oluşmuş durumda.

Dokunulmaz demişken, akla hemen başka dokunulmazlara göz atalım. İtalya ve İspanya’da kanun dışı laboratuvarlar, ‘’Frankenstein’’lakaplı doktorlar, skandal kararlar ile sonuçlanan atlet davaları, yıldız sporcuların evlerinde bulunan kan bankaları ile dolu buz dolapları, gibi olaylara karşın, tam bir sessizlik. Kuzuların sessizlii…

Ya, İngiliz atletlerin sadece soruşturmalarına ne demeliyiz? Sadece soruşturma, sonuç yok! Paula Radcliffe, Mohamed Farah ve antrenörü Alberto Salazar sadece soruşturuldular, ama ne hikmet ise, sonuca gidilemedi. WADA soruşturmasına rağmen rüşvet verip de, hala açıklanmayan o 3 ingiliz atleti kim merak etmiyor ki? Birisi Londra 2012 Olimpiyat şampiyonu!

Atletizmi yöneten kurum ve partnerleri  bir tarafa devamlı hoş görü, güven, öbür tarafa ise, sopa, hem de en kalınından. Bir taraftan Kenya’lı atletler maraton üstüne maraton kazanırken, Rio 2016 hazırlanırlar, öbür taraftan Rus atletleri ailelerini nasıl geçindirecekleri düşünceleri ile boğuşmaktadır. Rusların eksik olduğu Dünya pistlerinde şimdi başkaları adeta tartanları yırtarken, kimlerin oldukları bilmek zor olmaması gerek. Bazıların umurlarında değilken, hatta sevinirken, diğerleri geri dönmeleri için adeta 12 kuyudan su getirmekteler.

Umarız 17.06.2016 tarihinde İAAF Konseyi doğru karar alır. Rus atletlerini yeniden hak ettikleri yerlerine iade ederler.


Zararın neresinden dönersen kardır, çünkü…

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

16 Mayıs 2016 Pazartesi

USAİN BOLT'UN MOTORU( taslaklardan, 2 yıl önce yazılmış yazı)












Elit ferdi sporda, özellikle zirvesinde 10 yıldan fazla kalmak, neredeyse imkansız bir şeydir. Hele atletizmin 100 metresini düşünürsek, tamamen işlevsel performansa dayandığından, zirvede kalmak değil 10 yıl, bir ay bile kalmak zordur.
Şöyle diğer sporlara baktığımızda, bu süreden kendi branşın tepesinde kalabilen ilk akla gelen isim asrın güreşçisi Hamza Yerlikaya gelmektedir. 17 yaşında Dünya şampiyonu olmuş, 13 yıl sonra yine Avrupa şampiyonu olmaya başarmıştı! Arada, tabi 2 Olimpiyat şampiyonluğu ve sayısızca Dünya birincililikleri vardır.
Kısacası, aynen otomobil motorları gibi, her sporcunun ‘’motoru’’ farklıdır, ama bir ömrü vardır. Nasıl ki, otomobillere  şu kadar kilometre yolu vardır deniliyorsa, elit sporcuların da bir ömrü vardır. Bayan sporcular bu konuda daha avantajlı, zira onların çocuk doğumları ile doğal dinlenme, ‘’motorlarını’’ garajda tutma özellikleri mevcuttur. Bir başka göze çarpan ise, son zamanların çok yaygın olan doping cezalardan dolayı farklı dinlendirme olayıdır. İşte, Justin Gatlin mesela motorunu zorunlu olarak kocaman 4 yıl garajda bırakmak zorunda kalmıştı…Doğal olarak, 10 yıldan fazla zirve keyfi yapmaya devam etmektedir. 
10 yıldan fazla, tam 12 yıl zirvede kalabilen muhteşem Carl Lewis’ten başkası değildir! İlk Dünya şampiyonluğunu 1983 yılında, son ünvanını uzun atlamada da olsa  1996 Atalanta’da kazanmıştı!

Linford Christie bir başka zirvede sınırları zorlamış sprinterdi. Onun ise çok farklı nedeni vardı…25 yaşına kadar 10.44 gibi mütevazi derecesi ile kimseyi ‘’üzmemiş’’, neredeyse herkese geçiliyordu. 26 yaşında aniden 10.04 koşunca, vitesi 4-e atmış,  yine de 10 yıldan fazla bir sure ile daha sonraki viteslerde kalmayı başaramamıştı!

Usain Bolt fakat başka, çok farklı bir sporcudur. 15 yaşında 20.57 gibi süper bir derece ile elit spora ‘’merhaba!’’ demiş, 19 yaşında artık bir Dünya gençler şampiyonu ve rekortmeniydi-19.97! O zamandan sonra hikayesini bilmeyen kalmamış, sadece atletizmin yüzü değil, bir Dünya spor starı oluvermişti! Sadece 2009 yılında Berlin Olimpiyat stadında Dünya rekoru( 9.58) kırmadan önce, 80 bin kişinin duydukları heyecanı bir bilseniz…

Kısacası, muhteşem bir kariyer, ama her şeyin bir sonu vardır. Şimdi herkesin sorduğu soru bu- Bolt önümüzdeki yıl ve 2016 Rio’da unvanını koruyabilecek, zirvede kalabilecek mi? Son yılda pistlere 2-3 kez çıktı, derecelerinden kendisi bile memnun olmadı, saklanmıştı…Olabilir, Dünya veya Olimpiyat yarışları olmayan yıllarda onun gibi starlar ‘’motorlarını’’ dinlenmeye, rölantiye alırlar. Gündemde kalmaları için menajerleri bir çok şey üretirler. Rakipleri genelde eleştirir, nasihat verirler. Aynen Gatlin’in yaptığı gibi…Eski şampiyonlar uyarısını çekerler, aynı Maurice Greene gibi…
Usain onlara gülerek cevap bile vermez, kendini bilir, ne yaptığını nerede ne maske kullanacağını çok iyi hesabını yapmıştır. ‘’Münih - Oktoberfest'de ne işi var?’’ soranlar gerçeği bilmezler. Bolt onların anlamaları için hiç bir şey yapmaz, tam tersine, ‘’hayatımı da yaşarım, herkesi de geçerim!’’ maskesi takmış durumda.  Aslında, bu maske en-kıdemsiz atlette bile var, herkes neredeyse antrenmansız koştuğunu vurgulamaya çalışırken, ‘’bakın –çok yetenekliyim, çalışırsam daha neler yaparım, neler!’’demeye getirir.
Usain Münih’te sakatlıkların tedavisi için ünlü Bayen Münhen doktoru Volffart’ın yanına gelmektedir. E, 28 yaşına geldi, tek- tük çatırdıyor, uzman yardımı almaz ise, hedeflerine ulaşamaz. Tedavi ziyaretlerini saklamak, ama ayni zamanda gündemde olmak ister. Bunun için sarışın kızlarla da fotoğraflar çektirir...  
Seneye Dünya şampiyonası beklerken, rakiplerin de kendine göre problemleri var.Gatlin, Gay ve Powell de ilk bahar yıllarında olmayacak, alttan gelenler de Bolt’un koşabilecek 9.70 cıvarında dereceye ulaşmaları biraz zor ihtimal. Yohan Blake ve Kemar Bailey-Cole kendi grubunda ''sıkı markaja'' alınmış durumdalar...
Seneye yine Bolt derken, Rio 2016 için ayni şeyi söylemek fantezi sayılır! 


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

EURO 2016 Mİ? SİZLERE ÖMÜR…









Old Traford’ta şüpheli bir paket kocaman bir maçın ertelemesine neden olurken, ingiliz polisi çabuk bir şekilde 75.000 seyirciyi tahliye etti ve bomba uzmanlarını işini yapsınlar diye, gönderdi. Kontrollü patlama ile bomba etkisiz hale gelirken, her şey iyi bitiyordu. Ölü veya yarılı olmadan bu gerilim filmi atlatılmıştı.

Fakat, sadece 1 ay sonra Fransa’da Euro 2016 başlayacaktır. Ayni Fransa birkaç kez teröristler tarafından vurulmuş, adeta perişan olmuştu. Paris’in ortasında lokaller taranmış, onlarca masum insan ölmüştü.
Şimdi organizatörler hem sporcuların, hemde seyircilerin emniyetini garanti etseler de, 9 ayrı şehirde bunu nasıl başaracaklar, açıkçası çok şüpheli gözükmektedir. Belki  bu kadar iddialı olmaların arkasında şampiyonaya zayıf ilgi olduğu yatmaktadır. Devlet memurlarına bedava biletler dağıtıldığı kulaktan kulağı dolaşmaya başlamış…

Belki korunacak çok şey olmayacağını düşünüyor olabilirler!

Yukarıdaki durumu kendi lehimize çevirmek, çok zor olmayacak, gözükmektedir. Zira bizim seyirciler ‘’bize bişey olmaz, abi!’’düşünceleri ile, statlarda kesin  sayısal üstünlük sağlanır var sayarak, Türkiye Avrupa şampiyonu, olur mu, dersiniz!?

                                                                                       

                                                                                                   Ertan Hatipoğlu

ANTRENMAN'DA SALGILANAN HORMONLAR

                        



İyi bir terlemenin faydalarını saymakla bitmemekle birlikte, hareket edilerek 3 temel hormon salgılanmaktadır. Antrenmanda ter atılırken salgılanlara bir göz atalım:

İRİSİN- Kan akışında salgılanmasına antrenmanların teşviki vardır. Ona ‘’hareketin hormonu’’ derler…
İrisin yağı hücrelerin programlarını değiştirerek, daha fazla yakılmasını emrederken, onların depo edilme hakkını da ellerinden almış oluyor. Düzenli antrenman yapanlarda neden metabolizma hızlanması ve fazla yağ yakma görünür sorusunun en-bariz açıklanmasıdır. Kanında yüksek seviyede irisin olanların kromozom uçları da daha uzun olur. İlerleyen yaş ile birlikte telimerler (kromozom uçları) kısalır ve beraberinde kanser, Alzhaymer ve kalp hastalıkları gibi sağlık problemlerine yol açılır.
Bu hormonun daha fazla salgılanması için, daha fazla kas lifleri olan daha büyük kas gruplarını çalıştırmalı.

TESTOSTERON- Erkek hormonu, genelde testislerden salgılanır, seksüel dürtüyü, kemikler ve kas büyümesini beslemektedir.
Antrenmandan sonra, antrenman türüne, yaş ve irsi faktörlere bağlı olarak, testosteron oranı 1 saate kadar yükselir. Vücut o anları gözeterek, gezen testosteronu kas kütle yapımında kullanır. Düşük seviyeler kalp ve şeker hastalıklara yol açar.
Seviyesini artırmak için, örneğin antrenmanı düşük kardiyo ile başlatmalı, sonra ise, ağırlıklara girilmelidir.









PEPTİT YY– Beyne çabuk ulaşan ve doyum hisini veren hormondur. 
Özellikle sert antrenmanlardan sonra iştah kesilir, sebebi ise Peptit YY hormonudur. Kardiyo çalışmaları bu hormonun seviyesini daha düşük tutarken, kuvvet içeren yüklemeler seviyesini yukarılara taşır.


Ona göre! 


                                                                                                    Ertan Hatipoğlu

13 Mayıs 2016 Cuma

TOKYO 2020 OLİMPİYAT'I NASIL KAZANDI?

  





                    




Yaklaşık 3 yıl önce Arjantin’de yapılan o çetin 2020 Olimpiyat aday yarışını hepimiz hatırlarız. Sebebi ise çok açıktı; İstanbul zorlu rakibi Madrid’i geçmiş, Tokyo ile finale kalmıştı. Finalde ise, maalesef kaybettik, ama bizim spor yöneticilerimiz doğru teşhis koyamayıp, yanlış tedavilere gidildi…Tüm bunları o zamanlar kaleme almış, anlatmıştık.

Son günlerde, Dünya medyasının önemli gazetelerinde bir rüşvet iddiası dolaştırılıp, geveleniyor. The Guardian’a göre, Fransa polisi bir dosya açmış, Tokyo’nun seçilmesi için IOC üyelerin bir kısmına rüşvet verilmiş iddiası ile, özellikle atletizm kökenli üyelere, başta eski Başkan Lamine Diack olmak üzere, soruşturma açılmış! Kısacası, Tokyo şehri 2020 yılı Olimpiyatlarına ev sahipliğini bilek gücü ile değil, rüşvetlerle almışmış!?

Gerçek nedir? 

Hayır, Tokyo yarışı tüm bu çirkinlikleri yapmadan kazandı! Sebepler arasında ‘’Japonlar bunu yapmaz!’’, ‘’IOC üyeleri rüşvet almaz!’’gibi saf ön yargılı yaklaşım sergilemeden, hemen şunu söyleyelim - tüm bunlara gerek yoktu!
Evet, Japonların rüşvet vermeye gerek yoktu, çünkü onlar iyi matematikçi, spor kültürü ve sezgileri yüksek insanlar. Bakın, her şey ortada:
Oy veren 97 kişi IOC üyeden 23-ü atletizm kökenlidir. Bunların aralarında ünlülerin yanısıra, az kişinin bildiği şahıslar da var. Hepsi İAAF family (aile) çok bağlı insanlardır.Onlar yıllarca bu spora hizmet etmekte ve dolayısı ile, ekmek yemekteler. Birlikte hareket etmek onların genlerinde var…

Japonlar spora sponsor olarak yıllarca destek olurlar. IOC kendi sponsorlardan çok sayıda Dünya çapında Japon firmalar mevcuttur. İAAF yıllarca neredeyse Japon sponsorlar ile ayakta kalmış, işlerini yürütmeyi devam ettirmektedir. Kısacası, İAAF o zamanki 7 sponsordan  5-i Japon idi. Yılda yaklaşık 30 milyon $ kasasına girmekte olan bir kurum, herhalde İstanbul’a oy veremezdi. 97-23=75 üye…İstanbul-Tokyo  gerçek yarışı o 75 üye üzerinden yapıldı. Orada da Japon lobisi, IOC politikası, komşu destekleri, Madrid (Latin) oyları derken, yarışı 60:36 Tokyo kazandı. Yani, kalan 75 oy neredeyse bölündü...

Bize ise, kalan ‘’Biri beni aldatırsa, yazıklar olsun ona; iki kere aldatırsa, yazıklar olsun bana’’ Japon atasözü, sanırız birilerini uyandıracaktır.



                                                                                                                                      Ertan Hatipoğlu











8 Mayıs 2016 Pazar

HOCA’NIN TAKIMA KATKISI







Mersey nehrin Tanrıları çıldırmıştı o gece, ama Villarreal’i onlar değil, Jürgen Klopp yendi. Sıradan futbolcular ile dolu, geçen yıl bir şey yapamayan takım gitmiş, yerine bambaşka sporcular gelmişti. Kısacası, deli dolu Alman ölüyü diriltmişti. Zaten doktorlar ne derler:’’bir tedavi hemen iyileştirme göstermezse, at gitsin!’’ Bir hocaya o kadar gerekli, 5-6 ayda işini bitirmeli,  hedefleri vurmalıdır. Geri kalanlar sadece bahanelerdir… Klopp ve Liverpool hemen birbirine uyum sağlarken, Jürgen’in tuhaf sıçramaları, el hareketleri  ve deli bakışları ile futbolcuların morallerini yükseltti ve takım oynamaya başladı.



Ayni süreci Atletico 2011 yılında yaşamıştı. Bir başka deli hoca ile - Diego Simeone… Avrupa Kupası kaldırması için ‘’Kızılderiler’’e sadece 6 ay yeterliydi. Diego mevcut futbolculardan adeta başka, haddini bilen, çelik takım yaratmıştı. Futbolda, antrenörler piyasasında iki hit vardır-Kloppo ve Cholo. Hem yetenekli, hem de deli-dolu.Kesin kazandıran bir harmanlama gözüküyor.


Delilikten dahiliğe bir adım, ince çizgi var derler…

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

6 Mayıs 2016 Cuma

ŞAMPİYONLAR LİGİN GÖLGESİ UZAMIŞ







 Şampiyonlar Liginde yarı final maçları, özellikle Manchester City takımı için son derece iyi bir fırsattı. Tüm dünyaya göstermek, finale çıkarak, yumruklarını sallamak için tam zamanıydı. Arap sermayesi ile doyurulmuş takım gerçekten herkese gösterdi… Her iki maçta, neredeyse gol pozisyonu yaratmadan tarihe geçtiler. Heyecanını yitirmiş, emekli takım olarak…Tek isabetli şutları kendi kalesine girerken, maçın kaderini de belirlemişti. Böylece, finale çıkan, gezinmeye, seyahate çıkan bir başka cepleri dolu, kral takım olmuştu. Real Madrid için bu konuda çok şeyler yazıldı, çizildi, teferruatlara girmeyeceğiz…

Halbuki UEFA-lı milyarderler her fırsatta Şampiyonlar Ligi pastanın çileği olduğundan bahsederler, ballandıra, ballandıra yorulmadan, her fırsatta anlatırlar. Yok turnuva en-iyilerinmiş, en-parlaklarınmış, en-zenginlerinmiş, en, en, en…

Evet, o kadar zenginler ki, koşmaya, mücadele etmeye bile  üşenmekteler. Sağ olsunlar, paralarını güle, güle harcasınlar, ama biz onları izlerken sıkılmaktan bıktık.


Kısacası, biz artık Leicester’i izlemek istiyoruz. Chelsea-Tottenham maçın kavgaları ve 12 kartı  da hiç fena değildi…Biz Liverpool’ün onursal savasına, son topa kadar mücadelesinin hastasıyız.

                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu
                                                                                                     

5 Mayıs 2016 Perşembe

ANTRENMAN'DAN ÖNCE TÜKETİLECEK EN-İYİ GIDALAR










Her gün neredeyse antrenman yapmakta, hedefler peşinde koşanlardan birisiniz. İlerleyişinizi sevinçle karşılıyorsunuz, ama vücudunuz Ferrari motoru gibi çalışmasını istiyorsanız, yakıtınızı kontrol etmeli, boşluklar ve yanlışlar varsa düzeltmelisiniz! Kısacası, her antrenmandan önce ne tüketiyorsunuz önemlidir.
Doğru gıdalara geçerseniz, çok kısa zamanda antrenman kalitesi, toparlanmanız ve enerjiniz yükselecektir.
Bir saat antrenmandan önce tükenilmesi gereken gıdalar ve faydaları:

1.     MUZ- Onlara  ‘’Doğal protein deposu’’ derler. Ayrıca onlarda çabuk sindirilebilen basit karbonhidratlar bulunur. Potasyum maddesi ise, kas işlevliğini artırırken, kalp  çalışmasını  ve tansiyon düzenlemesini sağlamaktadır. Üstelik, potasyum vücutta uzun kalır. Sabah erken , antrenmandan önce bir muz ve kase yoğurt tüketilirse, dakikalar sonra, çok yüklemeli antrenmana dahi hazır olunur.

2.     KEPEKLİ EKMEK- Bir diliminde yeterli kadar karbonhidrat bulunurken, üstüne reçel veya bal sürülürse, süper bir enerji bombasına dönüşür. Protein ilave etmek istenirse, bir suda pişirilmiş yumurta ilave edilir.
Özellikle kış aylarında, antrenmanlar öğle saatlerde yapılırken, 50 dakika önce 1-2 dilim kepek ekmekle piliç etin göğüs kısmından bir parça tüketilmeli.
 
3.     YULAF EZMESİ-  Lif zenginleridir, kanı çok sayıda karbonhidrat ile beslerler, enerji seviyesi devamlı yakarlarda tutulurken, kan şekerin seviyesi de kontroldedir. Ayrıca, vitaminlerin bulunması karbonhitratların enerjiye dönüşmesinde rolü büyüktür. Tüm bunlar, antrenmandan yarım saat önce bir kase yulaf ezmesi tüketilmesi ile elde edilir!

4.     YOĞURT ve MEYVELER-  Protein ve karbonhidratların buluşmasıdır. Karbonhidratlar çabuk sindirilirken, proteinler kas yıkımını önlemektedir.

Antrenmandan önce yağlı gıdalarda uzak durulmalı. Onlar kaslarınızda kramp ve çekmelere yol açarken, yavaş ve ağır hissetmenizi sağlayacaklardır. Karbonhidrat ihtiyaçlarınızı çeşitli çikolata ve tatlılardan temin ederseniz, antrenman sırasında kan şekeriniz düşer, enerjinizin bitmesini mutlaka hissedersiniz.

Akıllı olmak sporda her zaman kazandırır!


                                                                                                   Ertan Hatipoğlu

En okunanlar