21 Aralık 2016 Çarşamba

FENERBAHÇE’NİN KAMP ALERJİSİ





Sezon başındaki kamp komedisinden hiç bahsetmeden geçelim ki, hakkında çok konuşuldu, eleştirilmişti... Şimdi devre arasındaki o küçük fırsatı büyüterek, değerlendirmek yerine, yine ‘’kısa çop’’ çekilmektedir.

Dick Advocaat ve ekibinden bunu beklemiyorduk…Bizzat kendileri ‘’12 kuyudan su taşıyarak’’, sayısızca ''yama'' yapıp, takımı aylarca ayakta tutmaya çalıştılar. Tuttular da…Kucaklarında buldukları sezon başı boşluğu ellerinden geleni ile, kapatmaya çalıştılar. Milli ve bir çok haftalarda ilave çalışmalarla takımın eksik olan fiziksel niteliklerin seviyesini artırmaya uğraştılar. Devre arası onlar için bir nimet, büyük bir fırsat gibi durmaktaydı…

Durmaktaydı, ama maalesef, artık durmuyor! 06 Ocak, Antalya’da başlayacak hazırlık kampı sadece 6 gün sürecek!? Buna kamp denilebirse…Hani ‘’bir hava alayım’’derler ya…
Bir kere, kamp yeri Antalya olarak seçilmesi yine kötü bir seçenektir, zira özellikle ocak ayında oralarda fazla yağmur yağmaktadır. Mersin yer olarak çok daha isabetli olurdu, ama bu kadar ince noktalara inmeyelim! Malum, futbol camiası ince işlere karşı alerjisi vardır…

Takımın son lig, Trabzon maçı 26.12.2016 tarihinde yapılacak ve futbolcular o kocaman 11 gün( 6.01 kadar) Yeni yıl, Christmos nedeni ile dinlenmeye bırakılacak. Muhtemelen ferdi antrenman programı ellerine tutuşturalacak…O sürede yarısı planları uygulayacak, yarısı kilo alıp, nefes nefese kendilerini Antalya’ya atacaklar.
Antalya’da 6 günde tüm eksik vazifeler çözülecek, İstanbul'da rötuşlar yapılıp, lige ‘’bomba’’ gibi girilecektir!? Buna inanan varsa, parmak kaldırsın!

2. yarı ilk lig maçı 15.01 tarihinde, ocak ayı boyunca, Kupa ile beraber, toplam 4 maç var. Sezon sıkışık, diyorlar…Daha iyi ya, o zaman, Ocak ayın tamamı ile Antalya’da ol! Oralarda maçlarına git, gel! Sıcak ortamda, ailevi problemlerinden uzak antrenmanlarını yapar, güneşli günlerin fazlalığını kullanıp, toparlanmanın, yenilenmenin, antrenman performansın artışlarından faydalanırsın. İster kumda, ister mis gibi ormanda koşturur, kaplıcalarda rahat uzanırsın.Kısacası, adam gibi hazırlanırsın. Korkma, ilk maçlarını kaybetmeyeceksin! 3 puanlık sistemde kaybetsen, ne yazar?

Fenerbahçe kulübün özellikle son 17 yıldır bir hedefi vardır.UEFA kupasını kaldırmak, şampiyon olmak arzusu belirgin bir şekilde gözükmektedir. Aykut Kocaman döneminde bu hedefe oldukça yaklaşılmıştı…Maalesef bu ‘’cüce’’hazırlık ile, İstanbul'a  hemen sokulma ile, imkansız gözükmektedir.

Yine makyaj, yine yamalar bizi beklemektedir, anlaşılan…

Ertan Hatipoğlu

18 Aralık 2016 Pazar

SPORDA BELİRLEYİCİ 3 GEN

            







Hayatlarında spor yapmayan iki kişiyi kısa ve uzun mesafede yarıştırırsak, genelde birinde biri, diğerinde diğeri kazanır. Daha sonra hafif ile çok sayı, ağır halter ile maksimal kaldırış uygularsak, kesin çelişkili, genelde değişik sonuçlar alınır.
Fiziksel niteliklerin ilerlemesini sağlayan 3 gen yukarıdaki örnekte çelişkili ve değişik sonuçları belirlemektedir.
İnsanları fiziksel aktivitesinde en-çok rol alan ACE adında gendir. Akciğer, kalp ve böbrek, üreme organları, bağırsak ve beyin dokuların damarlarında bulunan anjiyotensin dönüştürücü enzim oluşumu için sorumludur. Genin temel işlevi miyokardı beslemektir.
Araştırmalarda ACE D ve Y harfli alelleri kullanmaktadır.



D-alel mevcudiyeti nedeniyle artan kan hacmi kan basıncıda bir artışa neden olur. Onlar sayesinde vücudun ve kalp kasında büyüme oluşmaktadır. Bu durum özellikle dayanıklılık istenilen branşlarda büyük bir artıdır.
Aksine, Y-alel ters genotip hesapları olduğu için organ ve kaslarda büyüme olmaz. Uzun boylu ve sıska olması gereken sporlarda avantajdır.
DD genotip taşıyıcıları sürat-kuvvet nitelikleri gelişimi kolay, YY ise, dayanıklılık teşvik etmektedir.
Bir sporcuda DY-genotip varsa, nitelikleri normal  gelişecektir. Normal gelişmekle hiç bir zaman Dünya starların arasına girilemez, hatırlatırız! Araştırmalara göre, dünyada DY ara, genotip tipi yaklaşık 50% insanlarda bulunmaktadır. YY-27%, DD ise-23%.

2. belirleyici  ACTN3 protein genidir. O bir alfa-aktinin-3, çabuk kas liflerin içinde olan, ayni ismi taşıyan bir protein. Çoğu insanda süratli kas proteini normal oluşurken, genetik bilimde R harfi ile kodlanmaktadır. Oluşma gerçeklememiş ise, X sembolü ile işaretlendirilir.





RR- sürat ve çabukluk içeren sporlarda avantajdır. 
XX-  hiç bir zaman RR tipleri yakalayamaz, gerilerde kalırlar.
XR-  bir çok insana ait, normal gelişimi ve sürati ancak sağlar.

3. belirleyici gen PPARA. Yağı asitlerin oksidasyonunu gerçekleştiren bir receptor.Glikoz, yağı ve enerji metabolizmayı düzenler. Kasların oksijen kapasitesini arttırır.




GG- dayanıklılık çok artar, kilo verilmekte hiç zorlanılmaz. Verilen kilolar geri kolay gelmez.
CC- yapılan diyet ve kaybedilen kilolar çabuk geri dönmektedir.


İnsanın gen tipini belirlemek özel testlere tabidir. Bir çok ülkede genç sporcuların branşlaşmasına yardımcı olan testler yapılmaktadır. Biz ise, hala göz kararlarımıza, hislerimize, kişisel çıkarlarımıza göre sporcularımızı yönlendirmekteyiz!


Ertan Hatipoğlu

14 Aralık 2016 Çarşamba

OSMANLISPOR’UN UZUN ANKARA HAVASI

                                  






Osmanlıspor bu sezon herkesin hayretle, bir çok profesyonelin de kıskançlık ile izlediği bir takım haline gelmiş durumda. Lig’teki başarılı maçların yanı sıra, Avrupa’da zor gruptan, hem de lider olarak tamamlaması iyi bir sürpriz olmuştur.

Başarılı bir takımın arkasında iyi bir kadro, teknik ekip, akıllı yönetim ve ateşli taraftar olduğunu bilmekteyiz. Bizi asıl ilgilendiren antrenman-eğitim sürecinde yapılanlardır.Oralardaki hatalar takımı asla başarılı kılamaz, çünkü…
Kısacası, Osmanlıspor'un bu sezonki antrenman hamlelerini incelerken, başarısının arkasındaki o hamleler göze batmaktadır.

Birincisi, takım oldukça fazla bir zaman sportif formun zirvesinde kalmayı başarmış durumda. Sportif forma ulaşmak başka, orada  fazla kalmak bambaşka bir meziyettir. Ferdi bakıldığında bir sporcu en-fazla 6 hafta sportif formun zirvesinde kalabilmekte, daha sonra kaçınılmaz olarak, düşmektedir. Sadece ‘’üst pilotaj’’ teknik ile donanımlı antrenörler bu süreci-8, çok nadir ise 9 haftaya taşımaya bilmekteler. Reşit Akçay’ın bu sezonki uzun performansı bunlardan biridir. İşte, bizi alkışlamaya sevk eden olay budur!

Osmanlıspor bu sezonki hazırlık hamlesini tüm Avrupa futbolcuları Euro 2016 eleme turlarını dikkatle izlerken, Gerede, Çankurtaran mevkisinde 1500m. rakımda, ter dökerek başlamıştı. Bu erken başlayan hazırlığın sebebi  Avrupa’da 2 ön eleme maçları oynamasıydı. Kısacası, geçen sezonun bitiminden 2-3 hafta sonra, takım genel hazırlık dönemin  meşakkatli antrenmanlarına maruz kalmaktaydı. Avrupa maçları olsa da, neticede takımın genel hazırlık dönemi uzun tutulmaktaydı. İşte, bu uzun tutulan hazırlık dönemin meyvesi uzun formda kalması oldu!Birinci koşul yerine getirilmişti.

Hatırlayacak olunursa, Slaven Bilic’in Beşiktaşı 2 yıl önce, ön elemelerden gelip, aralık sonuna kadar formda kalmayı başarmıştı…Bu uzun formda süre yine uzmanlar tarafından çok konuşulmuş, tartışılmıştı…

Mustafa Hoca’nın bir başka öngörüsü, başarılı antrenman hamlesi gerçekten bizi hayretlere düşürmektedir. Takımını ‘’antrenmanlı’’durumda fazla tutarak, forma girmesini Avrupa ligi grupların maçlarına denk getirmesiydi. Bunu da şapka çıkartarak, kenara yazmaktayız…

Sportif formda uzun kalmanın bir başka nedenleri hiç kuşkusuz, antrenman-toparlanma ekseninde yapılan doğru hamlelerdir. Takım genelde çok diri, istekli ve taze görünmekteydi. Belli ki, antrenmanlarda modern metotlar ile yola çıkılmış, takımın toparlanması antrenmanlara göre, oldukça denk gelmektedir.

Tüm bu konularda bir başka artı, takımın kıta ikliminde, orta yüksekte rakımda ikamet etmesidir. Ankara’dan sıfır rakımlı deniz seviyesine gelip, rakiplerini ‘’vurmak’’uyum açısından çok daha kolaydır. O konum, uyumu gerçekleşmeyen takımı oynatmak gibi, fizyolojik hataların genelde önüne geçmektedir. Bu tür hatalar yapmayan takım, doğal olarak formda uzun kalma sürecine katkıda bulunmaktadır.


Osmanlıspor'un 1. Avrupa seferi gruplardan lider çıkarak son bulmuş, şimdi herkes, Pire'den başlayacak, 2.
merak etmektedir. Tabiatı ile…

Ertan Hatipoğlu

5 Aralık 2016 Pazartesi

MONACO’DA DEĞİŞİM AGONİLERİ

           





Monaco’da yapılan Olağanüstü Kongre ve  büyük çoğunlukla alınan kararlar,  sporların kraliçesi olan atletizmin durumunu iyice ortaya koymaktadır. Değişim rüzgarlarına el kaldıran 182 ülke temsilcileri, ‘’sporların anası’’na, özellikle son 15-20 yılda gidilen yola ‘’stop!’’ dediler. O eski, romantik, dikkat çekici, asil atletizmi geri getirmeye kararlı görüldüler!

Aslında, Başkan Seb Coe’nin önderliğinde onaylanan reform paketinde neler vardı?

Atletizmin yönetmesinin daha ‘’merkezli’’daha ‘’özerk’’olmasını amaçlayan çift aşamalı bir plandır. 2017 yılında yürürlüğe girecek bir  geçici Anayasa ile başlanacak, daha sonra, 2019 yılında asıl, yepyeni Anayasa ile devam edilecek.

IAAF yeni Anayasanın nihai hedefleri arasında, Başkanların tek taraflı karar alma yetkilerini yok etmek, Monaco’ merkezin finansal istikrarı, imaj temizliği gibi, hamleler var.

İlk önce, artık o eski ‘’dinozorlar’’ dönemi bitecek. Artık her başkan en-çok 3 dönem(12 yıl) görevde kalabilecek. Konsey üyesi ve Komisyonlarda yer alma süresi 20 yılla sınırlanmış olacaktır. Merkezde onurlu davranış kurallarını ihlal edenlere Disiplin Mahkemesi kurulmaktadır. Sistemde faaliyet gösteren değişik Komisyonlarda cinsiyet ayrımı tamamen kaldırarak, eşitlik esas olacaktır. Tüm Dünyada üye ülkelerden eşit olarak, görevler dağıtılacak, bugünkü görüntü yok edilecektir.

Bakalım Lord Sebastian Coe ve ekibi bünyesinde kalan o eski ferdi çıkarlı, düne kadar  sporu yönetenleri aşabilecek mi! Bakalım sadece reformlarla nereye kadar gidilecek. Bakalım, siyaset kendi emellerine ulaşmak için atletizme daha ne kadar zarar vermeye izin verilecek. Bahis, İddia gibi finansal kaynaklardan uzak kalarak nasıl parasal istikrar, refah getirecek, bakalım! Asalak, iki yüzlü, malum o kuruluştan ne zaman kurtulacak, görelim...

Ama, yine de, bir yerden başlanmalıydı…



Ertan Hatipoğlu

4 Aralık 2016 Pazar

BERDEVAM VİTAMİN KULLANMAK ZARARLI MI?

           




Sporcular çevresinde yukarıdaki sorunun net cevabını almak oldukça zordur. İnternette bir takım ‘’uzmanlar’’çelişkili görüşler vermekteler.
Genelde iki cephe oluşurken, HAYIR diyenler, vitaminlerin zararlı olmadıklarını ve devamlı alınması gerektiğini savunurken, EVET diyenler ise, dışarıdan, suni olarak alınan vitaminler bırakın faydayı, sporculara zarar veriyor, düşünmektedir.

Doğrusu nedir?

Doğru günlük beslenenler, vitaminlerini direkt tükettikleri gıdadan alırlar. Onlara vitamin takviyesi gerekmez. Yanlış, eksik beslenenler ise, korkmadan vitamin kullanmalı! Sentetik vitaminlerin molekülleri natüreller ile tıpatıp ayni. Sadece vitamin A ve D doz aşınımları sakıncalıdır, ama reçete talimatlara riayet edilirse, bir zarar gelmez.


    Ertan Hatipoğlu

En okunanlar