28 Kasım 2013 Perşembe

UYUM PROBLEMLERİ


                                                


    Sporda, özellikle futbolda deplasmana gitmek sık-sık başına gelen bir gerçektir. Sporcularımız yaşadıkları coğrafyadan çok farklı yerlere, memleketlere gitmek, maç veya maçlar oynamak zorunda kalıyorlar. Elit takımlarımız bile, zaman zaman sanki turistik seyahat planıymış gibi gidiş-gelişlerini yaparlar, sonra da’’ne oldu bizim takıma, tanıyamadım?’’ diye, sorunu çözemezler.

    Oysa ki, her işte olduğu gibi kendine has bir takım kurallar, dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Gittikleri deplasman yerini 3 faktörden değerlendirmeleri gerekir: iklim, rakım ve saat farkı. Bizim örneklerimizde ilk önce, takımımız İstanbul'da ikametgah etmekte olacak, yani deniz seviyede ve deniz ikliminde hayatını sürdürecektir. Deplasmana, örneğin Kayseri’ye gidecek.Kayseri 1000m. rakımı ve kıta ikliminden dolayı, oraya iki seçenekli gidebilirsiniz: 1.)  5-6 gün önce giderseniz futbolcuların organizmaları adapte olur ve maçta problem yaşamazsınız. 2.)  24 saat kadar önce giderseniz, organizma daha ne olup bittiğini anlayıncaya kadar, maçınızı oynar, dönersiniz. İkinci seçenek daha pratik ve kullanışlı buluyoruz, zira haftaya belki bu sefer deniz seviyesinde maçınız olacaktır ve organizmayı gereksiz uyumlarla yorarsınız.

   İkinci örneğimiz; Takımımız Kayseri'de ikametgah etmekte ve İstanbul'a deplasmana gelecek. Reaklimatizasiyon olayında fazla problem yok, zira  4-5 güne kadar  süreç başlamıyor ve maçını oynayıp, geri dönebilirsiniz. Tabi burada 3. gün tavsiyemizdir! 5-6 günden sonra, 16. güne kadar performansta problem var, sonra artış başlar. Cinsiyete, sporcu seviyesine ve indikleri rakıma göre, en-çok 1-2 gün oynama olabilir.

   Bazen sporcularımız iklim ve saat farkı yerlere giderler. O uyum işte çok daha fazla bilim ister. ÜÇ yol vardır; 1.) son anda gidip maçını oynayıp döneceksin, 2.) saat farkı kadar gün önce gidip adapte olacaksın ve 3.) 2-3 gün önce gidip, hiç kendi saatini değiştirmeyip, sanki ‘’evdeymiş’’gibi davranıp, maçını oynayıp döneceksin. Burada problem, tek maç değil de,seri maçlara gidersen doğar. O zaman en-sağlıklı 2. şık diye düşünmekteyiz. Üçüncü şıkkı daha fazla ferdi sporlarda ve büyük organizasyonlarda uygun bulduk. O gibi organizasyonlarda 24 saat yemek,özel odalar ve ‘’non stop’’ açık antrenman yerleri var. Ama kocaman bir takımı bu gibi maceraya sürüklemek, pek de akıllıca değildir. Kontrolü zordur…

   Bazen karşımıza daha da karmaşık deplasman yerleri çıkabiliyor, örneğin Meksika city gibi ve onlara daha ciddi önlem alınması gerekir.

    Ama bunları başka bir yazımızda inceleyeceğiz…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

FUTBOL'DA ROTASYON


                                                  


              Futbolun sportif form probleminden epey bahsettik,ama akşamki Real Madrid-GS maçı bize yine bu konuyu yine tazelemeyi başardı.Kısa hazırlık  ve uzun maç dönemlerden dolayı,aralarında ‘’Milli aralar’’ da olsa,Dünyada elit takımları yine de zaman-zaman kadro değişikliklere itiyor.Rotasyon dedikleri olay,kadro zenginliği ve onu doğru çalıştırabilecek bir teknik kadro varsa,her takımın bir silah haline,adeta ortamı ‘’havalandırma’’haline gelmiştir.

   İşte en-son örnek akşamki Real Madrid takımı!Ağustos ayından beri,El Clasico ve Şampiyonlar liginde,rakibine,döneme göre resmen iki ayrı takımı ile oynuyor.Böylece,hem fazla Milli maçlar da oynayan as oyuncularını dinlendirip ‘’şarj’’fırsatı yaratıyor,hem de yedeklere oynama fırsatı verip,onları forma sokup,faydalanmaya çalışıyor.Tüm bunlar yapılırken,savunma hattında,zorunlu olmayınca,hiç rotasyon yapılmadığını gözden kaçmıyor.O hatta iki stoper ve iki bek her maçın yükünü taşıdıklarını gözlüyoruz.Savunma hattında her oynama çok riskli,telafisi olmadığı için…Tabi,savunma oyuncuların efor ve uğraş olarak az da olsa,diğer takım mevkilerde oynayan futbolculardan daha az yıpranmaktalar.Bir kaleyi savunmak,almaktan daha kolaydır çünkü…

   Real Madrid takımında rotasyon genelde Benzema,Modric,Khedira ve Ronaldo olarak gerçekleşir.Bale uzun zaman sakat olduğundan bireysel antrenörlerle çalışıp,takıma monte edildi ve neticesinde klasını göstermeye başladı.As futbolcuların işin zorluğu,’’Milli aralar’’da maçlar oynadıklarından kaynaklanmakta.Fazla ‘’şarj’’fırsatı bulamadıkları için,geriye iki fırsat kalıyor: uzun bir hazırlık dönemi ve geç forma girme,yani ağustos ayında pek göze batmazlar…Bir de rotasyon haftalarda,akşamki maç gibi…

   Futbolda rotasyon işi çok meşakkatli,planlamasını yapan iyi teknik direktor ve bireysel departman gerektirir.Disiplinsizlik ve özellikle sezon içinde teknik director değişimi bu olayı tamamen anarşiye,bozguna sürükler.Tüm plan ve oyuncu kadrosu karışır…

   İnsanımız ‘’Irmaktan geçerken at değiştirilmez!’’ atasözünü boşuna kullanmıyor!

                                               
                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

27 Kasım 2013 Çarşamba

DELİ GÖMLEK


                                                           DELİ GÖMLEK


                  Almanya futbolundaki insanlar normal gibi gözükseler de,yine psikologların yolunu tuttular.Borrusia Dortmund takımı 3 üst üste malübiyetler nedeni ile,doktor-psikolog çağırdılar.Bayern takımı yense de,orası bir tımarhane gibi.Ezelli rakibini deplasmanda 3:0 yense bile,Guardiola’nın en-mühim vazifesi soyunma odasındaki ‘’casusu’’bulmak oldu!? Kulüp yöneticileri Pep’e psikolog saati ayarlayacaklarına,onlar da ‘’casus’’aramasında yardımcı oldular.

   Şampiyonlar ligi finalistleri psikologluk oldularsa,bizim Süper lige ne diyelim…Trabzon’da alkollü otomobil süren futbolcu,Bursa’da keyfine göre oynayan bir ‘’profesiyonel’’,Beşiktaş’ta bitmek bilmeyen bir başka ‘’profesiyonel’’ sorunu,GS’da antrenör değişikliği sancıları,FB’nın saha dışındaki problemleri,her hafta tartışılan hakem hataları ve s. ve s.
 
   Almanya’dan farklı bizim futbolumuzda, şimdilik psikolog çığlıkları yükselmiş değil. Herkes mutlu olmasa da,kendi mayası ile problemlerin üstünden gelmeye çalışıyor.Problem orada,zaten…

   Bir başka çok vahim problem ‘’bir kısım’’ medyamızda.Onların psikolojik problemleri göze batmayı bırakın,gözler çıkarmaya başladılar.İşte en-son bir Milli futbolcumuzun özel hayatına o kadar girdiler ki,insanın isyan etmemesi imkansız!Abuk sabuk fotoğraflarla,futbolcumuzun namusunu yerle bir ettiler.Allahtan psikolojisi yerinde,akla selim düşünen futbolcu mantıklı demeçler ile,’’işkenceye’’ son vermiş gibi gözüküyor…

   Anlaşılan bazılarına psikolog değil, deli gömlek  gerekecek!

                                                           
                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

                                                                                      

26 Kasım 2013 Salı

MAÇ GÜNÜ


                                                              


   İşte, yine bir maç günündesin. Akşama herşey takımın hazırlık ve deneyimine bakar.Önemli olan, kendi kuvvet ve rezervlerini hissetmek ve zafere inanmaktır.





   Hayat tecrübelere, psikoloji ve fizyolojiden insanoğlunun büyük miktarda saklı güçleri olduğunu bilmekteyiz. Saklı güçleri ortaya çıkartmak, sadece fazla istemekle ortaya çıkartamazsınız.Maç esnasında çıkan o benzersiz duygusal gerilim, beklediğinizden çok ötelerde bir performans getirebilir.Stada çıkarken çok fazla bir potansiyeliniz olduğunu unutmayın!

   Kendinize ve takımınıza güven her maçtan önce önemlidir. Motivasyon olarak kendinizin değil, takımınız, kulübünüz ve ülkenizin maneviyatı ön planda tutmanız gerekir.Güven duygusu maç günü sizi gereksiz gerginliklerden ve sinir enerji kayıplardan uzak tutacaktır.Maça kalan saatlere kadar sağduyu ve serinkanlı analizler sizi gereksiz duygu bombardımanlardan koruyacaktır.

   Kendinize güvenmenin bir sınırı var, hiç bir zaman karşı rakibi küçümsemek gibi, bir duruma izin vermeyin!Rakip takım tempoyu yine yükselttiği anlarda: ‘’Kendimi iyi hissediyorum, dayanırım!’’diye, içinizden veya yüksek sesle tekrar etmelisiniz.

   Maç haftasında kesinlikle hayat tarzınızı ve günlük yaptıklarınızı değiştirmeyin! Yediklerinizden, içtiklerinizden asla vazgeçmeyin.Fazladan ziyade, az yemeniz daha iyidir.Her zamanki istirahatinizden fazlasını yapmayın, maç öncesi masaja alışık değilseniz, aklınızdan bile geçirmeyin! Maçtan önceki gece her zamankinden erken yatmayın, zira 1-2 saat yarınki maçı düşünerek gereksiz psikolojik yükleneceksiniz.Maç günü fazla gerginliğe izin vermeyin, bu sadece önceden ‘’yanmanıza’’yol açacaktır.Gerilim ve duygu seli hissettiğinizde, maç sabahı hafif bir ter antrenmanı yapmanız, tavsiyemizdir.

   Maçlar üç güne dağıldığından, hiç bir zaman sizden önce oynanan rakip maçlarını izlemeyin! Bu sizi gereksiz gerebilir. Zaten, büyük futbolcular rakiplerinden çok kendi durumları ilgilendirir.Bırakın sizin yerinize teknik kadro izlesin!

   Hiç bir zaman stada geç veya çok erken gelmeyin.70 dakika en-uygun diye, düşünmekteyiz.Isınmanız ayni antrenmanlarda gibi olmalı, başka yıldız futbolcuların ısınmasını taklit etmeyin, yeni egzersizler yapmayın! Her zaman eşofmanlı ısının ve ancak Milli marşa çıkmadan önce çıkarın. Hiç bir futbolcu sıcak kaslardan zarar görmemiştir. Isınmada maksimal şut, depar atmayın, onları maça saklayın. Rakibinizi ısınmada değil, maçta korkutun!

   Asla rakibinizi zayıf düşünmeyin, tam aksi-acımasız mücadeleye hazır olun. Maçtan sonraki günlerde, özellikle kaybetmişseniz fazla antrenmanlara dalmayın, telafi yolu başkadır…

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

25 Kasım 2013 Pazartesi

CANER ERKİN'İN FORM DURUMU


                                             


        Fenerbahçeli Caner Erkin bu sezon çok formda olduğu gözden kaçmadı.Sol kanatta FB olsun,milli takım olsun,neredeyse her maçta iyi hücumlar ve ortalar yaptı.Kısacası teknik kadroya ve taraftara güven verdi.Öyle ya,formda olan futbolcu uzaydan bile görünür,her yapmak istediği hareketi rahatlıkla başardığını  şahit olduk.

    Son Antalya deplasmanında,gözle görülür bir düşüş,geriye dönmekte zorlanma,santralarında bir isabetsizlik göründü.O canlılık ve tazelik yok olmuş,yerine bir ‘’miskinlik’’gelmişti.Antrenman bilimi olarak bir futbolcunun sportif formda kalma süresi en-fazla 8 hafta sürer.Daha sonra o formunu kaybetmesi kaçınılmazdır.Caner hatırlayacaksınız,daha eylül ayında formda olduğunu gösterdi ve 2 ay ileri atarsak,kasım ayın sonlarında orada kalması mümkün olmadığını fark etmekteyiz.Yani,Caner açısından Antalya'daki manzara normal olduğunu düşünmekteyiz.

   Peki,FB takımın hafta sonu çok önemli bir derbi maçı var.O maçta Caner Erkin’in durumu belki de maçın kaderini belirleyecektir.Ne gibi hareketleri yapması gerekir? Bir kere,pazar ve pazartesi  bol genel ve daha az özel kuvvet çalışmalarına başvurması gerekir.Kuvvet niteliklerinin düşmesine mümkün oldukça izin vermemesi,genel kuvvet ile toparlanmasını hızlandırmalı!Çarşamba ve perşembe tam istirahat veya örneğin çarşamba Belgrad ormanlarında,doğal ortamda yavaş bir 6 km. kros yapması gerekir. İki gün dinlenmekten sonra,cuma akşamı,maç saatinde kısa, yoğun ve kamçılayıcı bir antrenman ile ertesi akşam cumartesi derbisine girip,görevlerini en-iyi şeklinde yapabilir! Hiç bir çift kale antrenmanına gerek yok,yıpratıcı koşular durumunu daha da kötüleştirirler.Gıda ve elektrolit dengesine dikkat etmeli,gün içinde uyku ile kendini yenilemelidir.

   Kolay gelsin,Caner!

                                                                                                                 Ertan Hatipoğlu

24 Kasım 2013 Pazar

BİLİC'İN BOWLİNG TOPLARI


                                                 


         Beşiktaş takımın hocası Slaven Biliç malum çok yönlü bir şahıs, yaratıcı bir teknik adamıdır.Futbol teknik bilgilerini genel kültür ile harmanlayarak bizim dikkatimizi devamlı çekmeyi başarıyor.

   İşte, en-son, milli ara dedikleri o dönemde, antrenman ‘’vitesini’’yükseltince, futbolcularını biraz yorgun gördü ki, ani bir karar ile tüm takımı Ataşehir’e BOWLİNG oynamaya götürdü!?Kafaları dağılsın, biraz sahalardan uzaklaşsınlar diye…

   Futbol antrenörleri değişik kaynaklı yorgunlukları ayırt edebilmeleri ve hemen gereğini yapmaları gerekir.Slaven Biliç takımında o psikolojik yorgunluğun farkına vardı ve hemen futbolcularını antrenman türlerini, yerlerini, hatta bowling oynatarak, gereken hamlelerini yaptı.Psikolojik yorgunluk genelde, yakalanamamış takım ve ferdi hedeflerden, ilk yarının sonu olduğundan, takımın uzun bir zaman ‘’Nevzat Demir’’tesislerinde antrenman yaptığından kaynaklandığı farkında…Futbolcularında psikolojik yorgunluğun belirtileni göremeyen veya küçümseyen antrenör, ileride bu hatasının faizini fazlası ile öder.Antrenman isteksizliği, çalışma pasifliği gibi belirtiler Slaven’in gözünden kaçmamış ki, hemen harekete geçtildi.

   Fiziksel yorgunluk genelde güç kaybı ve kas ağrıları şikayeti ile tespit edilir.Bazen bu şikayetler geçicidir, ama yine de hocalar onlara göre hareket etmelerinde yarar var.Aksi taktirde ileride fiziksel kapasitesinde düşüş ve sakatlıklar getirecektir.Antrenmanları sadece takım halinden ayırt edilip, bireyselliğe dönüşülmesi, zaman-zaman da olsa, bu durumlarda faydalıdır.

   Biliç’in genel kültürü ve antrenman bilgisi, takımın durumu sadece yukarıda yazdığımız yorgunluk nedenlerden  kaynaklanmadığı düşündüğünü, işaret etmekte.O yorgunluklar sosyal-sağlık ve yaşam tarzı gibi nedenlerden de oluştukları olabilir.

   Futbolcularımıza çok basit, bir o kadar kolay test ile, yaptıkları antrenmanlar onlara şiddet olarak, iyi veya ‘’fazla’’ geldikleri net anlarlar.Sabah yatakta nabızlarını 1 dakikalık ölçüyorlar.Sonra kalkıp, tuvalet ve s., yani tam 3 dakika sonra yine, bu sefer ayakta ölçülüyor ve iki nabız arasında 20 ve fazla fark varsa, hemen hocalarına bildirip antrenman dozunu azaltmalılar!

   Bowling oyunu kökleri M.Ö. dayanıyor ve spor olmanın dışında,anlamlar da yüklendiğini biliyoruz.Örneğin, 3. ve 4. yüz yıllarda kilise tarafından bu sporu oynamak ‘’günahlardan arınmış’’ anlamına geliyormuş.Oyunda her düşürülen kuka, birer arınılmış günahı sembolize edermiş...

   Acaba Slaven, takımdaki bazı futbolculara bowlinge götürerek mesaj mı vermeye çalışıyor?Eğitimi ve bilgisi buna müsait, çünkü...

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

22 Kasım 2013 Cuma

ERSUN YANAL'IN YELEKLERİ


                                                  

   Ersun Yanal’ı çok değil, 5-6 yıl önceden tanırım…Hazırlık kamp yerlerimiz çakışmış, sohbetler ve gözlemlerim olmuştur. Herkese malum, Ersun hoca bilime, kondisyon ve yeni antrenman metotlara çok meraklıdır. Daha o zamanlar laptopunu koltuk altından ayırmaz, Trabzon’dan Gerede’ye bir TIR dolusu ağırlık malzemesi getirtip, tesisin hiç kullanılmayan tenis kortu alanına yerleştirmekten çekinmezdi. Ekibinde daima en-az bir kondisyon uzmanı, bireysel antrenman hocası, daha o zamanlar vardı…

   Her antrenörün bir gelişmesi, mesleki hayatında ilerlemesi vardır. Ersun hocanın o zamanlar kullanmadığı, ama özellikle bu sezon baş vurduğu bazı antrenman metotlar, gözden kaçmıyor. Belki de, Fenerbahçe'ye gelmesi ile, projektörlerin ışıkları daha fazla üzerinde olduklarındandır…

   Ersun hoca bu sezon, özellikle hazırlıkta ve milli aralarda kullandığı ağırlık yelekler dikkatimizi fazlası ile, çekmekte. Aynen polislerin o bildiğimiz çelik yelekleri gibi, sporda ağırlık yeleklerin de, bir görevi var…Kontrast metot denilen çalışmanın en-bariz örneğidir ağırlık yelekler. Futbolcular 4-5 kg. yelekleri ile, değişik koşu veya sıçramalar yaptıktan hemen sonra, onları çıkarırlar ve benzeri hareketleri bu sefer ‘’boşta’’uygularlar. Böylece organizmaları farklı yönlerden etkilemiş olurlar ve gereken fiziksel nitelikleri tavan yapar.Yokuşa karşı da uygulansalar, antrenörlüğün en-yüksek ‘’pilotaj’’ tekniği sayılır! Milli aralar dönemlerde yokuş aşağı ile de harmanlaşırsa, bu artık, pastanın çileği olur.

   Geriye kalan, sadece çalışmanın dozunu ayarlamaktır. ''Hastayı'' kaldıracak, o miktar çok önemlidir! Ersun hoca bu konuda da, iyi sayılır...

Kamplardan birinde, otelin önündeki gölde balık tuttum ve arkamda Ersun hoca hemen: ‘’bu sazan 750 gr.!’’dedi. İddia'ya girdik ve hemen aşçıların kantarına yöneldik. Balık tam 750 gr. çıktı! 

‘’Pes!’’ dedim ve sonra iddiamızın gerekenlerini yerine getirmeye koşar adımlarla uzaklaştım...

                                                                                                                  Ertan Hatipoğlu

En okunanlar