31 Mayıs 2015 Pazar

KULAKLI KUPAYI KİM KUCAKLAYACAK?




Sadece bir hafta sonra, 6 Haziran tarihinde, o çok beklenen final Berlin Olimpiyat stadında gerçekleşecek. Messi’nin Barca’sı bu yılın sürpriz çıkış yapan Juventus’a karşı gelecek, Şampiyonlar Lig'in şampiyonunu belirleyeceklerdir.

‘’Yaşlı Hanım’’ bir sansasyona imza atabilecek mi, yoksa Katalanlar 5. ‘’kulaklı’’ kupasını mı kazanacaklar?

Uzman yorumculara bakılırsa Juventusun şansı yok, zira herkesin aklında Barcelona’nın ‘’roket üçlüsü’’gelmektedir- Messi, Neymar, Suarez. Bu üçlüyü yer yüzünde durdurabilecek fazla savunma ‘’sedler’’bulunmamaktadır. Ama hiç kuşku yoktur ki, Juve’nin savunması bunlardan biridir! Genelde, Barca fiziksel güçlü rakiplere karşı çok zorlandığını görünmektedir, Seria A şampiyonu ise, tam öyle bir takımdır. Bu gerçek ‘’biankonerlere’’ ümit vermiyor değil, ama Chiellini ve Bonucci gibi oyuncular daha az hatalar ile oynamak zorundadır!
Juventus’un artısı bir de sağlam orta sahasıdır. Pogba, Vidal, Marchisio ve Pirlo gibi muhteşem futbolcular, Barcelona orta sahadakilerine üstünlük sağlayabilirler. Acımasız pres şartlarında, Barca orta sahası zaman zaman teslim olduğunu, özellikle Real Madrid ve Atletico maçlarında gözlenmiştir. Allegri’nin futbolcuları o presi 90 değil, 120 dakika uygulamaya hazır oldukları bilinmektedir.
Barcelona’dan farklı, Juventus takımında her futbolcu gol veya goller atmaya müsaittir. Duran toplarda da italyanlarda gole çevirebilecek daha fazla ayak bulunmaktadır. Katalanların bu zaafı rakipleri için bir sır değildir. 
Kısacası, Juve’nin maçı alabilecek silahları var, ama bunları tam kapasiteli kullanmalıdır, çünkü karşısında Messi gibi bir kanıtlanmış, saf deha numunesi biri çıkacaktır.

Barcelona’ya gelince, Şampiyonlar Lig’in bu yüzyılda en-başarılı takımıdır. Bu sezon en-başarılı hücum, iki eş değer kaleci…Yeni yüzyılda ‘’kulaklı’’yı 4. kez kucaklama şansı olan bir takım. Budur Barcelona!
Tüm bu başarıları  çeyrek asrın içinde elde edilmiş, üstelik her futbol severi hayran kılacak, tadına doyulmaz  bir oyun stili ile.
Katalanların zafere uzanmaları için tüm şartlar mevcuttur: 120 gol atabilen bir hücum, kaleci emniyeti, orta saha çeşitlemesi, sık rotasyonlar nedeni ile - takımda tazelik, Chiellini’nin hataları…

Luis Enrique sık rotasyonlar için, bir kaç  ay önceye kadar çok eleştiri almış, ileri görüşlerini bir çok kişi anlamamıştı. Bu rotasyonlar sayesinde takım çok taze ve güçlü görünmektedir. Kaptan Xavi için 17 yıl sonra, kupayı  4. kez öperek ayrılmak, ayrılıkların en-tatlısı olacaktır!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

23 Mayıs 2015 Cumartesi

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ...




Evvel zaman içinde Belçika’da  hiç şampiyon olamayan, GENT adında bir futbol kulübü varmış. Geçen yüz yılın sonunda (1999) yeni Başkanı göreve gelirken, kulübün borcu 10 değil, kocaman 23 mln. euro olduğunu öğrenince şok geçirmiş! Herkes vazgeçeceğini düşünürken, yeni Başkan 3 aşamalı bir plan çizmiş. Birincisi borcu kapatma; İkincisi yeni stat inşa etmek; Üçüncüsü- şampiyon olmak!

Borç 2006 yılında biterken, statları ise 2013-te açılmış. Şampiyonluğa gelince, planlanandan 3 yıl önce, yani bu hafta gerçekleşti!

Tüm bu hikaye Akaretler’dekilerin hoşlarına gitmiş ise, Belçika’yı arayabilirler. Birincisi, yeni şampiyonları tebrik etmek, ikincisi borç kapatma ve stat inşa etme yöntemlerini daha iyi öğrenmek, üçüncüsü- nasıl şampiyon olunur, sormak için!

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde...


                                                                                                                    
Ertan Hatipoğlu

20 Mayıs 2015 Çarşamba

BUNLARA KİM STOP DİYECEK?





Her meslekte insana yatırım yapmak iyidir. Sporda ise, her şeyden önemlidir. Sadece tesis yaparak bir yere gidilmez, diye dünyada çoktan anlaşılmıştır.

Ama, gelin görün ülkemizde ne furyalar esiyor. Yol koşusu, yarı  ve maraton yapılmayan il kaldı mı? Her gelen Belediye Reisinin aklına ilk önce bir yol koşusu organize etmek geliyor, nedense…
İyi, güzel, insanlara yatırım, onlara yönelik bir şey yapayım derken, olayı her tarafından düşünmek gerekmez mi? Yurdumuzda yapılan her koşuda binlerce dolar ödül dağıtılmaktadır. Bu paralar atletlerin daha iyi hazırlanmasına yardımcı olur, onları maddi açıdan rahatlatmaları için önemli bir katkıdır. Antrenör ve menajerlere da son derece önemli maddi katkı sağlanır. Gelin görün ki, bu ödüllerin hemen hemen hepsi yabancı atletlere gidiyor. Bizim devşirmelerden bahsetmiyorum, Afrika, Ukrayna, Belarus, Balkanlardan gelen yabancılar resmen ödülleri süpürüp gitmekteler!

Kısacası, biz onların sponsoru, can damarları olmaktayız. Bizim atletler ise, sadece yakından bakmakla yetinmekte, ‘’bir sonraki yıl gelmem!’’ demelerine rağmen, seneye tıpış-tıpış gelmekteler. Aslında, burada yerli atletlerin yapacakları çok şey var, ama…

İnsan bir hareket yapmadan biraz düşünmeli, mevcut olanak ve durumları reel değerlenmelidir. Ülkemizde malum nedenlerden atlet kalmamış, seviye ‘’sıfır’’yakınına gelmiş, siz ULUSLARARASI koşu düzenliyorsunuz!?

Buradan bu işe kalkışan veya kalkışmak üzere olan tüm Belediye Başkanlarına sesleniyorum; Gelin bu işten vazgeçin, ya sadece yerel koşu düzenleyin, ya da başka projelere yönelin! Yabancılara yönelik projelere dur deyin! Domestik yapın, master ve çocuklara önem verin, sağlık için önemini vurgulayın!

Kendinizden daha iyi yabancılarla seçim yarışına girmiş gibi düşünün, anlarsınız…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

18 Mayıs 2015 Pazartesi

KREATİN’İN BİLİNMEYEN YÖNLERİ




Vücuttan doğal sentez edilmiş bir bileşik olan KREATİN,  hücre ve kaslara enerji vermektedir. Kas kütlesinin artmasına ve büyümesine yardımcı olmaktadır. Bunlar bilinen faydaları… Ya bilinmeyenler?

 Özellikle 30 yaş çıvarında erkekler üzerinde yapılan araştırmalar çok enteresan, bir o kadar faydalı neticeler alınmıştır. Bir haftalık günde 20 mg. keratin monohidrat kullanımda, alınan neticeler herkesi hayrete düşürmüştür. Araştırmalar sırasında nokta lazer yardımı ile elde edilen kontrast görüntüler kılcal yoğunluğu tespit edilmiştir.

Araştırmalar neticesinde, kan basıncında ortalama 2-2.5 mm Hg düşüş, ayrıca genel ve kötü kolesterolde (LDL) çiddi miktarda azalma tespit edilmiştir. Uzmanlara göre, keratin sayesinde mikrovaskülerlerin endotel işlevlerinde iyileşme olmuştur. Deri kılcal damarların  yoğunluğunu arttırarak toparlanmayı olumlu etkilemiştir.

Bilim adamları araştırmaların devam etmesi gereğinin altını çizerken, kreatinin ağızdan alınımda  EPOXYEİCOSATRİENOİC ACİD maddesinin biyoyararlanımı arttırarak, bazı metabolit ve kalp hastalıklarına karşı kullanmayı öneriyorlar. Asitlerin böbrek ve kalp sisteminde  rolleri, iltihaplanmaya karşı hormonlar olarak, signal moleküller olmaktır.         

                                                                                                Ertan Hatipoğlu



Kaynak:  Roger de Moraes, Diego Van Bavel, Beatriz de Moraes, Eduardo Tibirica-  ‘’Effects of dietary creatine supplementation on systemic microvascular density and reactivity in healthy young adults.’’ Nutrition journal 2014

17 Mayıs 2015 Pazar

BİLİC’İ SİLMEK

            



Lig daha bitmeden Bilic ve ekibinin gönderilmesi, hatta yerine kimler aday oldukları, yazılmaya, çizilmeye, yüksek sesle olmasa, konuşulmaya başlandı. Teknik adam için tüm güzellikler unutuldu, ‘’derbi kazanamıyor!’’, ‘’şampiyon yapamıyor!’’ diye sitem edilmektedir.
Fakat kimse, acaba Bilic kalmak istiyor mu, dile getirmiyor. Hep bir taraftan tartılıp ölçülürken, bir de öbür taraftan bakalım!

Bir kere, Bilic takımın başına getirilirken, belli maddi sıkıntılar yüzünden, kadronun toplam genetik futbol potansiyeli ezeli rakiplerinki ile, az da olsa, aşağıda kaldı. Bilic ve ekibi sık sık eşik üstü yüklemelere başvurmaya zorunda kaldılar...Neticede, fazla sakatlıklar, özellikle önemli maçlardan önce, Bilic’i istediği kadroyu çıkarmaya mani olmuştu. ‘’Talimatlı’’ lig faktörü futbolcuları asabileştirdi, kırmızı ve sarı kartlar takımın belini kırıyor, özellikle derbiler kaybediliyordu. Burada tek hata, yönetimin bir sakatlıklar önleyici uzman almaması kabullenebilir.Slaven Bilic'i domestik ligin bu yılki ''kurallarına'' göre değerlendirmek son derece sakıncalı ve yanlıştır. Onu, Avrupa Ligi'ne göre ele almamız gerekir. Orada da ön eleme oynamasa, daha ileriye gidebilme ihtimali olduğu aşikardır.

İkincisi, kendi stadın olmayışı, her maçı net taraftar baskısı ile oynamaktan mahrum kalmak, herhalde Bilic’in suçu değildir. Şöyle 45.000 kişinin, ‘’Çarşı’’ gibi Dünyan’ın en- etkili taraftarın önünde oynamak başka, deplasmana gider gibi, Ankara vilayet sınırlarında bir çayırda oynamak, bambaşka olması gerek. Şimdi ‘’Vodafone Arena’’ olmak üzereyken Hoca göndermek, bir kere insanlığa sığmaz!

Üçüncüsü, bu Lig’te şampiyon çoktan belli, sadece yayıncı kuruluş çıkarları yüzünden, daha heyecanlı olsun, diye son maçlara kadar uzadı. Seneye de şartlar pek değişmeyecek gibi gün gibi ortada... Böyle şartlarda hiç soran oldu mu Bilic kalmak istiyor mu, Lucescu gelir mi, diye? Şenol Hoca neden  Beşiktaş’a gelsin? 2. veya 3. olsun, diye mi? Lucescu yıllar önce bu Lig’ten ayrılırken sözlerini, daha doğrusu benzetmesini unutunuz mu? Şenol Hoca Bursa’da daha iyi, mutlu değil mi?
Bu tür durumları herkes bilir; İşine son vermek için, mevcut hocanın bir güzel alternatiflerini sunmak gerekir. Daha sonra,  o alternatiflerin boş olduğu, başka alternatifler sunulur. Sonunda hiç hesapta olmayan başka Teknik Direktör alınır ve macera başlar... Takımın ‘’tüm ürünlerine’’ dolu vurur, FEDA döneminin en-kötü dönemine geri dönülür.

Kısacası, Beşiktaş takımın önünde son derece önemli bir seçim var. Ya kalp kıracak, macerayı seçecekler, yada kalp onarıp, yola devam edecekler!


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

13 Mayıs 2015 Çarşamba

NEPTÜN'ÜN ÜÇLÜ YABASI

            


Neptün (Neptunus) Roma, Poseidon adıyla Yunan mitolojisinde denizler, depremler ve atlar tanrısı olarak bilinir. Zeus ve Hades’in kardeşidir…Ona Kara saçlı Tanrı da derler. En-önemli silahı Trident denen üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir. Poseidon hırs ve gücü temsil eder.

Barcelona takımın hücum bölgesinde benzer bir üçlü var. Onlara ‘’uzaylı üçlü’’ de denilebilir. İsimlerini telaffuz etmeye gerek yok, ferdi olarak çok nefis futbolculardır, ama bir araya geldiklerinde, yer yerinden oynuyor, işte… Bu Güney Amerika makinenin parçaları Arjantin, Uruguay ve Brezilya’dan toplanmış ve İspanya’da en-iyi şekilde monte edilmiştir.

Bayern Münih savunma makinesi bile bu üçlüyü durduramadı. Guardiola epey çaba sarf etti, bir çok yol denedi, ama nafile…Aslında, bu sezon bir çok başka ün yapmış savunma makineleriayni hüsrana uğramış, pes etmişlerdi.
 

Top rakip yarısına geçtiğinde tüm Dünya nefesini tutar, bu üçlüden kimin gol atacağını merek etmeyen kaldı mı? Messi-Neymar-Suarez- şut ve gol! Sıralama önemli değil, karışık olabilir, ama sonuç değişmez, genelde gol olmaktadır. Bu ana kadar üçü kendine değil, takımına oynuyor, kalpleri Barca için atıyor.

Son zamanlarda Messi-Ronaldo kıyaslanmaları çok aktüeldir. Ronaldo-Benzema –Bale üçlüsü küçümsenmez, ama Katalan  üçlüsü daha etkili gözükmektedir. Aslında bu tartışmaların son bulunacak bir tarihi var, hemde çok yakında…06.06. 2015 tarihinde Berlin Olimpiyat stadında bu soru işaretleri büyük ölçüde cevabını bulacaktır.

Juventus çok dişli, köklü bir takımdır. Finali hak ettikleri konusunda bir çok futbol severi de ikna etmiş durumdalar, ama şimdi tüm Dünya Real Madrid'in finale çıkmasını ve Messi-Ronaldo tartışmaların, ''kim büyük?''sorusuna net cevap, heyecanla beklemektedir.

                                                                                                                        Ertan Hatipoğlu 



11 Mayıs 2015 Pazartesi

SÜPER LİG ÜZERİNE JİMNASTİK

         



Gördüğünüz gibi, 4 maç kala, hala ilk  4 sıralaması, artı net  düşen takımlar belli değil. Bu sezon çok gerilimli anlar yaşanırken, lider neredeyse her hafta değişmeye devam etmektedir. Bir başka prizmadan olaylara bakalım, hem de takımlarımızın sıralanmasını tahmin etmeye, daha doğrusu kimlerin hakkıdır, diye bir jimnastik yapalım, dedik...
İlk önce, Şampiyonlar Lig’ine  gitmeye kimin hakkıdır, Avrupa Lig’inde hangi takımlar ülkemizi alınların akı ile temsil edebilirler, bulmaya çalışalım? Domestik başka, Avrupa arenası bambaşka, kuşku götürmezdir...

Lider GALATASARAY son yıllarında oyun ve organizasyon olarak, belki de en-kötü sezonunu geçirmektedir. Milyonlarca taraftarını ilk önce ŞL gruplarından çıkamayarak, daha sonra bir türlü düzelmeyen futbolu, onlarca yanlış transferler ile üzdü. Kısacası, GS bu yıl Şampiyonlar Lig’ine gitmeyi pek hak etmiyor. Avrupa kupalarında biraz boy göstermeye, seneye ise, alışık yerine dönmeye çalışırsa, kendine iyilik yapar. 

FENERBAHÇE takımı zorunlu olarak, 2 yıl boyunca Avrupa yüzü göremedi. Hazırlık maçları da olsa, Avrupa'lı rakiplerinden fazla eksiği olmadığını defalarca gösterdi. Yaş ortalamasını aşağı çeker, 2-3 yeni transfer ile, Şampiyonlar Lig’in gruplarından rahat çıkar. Bu yılki durgun ve tereddütlü futboluna rağmen…Özlemin gücü ve Lucescu gibi yolu bilen hoca ile, neden olmasın? Burada sadece problem, fazla domestik futboluna adapte olmuş, rahatını bozmak istemeyen futbolculardan bir an önce kurtulmaktır...

BEŞİKTAŞ Avrupa kupası başarılı maçlardan sonra, artık yeni stadında Şampiyonlar Lig’ini hak ediyor görünümünde. Ön eleme tecrübesi olduğundan, çok rahat gruplara kalır, kaleci ve defans boşluklarını akıllıca doldurursa, bitmek bitmeyen sakatlıkların önüne geçmeyi başarırsa, ŞL gruplarından da çıkma ihtimali görünüyor. Bilic ve ekibi kalıma şartı ile!

TRABZONSPOR Avrupa liginde her zaman başarılı maçlar sergilemiş, bu yıl da on elemeli olsa orayı hak ettiğini düşünmekteyiz. Yeni stadında, Ersun Hoca bu işi başarır ve tüm karmaşa biter, sistem oturur.

BURSASPOR sezon boyunca çok iyi performansına rağmen, sezon başındaki Gürcü takıma elenmesi, sadece Bursalı taraftarları değil, bir çok futbol severi üzmüştü. Yeni stadında, bir yıl daha ‘’piştikten’’ sonra ancak bizi ikna eder, diye düşünmekteyiz.

BAŞAKŞEHİR takımı çok homojen, disiplinli, iyi bir Teknik Director ve ekibe vakıftır. Kendi ‘’minyon’’ stadında bir çok  Avrupa takımını dize getirebilir, ama onun için de biraz daha ‘’pişmesi’’ gerekir düşüncesi ağır basmaktadır.

Süper Lig’imizin düşme hattında hala 4 takım kurtarmaya çalışması ve ortalardaki takımlarla fazla puan farkı olmaması, Lig’in kalitesini göstermektedir. Oralarda bizi çok gerilimli son maça kadar, bilmecelerle dolu anlar beklemektedir.


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Mayıs 2015 Perşembe

HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR



Temiz deha numunesi olduğu kimsenin kuşkusu olmayan Messi, 3 dakika içinde Bayern Münih’i yere serdi. Barcelona daha formda, daha hazır gözükürken, tam bir yıl önce, ayni şeyi Real Madrid yapmıştı…
Son iki yılda Bavyeralılar tam gaza basarak, ezeli rakibi Borussia’da neredeyse futbolcu bırakmadılar. Tüm iç şartlarını zorlarken, Guardiola’nın hayali olan, Barca’lı Tiago’yu alarak, takımını tam anlamı ile ‘’spitz’’ yaptılar!

Pep çok iyi antrenör, olağanüstü bir fenomendir. Barcelona’da başarıdan başarıya koşmuş, forsu Uzay’a fırlamıştı. Kısa bir dinlenmeden sonra, kendi kaderini kendisi çizerek, Bayern Münih takımın başına geçmişti. Almanya’da 2 kez şampiyon oldu, ama bu işi deyim yerindeyse, çocuklar da yapardı. Belki de, Pep bu takıma uymadı. Son yıllarda kendi egosu tavan yaparken, Guardiola bir çok antrenörü vuku bulan hastalığa yakalanmıştı. Pep artık kendi işlerinle değil, başka şubelerin problemlerine kafa yoruyordu. Kendi ellerinle Dünya’nın en-iyi Doktor'unu istifaya zorladı. Sadece bu olay başarısız olmaya yetmiş, çok şeyler anlatıyordu…

Guardiola’nın beden dili de artık  onun bir Hollywood  sanatçısı olduğunu gösteriyor, mimik ve jestleri onlardan farkı olmadığını gözüküyordu. Porto rövanş maçında, skor açık lehine olunca, iki elini bir orkestra şefi, yüzünde duygular ‘’300 İspartalı’’ filmin baş rol kahramanından farklı değildi. Fazla zorlamadan da pantolonu yırtılmıştı…

Benzer durumlarda Alex Ferguson ağzında sakız ile yedek kulübesinden çıkmaz, Mourinho hangi savunma oyuncusunu sürsün diye düşünecekti. Klopp sempatik gülümseyişini göstermez, Bilic sporcusuna kendini öptürmezdi! Her şey tarza bağlı, ama Pep’inki özellikle Bayern Münih gibi pragmatik takıma uymadı, işte…

 Katalan’lı çok iyi hocadır, ama topa sahip olma takıntısı, onun başını yemeye devam etmektedir. İşte akşam yine çok topa sahip oldu da, ne oldu? Çabucak üç büyük köfte, üstelik  mevsim salatalı…Kısacası, bu yıl da Şampiyonlar Ligine ‘’AUFİDERZEİN!’’demek zorunda kalacaktır.
İlginçtir, maçtan sonra Pep alçak gönüllüğünü unutarak: ‘’Messi’yi Dünyanın en-iyi futbolcusu yapmaya kalkıştım, ama sonunda o  beni Dünya’nın en-iyi antrenörü yaptı!’’ Bakalım Bavyera’lı yöneticiler  en-iyisinden daha iyisini bulmayacaklar mı!

Uyum ve zamanlama her şeyden önemlidir, derler…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

1 Mayıs 2015 Cuma

NEREDE O ESKİ FUTBOL?




Gelin bir kez fazla olayları pudralamadan, makyaj kullanmadan, çocukların futbol dedikleri şu şeye, gerçek sıfatlar kullanalım!

İspanya’nın derbisi, Atletiko ve Real maçını örnek alırsak, statta 60.000, televizyonda milyonlarca seyirci 22 milyarderi saçlarını düzeltirken, birbirine burunları yüksekte oldukları için neredeyse bakmadıkları, en-ufak dokunuşlarda kendilerini Piva’da kefaller gibi attıklarını seyretmekteler. Şımarık çocuklar gibi hareketler, dünyanın daha akıllı olan cinsiyetin davranışları...

Kısacası- büyük futbolcular, süper maç oldu! Ceplerini doldurdular, büyük purolu adamları memnun ettiler, ama milyonlarca taraftar yine hayal kırıklığına uğramıştı.

Profesyoneller için bu malın adı ‘’Şampiyonlar Lig’i’’olabilir, ama bizler basit gözlerimizle, bir şeyler olmadığını görebilmekteyiz. Eski futbolcuların marifetlerini hatırlamak, onların futbolunu değerlendirmek, IQ seviyemiz posta kodumuzun rakamını aşması gerekmez…

Raul, Romario, Zidan, Batistuta, Kahn, Nedved, Del Piero, Henry, Kafu, Ronaldo gibi yıldızlar bugünkü ‘’jölelilerin’’ yanında, gerçekten milyonları havalara zıplatmayı başarıyordu.
Evet, rekorlar, atılan goller, oynanan maç sayıları gibi ististatikler gelişiyor. Gelişiyorlar, ama bir başka, çok farklı ortamda…Eskiden top saatlerce semt parklarda yuvarlanırken, şimdi pahalı t-shirtin olmasa, oyuna bile almazlar. Futbolda romantizm aynen kalaycılar gibi unutulmuş, görünmez olmuştur. Bununla birlikte ticari boyutlar eski, fondöten, pudra ve penseden ayrı olan her şeyi süpürüp, yoketmiştir.

Real Madrid takımın yıldızları resmen solaryumdan çıkmayan kuklalara benzemiş,  sanki bakımlarını Paris’in en-sosyetik kuaför salonlarında yapmaktalar. Ronaldo’nun kaşları  her zaman taze biçilmiş  Kırkpınar çayırı gibi dururken, Ramos’un maniküründe sadece renkler eksikti…
Futboldaki gidişat, atletizm, kuvvet, kas kütlesi ve östrojene rota almışken, maalesef  tüm bunlar temiz futbolcu nitelikleri, heyecan ve romantizm hesabına yapılmaktadır. 
Büyük paralar ve şöhretin bitmeyen baskısından, milyonlarca  atan kalplerin ritmi yavaşlarken, düne kadar inandığımız değerlerin hala Finike işaretleri tarafından kirletilmediğini görmek istiyoruz.


                                                                                    Ertan Hatipoğlu

En okunanlar