29 Temmuz 2015 Çarşamba

FRED RODRİGUES OLAYI

                                         


Her şey Copa America’dan hemen önce başladı. Mayıs ayı sonu Brezilya Milli takımı Teknik Direktörü Carlos Dunga as oyuncusu Luiz Gustavo’nun sakatlanması üzere, o zamana kadar takıma düşünülmemiş Fred Rodrigues’i çağırmak zorunda kalmıştı...Fred turnuvaya hazır olmasa da, bilirsiniz milli görevden kaçmadı, atladı uçağı ve Şili’ye gitti.

Brezilya’nın ilk iki maçını ( Peru ve Kolombiya)baştan sonra oynadıktan sonra, aniden sırra kadem basmış, Venezuela ve çeyrek final Paraguay maçında yoktu. Gerçek daha sonra ortaya çıkmış, Fred  daha ilk maçından sonra, Peru’ya karşı, doping kontrole alınmış ve 2-3 gün sonra netice belli olmuştu! İdrarından çıkan diyoretik bir madde yasaklılar listesindeydi ve üstelik  uzmanlar tarafından‘’maskeleyici’’ değerlendiriliyordu. FİFA hemen Brezilya Federasyonuna bildirmiş, futbolcusunu derhal maçlardan çekmesini  istemişti.

Fred gitmiş, tedbir konulmuştu. Bu olay daha Haziran ayının başında, bilmediniz, ortalarında gerçekleşmiş, Şahter’li futbolcu itiraz hakkını, ‘’B’’ numunesinin açılmasını talep etmişti. FİFA-nın akredite ettiği Laboratuvar ile yazışmalar başladı ve ‘’B’’numunesinin açılış tarihi  28.Temmuz, yani Fenerbahçe ile deplasmanda oynanacak Şampiyonlar Lig’i ön eleme maç tarihiydi! Brezilya Federasyonu kural gereği, ‘’B’’numunesi açılmadan, yani ceza almadan açıklayamazdı, ama belli ki, Fred’i çok savenlerin arasında birisi varmış ve o birisi haberi basına sızdırmıştı. Tüm Dünya haberi dün, maç günü öğrendi ve bu Şahter’in kurt hocasını çok zor bir seçeneğin önüne itti. Sporcusunu oynatmazsa, zaten maçı kaybeder, ama oynatırsa ‘’bu Türkler anlamaz!’’ı da var, maçı alır Ukrayna’ya muzaffer komutan gibi, opsiyonu da vardı...

‘’Yaşasın pişkinlik!’’ deyip, Fred’i oynattı, istediği neticeyi alıp, maçtan sonra ‘’ben anlamaz, resmi yok, sporcumla konuştum, doktor suçlu’’ gibi demeçler verip, Donetsk’e geri döndü.

 Fenerbahçe Yönetim Kurulu'na:
Copa America’dan tedbir nedeniyle atılan bir futbolcu 2 ay sonra nasıl ve kimler tarafından oynatıldı, izin verildi, diye sormalısınız?
Derhal Copa America’da yapılan FİFA ve Brezilya yazışmalarını, tedbir kararı ve tarihini öğrenip, FİFA-nın neden görevini yapmamış, yani Şahter takımına neden  2 ay bildirilmemiş hesap sorulması gerekir! Bildirmemiş ise...Luce atmıyorsa... İşte size, elinize gelen tarihi fırsat, her şey için...

Haydi, Aziz Başkan!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

20 Temmuz 2015 Pazartesi

HAYALLER BEDAVADIR

            



Her yıl oluğu gibi, her taraftar ilk maçları iple çekerken, takımının hayallerini kurmaktadır. Bu zaman hayal zamanıdır, kendi takımın farklı, başarılı ve zaferden zafere koşacağını hayal eder.

Her taraftarın kalbinde ‘’bu sefer şampiyonuz!’’yatmaktadır. İşte bu zaman bedava hayallerin zamanıdır- Fenerbahçe şampiyon olacak, Galatasaray olacak, Beşiktaş bu sefer kaçırmayacak, Bursa tesadüf olmadığını ispatlayacak, Trabzon eskisi gibi...Kısacası çok hayaller, ama sadece biri şampiyon olacaktır!

Fenerbahçe taraftarları çok mutlu, transfer rekorları, şaşalar, imza törenleri...Galatasaraylılara ise, ‘’şampiyon takımı fazla bozamayız!’’ deyip, yatıştırılmakta, Beşiktaş taraftarları bir taraftan yeni statlarını düşünürken, yapılan transferlerden memnun, Trabzon’da transfer  salatası devam etmekte, Bursa kendini şampiyon yapan hocasının ve yeni ‘’Timsah Arena’’sının heyecanını yaşamaktadır. Ama tüm taraftarların kalbinde yatan bir arslan vardır-şampiyon olmak!

Passolig'li veya değil, ama şampiyon olmaktır hayalleri...
                                                                                               

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

8 Temmuz 2015 Çarşamba

AVRUPA SÜPER LİG'TE MADENLER BULDU




Dünya spor tarihi, futbol dahil 3. Evresine girdiğini defalarca yazılmış, taşlar yeniden oturduğunu, beraberinde ezberler bozulmaya başlamıştı. Özellikle futbol endüstrisinde yeni çareler, pazarlar, metotlar devreye girmiş durumda. Bu çerçevede en-aranan şey ucuz yetenek olmuş, tüm dünyaya dağılan Scout'lar tartışmasız işini çok iyi yaptıkları, nokta vuruşlar ile hedeflerine gittikleri bir gerçektir.
Yetenek seçimi bir sporun kalkınmasında en-önemli koşul olduğunu herkes tarafından bilinmektedir.Bu konuda ülke futbolunda hiç bir problemi olmadığı, tam tersi fazlalığı vardır, diye haykırmaktadır. Bugün bakıldığında ülkemizde yetenekli genç futbolcudan fazla ne var ki?

Antrenman-eğitim sistemi herhangi bir sporun gelişmesi için 2. önem taşıyan faktördür. İşte burada biz bariz bir şekilde geri kalmakta, özellikle Avrupa’daki futbolculardan uzaklaştığımız noktadır. Yaklaşık 10 yıldan beri esen yeni rüzgar, eski ezberlediğimiz sistemi süpürürken, bizi tam anlamı ile, dört yolda kararsız ve bilgisiz yakaladı. O yetenekli çocuklarımızı bir yere kadar yetiştirir, daha sonra oldukları yerde bırakmak zorunda kalınmaya başlanmıştı. Kısacası, biz zirve futbolcu yetiştirmekte son derece zorlanmaya başlamıştık!

Bu durumu gözleyen avrupalı simsarlar, ‘’beyaz karnımızı’’ yakaladılar ve Süper lig’imizin genç, yetenekli, ama ayni zamanda ucuz futbolcularımızı transfer listelerinin başına koymaya başlamışlardı. Bu süreç Arda Turan ile başlamış, Diego Simeone gibi teknik adam, kalitesine kalite ilave ederek, Barcelona’ya satmış durumda! Biz kendimiz yetiştirip bunu yapsak, ne iyi olurdu, diye insan düşünmemesi mümkün değildir…
Bir diğer ‘’şaşırtıcı’’ transfer hiç kuşkusuz 18 yaşındaki Bursa’lı forvet Enes Ünal’dır. Manchester City gibi bir Dünya devine transfer olması güzel, gurur verici bir olaydır. Kabullenmez tarafı ise, kendi kulübünde ufak ve günlük hedefli hocalara denk gelmesi ve oynatılmamasıdır. Neticede, 20-ye gideceğine, 4-5-e bırakılmasıdır.
Benzeri durum 21 yaşındaki dev stoper Atınç Nukan için geçerlidir. Nasıl da bir hoca çıkıp da, 3-4 maçı ‘’riske’’ edip, delikanlıyı oynatmadı? Bu kadar neticeye odaklı mı Süper ligimiz? Oynatmayanlar şampiyon mu oldular, diye insanın isyan etmemesi mümkün değildir…

Avrupa'ya transfer olan diğer genç futbolcularımız Batuhan Altıntaş, Kerem Dinçer, Doğan Erdoğan, Sezer Özmen’i biz yetiştirip, daha sonra satar veya satmaz olsaydı, çok daha faydalı olmaz mıydı? Ama bunu yapmak için bilgi, sistem ve emek ister…Bir an önce yeni sisteme uyum ister.

O zamana kadar kulüplerimizin kasaları boş, sportif başarılar unutulmuşa mahkum olacaktır, maalesef!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

6 Temmuz 2015 Pazartesi

FUTBOL'DA HAZIRLIK KAMP PLANLANMASI

 
Futbolda yine bir yeni sezon hazırlıkları, yine takımlarımız yurtiçi ve dışında antrenmanlara başlamış durumdalar. Sezon başı çalışmaları çok önemlidir, zira bir takımın forma girmesi, genel hazırlık dönemin görevidir. İyi atılan temel, binanın yüksekliğini ve sağlamlığını tayin etmektedir.
Takımlarımızın hazırlık planlamasına bir bakıldığında, genelde  orta ve yüksek dağlara ve daha sonra deniz seviyesini tercih edenler ağırlıkta olmasına karşın, sadece deniz seviyesinde hazırlanan takımlar vardır. Bazı takımlar yüksek rakım kamplarına hiç bulaşmaz, nimetlerine inanmamaktalar veya faydalanmasını bilmezler. Onların Teknik Direktörleri dünyada genelde önde gelen takımları örnek göstererek, ‘’bakın, şu ve şu takımlar da Uzakdoğu’da veya Kuveyt, Katar gibi deniz seviyeli ülkelerde hazırlanıyorlar!’’ derler.
Doğru! Öyledir, ama onlar bunları yüklü para karşılığı, sponsorların baskısı altında yapıyorlar, hatırlanmasında yarar vardır.
Bizim sözümüz  hazırlıklarından yüksek verim almak isteyen takımlarımıza...Kısacası, orta ve yüksek dağlarda, nasıl antrenman yapılır, ne kadar hangi günler yüklenilir?
Birincisi, yüksek dağlara çıktıktan ve indikten sonra  farklı süreçler olduklarını vurgulanması gerekir. Dolayısıyla, antrenman yüklemeleri çok farklı olacaktır...İlaveten, dağı ortamında kalması gereken asgari gün sayısı ve yüklemeler prensipleri vardır. Bu prensipler çiğnenilirse, faizi büyük olur, hiç kuşkunuz olmasın!Bazen futbolcuyu haftalarca kaldıramaz, tanıyamaz ve karşılıklı anlaşmazlıklar doğar. 
İkincisi, sadece antrenman süreci değil, hazırlık maç planlarını da ona göre yapılması gerekir. Örneğin, dağdan indikten 5.-6. güne kadar 1-2 hazırlık maçı yapılırsa, çok isabetli olur, takım olumsuz etkilenmez. Tam tersi, takım ''zıpkın'' gibi olur!Fakat, hazırlık maçların ineli 6. gün ile 16-17. günler arası yapılırsa, vücutlar başka bir süreç ile meşgul olduklarından dolayı, çok zorlanacaklar, istenilen amaca ulaşılamadığında moraller bozulacaktır. Ayrıca, faiz olarak, takım fiziksel darbeye uğrayacak, bazen haftalarca performansı düşecektir.
Benzer maç planlanma prensipleri dağı gidildikten sonra da mevcut olup, mutlaka bilgi sahibi olunmalıdır. Her iki sürecin kısaltılması veya uzatılması için bir takım gıda diyet programları vardır. Ayrıca, dağı ortamında tüketilmesi gereken gıdalar, vitamin ve mineraller, sporcu destek ürünler tavsiye edilmektedir. 
Tüm bunları teknik adamların bilmesi mümkün olmayınca, uzman yardımına başvurulması veya ciddi danışmanlık hizmeti alınması gerekir.
Yüksek rakım kamp nimetlerinden faydalanmamak, kısa sürede takımını bambaşka boyutlarda görememek, bize göre, antrenörlük mesleğin büyük kayıplarından biridir. 


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

4 Temmuz 2015 Cumartesi

EŞOFMAN'LI TURİZME KİM DUR DİYECEK?




Bakü’de 1. , büyük ihtimal  tarihinde son Avrupa Oyunları sessiz sedasız sona erdi. En-azından bizim için…Oysa ki, bu Oyunların ev sahibi sayılırız. Büyük ihtimal son derken, yarışları organize edecek, en-azından 5-6 milyar dolar harcayacak başka bir ülke bulunamaz, diye düşünülmektedir. Azerbaycan bir takım nedenler ile yaptı, ellerine sağlık…İlham Aliyev milli gururunu okşadı, kendi insanlarını mutlu etmeyi başardı, bu başka bir konu. Tabi, tüm bunları yaparken Olimpiyat ruhuna ne kadar yakın yapıldı, ayrı bir meseledir…

Türkiye bu Oyunlarda madalya sıralanmasında 14. olurken, önünde ‘’cüce’’ sayılacak ülkeleri gördü. Azrebaycan’ı pas geçersek, Sırbistan, İsviçre ve Belarus gibi ülkeler bizi sollamış, bizi adeta ‘’eşofmanlı turistler’’ kategorisine sokmuşlardı.
Olimpiyat sporu olmayan karate  madalyaları çekersek, durumumuz daha net gözükmektedir. Judo, tekvando ve güreşte bile umduğumuz madalyaları alamazken, seneye Rio’da ne olacağı bilmek için bakıcı olmamız gerekmiyordur.
Güreşte kulis arkasında konuşulanlar;‘’Biz son baharda Dünya Şampiyonasına göre hazırlık yaptık!’’  gibi bahaneler çok naïf kalmaktalar. Evet madalya sayısı fazla olabilir, ama sadece 1 altın ile yetinmek, ev sahibi sayılır bir yerde ve eksik rakipleri düşünürsek…
Boks’ta her zaman iddialı olan sporcularımız sadece iki madalya ile koskocam turnuvayı tamamlamış oldular. Belki de en sevindirici olay, jimnastikte gelen o çok değerli, İbrahim Çolak madalyasıdır. Oralarda bir kıpırdanma, yılların pası atıldığını herkes tarafından hissedilmektedir.
Bayan voleybolda gelen altın madalya kimselere sürpriz olmazken, 80 milyon nüfusumuzun  kız sporcuları en-popüler sporu için, normal karşılanmaktadır.

Lafımız bazı işini iyi yapan federasyonlara değil, biz Milli takımlarımızın seyahatlerini adeta bir turizm seyahat acentesi gibi görenlere, sadece gezmeyi başarabilenlere yöneliktir. Kısacası, dünyanın parasını harcayarak kendi evinde 14. olmak epey ''zor'' bir iştir...

Bu gibi ''eşofmanlı'' gezilere kim ve ne zaman ''DUR!''diyecek? 



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar