12 Aralık 2018 Çarşamba

FUTBOLDA YÜKSEK İRTİFA KAMP TEKNİKLERİ








Teorik olarak, yüksek irtifada yapılan antrenmanların deniz seviyesinde yapılanlardan daha hızlı fizyolojik değişimlere neden olur. Bunun nedeni ise, irtifada hipoksiya organizmayı stres altına sokarak, oralarda bir takim fizyolojik uyumlara neden olmasıdır.

Yükseltide yapılan antrenmanlar sonucu kan hücresinde, hemoglobin ve eritrosit miktarında, mitokondri yoğunluğunda ve kas dokudaki enzimlerin düzeyinde artış meydana gelir. Bu artışlarda temelde iki strese bağlıdır, antrenman ve yükseltide hipoksiya.( Akgün 1992)

Kısacası, vücut bu düşük oksijen basınç ortamda uyum sağlamak için daha fazla genç alyuvar üretmek zorunda.Üretimi eritropoetin (EPO) hormonu temin eder. Bu hormon kandaki genç alyuvar sayısını, kandaki oksijen miktarını artırır. Antrenman sırasında kaslara daha fazla oksijen girer ve yorgunluk maddesi olan laktat birikimi geciktirilir. Futbolcular faydasını deniz seviyesine indikten 75 gün(iki buçuk ay!) sonra görebilirler.

Futbol hazırlık dönemlerinde uzun yıllar yüksek irtifa ‘’silahı’’ küçümseniyor, anlaşılamıyor, iyi bilinmemekten dolayı korkuluyordu. Hala da öyle…Son zamanların futbol endüstriyel kuralları ve acımasız rekabet bir çok teknik direktörü bu tekniğe başvurmalarına neden oldu.

Her teknik gibi, yüksek rakım kamp ve daha sonrası uygulanması gereken kuralları ve çiğnenmeyecek prensipleri vardır. Aksi durumlarda faydasını göremez, hatta dağ ortamına alerjiniz olur.

Dağ kampına gidilirken dikkat edilmesi gereken UYUM sürecine, dağ koşullarına alışmadır. Bu süreç yaklaşık 5-6 gün sürer. Birinci gün vücut daha uyum sürecine girmemişken, çok sert iki farklı niteliklere yönelik antrenman yapılır! Daha sonraki günlerde(5.-6. güne kadar) sadece yavaş koşular, yürüyüşler, genel kuvvet ve bol esnetici hareketler içeren antrenmanlar yapmak zorundasınız! Özellikle acemi antrenörler, vakit kaybetmeyeyim diye, o günlerde sabır göstermeyip, sert antrenmanlar yaptırıp, futbolcuların tüm kamp güzelliklerini suya düşürmekteler. 5.-6. gün sonra antrenmanlar normal şiddetine döner, faydalı bölüme geçmiş olunur. Burada yapılan hata kampın sadece 12-14 gün devam etmesidir. Bu süreçte tüm yukarıda saydığımız fizyolojik değişimler yarıda kalır, işin kaymağı yenilemez. Kısacası kamp süresi en-az 19-20 gün sürmesi gerekir! Özellikle futbolda bu prensip, bilinen nedenlerden dolayı çok sıkça ihlal edilir.

Kamp biter, yine deniz seviyesine indikten sonra, yine UYUM prensipleri devreye girer.Bu safer 5.-6. güne kadar ağır antrenman, hazırlık maçları yapılır. Hatta o günlerde 2 maç tavsiyemizdir. Performans ve morallerin yükselmesi fırsatıdır…Bazı ferdi sporcularda 7. günde de yüksek performans görülmüştür, ama futbol kolektif olduğundan, siz yine de 6. güne kadar düşünmelisiniz.
Daha sonraki 10 gün boyunca, yani 17.-18. güne kadar vücut uyum sürecine girer ve antrenman dozunu azaltmalı, hazırlık maçlarından uzak durmalısınız! Bu prensibi ihlal edenler çok fazla ‘’faiz öderler’’, kampın mürüvvetini göremezler! Sabırla beklemeli, kuralları yerine getirmelisiniz. İşin sırrı ‘’pata-küte’’çok antrenmanda olsaydı, bir çok takım, ülke başarılı olurdu…

Yüksek irtifa kampından ineli 18. günden sonra yüklemeli antrenmanlar, hazırlık, Lig maçları başlar ve eğer prensipler uygulanmış ise, gözlerinize inanmayacak, ‘’vay be!’’ diyeceksiniz. Takımınız 6. viteste, siz ise kulübede rahat oturup, sesinizi maç sonrası basın toplantıya koruyacaksınız.

İyi kamplar!

Ertan Hatipoğlu

10 Aralık 2018 Pazartesi

HASTALIK SIRASINDA ANTRENMAN


       


Hayatın boyunca, ilk defa ciddi antrenman yaptığını hayal et. 

İşten sonra, salona, parkurlara giderek, dost ve arkadaşların hayat tahriklerine sırt çevirir, başarıya, kendini geçmeye odaklanmışsın. Bazen, hatta sabah erken kalkar, çift antrenman yapıyor, üstelik diyet yapar, daha iyi dereceler peşindesin.

Bu gidişle deyim yerindeyse, kim tutar seni, robot olma yolunda epey ilerlemişsin.

Boğazında o tırmalama gelene kadar...Sonra öksürük, bir bakmışsın, uykun kaçmış.Üşütmüş ve her şeyi berbat etmek yolundasın. Antrenmanlara devam mı, yoksa ‘’dur!’’deyip, şikayetlerin geçmesini mi beklersin?

Üşütme ve diğer ‘’masum’’ hastalıklar genelde bir çok sporcuyu durdururken, istatistik olarak, insanlar yılda 2-3 kez ortalama bu tür hastalıklar geçirmektedir. Hasta olduktan sonra en-önemli tespitin, şikayetlerin boynun üstünde mı, yoksa altında mı ceryan eder, olmalı?





Üstünde ise, tıkalı burun, boğaz ağrısı, hapşırma, hepsi sıradan üşümeyi göstermektedir. Uyuşma yapmayan ilaçlarını al ve enerjin varsa, salona git. Sadece daha sakin çalışmayı unutma. Mesela, çabuk depar yerine, hafif koşu yapman daha mantıklı olacaktır. Ağırlık kaldıracaksan maksimal değerlere değil, daha hafif, ama tekrar sayısı fazla olanı tercih etmelisin. Seriler arası dinlenmeleri daha uzun yapmayı unutma.

Etraftaki sporcuları da düşünmen gerek. Ellerini sık yıka, çalıştığın aletleri silmeye unutayım deme. Durumun kötüleşirse, tempoyu yavaşlat veya planladığından evvel bitirmeye çalış. Yoksa, gaza basmaya devam edersen, savunma sistemini çökerte bilir, toparlaman uzun sürer.




Şikayetlerin boynun altında ise, öksürük, nefes darlığı, göğüste basınç, ishal, bulantı, eklem ağrıların var ise, kesinlikle antrenmanı pas geçmelisin. Burada artık, daha ciddi intihaplanma söz konusudur. Antrenman yaparsan, çok daha kötü sonuca, bayılmaya kadar işi götürürsün.

Akıllı, bilgili olmak ileriye götürür!

Ertan Hatipoğlu 

22 Kasım 2018 Perşembe

BİZ DİLETTANTE, YA SİZ SAYIN LUCESCU?










Dünya modern spor tarihin 3 dönemi vardır. Birinci dönem 2. Dünya savaşına (1939), ikincisi Berlin duvarı yıkılmasına(1991) kadar uzanmaktadır. Üçüncüsü ise, WADA denilen dönem, 2000 yılların başlarında günümüze kadar devam edenidir. Her dönemin ayrı dinamikleri, kural, adet ve uygulamaları vardır. Spor dalı olarak, futbol ve bilinen birkaçı daha, hala üçüncü döneme girmiş değildir, ama sıkıştırmalar, ''doğum sancılar'' neticesinde, şimdiki futbol adetleri, asla ikinci dönemindekilere benzemez...Kısacası, futbol bir ara dönemi yaşamaktadır. Tüm sevabı ve günahları ile...

Mircea Lucescu, hem futbolcu, hem de antrenör kariyeri olarak, tamamen ikinci dönemin temsilcisi, adamıdır.O dönemin kural ve uygulamalarına tamamen adapte olmuş, en-büyük başarılarına o dönemin gerekimleri ile, imza atmıştı. Gerçi, Shakhtar ile UEFA kupasını 2007/8 yılında kaldırmış, ama yukarıda belirtiğimiz gibi, futbol asla yeni döneme girmemiş, üstelik, o yıllar ara dönemin ilk yılları sayılmaktadır.Takip eden yıllarda, kariyeri hızla geriye gitmiş, ilk önce yuvasını terk etmek zorunda kalmış, daha sonra Zenith fiyaskosu ile, devam etmişti. Gerek ilerleyen yaşı, çıkan dedikodular, gerek yeni ara dönemin zorlukları, Luce'ye kaliteli ekip bulmakta yokuşa sürdürmektedir.Futbol ve mesleğin acımasız kuralları kendisini yoğun kulüp hocalığından gittikçe artan tempo ile uzaklaştırırken, Türkiye’den kendisine adeta ‘’hayat öpücüğü’’ayarında bir teklif gelmişti.Mircea Lucescu, torunların geleceğini garanti almışken, onların çocuklarını da alma düşüncesi, teklifi cazip görmüş, kabul etmişti.

Daha sonrası, herkes tarafından daha net bilinmektedir. Büyük Hoca, Süper Lig’de oynayan bir kısım, hala eski dönemde yaşayan futbolcuya adeta sırt çevirmiş, Avrupa’da yeni ara döneme adapte olmuş veya en-azından, olmaya çalışan çocuklar ile, takım yapmaya kollarını sıvamış, adeta Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışmaktaydı.Normal olarak, bu futbolcular gerek yaş, gerek takım olmakta zorlanmasından, oturmuş takımlara ufak teferruatlar yüzünden, epey maç kaybettiler.

Seçilen futbolcular, kendi kulüplerinde oynadıkları futbolu, Milli maçlarında çok az yansıta bilince, kötü sonuçlar kaçınılmaz oldu. Yetersiz ekibi, subjektif kontrol ve seçme, Luce’yi iyice kariyerin dibine götürüyordu. Maçlardan sonra kısa ve iğneleyici konuşmalar, maçlar aralarında o büyük zaman içinde hiç konuşmadan kaybolmalar, biten enerjisi...Onu eleştiren medya mensuplarına ‘’dilettant’’muamelesi, geçmişteki başarılarından bahsetmesi, kısacası her şey, teşhisi koyulmasına yetiyor, da artıyor, aslında...

Evet, dilettante insanlar, Lucescu kadar çözüm yollarını bilemezler elbette, ama durum tespitine güçleri yetmektedir.

Durum ise, çok DİLETTANTE!

Ertan Hatipoğlu

14 Kasım 2018 Çarşamba

YAĞ YAKARKEN KAS KÜTLESİ NASIL KORUNUR?


                    




Vücut yağlarından kurtulayım derken, kas kütleni korumak önemlidir. Nasıl? Yağ birikilmesi ve yakılması, kas kütlesini büyütmekten çok daha kolaydır. Her iki süreci birlikte yürütmek isteniyorsa, en-iyi yol, yağ yakılırken, kasları büyütmek değil, korumaktır.

Bu süreçte kilit iş, yetersiz kalori akıllıca tüketilirken, antrenmanların doğru yapılmasıdır. Tüketilen kaloriler fazla yetersiz olursa, antrenmana harcayacak enerji düşer. Bu durumda yılmadan, devam edilirse, o his uzun sürmez, başarılır.

Önemli olan, antrenman ve diyeti öyle ayarlamak ki, birkaç hafta sonra pes edilmemesin. Çok kolay, ama biraz matematik bilgisi gerekir...

Protein - vücut ağırlığın her kilosuna 2-er gram
Yağlar - tüm kalorilerden 20%

Diğer alınacak kaloriler karbonhidratlardan alınır. Protein ve yağlardan tüketilmesi geren kaloriler hesaplandıktan sonra, kalanlar karbonhidratlara bırakılır.

1. hafta - kendi ağırlığını tutturacak kadar kalori alınmaya dikkat edilmelidir. Kaloriler sadece kaliteli gıdalardan temin edilmeye özen gösterilmelidir. Kendi ağırlığını korumak için tüketilmesi geren kalori hesabi bir çok etkene bağlıdır-yaş, cinsiyet, aktivite seviyesi, genler ve s., ama akılıca bir başlangıç için - kendi ağırlık X 30, isabetli olur.

2 hafta sonra, hiç kilo kaybedilmemiş ise, daha az kalori tüketime geçilir. Kilo kaybı durumunda, daha 1 hafta eski durumda kalmak zorunludur! Yine kilo kaybı devam ederse, o kalori rejimde devam edilir. Fakat, haftalık 3 kg. fala zayıflamak sakıncalıdır.

Kantar 1-2 hafta ilerleme kayıt etmez ise, yeniden kaloriler azıtılmalıdır. Arzulanan sonuç gelinceye kadar, ayni şekilde devam edilir.

Kolay gelsin!

Ertan Hatipoğlu

20 Ekim 2018 Cumartesi

KREATİN - EN İYİ ZAMAN VE MİKTARI


                               


Kreatin hem kasların büyümesine, hem de kas kuvvetinin artmasına yol açmaktadır. Nasıl alınırsa alınsın, ısrarlı alınışlarda muhakkak faydası vardır, kaldı ki, kalp işlevliğini artırarak, hayat uzatmaktadır.

Yok, böbrekleri bitiriyor, yok saldırganlık getiriyor, gibi dırdırlar geride kaldılar. Bir çok araştırma kreatini akladı. Son araştırmalar günlük tüketim dozu ve doğru alım zamanı üzerine yoğunlaşmış durumda.

Yıllarca, en-iyi alım zamanı antrenmandan önce sanılırdı. İnsana da mantıklı gelmiyor, değil...
Tozu antrenmandan önce tüketip, antrenmanda kaslarımızı daha iyi yükleyebiliriz, düşüncesi...Fakat, gerçek başka çıktı!

2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre, antrenman sonrası alınan keratin, kas kütlesini 2 milli fazla arttırmaktadır. Antrenman öncesi alımına karşı, tabi...Antrenman sonrası kullananlar diğerlerden daha fazla yağ yaktıkları ortaya çıkmış. Ayni yüklemelerde, tabi...O tarihten sonra yapılan tüm araştırmalar, antrenmandan sonrayı işaret etmektedir. Antrenmanın kendisi kas hücrelerini, artan kreatine daha duyarlı kılarken, tüm vücut ‘’pompalanmış’’, kan basıncı daha yüksek ve neticede, tüm maddeler gereken yerlere daha net ulaşmaktadır.

Toparlayalım:
Antrenmandan sonra, 5 mg.!


Ertan Hatipoğlu

24 Eylül 2018 Pazartesi

İŞ YERİNDE 20 FİZİKSEL AKTİVİTE ÖRNEĞİ


                                  






Fiziksel aktivite Maraton koşmak veya Everest tepesini tırmanmak demek değildir. Enerji kaybına yol açan her kas kasılmasına, fiziksel hareket denilir. Küçük olanlar bile vücuda büyük faydaları vardır. Fiziksek kapasite artarken, gövde, duruş pozisyonu düzelir. Kilo kontrolü kolaylaşırken, kemik ve kas sağlığı düzelir ve kendine güven duygusu artar. Kanser, şeker, tansiyon, yağlanma ve kardiyo hastalıklar uzaklaşırken, yorgunluk ve stres azalır. Neticede, şirketlerde çalışanların, özellikle stres ortamlarda alınan kararlar daha isabetli olurken, çalışanların yaratıcı gücü yükselir.
Bakalım, şirket çalışanların boş kaldıkları 5, 10 ve 30 dakikada ne gibi fiziksel aktivite girişimleri mümkündür.

5 dakikada ne yapılabilir?
Her fırsatta yürüyün! 
Belge ve evraklarınızı şirketin en-uzak printlerinden almaya çalışın!
Ofisin son katından veya başka binadan fotokopi çektirin!
Su almaya gidildiğinde öne, yukarı esnetici hareket ve gerdirmeler yapın!
Asansör veya yürüyen merdivenleri unutun!
Aracınızı daha uzak yere park edin!
Meslektaşınıza i-mail göndermeyin, zahmet edip, 1-2 kat yürüyerek yanına giderek, anlatın!

10 dakikada ne yapılabilir?


Ofiste çömelmeler, yerinde koşular gibi hareketler yapılabilir!
Meslektaş ile kısa iş tartışmalarınızı dışarıda yürüyüş ile yapın!
İyi havalarda hazır bekleyen bisiklet ile bir tur atın!
Belge okurken, koridorda ayakta yapın!
Telefon görüşmelerinizi ayakta yapmayı deneyin!
Esnetme ve gerdirme bir kaç hareket ile stresi uzaklaştırın!

30 dakikada neler yapılabilir?


Öğlen tatilinde:
2-3 dakika yürüyüş+2 dakika koşu ile nabzını artırın!
Ofis dışında 1-2 küçük işinizi yürüyüş veya bisikletle bitirmeye çalışın!
Yemekten sonra, mutlaka yürüyün ve günün kalan bölüm planlarını yapın!
Öğle arası için aktiviteli plan yapın ve her gün takip edin!
İş çıkışı arkadaş ile bir koşu, çabuk yürüyüş yaparak, trafiğin rahatlamasını beklersin!

Fiziksel aktif olmak bir fikir, hayata özel bakış olup, nasıl yaşamak istediğinizin kararıdır. Bu karar kendi sağlık ve mutluluğunuza sorumluluktan kaynaklanmaktadır. Her günün size getirdiği stres ve sürprizler ile, yeni metabolizmanız daha kolay başaracaktır.

Ertan Hatipoğlu

16 Eylül 2018 Pazar

OKULLARDA HEMEN UYGULAYABİLECEK 10 FİZİKSEL AKTİVİTE FİKRİ








1. Çocuklara oyun araları yaratın!
    Oyun araları yaratılırsa, çocuklar derslerini daha çabuk öğrenip, geri kalmazlar. Korkmayın,  bu          iyi başlangıç olacaktır!

2. Nabızlarını yükseltin!
    Kardiyo aktiviteler zihinsel performansa en-önemli anahtardır. Yerinde sıçramalar, koşular, koşu          drilleri candır.

3. Temel motorik becerilerini geliştirin!
    Yürüyüş, koşu, dikey ve yatay sıçramaları, atış, tutuş ve çevirme gibi hareketler çocuk fiziğini             geliştiren temel taşlardır.

4.  Teneffüslerde oyunlarını teşvik edin!
      Bırakın kendi kuralları ve arzuları ile oynasınlar..

5.   Herkesin katılmasına dikkat edin!
     Özellikle hareketsiz çocukları teşvik edip, gerekirse başka oyunlara yönlendirilmesi uygundur.

6.  Çeşitlendirin!
     Değişik hareketlerin uygulamasını sağlayın. Sıkılmayı da önler...

7.   İyi eğitim ve aktiviteleri işaretleyin!
      Çocuklara en-uygun, pozitif ve yaratıcı ortamı sağlayarak, onların gelişmesini garanti etmekteyiz.

8.  Fiziksel aktiviteyi tüm personele aşılayın!
     Öğretmen, idari ve diğer personeli sistemin içine sokarak, okulunuzu uçurun!

9.  Ön yargı ve yanlışları anlatarak ve göstererek veli ve personelin kafalarından temizleyin!
     Burada bilgi ve araştırmalarla, Avrupa ve Dünya’da örneklerle önlerine çıkarak başarırsınız.

10.  Herkese örnek olun!

      Fiziksel aktiviteyi, hayat tarzınızı, kendini güveni, sağlığı, mutluluğu her fırsatta sergileyin!

Ertan Hatipoğlu

13 Eylül 2018 Perşembe

RİTM CAN, HAREKETLİ ESNEKLİK HER ŞEYDİR..


BİR BURADAN, BİR DE ŞURADAN..


FİZİKSEL AKTİVİTENİN ÖĞRENCİ OKUL PERFORMANSINI YÜKSELTTİĞİNİ GÖSTEREN BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR








1. Fiziksel aktivite çocuklarların konsantrasyon becerilerini artırıyor.

    Özellikle test zamanlarda konsantre beceriler çok önemlidir. Araştırmalar neticesinde, test öncesi fiziksel aktivite, beynin bazal ganglion bölümünü, yani konsantre, dikkat bölgesini aktive ediyor.

2. Fiziksel aktivite çocukların dikkat kapsam ve sürelerini artırmaktadır.

     Fiziksel aktiviteli çocuklar her çözüm üzerinde dikkatini daha uzun tutar, özellikle matematik derslerde daha başarılı olmaktalar.

3. Fiziksel aktivite hafızayı geliştiriyor.


    Güçlü hafıza çok önemli olup, araştırmalar fiziksel aktivitenin bu yönde pozitif neticeler ile sonuçlandırılmıştır.

4. Fiziksel aktivite güveni artırmaktadır.

     Kendine güven ve saygı her problemi daha kolay çözer. 

5. Fiziksel aktivite stres ve endişeyi düşürüyor.

     Başaramazsam ne olur? Her şeyi unutursam? Bu tür endişeler neredeyse yok olmaktadır.

6. Fiziksel aktivite yaratıcılığı arttırıyor.

      Alternatif düşünce ve yaratıcılık bir çok vazifelerde başarılı kılıyor. 

7. Fiziksel aktivitenin avantajları zaman geçince artmaktadır.


     Fiziksel aktivitenin kısa olmakla beraber, uzun faydaları var. Uzun vadeli psikolojik faydalar daha büyüktür. Hareketler öğrencilerin nöroplastitesini arttırırken, beyinlerinde daha çabuk öğrenen yolları açılmaktadır.


Ertan Hatipoğlu

İZİ, İZİ, TAMAM, TAMAM..


7 Eylül 2018 Cuma

FORM KİLOLARINA KAVUŞMAK İSTEYENLER









                                   



Form kiloları hiç kuşkusuz her spor dalı için önemlidir. Performans, işlevsel sporlar için olmazsa olmaz bir gerçek olup, sportif form ile kardeş durumdalar. Yüksek seviyeye ulaşmak için her iki durumda oluşumları yakalamak gerekir gerekir.

Form kilolara ulaşmak bazen oldukça zor, meşakkatli bir süreçtir. Sporcular antrenman yapar, vitesleri arttırlar, ama o arzulanan vücut ağırlıklarına kavuşamaz, hedefleyen dereceler bir türlü gelmez olurlar.

Arzulanan kilolara ulaşmak için bazı besleme tedbirleri almanız gerekecek. Antrenman veya antrenmanlar arası 4 saat süre ile karbonhidrat tüketilmez ise, yağ oksitlenmesi ve tüketimini sınırlamış olunur. Bu özellikle yüksek glisemik karbonhidratları etkiler-insülin lipozun etkisini azaltır ve yağ oksitlenmesini sınırlamış olur.

Burada problem daha az karbonhidrat tüketilirse, ayni şarlar altında aminoasit oksitlenmesinin artmasıdır. Diyet yapılır ve yoğun antrenman yapıldığında kilo kaybı ile beraber kas kütlesi kaybedilmektedir. Bu durumdan anlaşıldığı gibi, elit sporcular en-çok korkarlar. Güç kaybı hiç bir sporda başarı getirmez...

Başka enteresan tarafı, özellikle uzun antrenmanlarda, yağlı asitlerin oksitlenmesi artarken, karbonhidrat tüketimi azalmaktadır. Bilindiği gibi, yağlar antrenman sırasında aktive olur, ama karbonhidrat takviyesi eksik ise, iyice coşarlar. Buna rağmen, protein emilimi mümkün olduğundan, tüketilmesi şiddetle tavsiyemizdir.

Antrenmanları bölerek, daha fazla yağ yakılabilir. Yağ depolama zaman ile görülen bir gerçek, ama 2. özellikle geç saatlerde antrenmanlar ile, ‘’savaşı’’rahat kazanılır.
Sabah erken, aç karna, orta şiddetli antrenmanlar ile, yağ yakılır. Antrenman öncesi karbonhidrat tüketilmez ise, düşük kan şekeri ortamı, kasların yükleme uyumunu artırırken, yağ oksitlenmesini hızlandırır.

Toparlayalım:

Yağ yakmak istiyorsanız, antrenman saatleri etrafında karbonhidrat tüketmeyin!
Yağ yakmak istiyorsanız antrenman yoğunluğu düşük tutmalısınız! Yoksa kas kütlesi kaybedersiniz. 
Kas kütlesi kaybını önlemek için kazein proteini veya BCAA, antrenman esasında alabilirsiniz!
Çift antrenman yaparak vücudunuzdaki yağların kümelenmesini önleyebilirsiniz!
Sabah antrenmanları daha hafif, günün ilerleyen saatlerde, enerjiniz arttığında, daha şiddetlisini yapın!

Ertan Hatipoğlu

22 Ağustos 2018 Çarşamba

SEN GİT MARTA GELSİN!


           




İngilizlerin futbolu keşfettikleri bir gerçek, galiba...Adamlar bu oyunda kullanılan bir çok termini tüm dünyaya kabul ettirmiş, katkıları hakkında yazılırsa, çok usun boylu olacaktır.

Özellikle son yıllarda, bizim futbolumuz açısından bakılırsa, bir terminleri var ki, insanı fazla düşündürmekle beraber, haklı olduklarını göstermektedir. İngilizler takım başındaki teknik direktörlere ‘’SELECTİONER’’derler...Anlamı ise, seçmek, seçici, selekte yapandır. Bizde ise, ayni kişilere ‘’TEKNİK DİREKTÖR’’, ‘’ANTRENÖR’’, ‘’ÇALIŞTIRICI’’, ‘’HOCA’’ derler. Anlamları ne olursa olsun, İngilizlerin kullandıkları terminden oldukça uzaktır.

Bizim futbola bakılırsa, özellikle son yıllarda, takımların başındaki kişiler, çoğunlukla İngilizlerin kullandıkları termine daha yakınlar. Onlara ‘’antrenör’’, ‘’çalıştırıcı’’ demek çok komik düşer, zira onlar sadece, bıkmadan, usanmadan ‘’transfer değirmeni’’ile uğraşırlar. Daima ellerindeki futbolcular yetersiz, formsuz, yeni transferler ile ilgilenirler. Daima Avrupa'yı hedef gösterip, yeni futbolcular peşindeler. Bir çoğu daima başarısız olurlar, ama seneye yine , bazen daha iyi takımların başında görmekteyiz.Genelde suçu başka yerlere atarak...

Yarım asırda bir başarı geldiğinde de, ‘’biz yaptık, biz yarattık, yetiştirdik!’’diye, övünüşle kalmayıp, bizim medyayı da bu yönde kanalize etmekteler. Oysa ki, o takımlarda çok sayıda asıl kahramanlar, gerçek yetiştiriciler var...Yardımcı antrenörlerden tutun, kondisyon, bireysel performans hocaları, masörler, diyetisyen, psikolog...

‘’Sen git, o gelsin’’ çok kolaydır, bunu her takımına gönül vermiş taraftar görür, yapar da...Kolay olmakla beraber, takımların kasalarını boşaltan, borçlara sokan, çoğunlukla Milli menfaatine yaramayan döngüdür. 

Sakın yanlış anlaşılmasın, bizim takımların başlarında ‘’çalıştırıcılar’’yok mu, var. Onları her yazın ortalarında, takımı bayırlarda koşturduklarını, yüksek yaylalarda çift kale oynattıklarını görmekteyiz. Onlar var gücüleri ile ‘’git, seni istemiyorum!’’yerine ‘’olacak oğlum!’’dedikleri duyulmaktadır. 

Onlar gerçek çalıştırıcı, hocadır!

Ertan Hatipoğlu

5 Temmuz 2018 Perşembe

TOPARLANMAK İÇİN BASİT YAPACAKLARIN


                             








Toparlanmak yüklenmek kadar, belki de daha önemli bir süreçtir. Her antrenmana daha büyük, daha sağlıklı ve taze dönmek için toparlanmayı bilmelisin. Toplamda fark atman için..

Özellikle çok yüklemeli antrenmanlardan sonra vücudu soğutmalısın. Kas dokuların toparlanması, şişliklerin gitmesi ve laktik asit dağılması için 5-6 dakikalık yavaş koşu ile deneyebilirsin. Kontrast duş veya çok sıcak duştan sonra buzlu küvetle devam eder, keyfine de varırsın.

Düşük glisemi endeksli gıdalar gün boyu enerji vermelerine rağmen, yüksek glisemiler, beyaz ekmek, kuru üzüm, kavun gibiler antrenmandan sonra tüketilirse, kana fazla glikoz girecektir.

Antrenmandan 30 dakika sonraya kadar, protein ve karbonhidrat kombine edilmesinden faydalanmalısın. Karbonhidratlar insülini yükseltirken, o görevini yerine getirerek, proteinleri ihtiyacı olan kas hücrelerine gönderecektir. Proteinler toparlanmanın fazladan ihtiyacı olan maddelerdir. Karbonhidrat ve protein oranı olarak 4:1 uygun görülmektedir.

Antrenmandan hemen sonra, sıcakken, esnetici hareketler yapılmalı, kasların sertliğini gidermeli ve vücudunu temizlemelisin. Kediler gibi...

Antrenmandan sonra masaj kas ağrılarını giderirken, gerginliği azaltır ve kas liflerin onarılmasını sağlamaktadır. Masajını ihmal etme, vaktim yok deme!

Masaj rolerler üzerinde yuvarlanırken, değişik kas gruplarını rahatlatır, omurganı uzatırsın.
Kiraz suyu antioksidan etkisi ile, intihaplanmayı durdurma özelliği ile, toparlanmak için tek başına bile bazen yetecek durumda! O biçim, yani...

Antrenmandan 2-3 saat sonra, vücut ilave sudan ihtiyaç duyar. Antrenmanlarda kaybedilen sıvıdan 1,5 misli kadar fazla tüketmelisiniz. Her antrenmandan önce ve sonra kantara binmeli, ne kadar sıvı ihtiyacın var, kendin görmelisin.

Antrenman herkes yapabilir, ama toparlanmayı sayılı sporcular becerir. Onlar da yıldız veya adayı...


 Ertan Hatipoğlu

18 Mayıs 2018 Cuma

ANİ YİYECEK VE İÇECEK İSTEKLERİ NE ANLAMA GELİR?


                        









Akşam ani canınız çok tatlı  istedi, bugün ise, inanılmaz tuzlu şeylere resmen saldırmaktasınız. Bu arzuların arkasında ne gibi sebepler var? Uzmanlara göre, büyük oranda bu tür isteklerin arkasında belli gıda maddeleri durmaktadır. Bazı bilim adamlara göre, bu tür davranışların arkasında psikolojik nedenler yatmaktadır. Son yıllarda fakat, her şey netleşti, çoğunluk uzmanlar haklı çıkarken, bakalım canınız bir şeyler çekerse, vücutta ne eksik, ihtiyaçları nedir:

Çikolata isteği magnezyum eksikliğini gösterir. Çiğ kuru yemişlerde, meyve ve baklagillerde bulunur.

Tatlı isteği krom eksikliğinin işaretidir. Brokoli, üzüm, peynir, tavuk etinde ve dana ciğerinde boldur.

Hamurlu gıdalar arzusunun arkasında azot eksiği yatmaktadır. Balık, et, ceviz, fasulye gibi gıdalarda bulunur.

Kahve veya çay isteği fosfor eksiğini göstermektedir. Tavuk ve dana etinde, ciğer, balık, yumurta, süt ürünleri, kuru yemişler ve baklagillerde bulunur.

Yağlı gıdalar ve gazlı içecek arzuları kalsiyum eksiklerini göstermektedir. Brokoli, baklagiller,  susam ve ürünlerinde bol vardır.

Tuzlu bir şeyler isteğin arkasında klorür yetmezliği yatmaktadır. Taze keçi sütünde, balık, rafine olmayan deniz tuzunda bulunur.

Serinletici içecekler arzusu, hava sıcak değilse tabi, mangan ve çinko eksikliğinin kanıtıdır. Bol mangan ceviz, badem, yaban mersininde bulunurken, çinkoyu kırmızı ette, deniz ürünleri ve yapraklı sebzelerde vardır.

Sık yemek arzusu varsa, silikon eksiktir. Kuru yemiş ve tohumlarda bulunurken, rafine ürünlerden uzak durun. Bazılarına göre, bir de triptofan aminoasidi eksik. Peynir ve kaşar, ciğer, kuzu eti, kuru üzüm, tatlı patatesler ve ıspanakta bulunur.

Kendinizi buldunuz mu?

Ertan Hatipoğlu

13 Mayıs 2018 Pazar

KUVVET ARTTIRMAK İÇİN EVER GREEN PRENSİPLER


                              




Kuvvet niteliğini artırmak kim istemez? Her sporcu, amatör veya elit, kadın veya erkek, genç veya yetişkin daha kuvvetli olmayı arzular. Kuvvet sporcuyu daha atletik, daha kolay yağ yakan, daha çabuk koşan ve şiddetli vurabilen yapar. Kuvvet artışı için bazı prensipler var ki, yıllardır kimse onları pas geçmez, geçemez...Onlarla hayat daha kolay ve hafif gelmektedir.

Birinci prensip, 4 temel hareketten asla vazgeçme! Çömelmeler, Dead Lift, Bench Press ve Omuz Press kuvvet için en-iyi hareketlerdir. NOKTA! Bunlar dışında tabi ki, çok faydalı hareketler var, ama onları antrenman merkezi yapılması, acemi hatası olarak algılanmaktadır. Onlar 4 temel hareketin sadece ‘’garnitürü’’ olabilir, bir ilave ve denge rolü üslenebilirler.

Tüm modern, fitness piyasası aletleri unutmak, her zaman halter ‘’kral’’, diğerleri ise figüran olmalıdır. Büyük kuvvete giden yol halterden geçmekte, onunla büyük ağırlıklar ile yüklenip, farka gidilmektedir. Ondan sonra, ancak kendi ağırlık ve aletler ile çalışılır. 

Elit olmayan sporculara hiç bir zaman zamana karşı hareket yaptırılmaz, son derece tehlikelidir. Onlara sadece tekrar sayı sayılırken, basit ve sadelik prensibi önemlidir. Kuvvet artışı çabuk yapılma ile değil, yük artarsa ilerler.

Her seri, tekrar sayısı, kilolar, antrenmandan önce, sonra hisler mutlaka yazılması gerekir. Her harekette en-iyi dereceler kaydedilirken, her zaman yeni hedeflere ulaşılmaya bakılmaktadır.
Her antrenmanda en-çok bir temel ve 2-3 hareket yapılmalı, abartmadan uzak durulmalıdır.
Her harekette fazla sayı yapılabilir, ama en-iyi kuvvet artışı 5 tekrar kadar kaydedilmiştir. Daha elitler MAX-10kg ağırlıkta 3 tekrarları zorlarlar ise, kuvvet artışı inanılmaz olacaktır.

Kilolar basamaklı bir şekilde yükselmeli, her antrenmanda MAX kilolarla çalışmamalı. Bazen MAX-20kg. ile 5 tekrarlı serilerin sayısı artmalıdır. Yine basamaklı!

Eğer sağlam ve çevik olunmak istenilirse, koşu antrenmanı yapılmalı. Daha kısa ve yoğun koşular hedefe daha yakındır. Çok dik tepeye karşı koşular idealdir. Yapılabilir düşünülen koşu sayısının yarısı yapılır ve daha sonra her antrenmanda 2-3 ilave edilir. Daha sonra 2, devamında 3 seri halinde koşulur.

Son olarak 4 büyüklerin ve diğer hareketlerin tekniklerini doğru yapılmalı, fırsat varsa antrenör ile, anlaşmalıdır. Aksi durumda çok daha fazla sakatlık tehlikesi varken, kuvvet artış hedeflere de zor ulaşılır.

Ertan Hatipoğlu

4 Mayıs 2018 Cuma

POLEN ALERJİ DURUMDA NASIL KOŞULUR?


                      








Nisan ve Mayıs ayları sadece doğanın uykudan kalkması değil, ayni zamanda beraberinde değişik alerjiler getirmektedir. Son zamanda özellikle, problem bir çok koşucu, sporcu başına gelmektedir.
İstatistiklere göre, her 3 kişiden biri, toprak, çim veya polen alerjisine maruz kalmaktadır. Herhangi bir spor, özellikle koşu ile ilgilenenler ondan yüzünden antrenman kalitesini oldukça düşürmek zorunda kalmaktadır. Dayanıklılık ve antrenman yüklemelerde büyük düşüşler gözlenmektedir.

Birinci adım, alerji etkisinin gücünü bilmektir. Eğer ateş 37 ve üzere ise, halsizlik, baş ağrısı ile beraber bastırıyorlar ise, antrenmanları hiç vicdan azabı çekmeden durdurmalıdır. Alerji yoğunluğu geçmesini beklemekte yarar vardır. 

Ilımlı alerji durumunda, hapşırmalar ve burun üflemeleri ile, vücut ısısı yükselmiyorsa, koşulara ‘’orta şekerli’’devam edilir. Başka sözlerle, koşu ve antrenman yüklemeler 30% azaltılmalı. Koşu temposu dahildir, alerji sezonu rekorlar sezonu olmadığı, unutulmamalıdır. Burada amaç koşu formunu korumak, yükseltmen asla olamaz. Vücut koşu alışkanlığını kaybetmesin, dayanıklılık ise, sıfırlanmasın, yeterlidir...

Haftada 3-4 defa orta ve yavaş tempoda çalışılmalı. Koşu koşucunun kuvvetini asla tüketmemeli, her defasında, her koşudan sonra kalp atışlarını ve durum kontrol altında tutulmalıdır. Bu durumda güçsüzlük hissi, alerji belirtiler artarsa, birkaç günlüğe antrenmanlar kesilmelidir.
Alternatif antrenmanlar, evde kendi ağırlıkla kuvvet hareketleri, salonda koşu batları gibi aktiviteler, alerji baskın pik günleri atlatılabilir.

Bir başka alternatif ise, salon veya alerji kaynaktan uzak parkurlarda koşmaktır. Parkta koşmayı kesip, salonda veya ağaçların daha az olan yerlere yönetilmeli, durum daima kontrol edilmelidir. Hapşırma, kızarmalar devam ediyorsa, bir sonraki antrenmanı başka yerde yapılması gerekir. Suda koşmak düşünülmesi gereken bir alternatiftir.

Uzman doktora gidilmeli ve alerji durum hakkında görüş alınmalıdır.

Alerji sezonu biterken yine basamaklı, yavaş-yavaş yüklemeler artmalı, acele edilmemelidir. Yüklemelerin artması için en-az 2 hafta ayırmalı, bu zarfın içine basamaklı olarak yüklemeler artmalıdır.
‘’Yarış’’ kelimesi ağza bile alınmazken, aksi halde savunma sistemi çökebilir, bizden söylenmesi!

Ertan Hatipoğlu

24 Nisan 2018 Salı

PLANK İLE KİLO VERİLİR Mİ?


                                    









Yaz yaklaşırken birçok insan fiziksel olarak iyi görünmek ister. Büyük oranı bunu minimum uğraş ile başarmayı düşünmektedir. Genelde, plank hareketleri ile kilo vermek, 1-2 beden inilecek, diye umut edilmektedir. Plank - çok yönlü, tüm vücut kaslarını güçlendirebilen bir araçtır. Her gün ile ısrar ile çalıştırılırsa, çeşitleme uygulanır, zorlaştırırsa, istenmeyen kilolar gider mi?

Her şeyden önce Plank bir statik harekettir. Temel türünde, gücün olduğu kadar yatay pozisyonda durmak vardır. Güç açısından sonuç inanılmazdır; karın, bel, sırt, baldır, omuz ve kol kasları çok kuvvetlenirler.

Plank bir çok fitnes programın içine dahil edilmiş, gereken yerini almıştır. Kasların ‘’kuruması’’ için gereklidir. Bel ağrıların geçmesi için de kullanılır.Ayrıca, yan ‘’pirzolaların’’gitmesinde, bira göbeğin kaybolmasında rolü büyüktür.

Plank hareketin faydası sıkı diyet ile, ancak başarılı sonuçlar vermektedir. Her gün çalışma şeklinde 2-3 hafta sora olumlu değişimler görünmektedir. Yağı oranı 20% altında olanlar, ‘’baklavaların’’çıktığını rahatlıkla görebilirler. 

Diyet yapılmaz, yemeklere dikkat edilmese, biraz güçlenmekten başka olumlu değişimlerin olduğunu görmek imkansızdır. Tabi ki, eski bel ağrılar eskisi gibi rahatız etmeyecek, ama günlük kalori miktar azalmaz ise, kilo vermek hayale dönüşür.

Peki, ne yapılmalıdır?

Plank yanına, haftalık 2-3, dakikada 130-140 nabızlık, 40-45 dakikalık koşu ilave edilir. Bu hamle günlük fazladan alınan kalori miktarını yok edecek türdendir.

Plank 4-5 seri 50-60 saniye ile başlanırken, her hafta, her hareketin süresini 20 saniye ile arttırılmalıdır. Plank çalışmasından sonra, koşu çok iyi bir seçimdir. Süper bir seçim ise, plank hareketini dairesel antrenmanın içine katmaktır. Tabi, koşudan sonra...

Eğer, bir ay sonra hala bir olumlu kıpırdama görünmez ise, tüketilen kalorilen yeniden gözden geçirmeli, akşam 20.00-den sonra yemekten başka her şey yapılır.

Not: Antrenmanlara başlamadan Doktor kontrolünden geçmeyi unutmayın!

Ertan Hatipoğlu

20 Nisan 2018 Cuma

BİZDE NİYE YILDIZ FUTBOLCU KIT YETİŞİYOR?













Avrupa’da 3 milyonluk türklerden neden 80 milyonluk Türkiye’den daha iyi ve sayıca çok fazla futbolcu yetişiyor sorusu son yıllarda gittikçe artan tempo ile, özellikle medya ve futbol çevrelerinde sıkça konu olmaktadır. Genelde, medya ve futbolun içindekiler farklı görüşleri öne sürerken, altyapı ve elit futbolda çalışanlar topu birbirine atmaktalar.

Biz futboldaki eksikler ve yetersiz olanları biraz başka, atletizm kültürü prizmasından geçirdik ve gördüklerimizi anlatmaya karar verdik.Tabi, problemin bir çok tarafı vardır, ama biz iki temel yanlışlığa, eksikliğe parmak basmaktayız. Peşinen söylememiz gerekiyorsa, her iki neden altyapı organizasyon ve antrenman bilgisi boşluk ve yanlışlardan kaynaklanmaktadır.

BİRİNCİ nedeni daha önce tespit etmiş, küçük yaşta futbolcuların maçlarını büyük sahalarda oynatılması yanlış olduğunu vurgulamıştık. Aslında bu konuda son 2-3 yılda olumlu düzenlemeler var, ama yine yetersiz olduklarını düşünmekteyiz. Örneğin 11-12 yaş grupların mini sahalarında oynaması doğrudur, ama 14-15 yaş kategorisini de dahil edilmesi gerekir! Nasıl ki, 14-15 yaşında bir atletin eline erkek güllesi(7,257kg.), disk, çekiç, cirit verirsen ondan iyi teknik uygulaması ütopik olur, alet sporcuyu ‘’ezer’’, böyle de, o yaşta futbolcuyu o büyük sahada oynatılırsa ‘’dan-dun’’dan başka bir şey beklenmezdir. Özellikle, takım oyun şablonu eksik veya yoksa...
Kısaltmış oyun süresi, örneğin 2x30 dakika sadece işlevsel çözümdür, oyunun ferdi, takım teknik ve taktiğe katkısı yoktur.

İKİNCİ nedene gelince, tamamen antrenman-eğitim boşluktan veya mevcut olduğu yerlerde, yeterince ısrar etmemek ve çeşitlemeler uygulanmamaktan kaynaklanmaktadır. 
Sürat niteliği iki oluşumdan ibarettir. Fule(adım) sıklığı (frekans) ve fule uzunluğu sürati etkileyen faktörlerdir. Fule sıklığı ergenlik çağı (12-13) yaşa kadar gelişmeye müsait olup, daha sonra vücut büyümeye ve hantallaşmaya başladığında ilerlemesi zordur. Ergenlik yılları geldiğinde, kuvvetlenmeyle birlikte, fule uzunluğu artmaktadır. Kısacası, frekans çalışmalarını ağırlıklı olarak 6-13 yaşlarda yapılması gerekir. Beyin o frekansı ilk önce algılamalı ve en-çabuk, uygununu yerleştirip, uzun yıllar devreye sokabilmelidir.
İşte, bu yaşlarda eksik veya yoksun frekans çalışmalardan dolayı, bizim futbolcular sürat niteliğinin sadece bir oluşumunu geliştirerek yetişmekteler. Bu eksiklik yetişkin yıllarında bariz görünmekteyle birlikte, futbolumuzu başarısız kılmaktadır.

‘’Hocam, biz frekans çalışıyoruz!’’duymaktayız...

Olabilir, ama yeterince ısrarlı ve çalışmaların tüm metot ve nüansları ile, bunu yapmakta mısınız? Aylar boyu, haftada ortalama 2-3 kez çalışılıyor mu? Özel çeşitleme, kontrast metot, hafifletmiş ve zorlaştırılmış şartlarda koşular, özel koşu drilleri, ses liderleri ile koşular, azalan adım mesafesi ile hareketli koşular, zamana karşı, değişik açılarda diz çekmeler, yer merdivenlerde yüzlerce hareketler kullanmakta mı?

Bilmemek ayıp, tabi, ama öğrenmemek daha da büyük ayıptır! 

Ertan Hatipoğlu

8 Nisan 2018 Pazar

İAAF BAŞKANI LORD SEBASTİAN COE’YE AÇIK MEKTUP














Sevgili Seb, değerli Lordum Coe,

Kurumun başına geçeli yaklaşık 3 yıl olacak, değerlendirme zamanı geldi ve geçtiği için, Siz’e açık mektup yazma ihtiyacı duydum. Kendim ülkemde kenara alınmış olsam da, sevdiğim sporun gidişatını takip eder, Dünya atletizme katkılarım olduğundan, aynen Siz’in gibi ileriye gitmesini çok isterim. Bu konuda ayni taraftayız...

Göreve geldiğinizde, bir çok kişide ‘’Acaba Coe devrimci mi, yoksa sadece bir reformist mi olacak?’’sorusu kafalarda dolaşmaktaydı. Ben şahsen, Siz’in tam bir devrimci, bataklıkta olan bu sporu sadece reformlarla değil, devrimlerle aşacağınızdan emindim. Böyle bir karakter, kahraman sıradan reformlarla zaman kaybetmeyecek, direk neşteri vuracağını düşünüyordum. Uzun zaman atletizmin içinde olan, sporcu ve antrenör: ‘’O bir İngiliz, hemde Lord, unutma! Birkaç reformdan başka bir şey bekleme!’’diyor, ısrar ediyordu.

Sevgili Seb, şimdi çizgiyi çektiğimizde, atletizm ileriye değil, daha da geriye gittiğini açık görmekteyiz. Eski ‘’dinozorları ‘’bitirmek, atletizm tenis benzeri reyting puanlamasını uygulamak gibi reformlar bir makyajdan fazla bir şey olmadıklarını çocuklar da bilir. Eskilerden kurtulmak, kendi ekibini kurmaktan çok uzak bir hareket olmazken, tenis usulü reyting puanları getirmek, atletizm severleri daha da uzaklaştırmak demektir. Başkanları maksimum 12 yıl iktidar, Konsey ve Komisyon üyelerin 20 yıl ile sınırlamak, neyin nesi? Bu mu devrim? 

Ya, sporcu ve ekiplerin kazancına de demeliyiz? Kocaman Dünya rekoru kırılmakta ve İAAF ödülü sadece 50.000$!? Antrenör, menajer, masör, doktor payı düştüğünde sporcuya kalan kocaman bir... Rakamda bir sıfır eksik, sevgili Seb, Siz de neden eksik olduğunu çok iyi bilmektesiniz! 

Birincisi, Atletizmi profesyonel yapamadınız. Bahis, İddia gibi unsurlar devreye girmedikçe, öyle komik rakamlarla çalışmaya devam etmeye mahkum olmaya devam edeceksiniz. Futbol, basket, voleybol, tenis yoksa yanlış yoldalar mı?

İkincisi, derhal ‘’anti dopinge’’ harcadığınız paraları en-az 50% kısmalı! Kontrol yapmayın demiyorum, tabi, ama süratle başka kurumla değil, kendi bünyenizden denetçilerle bunu yapmanızı şiddetle arzulamaktayım. İAAF bağlı kendi denetleme kurumunuzu kurmalısınız. Ancak öyle, o konuda daha az harcar, üstelik kimselere de ‘’fazladan aziz’’ olma fırsatı verip, zarar görmez, kurumunuzun imajını korursunuz.

Yoksa futbol, basketbol ve voleybol sporları, malum kurumu uzak tutarak yanlış yoldalar mı? Onlar gibi virtual yarışlara geçsek, Diamond Liglerini ayrıca dünyadaki çocuklara sanal da oynatsak, kötü mü olur, sayın Başkan?

Aslında, Sizin de o malum kurumdan kurtulup, kendi denetleme mekanizmanızı kurmak istediğinizi çok iyi bilmekteyim. Ama, her denemenizde kendi ülke Parlamentonuz Sizi ne kadar çok sıkıştırdığını da bilmiyorum, değil...

E, zor, değerli Coe, hem Başkan, hem de ülkenizde Lord olmak...

Politik ayrımcıklara, atletizme yıllarca büyük katkılarda bulunmuş, adeta ''kitabını yazmış'' Rus atletizme tavrınız ve beraberinde sporumuza getirilen o tahribatlarından söz açmayacağım. Sadece, son salon Dünya atletizm şampiyonasını kaç ülke izlediğini sormam, yeterli olacaktır...

Yoksa, İAAF görevlerinden biri, sporu tüm Dünya’ya yaymak değil miydi? 


Saygılarımla:

Ertan Hatipoğlu-eski atlet ve antrenör, yeni Atletizm sever..

7 Nisan 2018 Cumartesi

SİGARA İÇENLER NASIL KOŞMALIDIR?


                                        








Bir çok sigara tiryakisi koşmak ister, ama nasıl yapacaklarını bilmezler. Genelde, koşu kalbi fazladan zorlayarak, sigaranın zararlarını arttıracak, diye düşünürler. 

Eğer sigaradan vazgeçilemiyor, ama koşmak isteniyorsa, adım adım ilerlenir.

Birinci adım, tabi ki, doktor raporundan geçmelidir. Genel muayene, EKG, kan tahlili, akciğer röntgeni...Aslında, birinci adım sadece sigara içenler değil, tüm acemi koşucular için geçerlidir.
Sigara içenlerin akciğer işlevliği bastırılmaktadır. Hava ve kan arasında gaz paylaşımı zorlaşır.  Bundan dolayı sigara içenlerde nefes darlığı, zor nefes alma hissi doğar. Bronşların iltihaplı durumda olmaları, beraberinde öksürük, boğazda zedeleme getirmektedir. Ayrıca, kardiyovasküler sistem ağır bir yüklemeye maruz kalırsa, basınç yükselir, kan hızla pıhtılaşma     riski ile katlanır. Kısacası, sigara içen bir insan devamlı oksijen borçluğu durumunda yaşamaktadır, dolayısıyla kalbi devamlı aşırı yüklemelere maruz kalmaktadır.
Yukarıda durumlardan dolayı, uygun yükleme antrenmanları bulmak çok önemlidir.

İkinci adım, yürümekle başlamaktır. Özellikle, sigara içenler için MECBURİDİR! Daha sonra yavaş tempolu koşulara geçilir. Çabuk yürüyüş vücudu ‘’hazır ol!’’-a sokarken, kan akışını hızlandırır, filtrelenme kabiliyetini arttırmaktadır. Acele edilmemek, en-önemli prensip olup, ilk 3 hafta her antrenman 20 dakikadan fazla olmaması gerekir. Bir birim antrenmanda 2-3 dakika yürüyüş, 1-2 dakika yavaş koşu ile kombine edilmesi gerekir. 3. hafta 1-2 dakika yürüyüş, 2-3 dakika koşu ile harmanlamalıdır.
4-5 haftalarda 25 dakikaya ‘’terfi’’ edilirken, koşu süresi 3-4 dakika, yürüyüş, 1-2 dakika olarak gerçekleşmelidir.

Bundan sonraki süreçte her iki haftada bir antrenman süresi 5-er dakika arttırılırken, her hafta koşuya 1-er dakika ilave edilir, yürüyüş 1-2 dakikada sabit kalmaktadır. Normalde, 3 ay sonra insan 30 dakika hiç yürüyüş yapmadan koşmalıdır.

Özellikle, sigarayı hala bırakmayanlar için koşu sürati yavaş olmalıdır. Çok teferruatta girmeden doğru koşu hızı şöyle anlaşılır; Koşu esnasında rahat telefon veya partnerle konuşa biliyorsanız, temponuz iyidir, demektir! Nabız dakikada 120-130 üstünde değildir anlamına gelir. Tam tersi, koşu konforu kaybolmuş, ‘’hava yetmiyorsa’’, acil koşuya son verip, yürüyüşe geçilmelidir. Bazı günler koşu ‘’gitmez’’... Koşucu kendini ağır hissederken, zorlandığını fark etmelidir. Hemen daha fala çabuk yürüyüş, daha az koşu moduna geçilmelidir.

Antrenman yerleri dikkatle incelenmeli, park, sahil, yumuşak patikalar aranmalıdır. Kaliteli, yumuşak tabanlı ayakkabı çok önemlidir. Her antrenmandan sonra nefes ile ilgili, rahatlayıcı hareketler yapılmalı, esnetme ile yükselen nabız normalleşmesi gerekir.

Antrenman günleri içilen sigara sayısı azalması şarttır. Antrenmana 2 saat kala son sigara içilmeli, antrenman motivasyonu kaçmamalıdır. Antrenman sonrasına gelince, ilk sigara 30 dakika sonrasına taşınması gerekir. Daha fazlası büyük başarı demektir.

Sigarayı bırakmaya kesin karar verin! Kendini yenebilen herkesi yener...

Ertan Hatipoğlu

25 Mart 2018 Pazar

YÜRÜ Kİ, SAĞLIK PROBLEMİN BELLİ OLSUN!


                             









İnsan yürüyüşünden sağlık problemleri belli olduğunu biliyor muydunuz? İnsan yürüyüşü karmaşık bir süreç olup, her adımda sinir sistem ve kemikler çalışmaktadır. Bu süreç o kadar otomatiktir ki, insan farkında bile değildir.

İnsan yürüyüşünde fakat, sağlık problemlerini işaret eden bazı ayrıntılar mevcuttur. İlk önce, yandan bakıldığındakilerle başlanmalı.

Küçük adımlar ile yürüyenlerin genelde diz veya kalça eklemde problem olduğu işaretidir. Küçük adımlar mantıklı sonuçtur. Tedavi edilmese ve ısrar edilirse, gittikçe yük sırtın alt kısmında birikir ve oralarda ağrı oluşabilir.

Ellerin hareketlerine göre, sırt bölgesinde fıtık olup olmamasını bilmek mümkündür. Ellerin ileri-geri kısa sallanışı omurgada fıtık olduğun neredeyse, kesin göstergesidir. 

Adımlar yerde sürünürse, kas, sinir sistemi problemlerini işaret etmektedir. Kas erimesi, zedelenmiş sinir, hatta multiple skleroz olabilir.

Topallama görünenlerde büyük ihtimal dizlerde artrit mevcuttur. Tabi, herhangi kas sakatlıkları yoksa...

Yaylanarak yürüyüşün arkasında sertleşmiş kaslar durmaktadır. Özellikle yüksek topuklu kadınlar ve antrenman sonunda gevşeme hareketlerini ihmal edenlerde görünmektedir. Sonuç olarak, diz ve ayak bilek eklem problemleri oluşmaktadır.

Önden veya arkadan bakıp, tespit edilen yürüyüş manzaralarından en-çok görülen yana veya öne eğilmelerdir. Öyle bir vaka görüldüğünde alkol alındığı sanılmasın. Kafa bölgesinde hasara işarettir.

Yavaş yürüyüşün tercümesi depresyondur. Yürüyüş tempoda her artış, moralin yükselmesi demektir...Ayrıca, ne kadar hızlı yürünürse o kadar uzun yaşanır. Son araştırmalar 65 yaşın üstündekilerin 1,5 m/s sürat ile yürüyenlerin, daha yavaş  yürüyenlerden daha fazla yaşadıkları tespit edilmiştir.

Yürüyoruz!

Ertan Hatipoğlu


3 Mart 2018 Cumartesi

JAMAİCA MI? SİZLERE ÖMÜR...


                                      






Daha 1-2 yıl önceye kadar hepimiz Jamaicalı sprinterlere gıpta ile bakar, ne yerler, nasıl çalışırlar diye, merak ediyorduk. O küçücük adanın insanları için atletizm, özellikle kısa mesafeler bir din kadar önemli, her büyük yarışta ise, binlercesini tribünlerde kendi bayrak renkleri elbiseleri ile kahramanlarını destekliyordu. Usain Bolt gibi efsane sadece Jamaica değil, dünya atletizmin yüzü olmuştu. Onun sayesinde tribünler dolu, sponsorlar sırada bekliyor, heyecan uzaylara kadar tırmanıyordu...Bayrak yarışları Jamaicalı atletler yüzünden bahis sitelerinden çıkarılmış, farklı zaferleri kimselere soru işareti değildi.

Her şeyin bir sonu vardır, derler...

1-2 yılın içinde, ilk önce Usain Bolt’a ‘’bırakmalısın!’’dediler...Öyle ki, efsane son yarıştığı forumda sadece yenilmedi, yerlerde yuvarlanarak, ‘’sakatlandım!’’demek zorunda kalıyordu. Rüzgarın oğlu o kadar doymamıştı ki, hala futbol takımlarını dolaşa, dolaşa bir hal oluyordu!
Ayni zamanda, sırası ile silinenlere göz atıldığında Veronica Campbell Brown, Asafa Powell, Johan Blake, Nesta Carter, Michael Frater, Nickel Ashmeade, Warren Weir, Kerron Stewart, Julian Forte, Stephenie Ann McPherson gibileri değişik nedenlerle atletizmi bıraktılar veya performansları çok düşmüştü. Shelly Ann Fraser Pryce kariyerin en-heyecanlı anlarında anne olmak zorunda kalmış, şimdi ise, dönmeye çabalamaktadır. Elaine Thompson eski yıllarını mumla ararken, geçen yıl Londra dünya şampiyonasında sadece 100m.koşması ve orada da yenilmesi her şeyi göstermekteydi...Kocaman Olimpiyat şampiyonu çocuklara yeniliyor, düne kadar farklar attığı sporcular onu geçmeye başlamışlardı.

Kısacası, o efsaneler gitmiş, eskiye, çok eskiye dönmüşlerdi!

Nedenine gelince...2 yıl önce IAAF Rusya atletlerini üyelikten atınca, Britanya topluluğu üye ülkelerden sadece Jamaica karşı çıkmış, ‘’yapmayın, ayıptır!’’diyordu! Sen misin ‘’hayır!’’ oyu veren? Sen misin topluluğuna ihanet eden? Oysa ki, Jamaica sadece politik baskılar atletizme girmesin, politikacının problemleri onlara kalsın istemekteydi. Anlatamadılar...Anlatamazlardı zaten.Malum çark harekete geçti ve o küçücük adanın büyük yeteneklerini sıradan atletlere dönüştürmeye başladı. Jamaica 1970-80 lere geri dönme yolculuğu tam hız başlamıştı. Orada artık, tıpkı eskisi gibi, tektük, epizodik Marlene Ottey ve Don Quarrie gibi atletler çıkacaktır.

Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kaparmış...


Ertan Hatipoğlu

16 Şubat 2018 Cuma

NORVEÇ'İN ASTIMLI ORDUSU

                              









     Savaşçı ve cesur bir halk olan Vikingler, Norveç kültürünün önemli bir parçasıdır. Yılın büyük kısmını denizlerde geçiren, 8-11’inci yüzyıllar arasında Avrupa’nın bir çok bölgesini fethetti. Bu fetihler cesur olduğu kadar, zeki ve kurnaz savaşçılar ile mümkün olmuştu...

Bu günkü dünyada ülkelerin savaş arenaları gibi algılanan Olimpiyatlardır. Oralarda gerçek modern savaşları sergilenmektedir. Her ülke madalya sıralanmasında yer alması, diğerlerinden üstün olduğunu göstermek için ellerinden geleni yapmaktadır.

Norveç Krallığı takımı PyeongChang 2018 için yaptıkları gerçekten her şeyi anlatmaktadır. Takımın neredeyse yarısı astım hastası olarak yarışlara katılmaktadır. Vikinglerin torunları ‘’yasal’’yolunu bulmuş, istedikleri gibi kanlarına yasaklı maddeleri, ‘’tedavi’’ amaçlı pompalayabiliyorlar. Yıllar boyunca...

Olimpik astımlılar her kurumdan izin alarak kendilerini ‘’tedavi’’ etmekteler. İlk önce, bu izin üye oldukları uluslararası federasyonun sağlık kurulundan alınmaktadır. Daha sonra, sporcuların sağlığını düşünen!? WADA onayı gerekmektedir. Tüm bu bürokrasiyi ‘’halletmek’’için epey organizasyon, lobi ve daha neler gerektiğini tahmin etmek zor değildir.Bireysel çabalar bu muazzam manzarayı getiremez, herhalde...Devletin desteği, en-azından teşviki açıktır.

Spor kılıklı uyanıklar olayı çabuk sökmüşler, hem ilaçlar alınırken rakiplerine karşı avantaj sağmaktalar, hem zararlı yan etkisi olmadığını öğrenmişlerdir. Elit sporun performans eşitliğinde solunum düzelmesi, anabolizan ve lipolitik etkisin ilave edilirse, sonucu tahmin etmek zor olmaması gerek.

İşin ilginç tarafı, skandalın büyümesi için Norveç’in kendi NRK TV neden olmuştu.Öyle ya, her ülkede dürüst gazeteciler hala mevcuttur! Onlara göre, Norveç kafilesi kocaman 6.000 (altı bin!) astıma karşı ilaç dozu Olimpiyat köyüne sokmuşlardı. Artı, büyük rakam nefes alma aleti beraberinde...Takım doktorun savunması hem çok komik, hem de her şeyi anlatmaktadı: ‘’109 kişilik kafilemde 43 kişi astım hastasıdır, ondan...’’

Astımlı ve diğer hastalar o kadar çok oldular ki, insan şakasına da olsa, onları Paralimpik Olimpiyatlara kaydırmak daha akıllıca olmaz mı, diye sorması gelmektedir.


Ertan Hatipoğlu




6 Şubat 2018 Salı

CENK TOSUN MESELESİ

                                             









Cenk Tosun ülkemizde yetişmiş sayılan, en-azından buralarda gelişen nadir futbolcularımızdan biridir. Özellikle, Beşiktaş takımına transfer olduktan sonra, hem fiziksel, hem beceri, güven olarak gelişimin epey noktalarına gelmişti. Sadece fiziğine bakılırsa, gerçekleri görmek, fazla uzman olunması gerekmez. Üstelik, Şampiyonalar Liginde sıraladığı gollerin birkaçı şaheser sayılabilir. Everton takımına rekor transfer olması hiç tesadüf değildir...

Ada’ya gider gitmez tereddütlü oyunu bir çok futbol severe tuhaf gelmesi, normaldir.Beklentiler fazla, ama bazı antrenman bilimi kuralları çiğneyip gidilmez, işte!
İlk önce Cenk’in son bahar yarı sezonu çok yoğun ve başarılı geçtiğini hatırlanmalı...Süper Lig, Şampiyonalar Ligi, Milli mesailer derken, aralık ayında özellikle, normal olarak, formdan düşmüş, bazı maçları pas geçmiş veya yedek çıkmaktaydı. Antrenman bilimcilere göre, bir sporcu sportif formun zirvesinde en-fazla 8 hafta kalabilir, diye bilmekteyiz. Bize göre, o rakama ulaşmak bir çok meziyet istemektedir.Sporcu kabiliyeti, yaşı, kendisine bakma ve tabi ki, bazı antrenman metotlar, önemlidir. Formda kalma süresinde fazla durmadan, onu kaybetme süreci kaçınılmaz, normaldir, diye vurgulamak gerekir.

İşte, böyle bir form kaybetme süreçte aralık ayı geçti ve Cenk Tosun yeni takımına transfer olup, daha 3. gün kendini maçta buluverdi. Yorgun, bitik, formsuz...Ayni zamanda eski takım arkadaşları yaklaşık bir ay zaman bulup, yeni yarı sezonu için ‘’bataryalarını şarj’’etmektelerdi.Yeni sportif formlarına kavuşmak amacı ile, sportif niteliklerini yeniden yükseltmeye uğraş vermektelerdi. Kısacası, Cenk’in formsuz oluşunun en-büyük sebebi zamanlama ve gittiği Lig’in neredeyse ara dönemsiz olmasıdır.

Peki, Premier Lig’in futbolcuları bu problemi nasıl çözmekteler?

Aslında bu konu büyük tartışmalara neden olmuş, bir çok uzmana göre, kesintisiz Lig, İngiltere’ye, özellikle Milli takım düzeyinde bir çok hüsrana neden olmaktadır. Onlara göre, kesintisiz Lig programı, yani ‘’bataryaları şarj’’ etmeden yapılması, neticede hem fazla sakatlık, hem de özellikle yaz aylarda futbolcuların isteksiz olmalarına meydan açılmaktadır.

Ama biz asıl probleme dönersek, Premier Lig’inde oynayan futbolcular bu problemi çok basit sayılan bir yöntemle çözmekteler. Ara dönemi gibi ‘’uzun şarj’’yerine Lig boyunca, haftalar içersinde ‘’kısa şarjlar’’ile çözmekteler. Milli aralar, oyuncu rotasyonları, kart ceza süreleri, kısacası, orada her an bir ‘’şarj’’fırsatıdır. Tabi, iyi bir teknik kadro elemanları ile...

Tüm bunlar göze alınır, mantıklı düşünülürse, Cenk kardeşimiz en-kısa sürede oranın ‘’şarjlarına’’ adapte olacak, yeniden ağları havalandırmaya başlayacaktır.

Olan yine Milli takımımıza olacaktır...


Ertan Hatipoğlu

26 Ocak 2018 Cuma

AL BİRİNİ, VUR ÖTEKİNE!

                                                 








Son yıllarda, özellikle doping davalarda Dünya’ya adalet getirdiğini düşünülen bir kurum vardır ki, kendini zaman-zaman da olsa, iyice aşağılara çekmektedir. Aldığı kararlar o kadar taraflı ve komik ki, sporu sevenlere, ilgililere ‘’ CAS sistemi gerçekten tarafsız, hataları aza indiren bir kurum mu?’’dedirmektedir.

Rio 2016 4x400m. Olimpiyat şampiyonu Gil Robert (USA) olayını hatırlayanlar olacaktır...Mart ayı 2017 sporcunun numunesinde probenesid adında yasaklı, doping maddesi bulunmuş, sporcu savunmasında Hindistan’dan gelen ve hastalık kapan kız arkadaşı ile sabaha kadar öpüşmesinden geçtiğini iddia etmişti!? USADA bu savunmayı güzelce ‘’yutmuş’’, sporcuya 4 yıl ceza vereceğine, suçsuz bulmuştu!? Ayni ‘’prensipli’’, dopinge sıfır toleranslı USADA...

Bundan sonra asıl neler oluyor, neler...

Bir başka, ‘’daha’’sıfır toleranslı, sporcuların sağlığını düşünen WADA, altında olan USADA-nın kararını ‘’beğenmeyerek’’, sporcunun davasını ‘’ultra’’dürüst CAS kurumuna taşımaktadır. Göstermelik, tabi...

Dün CAS kararını vermiş, sporcuyu suçsuz bulup, benzer olaylarda 4 yıl ceza verdiği davalarda, sıfır ceza kararı çıkmıştı!? Madde miktarı minikmiş, performansa katkısı yokmuş masalları...

Evet, probenesid maddesi performansa katkısı yoktur, ama süper bir ‘’maskeleyicidir’’. Alınan başka her tür doping maddeleri çok iyi gizler. Onun için yasaklı listesinde 20 yıldır, doping maskeleyiciler bölümünde yer almaktadır.
Miktarına gelince, orada skandal daha büyüktür. Bazılarına gelince ‘’vücut üretmiyor, miktar önemli değil’’ ve ‘’sporcu vücuduna girenlerden kendisi sopumludur’’ gibi ifadeler kullanılıp, uzun yıllar dinlenmeye alınırken, diğerlerinin erotik dolu, komik hikayelerine kanılmaktadır.


Ertan Hatipoğlu

En okunanlar