20 Şubat 2015 Cuma

HAMZA HOCA’NIN MAÇ HAFTASI HAMLELERİ





Hamza Hamzaoğlu her antrenör gibi, kariyer boyunca hep öğrenecektir. Son hafta, yoğun kar yağışına rağmen, takımının antrenman ritmini bozmadı, uygun hamleler ile Sivas deplasmanına en-uygun bir şekilde hazırladı. Çarşamba ve perşembe günleri kar nedeniyle takımını kondisyon ve basket salonda çalıştırırken, aktif dinlenme yaptı, bugün (cuma) Sivas’a erken ulaşıp, teknik antrenmanını alttan ısıtmalı ‘’4 eylül’’ stadında yapacak. İki az yüklemeli antrenmandan sonra orta şiddetli, kamçılayıcı antrenman uygulaması, GS hocasına yakışır bir hamleydi…Böylece, hem imkansız ve tehlikeli olan İstanbul şartlarında futbolcularını korudu, hem de iki gün hafif antrenmanlardan sonra, teknik uygulayıp, takımını kamçılayacaktır. Aslında bu model haftalık antrenman daha fazla yorgun futbolculara uygulanır, ama Hamza hoca kötü hava şartlarını avantaja çevirmeye başarmış gözükmektedir. Özellikle maç haftasında takımın antrenman ritmini korumak son derece önemli olup, maça ‘’deparlanse’’ girmek hedefine daha rahat ulaşmak demektir.

Öbür taraftan, 1200 metre rakama futbolcuların organizmalarını uyum sürecine sokmayıp, yarın (cumartesi) maçını oynayıp, dönecektir. Hamzaoğlu burada da basit hataya yer bırakmamış gözükmektedir. Eğer, örneğin perşembe günü Sivas’a uçsaydı, 2 gün sonra, yani maç günü futbolcular, maç esnasında sadece rakiplerle değil, organizmaların uyum süreçleri ile mücadele etmek zorunda kalacaklardı! Bu konuda da genç hoca dersini iyi çalışmış, takımını kendi elleri ile madur bırakmamıştır.

Semih Kaya kardeşimizi de uygun bir şekilde kadroya almayıp, doğru hamlelerine devam etmiş, Rusların bir yazılmayan spor kanununa ‘’hasta, sakat sporcuyu yarıştırma!’’ riyaret ederek davranmıştır. Geçenlerde yaptığı hatasından ders almış, bir daha tekrar etmemektedir.

Tecrübeli antrenörler maça çıkmadan önce, sembolik ‘’100 soruya EVET cevap’’ vermek zorunda olduklarını bilmekteler. Eğer maçı kazanmak istiyorlarsa… Bu 100 sorudan sadece 1 tanesine HAYIR cevabı verirlerse, maçı alamayabilirler diye,  bilirler! Karşı takımın koçu hepsine EVET dediği için…

E, bu kadar doğru yapılan hamlelere insanın ‘’top futbolcularda!’’ demesi gelmektedir…

Tebrikler, Hamza Hoca!


                                                                                    Ertan Hatipoğlu

13 Şubat 2015 Cuma

AVRUPA FUTBOLUNDA PATRONLAR ONLAR



10.02.2015 tarihinde Premier Lig’i şimdiye kadar Dünya futbol tarihinde en-pahalı TV anlaşmasına imza attı. Sky ve BT kanallar 3 yıllığına kocaman 5.136 milyar paund verdiler. Euro olarak düşünürsek, tam 6.93 milyara denk geliyor.
Böylece, Lig’in son takımların bile kasalarına 100 milyon paund girecektir!

Şu an  Ada’da halen Sky TV ile anlaşma var. 3,018 mlr. paund takımlar arasında paylaşılmaktadır. Şema şöyledir: rakamın 50% kulüpler arasında eşit bölünmektedir, 25%- Lig sıralamasına göre ve kalan 25% - takımların TV maç sayılarına göre verilmektedir. Geçen sezon pastadan en-çok pay alanlar, sırası ile, Liverpool, Manchester Sity ve Chelsea takımları olmuştu. Lig’in son sıralarını alan takımlar kendilerini madur hissetmeyecektir, zira Cardiff mesela, 74,5 mln. Euro kazanmıştı.
Yeni anlaşmaya göre, Premier Lig’inde 3 yıl kalabilen bir takım asgari 173 mln. Euro kazanacaktır! Bu rakamda yurt dışına satılan yayın hakları dahil değildir, hatırlatmamız gerekirse Premier Lig’I 170 devlette izlenmektedir.

La Liga’da durum çok farklıdır. Orada her kulüp kendi anlaşmasını yapmakta, kendi TV-sini kendi belirler. Tabi, bu durum gelirler arasında oldukça farklar getirmektedir. Geçen sezon Barcelona ve Real Madrid 140-ar milyon euro kazanırken, son sırada yer alan takımların geliri 10 kez daha düşük olmuştu. Atletico gibi bir kulüp bile sadece 42 milyon euro kazanırken, Cardiff’ten 2 misli az gelir elde etmiştir!
Bu durum, ispanyol takımların büyük çoğunluğunu isyana sevk etmekte, boykot çağrılar yükselmektedir. Yeni kanun hazır olmak üzere, her takım ferdi değil, paket halinde TV anlaşmaları yapacaktır. Bu kanun geçerse, aralarındaki fark sadece 4:1 inecektir…

Serie A-da TV yayın hakları merkezi satılmakta ve şu anda Sky İtalya ve Mediaset kanallara aittir. Ada’daki sisteme çok yakın bir sistem kullanılmakta, taraftarların çok olduğu takımlar avantajlıdır. Juve, Milan ve İnter aslan payını alırken, en-az alanlardan yaklaşık 5 misli fazla para kazanmaktalar.

Bundesliga’da gelirlere bakarsak, diğer ülkedekilerden çok daha mütevazi olduklarını hayretle görmekteyiz. Geçen sezon Sky TV tüm takımlara sadece 495 milyon euro ödeme yapmıştır! Bayern München takımı en-son takımda sadece 2 misli fazla para kazanmış. Dağılım şeması çok ayrıntılı olup, bir takım puanlarla pasta dağıtılmaktadır. Bayern ve Dortmund kulüpler bile Valencia ve Atletico’dan az para kazanırken, bu durum onları diğer gelirlere itmiş, TV kaprislerine tahammülleri olmadıklarını görmekteyiz.

Fransa’da sistem İngiliz sistemine çok yakın. Burada sadece son 5 yılın takım performansı da önemlidir.

Hollanda’da her şey lig sıralanmasına bağlıdır. TV yayın hakları Futbol Federasyonu tarafından satılırken, rakamlar oldukça mütevazidir. Şampiyon Ajax mesela geçen sezon sadece 8 mln euro kazanırken, PSV – 7,1, Twente- 6,4, Feyenord- 5,6 aldılar.


Süper Lig’imizde toplam pasta değeri 453 mil. TL olarak düşünürsek, GS-55,4 , FB-50,3, BJK- 42,5 milyon TL alırken, Mersin İdmanyurdu 14,2 kazanabilmiş. Sistem oldukça net olmasına rağmen, havuz her yıl tartışmalar nedeni olmuştur.Digitürk 2016-2017 sezonuna kadar ihaleyi kazanmış, takımlarımıza düşen görev mevcut olanakları kullanıp, klaslarını yükseltmek olmalıdır!



                                                                                            Ertan Hatipoğlu
 

8 Şubat 2015 Pazar

WADA ELİT SPOR'DAN KENDİ İŞİNİ KURDU



                       Ajans özellikle sadece şampiyonların peşinde

                                                                                    Elena Vaytsehovskaya-
                                                                                    ‘’Sovyetski sport daily’’


Sporda, özellikle son yıllarda bir çok doping skandallar oldu, ama şimdiye kadar neden eski numunelerin tekrar incelenmesi, ilk önce 8, daha sonra 10 yıla çıkma nedenleri hakkında mantıklı izaha rastlamadım. Acaba, kurallar  dar alanlı tıp uzmanlar tarafından mı empoze edildi?
Aslında onları çok iyi anlıyor, zira spor kendi başına araştırması için çok fazla geniş bir alandır. Fakat, bizim hayat çift yönlü bir yoldur. Bundan dolayı şu soruyu sormayı hakkım diye düşünüyorum: ‘’Sporda mevcut kurallar neler sağlamaktalar?’’
Temizlik?  Asgarisi bile yok. Elit sporun keşfettiği metotlar her zaman karşı tarafın bir adım önünde gider, diye bilinmektedir. Eksi yönleri barizdir. Sadece yıllar sonra altın madalyasını kaybetmiş sporcu meselesi değil,  böyle durumlarda bir çok anlam kaybedilir. Mesela gazetecilerin emeğine yazık, zaferin güzelliğini gösteremez, tarih olarak da kayda geçemez.
Evet, madalyalar dağıtılıyor, ama yıllar sonra, aslında şampiyon kahrından neredeyse hasta olmuş yarışın ikincisiymiş, diye ortaya çıkmaktadır!?
Veya hiç ödülüne kavuşamaz, oracıkta yere yatmış, kuvvetsiz inlemektedir. Aklından bile geçmez ki, 5-10 yıl sonra, ödülünü herhangi bir soyunma odasında takdim edilecektir.
Çok etkileyici, değil mi? Bir taraftan TV kanalları  kendi kurallarını empoze ederken,  diğer taraftan yayınlanan oyunlar  kulis ve skandallar ile çalkalanmaya başladıklarında, kayıtsız oluyorlar. Az sayıda insanların sporun temiz ve şeffaflığını öne sürerek kendilerine  rant elde edilişi. Ama, örneğin Rio’da yüzme finalleri gece yarısı yapılacak, diye problem yoktur!?
‘’Daha hızlı, daha yüksek, daha kuvvetli’’ sloganını seviyorsak, mantık olarak sporcuları denetenlere de yaymalıyız. Doping kurallarını ihlal edenleri yarışlardan önce tespit edilmeli, gerçek şampiyonlara madalyalarını yerinde verilmelidir. Bunun için gerekirse yarıştan 1 saat önce numune alınması gerekiyorsa-yapılmalı. Güreş ve halterde mesela, uzun yıllardan beri kantar uygulaması vardır. Bir çok kişi yarıştan 1 gün önce kantar uygulamasının dürüstçe bir şey olduğunu öne sürseler de, ben karşıyım. Sporcular yarıştan önce 10 kg. düşüp, daha sonra müsabakalara yine belirlenen sikletinin fazlası ile mindere çıkmaktadır. Ama bu kimseyi rahatsız etmiyor, kurallar bunlara yol açmaktadır.
8 yıl önce bu konuları hokey sporun duayeni Vyacheslav Fetisov ile konuşmamızda:
-       Bir sporcuya ödülünü verdikten sonra geri alamazsın! Profesyonel hokeyde bu imkansız. ‘’Stenley’’ kupasını alırsan mesela, kimse geri alamaz. Şimdiki kuralar alınan numunelerin 8 yıl korunması ve her an açılıp yeniden bakılmasına izin veriliyor. Bu kural benim için çok aptalca bir uygulama. Demek sporu bıraksan bile, 8 yıl boyunca korkularınla yaşamak zorundasın…
O yıllarda Fetisov WADA yöneticilerin bir üyesiydi. 8 yıl kuralı tartışmaya açılmışken, kendisi karşı çıkmış, meslektaşlarını ikna etmek için çok çaba sarf etmişti. Her şeyi yarışlardan önce halletmeli, madalyalar dağıtıldıktan sonra, geri almaya kalkışırsan, sporda sonuç kalmaz, tüm neticelere kuşku duyulurdu.
İşte bu gün geldiğimiz durum bu! Temiz spor  için ‘’savaşanlar’’ bunu görmeleri için ilk önce kendi psikolojilerini yenmek zorundadır. Onlar tıpkı statlarda savaşanlar gibi bu showun bir parçaları olduklarını algılamalı. Bu showda kazanmak ve kaybetmek el ele gittikleri gerçeğini kabul etmeliler.
Olayları gerçek isimleri ile telaffuz etmemiz gerekirse, WADA elit spordan kendine bir iş alanı yaratmıştır. Üstelik kimselerde dokunulmazı olan…Hedefi büyük şampiyonları yakalamak, PR yapmaktır.
Ne pahasına olursa…



                                                                                      Rusçadan çeviri: Ertan Hatipoğlu

3 Şubat 2015 Salı

ARA TRANSFER




Futbolda ara transferler hakkında olumsuz düşünenlerin sayısı fazla da olsa, her kış  Avrupa’da yüzlerce futbolcu adres değiştirmekteydi. ‘’Kaldırılsın, sadece zengin kulüplere avantaj sağlıyor!’’diyenlerin sayısı az olmamasına rağmen, acımasız rekabetin yarattığı ortam kimseyi dinlemez, transferlerini yapardı.

Ama diğer taraftan, özellikle Avrupa’da  yükselen ekonomik kriz ve FİFA-nın getirdiği yeni ekonomik kurallar, takımların ellerini bağlamış durumda. Premier Lig'in son transfer saati gelmiş, ama elle tutulacak hiç bir transfer haberini alamadık.. Bu konuda en-doğru benzetmeyi Gary Lineker ağzından çıkmıştı: ‘’ Transfer pazarın son günü de transfersiz kapatmak, krep günü krepsiz geçirmek gibidir!’’ Bu sözler tüm Dünya’ya yayılırken,  Ada futboldaki ‘’kuruluğu’’ açık anlatıyordu.
İspanya ve İtalya’dan da fazla ses çıkmazken, Almanya’da ise sadece  Andre Schürrle transferi  ses getirmiş, yüklü miktar para yer değiştirmişti.

Düne kadar şuursuzca transfer yapan takımlar, bugün adeta cenaze merasimdeki sessizliğe bürünmüşlerdir. Avrupa'da futbol seviyesi kendini inkar boyutlara gelmiş, yeni transferlere maddi kaynak bulamaz hale düşmüş görünüyor. Kısacası,  ağzınla kuş tut, o 100-150 milyonu alamazsın!

Süper ligimize bakarsak, son günlerde de olsa yine takımlarımız planladıkları transferleri yaptılar, sayılır. Ligin zirvesinde olsun, alt tarafında, kendini kurtarmaya çalışan takımlar çok ilginç ve bol sayılacak futbolcu aldılar. Balıkesirspor, Erciyes, Sivas, Akhisar kesenin ağzını epey açıp, en-az 4-5 transfer yaparken, Beşiktaş önümüzde yılı da düşünerek çok isabetli 3 nokta transfer yaptı. Galatasaray sessiz kalırken, Fenerbahçe almak istediği bir tek futbolcuyu alamadı…

Transfer harçamaları 12 mln. euroyu geçemezken, son yılların en-zayıf 2. ara transfer alışverişi oldu!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

1 Şubat 2015 Pazar

DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ SELÇUK ŞAHİN





Kolay değil, 819 gün sonra  sen çık ve rakip fileleri havalandır. 12 yılda toplam 20 gol atan emektar futbolcu, üstelik bunu 2. yedek girmeyen maçında başarabildi. Tek şut çekerek…Maç boyunca toplam 65 isabetli pas atarken, 81 kez topla buluştu!

Fakat, tüm otoriteleri şaşırtan, hayretlere sevk eden başka bir rakamdı. Selçuk Şahin maç boyunca tüm futbolculardan fazla koşmuş, inanılması zor, kocaman 12.353 metre katetmişti! Üstelik 34 yaşına ve maç eksiğine rağmen…Maç eksiği derken, öyle bir kaç maçtan anlaşılmasın; Selçuk yıllarca hep yedek girdi veya hiç girmedi! Hatta 2012 yılında UEFA Avrupa Ligi'nde Borussia Mönchengladbach'la oynadığı ve 4-2 kazanılan maçta son 6 saniye oyuna girmiş, bitiş düdükten sonra sosyal medyayı sallamıştı. Koşu mesafesi 2,5 metre, diye…

Bakalım Selçuk Şahin’in koşu mesafesi ne anlama gelir!

Her şeyden önce, futbolcunun genel fonksiyonel kapasitesi ve oradan toparlanma kabiliyeti çok yüksek bir seviyededir. Şu ana kadar çalışma kapasitesini realize edememiş, bireysel uyum kapasitesinin sınırlarını belirlememiştir. Burada bağlantılı olarak, Fenerbahçe takımın genel uyum rezervi de potansiyelinden uzak görünmektedir.

Selçuk Şahin’in anlık uyum rezervinden, yani Karabük spor maçın performansından, mevcut potansiyelini yukarıya çekme ihtimalin olduğu anlaşılmış, fakat ayni şeyi takım için net söylemek çok iddialı olur gibi gözükmektedir. Bu konuda sevgili İsmail Kartal çıkış yollarını daha fazla aramalı, mutlaka bulup, uygulamalıdır! Bu gibi problemlerin çözülmesi, yüklemelerin antrene potansiyelini ortaya çıkarırken, organizmanın uyum inşa olanaklarını zorlamaya şans vermektedir.

Selçuk Şahin 34 yaşına rağmen ‘’oto garajda durmuş’’ misali, ama icabında oradan çıkıp, yarışlar da kazanabilen bir otomobile benzetilir.

Doğan görünümlü Şahin gibi, bırakın takıma maçlar kazandırsın!

            


                                                                            Ertan Hatipoğlu

En okunanlar