31 Aralık 2014 Çarşamba

DEVRE ARASI

     


Bu hafta sonu son maçları ile 1. Devre sona erirken, takımlarımız 2. Devreye daha verimli olmaya, hedeflerine ulaşmaları için 3 haftalık bir hazırlık evresine gireceklerdir. Antrenman biliminde bu evreye motorik niteliklerini yükseltme evresi  denilir ve amacı kuvvet, sürat, dayanıklılık gibi uzun lig maratonunda seviyesi düşen bu fiziksel nitelikleri tekrar yükseltip,  2. Devreye daha diri girmektir. Futbolda bu evre, ligine göre 3 ila 5 hafta sürer. Bizim Süper Lig’imizde bu yıl 3 hafta sürerken Premier Lig’inde böyle bir ara hiç yoktur. Ada’da takımlar bu tür problemlerini ‘’hareket ederek’’ çözmeye öğrenmişken, ülkemizde 3 haftalık ara sakatlıklara, yorgunluğa ve yeni form tutmak isteyenlere çok yararlı olacaktır. Yeter ki, kullanmasını bilesin...

Devre arası hiç kuşkusuz, en çok  yorgun, formu düşmüş BEŞİKTAŞ takımına yarayacaktır. Kısıtlı kadrosu ile, sık sakatlanan futbolculara hem tedavi imkanı, hem dinlenme, hem de ufaktan yeni yüklemelere girilecektir. Aslında forma girmiş, fakat uzun maratondan dolayı sonunda kaçınılmaz olarak düşen bir takım için çok kolay bir süreçtir. Hiç forma girmemiş takımlara göre, Beşiktaş’ın yapması gereken sadece bir ‘’bataraya şarj’’ etmektir. 2.Devre’de sadece  1 Milli ara olacağından, takıma rotasyona girebilecek daha 1-2 futbolcu transfer edilmeli, Bilic’in ‘’hızlı trenine’’girmelidir. Ayrıca, 1.Devre takım fiziksel uyum başarısını göstermesine rağmen,  beyin hücre yenilenmesinde özellikle boşluklar sezildi, o konuda çalışmalara odaklanması gerekir. Bu konuda ilerlemeler takımda hem fiziksel yorgunluğun daha iyi üstesinden gelecek, hem de takımda futbolcu kavgaları yok edecektir...

GALATASARAY takımı için de devre arası sıralarını izaha getirmek, yeni hocaları ile antrenman yapmak, alışmak açısından faydalı olacak. Yerli futbolcuların özellikle forma girmek, verimleri artırmak açısından son derece önemli bir evre, fırsat gibi gözükmektedir. Avrupa’da maçları olmaması, takımı tamamen haftadan-haftaya konsantre edecek, geniş kadro avantajı ile, hedefe gitmeye çalışılacaktır.

FENERBAHÇE için devre arası çok meşakkatli geçmek zorunda! 1. Devre boyunca takımın bir türlü forma girememesi taraftarlarını üzerken, 2.Devre daha yoğun ve gergin geçeceğinden, bu problemi çözmelidir. Çözmesi için de en-çok zamana ihtiyaç duyacaktır. 24.01. tarihinde Kasımpaşa maçını riske ederek, hazırlık evresini 4 haftaya çıkarabilse, şansı var gibi gözükmektedir...İsmail Kartal takımını neredeyse bir ay  antrenman yüklemelerini artırabilse, takımın forma girme şansını artırır, o zaman da bu kaliteli ve tecrübeli kadroya kimse dayanamaz! Özellikle  tek cephede ve taraftarları ile kucaklaşan bir Fenerbahçe’ye zor kafa tutulur!

Son derece dinamik, enteresan, dramatik sahnelerle dolu bir 2.Devre bizi beklemekte, TV önünde mi, yoksa arenalarda mı yerlerinizi alacaksınız karar sizin, ama kesinlikle kaçırmayın, diyoruz!
İYİ SENELER!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

28 Aralık 2014 Pazar

KARTAL'IN ADRENALİNİ




Beşiktaş takımı bu sezon şimdiye kadar oynadığı 27 resmi maç sayı olarak, gerçekleşmesi çok büyük olmasa da, bir mucizedir. Bazı oyuncuların milli maçlarını da ilave edersek, ikinci yarıda da ayni tarifeye maruz kalacağını düşünüp, toplamda yıllık 60 yakın bir maç trafiği demektir! Özellikle, sezon başından beri uygulanan o kaliteli antrenman yüklemelerini de ilave edersek, takımda salgılanan yüksek adrenalin dozunu tahmin etmek zor olmayacaktır. 

Yüksek antrenman ve özellikle maç yüklemelerde adrenalin salgısı artmaktadır. Beraberinde organizmanın anabolizan, yani yenilenme süreçlerini hızlandırır. Kısacası, ne kadar çok adrenalin, o kadar performans…Yüklemelerin artması, futbolcuların doğal yenilenme makinasını çalıştırmak, hiperfonksiyon varsa hipertrofi de var, demektir. Dokular yeni, çok daha kaliteli oluşumlar inşa
ederek, sporcuların performanslarını yükselmektedirler. Buna kısacası adaptasyon, uyum süreci derler. İnsan organizması tahmin edilenden çok daha yüksek seviyelerde uyum sağlayabilir. Bunun en-bariz örnekleri yogalardır. Onlar gömülü olarak bir haftaya kadar kalabilir, sonra bir şey olmamış gibi kalkıp, hayatlarını olduğu yerden devam etme kapasiteye sahipler. Her şey antrenman ve uyum meselesidir, ekstrem durumu getirip, uyumu sağlamaktır.

Doğada hayvanları örnek alırsak, her gün defalarca ölüm kalım mücadelesi vermekte, evciller ile kıyaslanamayacak kadar güçlü, dayanıklı ve çevikler. Bir kır güvercini bile şehirdekilerden çok farklıdır.

Beşiktaş takımı bu sezon işte bu nedenler ile çok daha farklı, yüksek seviyelere ulaşmış, fiziksel uyumu gerçekleşmiş görünüyor. Burada sadece Bilic’in mental açıdan futbolcularına biraz daha katkı yapması gerekir. O uyum da gerçekleşse, Kartal çok yükseklere ulaşacaktır.

İşleyen demir ışıldar, derler…


                                                                                                           Ertan Hatipoğlu

17 Aralık 2014 Çarşamba

İTİRAF EDİYORUM...



                 Spor Bakanı-Akif Çağatay Kılıç’a  açık mektup, 1. bölüm


Sayın Bakanım, Size ulaşmaya denedim, ama nasip olmadı...Göreve  yeni sayılır geldiğinizden,  patron olduğunuz TÜRK sporunda yaşanan bir çok olayı gözünüzden kaçmış olabilir refleksimle, daha net bilmeniz için, Size yazılı olarak vermeye, itiraflarda bulunmaya karar verdim.

Her şey kasım ayı 2011 yılında başladı... TMOK Doping Kontrol Komisyon'u ile  Atletizm Federasyonu arasında bir protokol imzalandı. İmzalar dönemin malum başkanı  değil, ben imzalamıştım! Protokol'ün içeriği, doping ile müşterek savaşa yolu açmış olduğundan kerhen imzalasam da, kendi bildiğim yoldan yürümeye, başarılı olmaya kafamdan hiç çıkarmamıştım.

Mayıs 2012 İzmir’de sezonun ilk yarışı olan Kulüpler arası Süper lig yarışlardan önce, protokol gereği gelen doping görevliler ile malum nedenlerden dolayı, ‘’yarın gelin!’’ ‘’hiç gelmeyin!!’’ gibi pazarlıkları Başkan değil, ben yapmıştım. İmzaladığım protokolü yüzüme sokarak, gitmedikleri gibi, görevlerini yapmaya başladıklarında, yanıma gelen ve malum mazeretlerini öne süren sporculara, ‘’Yarışa girin, korkmayın!Ben hallederim!’’ diyen de bendim, Başkan değil. Daha sonra dopingli oldukları anlaşılınca, onlara 8 ay boyunca ceza vermekle zorlanan da bendim, başkası değildi.

İki hafta sonra, Ankara’da yine Doping yetkilileri geldiklerinde, bu sefer onları tartaklatmaya, ne pahasına olursa olsun, görevlerini yapmamaları için emri veren yine benim, Sayın Bakan...
Sporculara ‘’Olimpiyat barajı geçin,  doping kontrol yok!’’ diyen  Başkan değil, benim, Olimpiyatta ise, Kerin Melis Mey malum nedenden dolayı finale çıkmayınca, merak eden tüm basın mensuplarına o pişkin yalanı söyleyen de benim, kusuruma bakmayın, artık!

Olimpiyat şampiyonu olmuş, tarihimizde ilk defa bunu başarmış bir sporcuyu, başı derde girince, süreci iyi yönetemeyen de benim. Yaklaşık bir yıl boyunca çöpü halının altına süpürdüm, adamların sinirleri ile iyice oynadım. Ve neticede türk atletizmine ‘’haç seferine’’ davetiye çıkartmıştım... Resmen elimi, yüzümü bulaştırdım, sonuç yükünü şimdi siz bizzat omuzlarınızın üzerinde taşımaktasınız.Papa Masata Diack ile sporcu kurtarma pazarlık(rüşvet!) masasında ben vardım, ben İstanbula davet ettim, Başkan Mehmet'in oralarda gölgesi bile yoktu... :)

Akdeniz oyunlarından önce, Avrupa Milletler Kupasında, bir elit sporcumuz Londra’da ölüm yatağındayken ve nedenini tüm Dünya öğrenmişken, Başkan sonuna kadar, kafile başkanı olarak yanında kaldı. Kaçan, Mersin'e gelen yine bendim, diğer sporcularımız yokluğumda koşamazlar, madalyaları alamazlardı, çünkü...

2013 yılında bir kaç ayın içinde 55-e yakın sporcumuzun yakalanmasında suçu antrenör ve sporculara atan benim, Başkan kendini kurtarması için öyle şeyler yaptığına inanmıyorum!

Zar zor istifa etsem de, paçayı kurtardım, şimdi  Akdeniz sahilinde eski federasyon kankalarımla birlikte ‘’Koşu city’’ adında lüks villalar inşa etmekteyim. On yıllığına, aylık 10.000 TL bağlattığım eski sekreterim de mevcuttur. Çip-çip yapıp, mangallar yakmaktayız. Attığım taşları siz hepiniz çıkarmaya devam edin, benim keyfim yerinde, yarın öbür gün yine volelerimi vurmak için moral ve kuvvet topluyorum. Kendimi de temize çıkardım, yıllarca hizmet eden hocaları köpekler yesin! ''Ömür boyu spordan men'' cezası az bile, ahirette de devam etmesi gerekirdi...

Sakın şu İAAF-nın son skandalından, The Telegraph  gazetesinin açıkladığı 150 yakalanmış, ama rüşvet ile kurtarmış, aralarında 2 türk de bulunan atletlerle ilgili herhangi bir soru eski  Federasyon Başkanına sormayın! Onun haberi yoktur, bana sorun, ben bilirim, sayın Bakanım...O konu çünkü en-kısa zamanda kapınıza dayanacaktır ve sizin hiç bir sorumluluğunuzun olmadığı takdirde, yine taşları kuyudan çıkarmak zorunda kalacaksınız...

Sayın Bakanım,  mektubumun 2. bölümünde tam altınızda, yani Atletizm Federasyonun tam tepesinde neler olmuş  ile bir sürü itirafım olacak, adını da ‘’Teşkilat’’itirafları adı altında, Size yazmayı düşünmekteyim.

Şimdilik sağlıklı kalın, hürmetler, efendim!

                                                                                                Ertan Hatipoğlu- torbacı!? :)


4 Aralık 2014 Perşembe

DİNLERİ İMANLARI PARA

            


Boşuna ‘’kazanırken ne kaybettiğini bilmez’’ dememişler…Özellikle endüstriyel futbolun acımasız rekabet ortamında sık sık görülen manzara, ‘’savaşta her şey mübahtır’’ misali, takımların sermayeye karşı kendilerinden verdikleri  ödünleri hayretle okunur, görünürdür.

REAL MADRİD dünyanın en-zengin kulübü unvanını var gücüyle savunmaya çalışırken, arap bankanın astronomik sponsorluk teklifine karşın, asırdan fazla eski logosundaki haçı silmek zorunda kaldı! Böylece, son derece gururlu ispanya taç monarşi sembolü  açık elli arap sponsoru keyfi  yüzünden silinmiş oldu.

BARCELONA ebedi rakip olarak geriye kalmayıp,  115 yıllık formasını yıllık 55 mln. Euro karşılığında değiştirmek kararı aldı. ‘’Nou Camp’’ta neredeyse askeri rejim ilan edilmesine rağmen, Barca kulübün başkanı ‘’Nike’’ ile anlaştı, bundan böyle formalar firma tarafından dizay edilip, belirlenecektir. Katalan kulübün yöneticileri hesaplarını yanlış yapmışlar olmalı ki, taraftarlar şimdiden o formaları boykot etmeye başladı bile…


Taraftarlar isyan etmekteler, ama kimin umurunda- önemli olan milyonlar aksın, kasalar dolsun. Dünya futbol pazarın kazanması için amansız bir savaş var ve o savaşta her şey mübahtır. Kulüplerin  açgözlülüğü yüzünden kaybedilen kendi yüzleri ve kimlikleri birileri tarafından unutulmuştur.

Onların fiyatı yoktur!


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

23 Kasım 2014 Pazar

GAZİANTEPSPOR'UN 2.HATASI

                      




Gaziantep takımı akıl dolu bir hazırlık yaptıktan ve yaklaşık iki buçuk ayına rüzgarı arkasına aldıktan sonra, yaptığı 2  futbol dışı ‘’basit hatalar’’dan dolayı, rakiplerine yaklaşık 5 puan bırakıverdi!

Birinci hataları, hatırlayacaksınız sezonun hemen başında, ilk milli arada Eskişehir ile yaptıkları o gereksiz hazırlık maçı ile yapmışlardı. O günlerde yüksek rakımdan geleli yaklaşık 10 gün olmuştu ve futbolcuların organizmaları başka bir adaptasyon süreç ile meşgul oluyordu…O süreçte değil hazırlık maçı, deyim yerindeyse, satranç maçına bile çıkmamaları gerekirdi! Çıkarak zaten yüklü bedenlerini bir de fiziksel yükü ilave etmişler, daha sonraki evinde oynadıkları lig maçında Erciyes’e 2 puan bırakmışlardı. Yani, yaptıkları o hatanın anında cezaları kesilmiş, iyi giden işlerine, kendi kendine çelme atmışlardı.

Daha sonra, her şey düzelmiş, rüzgarları yine hep arkadan esmeye devam ediyordu.Hatta Fenerbahçe deplasmanında o talihsiz, aleyhlerine verilen penaltı olmasa, puan veya puanlar ile kucaklaşabilir, ligin iyice zirvesine yerleşebilirlerdi.

İkinci hatalarını ligin 10. Haftasından önce, Konya deplasmanına 2 gün önce gitme ile yapılmış, dervişlerin şehrinde artık her şey futbolun diğer unsurlarına kalmış, kısacası mucize gerekirdi. Konya stadın rakım değerleri 1100 cıvarında gözükürken, yaklaşık 2 misli daha alçak yerden oraya 2 gün erken gitmek,  futbolcuların  o rakıma uyum süreçlerini başlatılmış, maç esnasında ‘’2 cephede’’ savaşmak demektir. Ve ceza hemen kesilir, işler düzgün giderken, ağır yenilgi alınıyordu…

Futbolda basit hatalardan dolayı alınan yenilgilerin yanı sıra, dışından yapılanlardan da bir o kadar zarar görülür. Takımlarımız bir an önce bu tür hatalardan kendilerini korumak amaçlı ile, bu konularda bilgisi, tecrübesi olan danışmanlarla çalışmaları gerekir. Antep takımı o tür hizmet kullansaydı, şimdi puanı fazla ve morali tavan yapmıştı. Herkes onları parmak ile işaret eder, alkışlardı.

Bu hayatta en- pahalı şey tecrübedir, derler…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

RAFAEL NADAL'IN KÖK HÜCRE TEDAVİSİ




Rafa Nadal sırtında oluşan ağrılara karşı uygulamayı düşündüğü kök hücre tedavisinin sonuç alabileceğinden emin. Emin olmasına karşın, İtalya’da örneğin bu tür uygulamalar doping kullanılmış sayılır!?

İspanyol sporcuyu her zaman anti-doping kurallara saygılı olduğunu, özellikle sağlığını tehdit eden herhangi bir uygulamayı kabul etmeyeceğinden kuşkumuz yok, ama yine de kök hücre tedavisi nedir, kısaca anlatmayı görev bildik.

Büyüme faktörleri elde edilmesi için plazma kandan alınırken, daha sonra santrifüjlenir. Hasar gören yerlere enjekte edilerek, onların toparlanmasına, yeniden eski haline gelinmesine yardımcı olunur. Olay budur!

Aslında, sırtında uygulanması düşünülen metot ile, örneğin diz tedavisi için uygulananlar arasında fazla bir fark yoktur. Sadece sırt tedavisinde sırtın alt kısımlarında kök hücre temini için açılması gereken delikler onu daha agresif  kılmaktadır. Daha sonra bu hücreler yetiştirilip,  toparlanmayı hızlandırmakta kullanırlar.

Belli ki, ‘’Toparlanmayı hızlandırma’’ termini İtalya antidoping teşkilatının dikkatini çekmiş,  kendilerine göre araştırma yapmışlar ve ‘’Sağlığa zararlıdır!’’ diyerek,  sporda yasaklamışlar. Şimdilik sadece İtalya’da...

Modern sporda, özellikle milyarların döndüğü branşlarda sporcuların sakatlıkları çabuk geçmesi çok önemli bir konudur. Bununla paralel, son yıllarda gittikçe büyüyen bir antidoping sektörü vardır. Hiç kuşkusuz, Rafa sakatlık tedavisi örneği gibi bir çok tartışmalı pozisyonlar olacaktır. Burada, başta IOC olmak üzere çok çabuk kararını vermeleri gerekir; Profesyonel sporcular amatörlerden ayrı mı, beraber mi? 
Ayrıca,  WADA tüm dünyada nizamı nihayet sağlamak zorunda. Yoksa, İtalya'da başka, Türkiye'de bambaşka olamaz, değil mi?





                                                                                                Ertan Hatipoğlu

19 Kasım 2014 Çarşamba

REAL MADRİD'İN YENİ ''BUM-TAKA'' SİSTEMİ

            


Bu yılki Real Madrid takımın niyetini anlamak için  fazla müneccim olmamıza gerek yok. Tam 13 seri galibiyet ve güzel oyunuyla belli ki, ‘’kraliyet ‘’ takım Avrupa'da 11. Şampiyonluğa uzanmak istemektedir. Oysa ki, sadece 2 ay önce takım tereddütlü performansı ile taraftarlarını üzmekteydi…
Takımın futbolcuları, doğal olarak yeni bitmiş Dünya şampiyonasından dolayı hazırlıklarına geç başlamış, yeni form kazanmalı için sadece zaman gerekiyordu. Bu gerçeği net bilen Ancelotti sakin tavırları ile, herkesi etkilemişti.

Geçen sezon Angel de Maria, Alonso ve Mesut Özil’i kaybetmesine rağmen, uygun sistemi bulunca, kimse emsalsiz değildir tezini gözler önünde sermeyi başardı. Gareth Bale sakatlığı bile ‘’beyaz baleyi’’ durduramdı. Aslında, Carlo’nun doğru sistemi, yani ‘’BUM-TAKA’’yı bulmasına sebep olmuştu.
Real Madrid’in ideal sistemi, yani 4-4-2  oynamaktadır. Orta sahada oynattığı o karenin fiziksel  ve denge kapasiteleri tavan yapmış gözüküyor. Üstelik yeni transfer Kroos pas isabetinde tüfek atıcıları sporcularla kıyaslanacak duruma gelmiştir. Mordric süper form yakalamış, İsco ise topu ayağında sanki istediği kadar tutabilir hissi vermektedir. Üstelik, sahada onu izleyenler fazladan motive edilmiş tazıya benzetmektedir. James sol ayağını gittikçe artan tempo ile fazla konuşturmaya başlayınca, takımın orta sahası inanılmaz işlevsel oluverdi.

Hücumda Cristiano ve Karim Benzema’nın uyumuna ‘’Kuğu gölü’’ balesinde baş rol oynayanlar bile hayretle bakarlar. Dünya şampiyonasından daha erken dönen ve sakatlıklarla boğuşan Ronaldo, profesyonelliğini konuşturup, gollerini sıralamaya başlamış, Karim Benzema’nın kendine gelmesini uzun beklemesine rağmen, muradına ermiş durumdalar. Karin ‘’güncellenmiş’’ formunla her rakibe karşı kimseyi affetmeyen ‘’canavara’’ dönüşmüş gözükmektedir.

Ezeli rakipleri Barcelona oyun stili ‘’tiki-taka’’dan  çok daha  güzel, başarılı bir oyun sistemi izlemekteyiz. Madrid’li takım çok daha aksiyon, durdurulması zor bir stil ile piyasaya çıkmış durumdalar. Aktif iki arka savunma oyuncusunu da ilave edersek, kaliteli ses sistemi ile izlenen bir aksiyon filmine benzetebiliriz.

Kurşunlar odamızda dolaşmaktadır -BUM-TAKA-BUM-TAKA-TAKA...


Not: Bu yazı bir müddet once yazılmış olduğundan, Mordric'in talihsiz sakatlığı yoktu!



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

18 Kasım 2014 Salı

COŞAN CÜCELER




Dünya kupası sonrası döneminde, özellikle bir çok iştirak eden ülke takımlarında bir rehavet, düşüş gözlenmiştir. Hollanda, Rusya, Almanya, Portekiz, Yunanistan ve Bosna Hersek bunlardan en-bariz örnekleridir. Diğer taraftan, Rio’da olamayan, Avrupa kupalarında fazla başarılı kulüpleri olmayan ama iyi konsantre olup yeterli forma girip, başarılı olan ülkeler de var.  Çek Cumhuriyeti, İzlanda, Galler, Polonya, Avusturya gibi takımlar  Euro 2016 eleme maçlarında hem futbolları ile, hem de topladıkları puanlar ile, göze çarpanlar oldular.

Euro 2016 eleme maçları demişken, düne kadar puan alamayan, ‘’cüce’’ denilen ülkelerin sürpriz çıkışı, adeta haykırışlarına şahit olunmakta. Yakın geçmişinde rakiplerinden en-az 5-6  gol yiyen ülkeler, şimdi deplasmanda gelenekleri olan takımlardan puan ve puanlar kazanmaya başladılar!

İSRAİL takımı bu ülkelerin en-bariz örneklerinden sadece bir tanesi. İlk üç maçında 9 puan ile grubunda lider olurken, gölcü futbolcusu Omer Damari attığı 5 gol ile zirveye yerleşmiş durumda!

GÜNEY KIBRIS sürpriz yapan bir başka ‘’cüce’’ takımıdır. Topladığı 6 puan ve oynadığı dirençli futbolu ile herkesin takdirini almış durumdalar.

Ya, FAROE ADALARI takımın yaptığına ne denilir? Atina’nın ortasında yunanlıları o kadar üzdüler ki, Ranieri gibi bir hocanın göndermesine neden oldular. Yıllar da geçse, yunan takımı nereye gitse, adalar çizili pankartlardan kurtulamaz, hiç kuşkusuz…

SAN MARİNO, LİCHTENSTEİN ve MALTA takımları düne kadar rakiplerin gollerini saymakla meşgulken, şimdi puan almaya başlamış durumda. Oynadıkları futbolunda bariz ilerleme gözlenirken, artık onlara yan gözle bakanları çok zor anlar beklemektedir.

Avrupa futbolunda taşlar fena oynamaya başlamışken, bizim bu süreçte nasıl davranıp, pozisyon almalıyız? İlk yapacağımız, yeni Dünya spor evresine adapte olmak olacak, elit futbolcularımıza yeni toparlanma yöntemlerini özellikle anlatmalı, yerleştirmeliyiz. Bununla beraber alt yapımızda reformlar, ciddi kararlar almamız gerekecek.

Yoksa, cüce olma yolunda bizi kimse tutamaz! 




                                                                                                Ertan Hatipoğlu

14 Kasım 2014 Cuma

SÜPER LİG MOLASI

                        

2014-2015  yılı futbol Süper lig sezonu başlarken, takımlarımız farklı problemleri, strateji ve çözmeleri gereken vazifeleri vardı. Yarış çebine farklı dizilmiş, hazırlık evreleri başlama tarihleri farklı, programları ayrıydı. İlk yarıda toplam 17 turdan 9 tamamlanırken, çekişmeli, zirvede bol takımlı bir yarış gözükmektedir. 

Beşiktaş takımı sezon hazırlıklarını Avrupa ön eleme maçlarından dolayı erken açarken, rakiplerin böyle bir telaşı olmayınca, adeta ‘’yalnız savaşçılar’’ gibi yazın en-sıcak günlerinde Almanya ve İngiltere kamplarında ter döktüler. Antrenör sadakatını bozmayıp, futbolcuların niteliklerini daha ileriye taşıyıp, Feyenoord gibi takımı yenip, Arsenal’e kafa tuttular. Form grafikleri çok yukarılarda Soma Yardım turnuvasında Fenerbahçe ve Chelsea gibi rakiplerini süpürdüler. Lige iyi başlangıç yapmalarına rağmen, Avrupa ligi, Milli takım yoğunluğu ve kadro eksiğinden, ligin 9. haftasına kadar gereken puanları, lider koltuğuna kalıcı oturamadılar. En-iyi futbol oynayıp ve formda olmalarına rağmen hedefledikleri puanları toplayamayıp, özellikle ‘’kendi evinde’’ kaybettikleri puanlar yüzünden çok acılar çekerek zirvede tutundular. Bir çok futbolcusunda formdan düşme belirtileri nüks ederken, Bilic ve ekibi adeta bir sihirbaz gibi silindirin altından tavşan çıkarmaya çalışmaktaydı. Üç cephede ter dökecek futbolcuların varken ve bu gerçek sezon başı belliyken, neden tedbir alınmadı, sorulacak ilk akla gelen sorudur? Özellikle kasım ve aralık aylarında rotasyona hazırlamak üzere en-azından 2-3 futbolcu bulunamadı mı?
 Seneye Şampiyonlar ligine ön elemeli girme ihtimalini göz önünde bulundurmak, şimdiden strateji ve ona göre transferler yapılması gerekir. Yükü 5-6 futbolcudan alınıp dağıtılması en-mantıklı hareket gibi gözükmektedir. Stat problemi, yoğun maç trafiği, formdan çıkmış fazla futbolcusunu barındıran takım 1. devre zirveye yakın kalırsa, bir çok taraftarı için teselli ikramiyesi olacaktır.

Galatasaray takımı Mancini’nin programı Prandelli’ye uygulamak nasip olurken, çok rahat, acele edilmeden bir hazırlık yapmılmıştı. Rahatlık seviyesi fazla olmuş ki, geçen yıl Şampiyonlar liginde tur atlayan takımdan eser kalmamış, ligte de özellikle deplasman maçlarında fazla puanlar bırakıldı. Üç günlük dinlenmeler, formsuz futbolcu, sürantrene masalları ve yanlış transferler derken, iş geldi çattı Abdurrahim ağabey ve ekibine kaldı. Formsuz futbolcuları, ancak dişini sıkarak ligin zirvesinden düşmemeye çalışılırken, tüm ümitler 2. devreye taşındığını görünmektedir.
Kaliteli kadrosu ve iş bitirici yeni yöneticileri ile, Galatasaray takımı birinci devreyi ligin zirvesinde bitireceği izlenimi bırakmıştır. 

Trabzonspor Dünya şampiyonasından yeni gelmiş hocası ile son aşaması Erzurum planlanan, ama gidilemeyen, eksik bir hazırlık dönemi geçirse de, kendisi bir kondisyon abidesi olan Halilhodzic çocukların adeta pestilini çıkarıyordu. Burada sadece problem o antrenmanları gören futbolcu sayısı çok az kalmıştı, zira hepsini beğenmeyip takımdan uzaklaklaştırmıştı…Trabzon için 2 cephede oynamak aslında avantaj olmuş, her gün değişen takıma ‘’oturma’’ fırsatı veriliyordu. Veriliyordu, ama kibir dolu Vahid Hoca her malubiyetten sonra futbolcuları azarlar, şikayet eder, cep telefonundan  kendi transfer tekliflerini gösteriyordu. Her şeye rağmen takım özellikle Avrupa liginde çok iyi duruma gelmiş, yere sağlam basıyordu.
Yeni teknik adam çok rahat edecek, ama Trabzonun asıl çıkışı 2. devrede beklenmektedir. Doğal olarak son 8 maçında Trabzon takımı ligin zirvesine giremese de, fazla uzaklaşmaması ve daha sonra iyi bir hazırlık ile hedeflediği mevzilere ulaşmak olacaktır.

Fenerbahçe sezon başı hazırlıklarını geç başlamış, teknik adam değişiklikten sonra, tüm uğraşlara rağmen takım forma girememiş, hala ‘’antrenmanlı’’ vaziyetinle, kaliteli kadrosu sayesinde lider durumdadır. Sezon başı oynadığı hazırlık maçları ve ‘’kafa-kafaya’’ görüntüsü rakipleri Roma, Sevilla ve Olimpiyakos’u da şaşırtmış, taraftarlarını sevindirmişti. Ama şimdi baktığımızda forma girebilen bu üç takımın performansları nerede, Fenerbahçe'nin nerede? Sadece lige konsantre olmaları, yaş ortalaması yüksek bir takıma problem yaratmıyor, ama takım seneye Şampiyonlar ligine girerse, epey zorlanacaktır.
Birinci yarıda, son 8 maçı fikstür ve sade konsantrasyonu sayesinde lider bitiremezse de, zirvede olacak gibi gözükmektedir.

Anadolu takımlarımıza gelince, ilk göze çarpan oyun ve puan açısından favori takımlardan fazla farkları olmamasıdır. Özellikle Gaziantepspor, Mersin, Akhisar ve Bursa takımların zirveyi çok zorladıklarını, 1-2 şanssız maçları olmasa, ligin manzarası daha da ilginç hale gelebilirdi.
Yine de, bunun için daha 8 maçları var... 




                                                                                                               Ertan Hatipoğlu







10 Kasım 2014 Pazartesi

KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER

            İNGİLTERE PREMİER LİG

          



Premier lig üç puan sistemine geçeli, ilk 10 maçta 18 puan toplayamayan takım şampiyon olamadı. Bu istatistik veriye göre, bu yıl şampiyonluk şansı sadece Chelsea, Sauthampton ve Manchester Sity’de var. Tabi mucize olmaz ise… 

Bu yıl dedik de, Premier lig bu sezon gerçekten sıra dışı, beklenenden çok uzak. Arsenal-sıradan, bitmek bilmeyen sakatlıklar ve verim alınamayan futbolcular ile doldu, taştı, Tottenham- cılız, Liverpool- topa fikirsiz vuruşlar ve şuursuz koşmalar, Manchester United- büyük iddia ve maddi olanaklar, hoca olarak  ‘’ordinaryus’’ aldılar, ama top rakipteyken hala ‘’panikatak’’ geçirmekteler. Manchester Sity zaman-zaman oynayıp, aldıkları ücretlerin ancak 10% hak etmekteler. Burada tabi, şu anda dünyada belki de en-iyi santrfor olan Aguero’yu dahil edilmemek gerekir.

Chelsea takımı diğerleri normal futbolunu oynasalardı, sıradanlaşıp, göze batmazdı. Ama bu fon üzerinde gerçekten ‘’uzaylı’’görünmekteler. Diego Costa’nın sakatlık problemi olmasa, Mourinho gibi zeki biri, lig sonuna kadar maçlara değil de balık tutmaya gitse, yine şampiyon olurdu. Olurdu da, Şampiyonlar Liginde Maribor gibi takımı yenemediler. Önemli maçta yarım milyar dolarlık takımı beraberliği korumak zorunda kalırken izlemek, insanın tuhafına gitmektedir.
Premier lig dünyanın en-kaliteli ligi derler, ama bunu test eden Şampiyonlar ligi başka şeyler söyler. Chelsea takımı hala 2. tura bilet alamaması, diğerlerin performansları bariz rekabet edemeyecek olması, herşeyi açıklamaktadır. Premier lig dünyanın en-rekabetli ligi olabilir, ama asla en-kaliteli diyemeyiz. 

Şimdiye kadar ‘’büyüklere’’ göre şansı olmayan takımlar, şimdi büyük alkışlar, hürmet hakketmekteler. Sauthampton, Stock Sity, West Ham, Swansea gibi takımlara Ada’da bakışlar değişmiş, hatta QPR kendi ‘’eski model’’ hocası ve oyun stili ile alkışlar toplamaktadır.

Ne diyelim? Yaşasın Charlie Austin!  


                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

7 Kasım 2014 Cuma

BEŞİKTAŞ'A NİYE PARTİZAN'LIK SÖKMEDİ?





Beşiktaş maçtan sonra derin bir ‘’Oh’’ çekti ve Avrupa liginde grubunda çok iyi bir duruma  gelirken,  bize olaylara bir başka açıdan bakmamıza sebep oluverdi.
Takımın ağustos ayından beri forma girdiğini ve onu kaçınılmaz olarak kaybetmeye mahkum olduğunu yazdık, çizmiştik…

İşin ilginç ve şanslı tarafı, karşısındaki Partizan takımı da ayni durumdaydı! Onlar da  ağustosta bulgar Ludogorets takımı ile Şampiyonlar ligi ön eleme maçları oynamış, kaybetmişlerdi. Onların da  git-gide düşen form grafikleri Beşiktaş’ın daha kaliteli kadrosu için her iki maç için avantaj olmuştu.

Belgrad’taki ilk maçta alınan o 4 gollü galibiyet, hem psikolojik olarak bir darbe, hem de Kartal’ların ikinci sayılabilir şansı oluverdi.

Akşamki maçta iki futbolcunun performansları, biraz şans, biraz kendi çabaları nedeniyle rakip takımın teslim olmalarını sağlamış, galibiyet getirmişti. Gökhan Töre’nin takıma geç gelmesi, ağustos ayında hala alınamayıp, forma girmemesi, dünkü maçın selameti açısından son derece şanslı bir  faktör oldu. Ayrıca, Erciyes’e karşı aldığı kırmızı kart ona yaklaşık 10 günlük kendine gelme ve ‘’Bataryaları şarj etme’’ fırsatı vermişti. Ve ‘’Formatı atılan’’ Töre gereğini yapıp, zafere damgasını vurdu.

Bir başka benzer sebeplerden formunu korumuş, iki golle maça damgasını vurmuş futbolcu Demba Ba’dır. Takıma biraz geç gelmesi, alışma aşamasında iki sakatlık geçiren gölcü, formunu koruma açısından son derece şanslı sayılır. Bir taraftan sakatlıklarını tedavi ederken, diğer taraftan bazı lig maçlarını pas geçip, aralarda aksayan fiziksel niteliklerin seviyesini yukarılarda tutmasını başardı,. Ayrıca, yorgunluktan dolayı, Olcay gibi örneğin, konsantrasyon kaybına uğramadı ve bir santrfora yakışır gereğini yapmayı başardı.

Son olarak, Beşiktaşı şanslı kılan son saniyelerdeki  o nefes kesen karambol ve rakip takımın topu direkte patlaması…Beraberlik durumda Kartal’ın  gruptan çıkması için, çok daha zor olurdu.

Kazanırken ne kaybediyorsun, kaybederken de ne kazanıyorsun bilemezsin, demişler…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

6 Kasım 2014 Perşembe

BRİTANYA ATLETİZM OLİMPİYAT PROGRAM'I




Britanya Atletizm Federasyonu 2014-2016 hazırlık programında yer alan sporcu listesini açıkladı. Temel kriter olarak Olimpiyat ve Paralimpik oyunlarda madalya kazanma şansı görüldü. Program ‘’Spor-Loto’’ tarafından finanse edilirken, iki temel seviye tespit edildi:

1.     Podyum ümitleri - Rio 2016 madalya kazanma şansı olanlar. Burada Mo Farah, Jessica Ennis gibi toplam 20 atlet bulunmaktadır.
2.     Potansiyel podyum - Tokyo 2020 madalya kazanabilecek atletleri görmekteyiz. Genç yetenekler grubunda toplam 39 sporcu tespit edilmiştir.

Ayrıca, toplam 18 atlet ‘’Olimpiyat meşalesi’’ fonundan ilave maddi destek alacaktır!

Sporda politikası olan ülkeler böyle, önünü görerek hareket ederken, insana yatırım yaparlar. Büyük Britanya Atletizm federasyonun  sporcu teşvik politikası yeni bir şey değilken, yıllar önce Demir perde zamanında Doğu blok ülkelerinde gördüğümüz ve bizzat faydalandığımız sistemdir. Yani, Sporda Güneşin altında fazla değişen şeyler yoktur. Sadece, dünkü öğrenciler artık patron olup, yeni dünyaya, sporda modayı dikte etmekteler.  

Bize gelince, ilk önce Dünya spor tarihinin 3. dönemi geçiş sancılarından oluşan yaralarımızı tedavi etmek zorundayız. Ayakta kalıp,  daha fazla kişisel suçlamaları kesip, uyum süreçlerimizi hızlandırarak , eski mevzilerimize ulaşmayı hedeflemeliyiz.

Daha sonrası kolay…

                                                                                                              Ertan Hatipoğlu




5 Kasım 2014 Çarşamba

BU MAÇ KAÇMAZ!

                 



Cuma günü Gaziantepspor bir diğer formda olan takımı, Akhisar’ı konuk edecek. Bir nevi Anadolu derbisi deyebilir, son derece çekişmeli bir maç bizi beklemektedir. Puan tablosuna baktığımızda her iki takımın iddialı olduklarını görünmektedir. Galibiyet durumda Akhisar takımı maç fazlası ile Süper Ligin lideri olurken, Gaziantepspor hedefi olan ‘’ilk 5’’e büyük bir adım atmış olacaktır.  Sadece bu durum maçı  cazip kılmakta, tribünleri doldurmaya yetecektir.

Ev sahibi Gaziantep bu sezon çok kaliteli ve akıllıca hazırlık dönemi geçirdikten sonra, irtifa kampının ‘’rüzgarını’’ arkasına almış, meyvelerini toplamakla meşguldür. Takım kendinden emin, formda  ve başarılıdır. Futbolcularına son model fiziksel testleri uygulayan Okan Buruk, adeta bir kaptan gibi gemisini her zaman sakin limanlara ulaşmasını bilmektedir. Bu maçta karşısına çıkacak tek problem ‘ Üst-üste iki maç evinde kazanması zordur!’’ yazılmayan kuraldır. Bakalım Okan Hoca bu sefer, özellikle  maçın 2. yarısının son bölümlerinde skorda denge varsa, riske girip, galibiyet arayacak mı?

Akhisarspor için bu maçın stratejisi daha kolay, özellikle 2. yarıda skor ne olursa olsun, Mustafa Hoca galibiyet için tüm riskleri alması gayet normaldir. Üç puanın  getirisi, şanı çok yüksektir ve  buna değerdir…

Takımda ayrıca, golcü Gekas ve Bilal’in performansı merak edilirken,  Saidi’nin tamamen geçmemiş sakatlığı teknik heyete problem yaratabilir. Trabzon maçında o ‘’topallayan’’ deparları Burundi’li futbolcunun tedavisi daha ‘’sağlam’’ yapılması gerektiğini, adeta haykırmaktadır.
 Gaziantep deplasmanına giderken, 600 metrelik  rakım da olsa, şehre doğru zamanda gitmeyi, deniz ikliminden kıta iklimine gittiklerini unutmamaları gerekir.



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

2 Kasım 2014 Pazar

FORM'DAN DÜŞEN FORM'SUZA KARŞI

 



Yine bir derby heyecanı havayı sarmış durumda. Günler önceden ‘’Savunmayı ve duran topları çalışıyoruz’’, ‘’Biz daha formdayız’’ gibi demeçler vererek hem karşı tarafı korkutmayı, hem de kendileri taktik jimnastiği yaparak, takımlarını diri ve maça hazır duruma getirilmeye çalışılır. Kısacası, futbol bir modern savaştır ve her savaş gibi, kendine özel taktiği ve stratejileri vardır.

Bu konuda, eski Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov kendi kitabı ‘’ Bir parti satranç gibi hayatım’’ taktik ve strateji kavramlarını çok net anlatmış. Strateji nihai ve uzak temellere dayanan bir kavram, taktik ise, duruma göre, değişken şartlara göre alınması gereken anlık kararlardır. İlk önce hareketlerin stratejisini, daha sonra ise taktik hamleler belirlenir. Rakip takım taktiksel hata yaparsa, kazanma taktiği hamlesi yapılması için fırsat açılır. ‘’Eşit pozisyon’’ dilini anlamayan hoca, gelecek fırsatları öngöremez. Bu durumlara ‘’pozisyon oyunları’’ derler ve amaç kendi pozisyonunuz bozmadan, karşı takımınkini bekleyip, öldürücü hamleyi yapmaktır.

‘’Neden?’’ sorusunun cevabını verebilmek taktiksyen hocayı bir stratege dönüştürürken, ne yaptığını bilen biri her zaman iş bulur, ama neden yapıldığını bilenler her zaman onların üstü olurlar.

Beşiktaş ve Fenerbahçe derbisi liderlik ve psikolojik açısından rakibe darbe indirmek adına son derece önemli bir karşılaşmadır. İşin ilginç tarafı sportif formun son demlelerini yaşayan bir takımla, hiç forma girememiş takım karşı karşıya gelecektir. Bu maçtan kim lider çıkacak söylemek çok zor bir iş olup, üçüncü ihtimal, yanı skor  başka takımlara da işine gelebilir olması, karşılaşmayı daha da ilginç kılmaktadır. Bakalım stratejisini bir kaç yıldan beri değiştirmeyen takım, ayni duruma bu yıl gelebilen karşısında, kim galip gelecektir. Daha sakin olan, karşı takımın hatasını görüp ve değerlendirebilen, kısacası beklemesini bilen takım galip gelme şansı artmaktadır. Bir taraftan Gökha’nın yokluğu ve Kerim Frey’in geçen maçın performansı bu maça taşınabilecek mi soru işaretleri, diğer taraftan  Caner bilmecesi  ve genel formsuzluk problemi maç kantarını hangi tarafa ağır kılacak hep birlikte göreceğiz.

‘’Kazanmak istiyorum!’’ denilmek bir hedef değil, sadece bir arzudur ve ‘’neden ve nasıl’’ları bilinmiyorsa asla kazanılmayacağı aşikardır. Sık sık strateji değiştirmeler böyle bir şeyin olmadığının kanıtıdır. Duygu ve stresli ortamlar stratejileri etkilememeli, her malubiyet sonrası strateji değişirse, sonraki maçlarda hüsranlar garantidir, demektir!

Derby time!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

30 Ekim 2014 Perşembe

SÜRANTRENE




Galatasaraylı futbolcular mevcut durumları hakkında teşhisi koymuş gözükmekteler. Hocaları Prandelli’nin yaptırdığı antrenman onlara fazla gelmiş, sürantrene olmuşlar, yani aşırı antrenmana maruz kaldıklarını öne sürmekteler.
Sürantrene durumu takımın bireysel ve toplam genetik potansiyelini antrenman etkileri ile aşarak, bir müddet sonra gözlenen bir fizyolojik süreçtir. Özellikle elit sporda  arzuları gerçek kapasitelerini aşan durumlarda, genelde genç antrenörlerin  yaptıkları hatalardır. Futbolda sık sık antrenör değişiklikler, materiyayı tanımamaları ve takım sporcuları ile ‘’uzak’’ diyaloglar bu tür durumlara sebep olmaktadır. Çok nadir de olsa...

Galatasaray takımı iyi tanımayan Prandelli, belli ki futbolcuların genetik performans potansyelini fazladan iyimser düşünmüş ki, yaptırdığı antrenmanlar sonucunda futbolcularda apati, isteksizlik ve işlevsizlik meydana gelmiştir. Burada sadece antrenmanların fazla gelmesi değil, futbolcuların masaj, sauna, gıda ve vitamin gibi toparlanma unsurların da eksikliği söz konusudur. Yakın diyalogların eksikliği,  kontrolsüzlük  belli ki, durumu iyice netleştirmiş, daha sezon başında ‘’ziller çalmıştır’’. Hoca karşısında gerçek profesyonellerin durduğu, ona göre model antrenman verdiğini bilinmektedir. Cesare için Fiorentina ve Roma ne ise, Galatasaray da o dur! Hatırlarsanız, geçen yıl benzeri hata Beşiktaş hocası Slaven Bilic de yapmıştı... 

Sürantrene olan futbolcu sabah yataktaki, dinlenmiş nabzı normalinden yüksek, yüklemelerden sonra nabzın dönmesi fazladan zaman almaktadır. Ani kalkmalarda gözler kararır, iştahsızlık, bulantı gözlenir. Bu durumlarda 1-2 haftalık dinlenme , zaman zaman yavaş düz koşu, az miktarda genel kuvvet çalışmaları yapılır. Tesisten uzak,  doğa ortamda antrenmanlara başvurulurken, vitamin ve gıda olayına hemen el atılmalı, gerekirse doktor kontrolünde glikoz, elektrolit serumlar takılmalıdır. Kısacası, sürantrene öyle kolayca gelinen ve çıkılan bir olay değildir. Galatasaraylı futbolculara kim o masalları anlatıyor, bu bahaneleri öne sürmeleri için öğretiyorsa, karşısında bilimi, tecrübeyi ve en-önemlisi kısa geleceği bulacaktır.

Kısa gelecek herkese bunun sadece bir basit yorgunluk, motive eksikliği, güçsüzlük olduğunu gösterecektir. Sezon başı olması ve yoğun maçlara rağmen...


Prandelli’li veya değil!

                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

En okunanlar