Ülkemizde, genelde işler kötüye gitmeye başlayınca, özellikle vitrinde önde olan sporlarda başarısızlıklar gelince, tartışmalar, sebepleri aranmaya başlanır. Çoğunlukla ferdi, aşağılanmaya kadar giden suçlamalar, kısır döngü klişe cümleler, reçeteler...
İşte futbolumuzdaki, özellikle kulüplerin Avrupa hezimetleri, işte basketboldaki milli hüsranlar, işte voleybolda erkeklerin ‘’kısırlığı’’, kadınların şişirilmiş ‘’zaferleri’’.
Oysa ki, bitmeyen tartışmalara, teşhisleri uzun, uzun belirlemeye gerek yok. Tedavi reçeteler zaten tüm Dünya’da ayni, Amerika’yı yeniden keşfetmeye ne gerek var?
Bir ülkenin herhangi spor dalında başarılar 4 faktöre bağlıdır:
1.Yetenek seçimi
2.Antrenman - eğitim süreci
3.Ülkede o spora bakışı
4.Materyal ve finans faktörleri
Önem sıralanması da aynen böyle! Sadece bazı sporlar ve ülkelerde 3. ve 4. faktörler yer değiştirmektedir. Çok nadir...
İşte, şu 4 etkene bakıp, herhangi sporun neresi eksik, nerelere daha çalışılması gerekir çok net anlaşılmaktadır. Ona göre strateji ve spor politikası belirlenir. Ona göre hamleler planlanır, harekete geçirilir.
Futbolda 15 yıl önce, kulüplerin statları atletizm pistlerinden ‘’kurtulurken’’, bunu savunanlar seyircinin oyuna daha yakın oluşu neticeyi değiştiriyor diye, vurgulamaktaydılar!? Türkiye’de hemen-hemen tün statlar mevcut atletizm pistlerini kaldırdı, seyirci oyuna daha yakın oldu. Oldu da ne oldu? Olan atletizme, oralarda çalışma imkanı bulan zaten kısıtlı sayıda sporcularımıza oldu. Futbolda, eski Ali Sami Yen stadında GS Avrupa şampiyona olmuş, daha sonra, grupları bile geçememişti. Diğer takımları hiç konuşmayalım. Sadece Fenerbahçe, kendi stadında atletizm pistini yok ederken, Dereağzı'nda tartan pistlisini yaparak olayı telafi etmişti. Atletizm’de başarıların bir sebebi de buralarda yatıyor.
Şimdi yüksek sesle sorulması gereken soru şu: Statları moderne ettiniz, atletizm pistlerini yok ettiniz, ellerinize, başarı olarak ne geçti? Bu örnekte bariz bir şekilde 4. faktöre(en-son!) önem verilmiş, verilirken de başka bir spora zararı dokunmuş. Bir kuşla-iki taş...
O yıllarda 1.faktöre Avrupa benzeri önem verilse, şimdi Milli takımımızın elemanları Almanya, Fransa, Belçika’da yetişen çocuklardan oluşmazdı. 2. faktörün derinliğine ulaşabilinse, kulüplerimiz Avrupa'da ne zaferlere imza atarlardı...
Voleybol erkeklerin çok güçlü ligine rağmen, neden yıllarca Avrupa ‘’cücesi’’ oldukları çok açıkken bir hamle yapılamaması, kadınların onca olanaklara rağmen neden Rio 2016 Olimpiyat’ına gidemedikleri, kendi evinde 15 yıl sonra yine Avrupa 2. olmalarını ‘’olağanüstü başarı’’(!?) gördüklerini çok manidardır.
Basketbol erkeklerin kendi evimizde bir 2. dışında her organizasyondan hayal kırıklığı ile erken elenmesine alışmış durumdayız.
Güreşte çok başarılı sonuçlar almamıza rağmen, genelde bu sonuçlar Olimpiyat dışı organizasyonlarda oldukları göze çarpmaktadır. Nedenleri bildiklerine göre, Musa Aydın Başkanımıza inanıyor, rotayı düzelteceğine inanmak istiyoruz.
Jimnastikte belli ki, dersler iyi çalışılmış, son derece sevindirici başarılar gelmişti. Tokyo 2020 daha net olayı gösterecek...Umarız, güreş gibi olmasın...
Kuşlar sonbaharda sayılırmış, derler...
Ertan Hatipoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder