30 Aralık 2015 Çarşamba

AKILLI OLMAK, HESAP ZAMANI

           



2016 yılında, hiç kuşkusuz futbol hayatımızın en-önemli forumu Avrupa Şampiyonası olacaktır. Biz türkler, Avrupa Şampiyonalarına başka bakmakta, fazladan önem vermekteyiz.Oralarda başarılı olmak, bize ekstra keyif pompalar...
Milli takımımız bu savaşta hem saha, hemde kulis mücadelesi vermek zorunda. Aslında bunlar birbirinin ayrılmaz parçalarıdır, ayrı tutarsan, birini ihmal edersen, başarılı olman imkansız gözükmektedir.

Saha savaşının en-büyük kozu, iyi hazırlanmaktır. Süper ligimizin son maçları 22.mayıs'ta oynanacaktır. Bu son maçlar 1 hafta geriye alınırsa, Milli takımımız için 10 hazirana kadar daha rahat bir hazırlık, daha doğrusu son detaylari daha net belirleme şansı yaratılacaktır.

Saha savaşında başarılı olmak için ikinci kuralı, güçlü ve geniş kadro ile gitmektir. Son gittiğimiz Avrupa Şampiyonasını hatırlamamız yeterlidir. Dar kadro yüzünden finale çıkamadık, elimize gelen şansı harcadık…İşte burada kulis çalışmaları ile bağlantılar olmaktadır. Bir Fernandao’yu örneğin, türk statüsüne geçirmek için, sadece vatandaş yapmak yetmiyor. FİFA-dan onay da gerekiyor.

Grup elemelerimizde son 4-5 maçımızı hatırlayalım! Eğer o maçların sadece birisinde çok net bildiğimiz ‘’katil’’hakem gelseydi, biz 2-3 gün yazar, çizer, daha o kadar örneğin fransız mallarını boykot edip, unuturduk. Tabi, Avrupa Şampiyonasını da…

Michel Platini’nin gitmesinden sonra, futbolun her alanında yolumuz açıldı ve bu bizim için net bir işaret olarak algılanmalı. 26.şubatta yapılacak FİFA Başkanlık seçimlerden önce rüzgarın esiş yönünü çok net algılamalı ve gereken hamlelerle yeni Başkan’ın yanında yer almalıyız. Rüzgarın yönünü dedik de, onu artık ilk okul çocuklar bile algılamış durumda. USA ve İngiltere’de öğrenim görmüş Ürdün prensi Ali bin El-Hüseyin hiç kuşkusuz Dünya futbolun yeni başkanı olacaktır. Onu desteklemek ve yanında olmak bizim futbol konforumuzu çok etkileyecektir.

Çinli’ler ne iyi demişler: ‘’Değişim rüzgarları esince, aptallar duvar örer, akıllılar ise, yel değirmenleri yaparmış’’



                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu

27 Aralık 2015 Pazar

EVİNDE ANTRENÖRLE YAŞAYAN YILDIZ




Beşiktaş’ın genç futbol yıldızı Gökhan Töre sportif hayatının belki de en-doğru hamlesini yapıp, Almanya’dan kendine özel bir antrenör getirtti. Bu olay kendi takımında futbolcu arkadaşları tarafından şakalara neden olsa da, özellikle Gökhan için son derece akıllı bir hamleydi. Self kontrolü oldukça gerilerde biri için, günde 3-4 saat antrenman zamanı gözetimi çok yetersizdi…Geri kalan kocaman 20 saati de kontrol altına almak, özellikle geçen yıllarda yaşanan bar, otel ve bilinmeyen onlarca tehlikeli hadiseden sonra, yapılacak en-mantıklı hamle bu gözükmektedir.
Bakalım özel koç neleri raylarına sokup, düzeltiyormuş!

İlk önce, sporcunun hedef ve amaçlarına göre bir günlük antrenman, beslenme, toparlanma ve özel hayat planı yapılmaktadır. Anatomik, sağlık ve hematoloji raporlara göre, gereken düzenlemeler uygulamaya sokulur. Beslenme, sakatlık önleyici hareketler onların en-çok bildikleri yerlerdir. Yapılan futbol antrenmanların analizleri, zaaf yerleri, fazlalıkları tespit edilir, işlevsel durumlar kontrol altında tutulur. Yıllarca gelişimi duran bazı fiziksel niteliklerinizin bu durumdan çıkıp, ilerlemesini sağlanmaktadır. Özel koç sporcunun hedefine giden en-kısa yolu tarif edip, kontrol etmekle görevlidir. Motive etmek onun öbür adı olup, kendi ilerlemenizin görmenize ve daha önemlisi sabırlı olmanızı terbiye etmektedir. Kısacası, özel koç her gün kendinizi yenme dersleri vermektedir. Acılara her gün olmasa da, sıkça sarılabilmeyi öğretmektir.

Bu meyanda, Gökhan Töre tüm yıldız futbol adaylarına örnek olacak bir sporcudur. Beşiktaş ve Milli takımızın hedefleri doğrultusunda paralel hareket eden bir futbolcu herhalde, Fatih Terim gibi bir pedagog ve üstadın gözünden kaçmayacaktır!


                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu

15 Aralık 2015 Salı

FENERBAHÇE YOLU





Başka yazılarımızda defalarca vurguladığımız gibi, Fenerbahçe takımı hocasını geç belirledi, ön elemeli sezonuna geç ve telaşlı başlamıştı. Bunun yanına antrenman, kamp yeri ve kalım süreci gibi hatalar yapılınca, takım Shaktar engelini aşamadı ve Şampiyonlar Ligi'ne merakla kurduğu o kadroyu mundar ediyordu. Temeli olmayan, aceleci, yanlış hazırlık takımı ancak maçtan-maça ‘’antrenmanlı’’ duruma getirirken, arzulanan ‘’formda’’ durumdan eser yoktu…

Kasım ayın ikinci bölümünden itibaren takımda gözle görülür canlılık gelmiş, Süper'de liderlik ve Avrupa Ligi'nde başarı geliyordu. Bu başarının altında takım için şanslı sayılacak bir kaç etken vardır.
Birincisi, Gökhan Gönül’ün erken sakatlanması ve yaratılan rahat hazırlık ortamı. Yıldız futbolcu takımın gereksiz telaşlarından uzak, yaklaşık iki ay ferdi çalıştı ve geri geldiğinde, takıma katkısı ile, herkesi büyüledi. Bu konuda benzer örnek Alper Potuk olayıdır. Alper takıma uzun bir süre giremedi, rahat  hazırlandı ve kendi saatini sabırla bekledi. Sonrası malum…
İkinci etken
takıma sonradan katılanlar, yani hazırlıklarını başka takımda, telaşsız hazırlananlardır. Volkan Şen ve Ozan Tufan gibileri…
Üçüncü etken ise, takımın kendi yüksek performans potansiyelidir. Kimse için şüphe yok ki, bu takım iyi hazırlansa, Şampiyonlar Lig’inde başarılı olurdu. 

Olanlar olmuş, zararın neresinden dönersen kardır, demişler. Teknik Direktör Pereira dolaylı da değil, yukarıdakilerini direkt itiraf etti! Kabullenmiş günah, yarım günahtır misalı, ne yapılması gerekir?

Birincisi, ikinci yarıya çok kaliteli, gerçek hazırlık yapılmalı. Yaklaşık, sadece 3 hafta ara olduğundan, bu süre uzatılması gerekir. İlk yarı sonuna kadar kalan 2 maçta 2 puan kaybetse bile, hazırlıklarını hemen başlaması gerekir. Böylece, hazırlık süresi 3 değil, 5 hafta olup, arzulanan sportif forma girilecektir. Yani, son Gençler deplasmanı ve Sivas maçına antrenman ‘’kesmeden’’, yüklü girilmesi gerekir. Bize kalsa, 2 devre ilk Eskişehir maçını da bu sürece ilave edilmesi gerekir. Böylece, hazırlık dönemi 2 aya kadar uzar ve o zaman takımı kimseler tutamaz!


Yıldızlar bile…

                                                                                                           Ertan Hatipoğlu


13 Aralık 2015 Pazar

ADA’YA HÜCUM



Futbolun yakın tarihine bakarsak, değişik yıllarda  özellikle Dünya’da elit futbolcu ve antrenörlerin görev yapmak istedikleri ligler görebiliriz. Geçen yüz yılın sonlarında İtalya’nın Serie A çok modaydı. Daha sonra, La Liga’da görev yapmak  herkesin hayallerini süslemeye başladı. Bu günlerde bile öyle...

Dünya’da her şeyin değiştiği gibi, son zamanlarda Premier Lig’in yükseldiğini, ilk önce sadece ileriyi görebilenlerin hedef haline geldiğini, ama hiç kuşkumuz yok ki, yakın gelecekte tüm yıldızların neredeyse, oraya gideceklerdir. Bu durumu dikte eden  temel iki faktör vardır. Birincisi tamamen duygusal - Premier Lig’in tüm takımların, özellikle yayın gelirleri astronomik rakamlara ulaşmış durumda. ‘’Sky TV’’ ve BTS 2016-2019 yıllar arasında ingiliz takımlarına tam 7 milyar euro pompalayacaklar! Sadece yayın gelirleri...

İkinci faktör, Ada’nın son yılların organizasyon kulis atakları. FİFA ve UEFA-da durumlar vahim, hiç kuşku yok ki, Büyük Britanya oralarda daha fazla söz sahibi, hatta tek başına yönetecektir. İngiltere 1966 yılından beri Dünya şampiyonluğu bırakın, elle tutulur bir zaferi yoktur...Şampiyonlar ve Avrupa Ligler’inde epizodik başarılar hiç kuşku yok ki, onları ve topluluklarını tatmin etmiyor, hatta öfkelendiriyordur.

Bu iki temel faktör, son yıllarda Ada’yı çekici kılarken, bunları önceden gören bazı hocalar yerlerini çoktan almış durumda. İşte, Portekiz ‘’tilkisi’’, daha doğrusu ‘’kurt’’ hoca Jose Mourinho. Real Madrid macerasından sonra, hiç düşünmeden Abramovic’e ‘’evet!’’ dedi ve şimdi dikkat edilirse, kovulmaması için elinden fazlasını yapmaktadır. Görevine son verilirse şayet, kimseler için sır değildir ki, yine Premier Lig’in başka bir takımını çalıştırmak isteyecektir.
İşte Luis Van Gaal- Dünya Şampiyonası’ndan önce bavullarını toplamış, Manchester şehrin özelliklerini ezberlemişti. Bir başka örnek ise daha yeni ve tazedir; Jurgen Klopp çok sayıda tekliflere rağmen, Ada’ya gidiyor ve problemli ‘’Pool’’u alma riskine katlanıyordu...Pep Guardiola ise, Bayern Münih gibi takımı Manchester City uğuruna bırakmaya dünden razı. Antonio Conte, büyük ihtimal Twitter'da Roman Abramovic'i takip etmekle yetinmiyor, yatını Uzay'dan takip ettirip, rotasını ezberlemiştir..
Fazla uzaklara bakmaz, yabancı olmayan biri, Slaven Bilic'i hatırlayın! Neredeyse, kaçarcasına West Ham takımın menajeri oldu, BJK-da yapamadıklarını gerçekleşmek için...Hem cebini doldurmak, hem de kendini nizami aynada görmek, için...

Tüm bu örnekler rüzgarın nereden estiğini görmüş, güzel algılamış profesyonellerdir...Pekmez gibi malın olsun, Antakya’dan sinek gelir, demiş atalarımız.
Futbolcular örneklerine gerek kalmadı, anlaşılan...


                                                                                                        Ertan Hatipoğlu

"ВАШЕ БЛАГОРОДИЕ" VASHE BLAGORODIE, GOSPOJA...

8 Aralık 2015 Salı

MONACO'LU MEMURLARIN İŞGÜZARLIK KRALLIĞI




Ne derler,  alışmış kudurmuştan beterdir...Monako’lu memurlar yine boş durmadılar, geçmişi kurcalarken, bu sefer 2005 Helsinki Dünya Şampiyonasında, 800m. bronz madalya kazanan Rus atlet Tatyana Andrianova'nın geriye dönük testinde, stanozolol maddesi buldular. Ertesi sabah, daha kahvelerini içmeden, Rusya Atletizm Federasyonunu aradılar ve ‘’gereğini yapın!’’ dediler. Ruslar zaten şu günlerde, malum kafaları çok dolu, hemen sporcuya 2 yıl ceza ve 9.08.2005-9.08.2007 tarihler arası ne başka neticeler almış ise, hepsini iptal ettiler, sildiler...


Tatyana sporu çoktan bırakmış, 35 yaşının olgunluğu olsa da, zor anlar yaşadığını tahmin etmek, zor olmaması gerek.

İAAF Doping kontrol Komisyonun yaptığı bu iş ibretliktir; Bir taraftan, ne demişler, acele işe şeytan karışır, diye...Monacolu’lar olayı iyice düşünmeden, olayı her tarafından bakmadan, sırf iş yapalım, şunlara haddini bildirelim diye, sıradaki büyük gafına imza atmışlar.

Dünya Antidoping Yasasına  ve İAAF  talimatlarına göre, 1.01.2015 tarihine kadar atletlerin numunelerini dondurma süresi 8 yıl olacaktır! Böylece, sporcunun 9.08.2005 tarihinde alınan numunesi  en-geç 9.08.2013 tarihinde imha edilmesi gerekir ve daha sonra geçerliliği yoktur. İAAF  4 yıl değil de, 2 yıl ceza verirken, olay eski olduğu için, eski kurallara riayet ediyor da, bu ayrıntıyı gözden kaçırması pes dedirtecek cinstendir.
Kaldı ki, yeni kurala, yani 10 yıl dondurma süresine göre hareket etse bile, yine olmuyor, zira numunesi 9.08. 2015 tarihinden sonra bakılmıştır.

Andrianova karardan sonra CAS-a başvurmuş durumda ve büyük ihtimal kazanacak, Monaco’lu memurların zaten sarsılan prestijleri bir daha yara alacaktır. Son dönemde ceza almış sadece rus atletlerden 3-ü aklanmış, hatalar sonucu madur oldukları ortaya çıkmıştı. Tatyana büyük ihtimal 4-ü olacaktır.

Bir de, şu geriye yapılan numune testleri, kime ne yarar, ne getirmektedir? Maria Mutola yıllar sonra, bronz madalyasına kavuşunca çok mu mutlu olacak, horon mu tepecektir? Net klasmanı olmayan tek spor atletizm ne kadar yaralar alacak, bunların hesabını da birileri yapmalı.Yoksa, bu gidişle, Monako’lu memurlar antik Olimpiyatlarda 4 kez şampiyon olan Rodos’lu Leonidas’ın naaşını çıkarıp, teste tutacaklar!  


                                                                                                             Ertan Hatipoğlu

En okunanlar