Spor Bakanı-Akif Çağatay
Kılıç’a açık mektup, 1. bölüm
Sayın Bakanım,
Size ulaşmaya denedim, ama nasip olmadı...Göreve yeni sayılır geldiğinizden, patron olduğunuz TÜRK sporunda yaşanan bir çok olayı
gözünüzden kaçmış olabilir refleksimle, daha net bilmeniz için, Size yazılı
olarak vermeye, itiraflarda bulunmaya karar verdim.
Her şey kasım ayı
2011 yılında başladı... TMOK Doping Kontrol Komisyon'u ile Atletizm Federasyonu arasında bir
protokol imzalandı. İmzalar dönemin malum başkanı değil, ben
imzalamıştım! Protokol'ün içeriği, doping ile müşterek savaşa yolu açmış olduğundan
kerhen imzalasam da, kendi bildiğim yoldan yürümeye, başarılı olmaya kafamdan
hiç çıkarmamıştım.
Mayıs 2012
İzmir’de sezonun ilk yarışı olan Kulüpler arası Süper lig yarışlardan önce, protokol gereği gelen doping görevliler ile malum nedenlerden dolayı, ‘’yarın
gelin!’’ ‘’hiç gelmeyin!!’’ gibi pazarlıkları Başkan değil, ben yapmıştım.
İmzaladığım protokolü yüzüme sokarak, gitmedikleri gibi, görevlerini yapmaya
başladıklarında, yanıma gelen ve malum mazeretlerini öne süren sporculara,
‘’Yarışa girin, korkmayın!Ben hallederim!’’ diyen de bendim, Başkan
değil. Daha sonra dopingli oldukları anlaşılınca, onlara 8 ay boyunca ceza
vermekle zorlanan da bendim, başkası değildi.
İki hafta sonra,
Ankara’da yine Doping yetkilileri geldiklerinde, bu sefer onları tartaklatmaya,
ne pahasına olursa olsun, görevlerini yapmamaları için emri veren yine benim,
Sayın Bakan...
Sporculara
‘’Olimpiyat barajı geçin, doping
kontrol yok!’’ diyen Başkan değil,
benim, Olimpiyatta ise, Kerin Melis Mey malum nedenden dolayı finale çıkmayınca,
merak eden tüm basın mensuplarına o pişkin yalanı söyleyen de benim, kusuruma
bakmayın, artık!
Olimpiyat
şampiyonu olmuş, tarihimizde ilk defa bunu başarmış bir sporcuyu, başı derde
girince, süreci iyi yönetemeyen de benim. Yaklaşık bir yıl boyunca çöpü halının altına süpürdüm,
adamların sinirleri ile iyice oynadım. Ve neticede türk atletizmine ‘’haç
seferine’’ davetiye çıkartmıştım... Resmen elimi, yüzümü bulaştırdım, sonuç
yükünü şimdi siz bizzat omuzlarınızın üzerinde taşımaktasınız.Papa Masata Diack ile sporcu kurtarma pazarlık(rüşvet!) masasında ben vardım, ben İstanbula davet ettim, Başkan Mehmet'in oralarda gölgesi bile yoktu... :)
Akdeniz
oyunlarından önce, Avrupa Milletler Kupasında, bir elit sporcumuz Londra’da
ölüm yatağındayken ve nedenini tüm Dünya öğrenmişken, Başkan sonuna kadar, kafile başkanı olarak
yanında kaldı. Kaçan, Mersin'e gelen yine bendim, diğer sporcularımız yokluğumda koşamazlar, madalyaları alamazlardı, çünkü...
2013 yılında bir
kaç ayın içinde 55-e yakın sporcumuzun yakalanmasında suçu antrenör ve
sporculara atan benim, Başkan kendini kurtarması için öyle şeyler yaptığına inanmıyorum!
Zar zor istifa
etsem de, paçayı kurtardım, şimdi
Akdeniz sahilinde eski federasyon kankalarımla birlikte ‘’Koşu city’’ adında lüks villalar inşa
etmekteyim. On yıllığına, aylık 10.000 TL bağlattığım eski sekreterim de mevcuttur. Çip-çip yapıp, mangallar yakmaktayız. Attığım
taşları siz hepiniz çıkarmaya devam edin, benim keyfim yerinde, yarın öbür gün
yine volelerimi vurmak için moral ve kuvvet topluyorum. Kendimi de temize çıkardım, yıllarca hizmet eden hocaları köpekler yesin! ''Ömür boyu spordan men'' cezası az bile, ahirette de devam etmesi gerekirdi...
Sakın şu İAAF-nın
son skandalından, The Telegraph
gazetesinin açıkladığı 150 yakalanmış, ama rüşvet ile kurtarmış, aralarında 2 türk de bulunan atletlerle ilgili herhangi bir soru eski Federasyon Başkanına sormayın! Onun
haberi yoktur, bana sorun, ben bilirim, sayın Bakanım...O konu çünkü en-kısa
zamanda kapınıza dayanacaktır ve sizin hiç bir sorumluluğunuzun olmadığı
takdirde, yine taşları kuyudan çıkarmak zorunda kalacaksınız...
Sayın Bakanım, mektubumun 2. bölümünde tam altınızda,
yani Atletizm Federasyonun tam tepesinde neler olmuş ile bir sürü itirafım olacak, adını da
‘’Teşkilat’’itirafları adı altında, Size yazmayı düşünmekteyim.
Şimdilik sağlıklı
kalın, hürmetler, efendim!
Ertan
Hatipoğlu- torbacı!? :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder