31 Ekim 2013 Perşembe

PERFORMANS MERDİVENLERİ


                                            



                                                                                                                                                      THEODORE ROOSEVELT der ki, nerede olursanız olun, elinizdekilerle yapabileceğinizi yapın!





   Son yıllarda futbol, gittikçe artan bir tempo ile, sporların ‘’anası’’atletizm ile daha iç içe  oluyor.Endüstriyel futbolun acımasız kuralları, o eski  ağır çekim oyunu bitirdi gitti! Bu günün futbolunda, amansız rekabetin getirdiği fazladan atletik performans görmekteyiz. Eski romantik tablolar gitti, yerine acımasız, fizik, kondisyonla süslü, adeta futbol savaşları izlemekteyiz…

   Dünyada futbol kulüpleri, maddi sıkıntılar çekerken, doğal olarak, antrenman-eğitim süreçlerinde de, mantıklı yollar arıyorlar. İşte, önümüzde EVERTON kulübünün takımlarının kondisyonunu yükseltme aracı olarak, menşeyi atletizm kokan bir ucuz, yapılması kolay  yöntem-performans merdivenleri!Gayet basit ve kullanışlı bir yapı, yükselti açıları-30-40 derece, merdiven araları 30-60 santimetre cıvarındadır.

   Bu çalışmalarla ilk önce, hedeflenen üç önemli kas grupların kuvvetlendirilmesi; kalça kasları (gluteuslar), ön baldır (femur) ve  alt baldır (kalfler). Bilindiği gibi, bu 3 kas koşuda aktif rol oynamaktalar. Onların kuvvetlenmesi daha çabuk koşmak demektir…Aktivite esnasında gövdenin, doğal olarak fazla öne eğilmesi, kalça kaslarını güçlendirir, oradan deparlar (5-10m.) daha süratli olur. Kısacası, patlayıcı kuvvet ve sürat nitelikleri olumlu etkilenir. Çalışma  aralarını kısa, serileri fazla tutulursa, kuvvette devamlılık gibi, futbolda çok mühim bir niteliği de, ilerletmiş olunur!
  Yıllık kullanıma baktığımızda, bu tür çalışmalar hazırlık döneminde haftada 2-3 kez, müsabaka döneminde ise, haftada 1, yoğun maç trafiğine girildiğinde 2 haftada 1 olmalı! Bir birim antrenmanında, çalışmayı her bölümüne yerleştirir, tabi, çok vurgulu ilerletmek istediğinizde, antrenmanın ilk bölümü uygundur.

  Çalışmalar seri halinde, koşu, tek ve çift ayak sıçramalı olarak yapılır ve basamaklı prensibi ile, her sıçrayışta daha fazla(2-3) merdiven katletmesi amaçlanır. Üst düzey futbolcular için, ilave olarak ağırlık manşetler, yelekler ve kemerler şiddetle tavsiye edilir! Her seri sonunda, düz zeminde birer 20 m. depar atılırsa, kontrast metodun kontrast’ı yakalamış olunur ki, nitelik olarak, futbolcuları Uzay’a gönderir! Zaman-zaman aralarında ‘’merdiven yarışı yapmaları, 
çalışmalara heyecan ve çeşitleme katılmış olur, birlik beraberlik duygusunu takıma inşa edilmiş olunur.

                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu


Not: Fotoğraf ve kaynakça-''Four for two'' dergisi!

30 Ekim 2013 Çarşamba

AYAK BASMASI

                                               

                                                               


       Futbolda sık duyuyoruz:’’yere sağlam basın!’’,’’daha sağlam basmamız gerekir!’’, veya en-son, Fatih hocamızın ‘’onlar yere daha sağlam bastı...’’ Gerçekten yere basmak çok önemlidir, ama nasıl , bir inceleyelim dedik…

Futbolda koşunun, yavaş veya çabuk olsun, iki çok önemli anı vardır: yerle temas(sürtünme) ve itiş. Birincide sürat kaybedilir, ikincisinde kazanılır. Ayak bilek ekleminde fleksör kaslarımız gücü yerle temasta çok (mu) sürat kaybedeceğiz ve itiş anında (ne) kadar kazanacağız, tayin ederler! Ayrıca, itişin kalitesi, iyi bir yerle temasa bağlıdır.Yerle temasta ayak bilek kasları geri çekilen modunda çalıştıklarından, rejeneratif enerji üretirler ve daha sonraki itiş anında bu enerjiyi kullanırlar! ‘’Zayıf bileği’’olan futbolculara baktığımızda, koşarken ayak bilekleri yere genelde topukları ile ilk önce temas eder. Bundan dolayı, rejeneratif enerjiyi kullanamazlar! Oradan, itiş anları zayıf olduğundan fule(adım) uzunluğu zarar görüp, koşularının tüm biyomekanik manzarası bozulur ve yeterince süratlenemezler.

   Fizyolojik açısından baktığımızda,’’yumuşak’’basmak doğrudur.

   Yerle temasta ayağı yere ‘’sağlam’, vurgulu’ bastığınızda, yerle çekim kuvvetini artırmakta, kan konsantrasyonunu bacaklarınızda birikir. O kanı yukarıya pompalaması gereken bir kalbiniz var ve onu çok zorlamış olacaksınız…Yorgunluk çabuk gelir!

   Ayak bileği ekleminin fleksör kasların gücü her futbolcu için son derecede önemlidir ve antrenman-eğitim sürecinin tüm aşamalarında artırılması için,
çalışılması gerekir! Bir otomobil düşünün, beygir gücü, silindir hacmi yüksek, ama lastikleri yarı-yarıya inmiş olan! Uzun yolda fazla gaza basmanız gerekecek ve yakıtınız çabuk bitecektir…Lastiklerinizi optimal şişirdiğinizde ise, yakıt almayı unutursunuz!

   Ayak bileği kaslarımızı nasıl güçlendirebiliriz?

   Klasik olarak bilinen her tür dikey ve yatay sıçramalar ve 80% ağırlıklarla, fleksiyon ve ekstansiyonlar. Bunların yanında yokuş aşağı süratli koşular, özellikle yerle temas anını ilerletmekte. Kum’da yapılan her tür koşu yararlı olacaktır. Özellikle baş parmak fleksiyon kasları için kum çalışması tam isabettir! Hatırlatalım, kumda koşarken en-bariz iz baş parmak bırakır…
   Ayak bileği kaslarımızı kuvvetlendirirken, stretching ve esnetme hareketlerini unutmamalıyız, onları antrenman önce ve sonrasında sık-sık yapmalıdır.

  Baskın basanın, av vuranın. Haydi çocuklar!





                                                                                                                      Ertan Hatipoğlu

   

28 Ekim 2013 Pazartesi

MANCİNİ'NİN UYUM,BİLİC'İN TAM TAMLAMA DERSLERİ


                           

       
         Bu hafta sonu, iki büyük takımızın hocaların yaptıkları hareketler radarımıza takıldı.Her ikisi biliyorsunuz,önemli deplasmanlara çıktılar…
    İlk önce Beşiktaş cumartesi günü Manisa ‘’Akhisar’’ deplasmanına gitti.Büyük bir mücadeleden sonra,o gece İstanbul'a geri döndü…Ertesi sabah(pazar sabahı) Biliç maçı oynayan 15 futbolcusuna kompensator,tazeleyici antrenman verdi ve böylece onların toparlanma süreçlerini hızlandırmaya hedefledi!Ertesi gün(pazartesi) tam dinlenme ve istirahat uygun gördükten sonra,takımını salı günü antrenmana çağırdı.Burada o pazartesi istirahatını,Biliç’in dersi gibi görüyoruz.Amacı- futbolcuların tam tamlamayı,yani süperkompensation'larını gerçekleştirmek!Salı günkü antrenmanı orta,çarşamba ise çok yüklemeli,perşembe yine orta,cuma az yüklemeli olur…Üst düzey bir antrenman pilotajı!
    İkinci örnek GS yeni hocası Roberto Mancini;pazar akşamı Kayseri'de deplasmanı vardı.Maç yeri yaklaşık 1000m. deniz seviyesinden yukarıdaydı…Mancini takımını cumartesi günü,yani maçtan 24 saat önce özel uçakla Kayseri'ye ulaştırdı.Futbolcuların organizmaları daha o rakıma adaptasyon sürecine başlamadan,maçı oynadılar!Alkışlanılacak bir ustalık…
   Bu gibi durumlarda zaten,iki seçeneğin var;ya 5-6 gün önce gideceksin ve organizma uyumu bitirmiş olacak,ya da son anda sokulacaksın,vücut daha ne olup bittiğini anlamadan…Futbolda,tabi 2 seçenek daha gerçekçi ve mantıklıdır.
    A,örneğin hata yapıp takımını 3 gün önce yüksek rakıma,’’alışsınlar’’diye götürürsen ne olur?Futbolcuların organizmaları uyum sürecine girdikleri için,o faaliyetlerinle uğraştıklarından, fiziksel aktiviteleri verimsiz olacaktır!

  Yukarıdaki iki örnek, her iki takım son derece profesyonel kadrolar ile yönetiliyor,açık açık göstermekte…Bunlar gibi hocalar SÜPER LİG’imizin marka değerini yükseltmekte kalmayıp,gelecek futbolcu ve teknik direktörlerimizi eğitip,büyümemize yardımcı oluyorlar!

                                                                                                                 Ertan Hatipoğlu

27 Ekim 2013 Pazar

NEDEN OLİMPİYAT ALAMADIK BİR DE BENDEN OKUYUN!


                  




Olimpiyat denilince, akla ilk önce atletizm sporu gelmektedir. Atletizm, tarih boyunca olimpitların
 ana menüsü, şovu olmuştur!Doğal olarak, IOC üyelerin büyük bir kısmı atletizm kökenlidir.İşte, seçimden hemen sonra, yeni iki üye yine eski ünlü atlet seçildi. Bu böyle gelmiş, böyle de gidicek gibi gözükmektedir.
97 kişilik IOC üye listesine bakarsak, tanınmış birçok eski atlet yıldıza rastlanmaktayız: Sergey Bubka, Frank Frederiks, Valeri Borzov, Guy Drut, İrena Shevinska, Naval El Moutawakel ve tabi ki, IAAF başkanı Lamine Diack! Bunların yanında Gerhard Heiberg, Lambus Nicolau, İssa Hayaton gibi eski atletler de görmekteyiz…Prens Albert’i unutmamamız gerekir! Majesteleri atlet olmamasına rağmen, bu spora katkısı ve düşkünlüğü herkese malumdur. Dahası, Prens Albert atletizm sporun hamisidir, desek, abartılı olmayacaktır! 97 üyeden 20 üye ulusalarası atletizm ailesindendir!

  Şimdi bir de İAAF sponsorlarına bakalım! O da ne? Toplam 7 sponsordan 5-i Japon -Toyota, Seiko, Canon, TDK ve TBS! Her dernek gibi, İAAF bu sponsorlar sayesinde faaliyetlerini yürütür ve hayatta kalabiliyor. 5 Japon menşeli sponsor İAAF yıllık yaklaşık 25 mln.$ aktarmaktalar!


  Yukarıdaki manzara şunu göstermektedir; Tokyo her koşulda kazanırdı! 20 çıvarında atletizm delegesi, oturdukları dalı kesmelerini beklemek, saflıktan öteye gitmezdi. Biz ve Madrid'liler ağızımızla kuş tutsak o Olimpiyat Tokyo'ya gidecekti!
Bir de, süçü dopingin üstüne atılması, daha da arabesk etkisi yaptı. Eğer başaramayanların sebebi doping ise, o zaman Madrid'i nasıl geçtik, sorulur? Başarısızlığın sebebi açık gözükürken, harcanan paraların savunması için yine bir yol bulunmuş, suçu doping olaylarına bağlanmış, onlarca antrenöre aylarca, gereksiz sıkıntılar çektirilmişti!?Adeta, düşmanlardan intikam alırcasına... Bu ülkeye hizmet vermiş, spora katkıları olmuş bazı antrenörleri aşağılayarak, toplumda küçük düşürerek, kulaktan dolma dedikodularla ömür boyu cezalar acımasızca verilmişti!

Beceriksizler ise, yine pusuda bir sonraki fırsatı beklemekteler...

                                                                                                                             Ertan Hatipoğlu 

26 Ekim 2013 Cumartesi

ŞEYTAN AYRINTILARDA GİZLİDİR


                                            


    FB teknik direktörü Ersun Yanal malum, takıma az da olsa, rötarlı gelmişti…Sezon başı hazırlığını yaklaşık 1-2 hafta gecikmeli başlamak zorunda kalmıştı.Bundan dolayı, tecrübeli hoca Avrupa maçlarını silmiş, konsantresini tamamen Lig’e vermiş, form grafiğini ona göre ayarlamıştı. Zaten, kulübün hukuki süreci devam ediyordu…Kısacası, olmayacak duaya amin demeyerek, takımına forma girmek için daha geniş bir hazırlık dönemi ayarladı.Buraya kadar, eleştiri olarak, sadece o 12 günlük yükselti kampı olarak kafamda kalmıştır…

 Ersun hoca ilk olarak, Mussa Sow ile futbolcularına şu mesajı verdi:’’bu verilerle oynayamazsınız!’’Tabi, o kondisyon veriler bilgisayarında kayıtlı, her an herkesin gözüne sokacak, depolanıyordu…Futbolcularından sadece istemiyordu, onlara yol da gösteriyor, ekibinde olan bireysel performans ekibine teslim ediyordu. Her futbolcunun mevki ve özelliklerine göre bireysel antrenman programı çıkarılmış, panoya asıp, şeffaf ve açıktı…

 Takımda başta ufak-tefek kavgalar olsa da, hoca gemisini Konya limanı hariç, her limana başarı ile ulaştırmaya başardı! Futbolcular Ersun hocanın adaletine inanmış, iyi bir profesyonel onların başarısını ve fiyatlarını katlayacak, algılamış gözüküyorlar!

  Başkası yalan…
                                                                                                                         Ertan Hatipoğlu

24 Ekim 2013 Perşembe

JAMAİCA'NIN BASTIĞI TIRMIK



                                         


     Jamaica son günlerde atletizm’de,bakıyorum oldukça ‘’tu kaka’’ oldu…Düne kadar alkışladığımız ülke ,birden bire atılan çamurlara maruz kaldı. Bu sadece depremin öncüleri…
  Her şey, Veronica Campbell-Brown’un Jamaica atletizm federasyon ceza kurulunun ‘’0’’ yıl ceza kararı ile başladı…Jamaicalılar kendi ‘’hero’’sunu korudular,bariz bir doping vakasını örtbas etmeye kalkıştılar!
  Tabi,bu karar İAAF çılgına çevirdi, Dünyada nizamı kaybederim düşüncesi, onları bir takım karşı hareketlere zorlamış gözüküyor…Öyle de, baba çocuklarına söz geçiremiyorsa,yarın öbür gün nizam iyice kaybolur, kimseye adil davranamaz olurlar.

  Ada atletlerine kan testi testi yapılmadığını,idrar testleri çift rakamdan fazla olmadıkları,  tüm Dünya yeni öğrendi!? Yani, Monaco ile aralarında oldukça fazla ‘’bal yılları’’ olmuş, gözlerden uzak…
 Ama şimdi tüm bunlar bitti ve Jamaika’nın bir çok yıldız atleti ‘’kurallar’’iskencesine hazırlanıyorlar.Menajerler tedirgin, nitekim Johan Blake ve Warren Weir temsilcisi açıkça korktuklarını beyan etti!
  Bir şey çok açık,Jamaica atletizmi yaptığı bu ‘’milliyetçilik’ mi, yoksa ’’yaramazlık’’ mı desek, fark etmez, fazla pahalıya patlayacak! Baba kelleler isteyecek, alacaktır, da…
  ‘’Ne ekersen onu içersin’’ bir Jamaica atasözudür, unutmamaları gerekirdi!
 
                                                                                                                           Ertan Hatipoğlu

23 Ekim 2013 Çarşamba

ALLAH'IN HAKKI ÜÇ'TÜR (DAUM)


                                                



Bazı futbol hocaların ‘’3 gün dinlenin!’’ muhabbetine ‘’bayılırım’’…Ne yani, takımınız maraton mu koştu?Yoksa, kuzey tarafından Everest'e mi tırmandı?Anlayamadım, gitti…
İşte, en-son örnek Bursaspor’un kurt hocası Christof Daum!Gece 4.00 antrenmanından sonra, öğrencilerine: ‘’3 gün rest!?’’demiş.

Bakalım 3 günlük rest bir profesyonel sporcunun antrenman-eğitim sürecini  ne kadar  olumsuz etkiler:

1.     Antrenmanın ‘’süperkompensation’’veya fazladan tamlama prensibini bozar!
2.     Antrenman-eğitim sürecinin ‘’kesintisiz’’ prensibine aykırıdır!

Bir Alman’a fazladan tamlanma prensibini anlatma zahmetine, tabi girmeyeceğiz, ama Jakowlew’in bu konuda eserlerine bir daha bakmasını öneririm! Bazen, hoca tecrübeli de olsa, bu tür ‘’tazelemelerden’’kaçınmamalı! Hocalar bir çok kez kendinden bilirler…Antrenmanda organizmanın  kaybettiği bazı maddellerin, dinlenmeden kaç saat sonra, yerine daha fazla olarak geri gelirler ve o dinlenme devam ederse, nasıl yine eski, daha düşük seviyesine dönerler?

Bundan dolayı,’’Timsah’’ takımın diğer üyelerine, futbolcularına tavsiyem; Siz, siz olun, yarın az veya orta yüklemeli bir antrenman yapın, formdan düşmeyin!

Bazen biz hocalar da, saçmalıklardan muaf değiliz…

                                                                                                                                      Ertan Hatipoğlu 

MANCİNİ'NİN MAÇ SABAHI ANTRENMANI


                                     


GS Torino’ya Salı günü ulaştı.Basın toplantısı falan-filan...
Ertesi sabah, yani maç günü, futbolcularla hem taktik, hem de kamçılayıcı bir sürpriz antrenman yaptı!Birçok kişi o hareketini eleştirdi veya susmayı, maçtan sona konuşmayı tercih etti.

 Bakalım Roberto bu antrenmanla, antrenman bilgisi acısından ne hedeflemiş, amacı neymiş!
1.     Elinden geldiği kadar, son taktik isteklerini takıma yansıtmak
2.     Takım antrenmanlı olduğunu biliyor ve maç sabahı bu tür aktivitenin zararı olmadığının farkında.
3.     Stresli  durumlarda futbolcuların odalarında ‘’yanacaklarına’’ bu antrenmanın uygun olduğunu biliyor.




  Akşam maçta o antrenmanın faydasını gördü ve hedeflediği 1 puan’ı Torino’da kazandı!Yanlış anlaşılmasın, hedefine sabah antrenmanla ulaştı demiyoruz, ama büyük işlerin küçük ayrıntılarda gizli olduklarını biliyoruz..

   Peki, ne gibi durumlarda maç günü sabahı antrenman sakıncalıdır? Sadece ve sadece takım yorgun ise, yapılmamalı, yapılırsa da ‘’faiz’’i ödenir!

   Evet, Roberto Mancini, gelir-gelmez, bize antrenman biliminden güzel bir ders verdi!Onu ve ekibini kutluyor, takipçisi olup, daha çok dersler almak istiyoruz!

                                                                   
                                                                                              Ertan Hatipoğlu
                          

HERR DAUM'UN TUHAF GECE ANTRENMANI


                                              


       Akşam (Cuma) Karabük’te, galip geldikten sonra, Bursaspor takımı 24.00 sularında otobüsüne biner ve evinin yolunu tutar. Saat 4.00 sularında kendi tesisine ulaşır ve...o da ne? Hoca ‘’iyi geceler!’’ veya ‘’iyi uykular!’’ diyeceğine, ‘’10 dakika sonra antrenmana hazır olun!’’ diye herkesi hayretlere düşürür!? 
   Yenilenme antrenmanı, vallahi 10 dakika sonra başlar...

   Yenilenme antrenmanı nedir?
   Yenilenme, toparlama, kompensator, ne dersek diyelim, iki amacı vardır:
1.     Futbolcuların aerobik kapasitelerin seviyesini korumak
2.     Ağır antrenman veya maçlardan sonra, onları toparlamak
  Peki, o mikro antrenmanların yeri ve zamanı ne?
Yenileyici antrenmanlar ağır yüklemeli antrenman veya maçlardan sonra uygulanır!Özellikle futbolcuların kanında laktık asit seviyesi 15 mmol/l aşmış ise...Eğer yükleme sabah ise, öğlenden sonra, akşam ise, sabah KAHVALTIDAN ÖNCE yapılır!

  İçeriğine gelince: Minimum 30’ jok (nabız 140-145) + 15’ streching+ 2-3 seri mekik, ters mekik, şınaf’la biter. Bu koşuda topuk ile yer’le temasta ‘’biomekanik rezonans’’denilen bir olay, adeta bir mucize ile karşılaşıyoruz! O temasta ayak damalarındaki kan çok şiddetli bir şekilde yukarı doğru giderken, sanki bir pompadan fırlatıldığı gibi hareket etmektedir.Ve laktık asidi gezdirerek, dağıtıp, yok etmek üzere hereketlenmektedir.

  Herr Daum, kuşkusuz çok kurt hoca, ama bu antrenmanı saat 4.00-te yapması ne derecede sakıncaları var veya yok, umarız anlaşılmıştır!

                                                                                                               Ertan Hatipoğlu

Fotograf- ''Fanatik'' gazetesi

AYIRT EDELİM!


                                                   


        Futbolda özellikle ‘’antrenmanlı’’ ve ‘’sportif form’’ durumlar sık-sık karıştırıldığını görmekteyiz. Sporda bu iki kavramı karıştıran başka sporlar da var, ama bu konuda takım sporlarda durum epey vahim…
   Antrenmanlı sporcu ile formda sporcunun farkını bilmeyen antrenör ve özellikle yorumcular var!
   Antrenmanlılık, organizmanın sağlam uyum durumudur ve bize, yaptığı sporda , genel ve özel yeterliliği hakında bilgi verir. Futbolda antrenmanlılık ile ilgili temel kriterler şunlardır:
 1. Özel işlerlikte yüksek seviye
 2. Yorgunluk ortamda, motorik hareketlerde biyodinamik ve kinematik yüksek başarı

  Sportif form ise, futbolcunun tüm performans faktörleri optimal seviyede bulunmaktalar ve  onun motorik performansının ortaya çıkmasını sağlamakla. Sportif form çok sayıda antrenman bilimcinin araştırma odağı olmuş, ama hemen-hemen herkes bu durum 6-7 haftadan fazla devam edemeyeceğinin altını çiziyor. Kesinlikle herkes ise, sportif form’un geçici bir durum ve kaybolmasını önlenemez olduğunu vurguluyor!

 Futbolda, kulüpler kendi faaliyet programına ve hedeflerine göre antrenman planlaması yaparlar, hangi dönemde antrenmanlı ve nerelerde sportif formun zirvesinde olmaları belirlerler…Burada önemli olan takımda fazla futbolcu ile o hedeflere ulaşmak! Özellikle omurga denilen takımın futbolcuları hedeflenen zamanlarda formda olmaları gerekir.

 Üst düzey futbolda haziran temmuz aylarında milli takım turnuvası varsa,  üç uçlu hazırlık yapılır. Dikkat ederseniz, elit futbol kulüpleri ağustos ve eylül başı hiç bir zaman ön eleme, resmi maç oynamazlar. Hazırlık haftaları fazla, sadece kontrol maçları oynarlar. Onların hedefleri daha ileride-ekim, kasım ve aralık başıdır çünkü…İşte, oralarda sportif formda o bahsedilen 6-7 haftayı denk getirerek, önüne geleni yenerek, hedeflerine ulaşmaya çalışmaktalar.  
 Ayni senaryo 2. yarıda mart ve nisan aylarında sergilenmekte, ama mayıs sonu bir final maçı var ki, sormayın! İşte, oralarda ayakta kalabilmek bambaşka bir ustalık…

  Kısaca bilimin kendisidir!
                                                                                                                  Ertan Hatipoğlu 

22 Ekim 2013 Salı

FUTBOL'UN İKİZ KARDEŞLERİ


                                           


    Havaların uzun bir zaman kuru gitmesi, saha zeminlerin sert olmasına neden oldu.Zaten maçlar ve antrenmanların büyük bir bölümü sert, suni zeminde yapılması, beraberinde futbolcuların süratlenmesine, oradan da sakatlanmasına neden oldu...Bunun yanına yorgunluk, toparlanma eksiği gibi faktörleri eklediğimizde, özellikle hamstring’ler neden dayanamayıp sakatlandıklarının sebepleri netleşiyor.

   Saha ve özellikle hava şartlarına müdahale şansımız fazla olmadığından, diğer faktörlere göz atıp, bir şeyleri değiştirme vakti geldi diye, düşünmekteyiz...

   Yorgunluk sakatlıkların başta nedeni ve ilk önce onun kapsamını belirlememiz gerekir :  tam, bölgesel mi, yoksa sadece lokal mı?Sonra, o yorgunluğu getiren faktörlere bakalım: fazla metabolik atıklar toplanması, enerji rezervlerin bitmesi ve çalışmalardan sonra az dinlenme!

   UNUTMAYIN- yorgunluktan sonra toparlanma için en-önemli faktör, o yorgunluğun türüdür! Yani, yorgunluk türüne göre, toparlanma prosedürleri: masaj, sauna, hidromasaj, baromasaj, oral, pedagojik ve s.
Toparlanma süreçlerin dalgalı bir süreçte gerçekleşmeleri, yani onların heterokron, ayrı zaman karakterli olmaları, aslında antrenörlerin ellerinde kullanılması gereken silahtır!Üç bölümün en-aktif olan birincide(60%) mantıklı toparlayıcı mikro antrenman ve gereken sıvılarla, takımın toparlanmasını hızlandırılırsa, sürecin daha çabuk gerçekleşmesi sağlanmış olunur.

   Toparlanma tedbirlerini alan futbolcu, en-kötü antrenman ve yoğun maç trafiğine maruz kalsa bile, sakatlıklardan kurtarma şansını fazla arttırmıştır.Geri kalan, antrenman ve maçlardan önce akıllı model ısınma yapması...

   Ama, bu başka bir yazımızın konusu olacaktır!

                                                                                                     Ertan Hatipoğlu

MANCİNİ'NİN ÖDEVLERİ


                                             

      Herkese malum,Mancini sezon başı hazırlık yapamadı,adeta çocuğu ellerinde buldu…Bundan dolayı, çok tanımadığı bir materyal ile antrenman-eğitim sürecini sürdürmek zorunda.Oldukça zor,bir o kadar da ustalık isteyen bir süreç…
     Bakalım, antrenman sürecini kurarken,ne gibi faktörleri göz önünde tutması gerekir!İlk önce bilinenler:
 1. Şu ana kadar çalışma potansiyelinin realize edilip edilmemesi.Burada,Fatih hocanın o meşhur sözü önemli:’’İmportante rezultati!’’
 2. Rakip takımların realize ettikleri doruk sınırlar.Yani,kıyasladığında örneğin ‘’Bayern’’Münih ile, bu konuda farkı.
 3. Dünyada önde gelen antrenman-eğitim süreç modelleri

  Bilinmeyenler ve acilen araştırılması gerekenler:

1. Takımın bireysel genetik uyum kapasitesi,oradan da, kapasite sınırlarını belirlemek
2. Genel uyum rezervi,yani takımın kendi genetik uyum potansiyelinden ne kadar uzak.
3. Takımın anlık rezervi, yani mevcut potansiyelinin yukarıya çekme ihtimale karşın,uyum kapasitesi.
   Bu gibi problemlerin çözülmesi, yüklemelerin antrene potansiyelini ortaya çıkarılıyor ve organizmanın inşa uyum değişiklikler olanaklarını zorlama şansı veriyor!

  Yukarıdaki sorular tüm seviyelerde antrenman-eğitim süreçlerin programlamasında önemli roller oynamaktalar.Roberto Mancini,bize göre,takımın anlık uyum rezervi ile yüklemelerin antrene potansiyeli arasında o bağı çözmesi gerekir!

 Il tempo è denaro, Senyor Mancini,evet vakit-nakittir!

                                                                                                                        Ertan Hatipoğlu
 

En okunanlar