23 Temmuz 2017 Pazar

SİZİNKİ CAN, BİZİMKİ PATLICAN MI?

                                              





Şu, USADA ve benzerlerine yaptıklarına bakın! Öyle uzun, uzun gerilere değil, şuracıkta son 6 ayda ‘’yumurtlamalarına’’bakılması yeter…Eski gaflarını, ‘’masaj jelinden geçti’’, ‘’makyaj malzemelerden  tuttu’’ gibi komik savunmalardan, yüz kez yakalanan atletlerini kısa sürede piste sürmelerinden, oldu bittilerden, ali-cengiz oyunlarından değil, son icraatlarına bakmak, yeterlidir.

Gil Roberts ve Shaun Barber komedi tiyatrolardan, fantezi ve egzotik dolu, kabul gören savunmalarından haberdar olduk. Başka ülkelerde bu savunmalara çocuklar bile inanmaz, uzun uzun gülerler. Ama gelin görün ki, o ‘’prensipli’’, temiz sporcuları koruyan USADA yetkilileri, yakalanan atletleri 4 yıl dinlendireceklerine, kısa zamanda piste geri göndermekteler.

Cuma akşamı Monako ‘’Diamond League’’800m. kadın yarışını izlerken, Ajee Wilson performansı muhteşemdi. Öyleydi, ama bize sporcunun 11.02.2017 tarihinde New York Millrose yarışlarından sonra alınan ve pozitif çıkan numunesini hatırlattı…Zeranol maddesi çıkmış, fakat etten geçmiş savunmasını kabul görmüş, 4 yıl uzaklaştırılacak olması gerekirken, sadece o tarihte kırdığı USA rekoru sayılmadan yarışmaya devam etmişti!?

Mart ayında başka bir komedi daha sergilendi.USA çekiç rekortmeni, Gwen Berry, US şampiyonasında vilanterol trifenatate maddesi ile yakalanıyor, ama ‘’asmatik ilacı atıcıya ne etkisi var’’denilip, 3 ay sonra yeniden pistlere dönmesine izin veriliyor. Oysa ki, bu maddenin karşılığı 4 yıl mendir. Fark etmez, atıcı, koşucu mu…

İşin başka enteresan tarafı, USADA aklama kararlarından sonra, her zaman başka atletlerin kararına itiraz için soluğunu CAS-ta alan İAAF, bu olaylarda ''kuzuların sessizliğini'' sergilemesidir. Yoksa, Monaco'lu memurlara egzotik, fantezili ve komik savunmalar daha inandırıcı mı gelmektedir?


Yukarıda yazılan yasaklı maddelerden dolayı onlarca atlet, sporcu cezasını çekmiş veya çekmektedir. Rus sporculara yapılan zülüm ortadayken, bu rahatlık nereden acaba?Buradan USADA yetkililere şunları sormak gerekli oldu artık; Beyler, siz bizden, tüm dünyadan daha milliyetçi misiniz? Sizinki can da, bizimki patlıcan mı?


Ertan Hatipoğlu

20 Temmuz 2017 Perşembe

TEHLİKELİ ÖPÜŞMELER

     








Amerikan anti doping ajansı (USADA) geçen gün Rio 2016 4x400m. bayrak takımında şampiyon olan Gil Roberts davasını sonuçlandırdığını açıkladı. Sporcu yasaklı madde probenesid ile yakalanmış, ama suçsuz bulunmuştu!?Nasıl olur demeyin!

Sporcu savunmasında, Hindistan gezisine gitmiş, hastalık kapmış, tedavi olan kız arkadaşı ile olay gecesi sabaha kadar öpüşmüş masalı var. Denetçi sabah numune aldığında, yasaklı madde geçmiş fantezisi de ilave…

Probenesid maddesi aslında performansa etkisi yoktur, ama öyle bir niteliği var ki, yasaklı listeye girmesi, karşılığı da 4 yıl men anlamına gelmektedir. Madde ciddi şekilde alınan anabolizman ve diğer bazı doping maddeleri gizlemektedir. Yani maskeleyicidir. Yakalanan bu ve benzer maddeler tereddütsüz 4 yıl yasak getirmektedir.

Kısacası, bu masala inanan USADA sporcuyu suçsuz bulurken, 2 hafta sonra Londra Dünya şampiyonasında koşma fırsatı da vermektedir. Ayni USADA ve benzerleri başka olaylarda ‘’sporcu kendi vücuduna girenlerden sorumludur!’’ der…

Aslında tehlikeli öpüşmeyi bahane gösterip‘’yırtan’’ilk sporcu Gil Roberts değil. Geçen yıl Kanadalı sırık dünya şampiyonu Shaun Barber testte kokain pozitif çıkınca, benzer savunma yapmış, cezayı kurtarmıştı. Savunmasında gece boyunca bir kız ile öpüşmüş, yasaklı madde oradan geçmişmiş!? Bu hikaye Kanada anti doping yetkilere yeterli olup, sporcuyu Rio 2016 Olimpiyata yetiştirmişlerdi…

Yukarıda belirtilen iki yasaklı madde ve benzerleri yüzünden onlarca sporcu ceza çekerken, bazı uyanıklar yolunu bulup, yarışmaya devam etmektedir. Ama pideyi yiyen değil, verende suçu aramak gerekir. USADA ve benzer kuruluşlar bu gibi çifte standartlar ile, gittikçe güvenirliklerini kaybetmektedir. Dünyanın öbür tarafındakiler bizi nasıl gördükleri çok açık…



Ertan Hatipoğlu

11 Temmuz 2017 Salı

RUSLARIN KISA HAFIZASI

   




Maria Kuchina(Lasitskene) Rusya’nın son yıllarda yetiştirdiği en-yetenekli atletlerinden biridir. Özellikle, bu kadar eziyet çekmesine rağmen, bu performans, gerçekten çok çarpıcıdır. Bu sezon Maria 10. kez sırası ile, her girdiği yarışı kazanırken, Lozan Elmas Liginde 2.06m. performansı herkesi büyülüyordu.

Rusya Milli takımların atlamalar sorumlusu Anton Nazarov fakat, geçenlerde verdiği demeçte şöyle diyordu:’’ Dünya’da başka bir yüksekçi kadın, bir sezonda 10 tane sıra galibiyeti başardığını hatırlamıyorum. Bu olay inanılmazdır. Erkeklerde, belki efsane Valeri Brumel bunu başarmıştır, ama o zamanlar atletlerin yarışma temposu o kadar yoğun değildi…’’

Bugün, başka çok daha saygı duyulacak, ‘’hocaların hocası’’denilecek Evgeni Zagorulko kısa hafıza sahibi olduğunu gösterdi. Hem de yüksek atlama gibi bir konuda…’’Podmoskovye sevodnya’’portalına şöyle diyor:’’Büyük bulgar yüksekçi, Dünya rekortmeni Stefka Kostadinova bile, 2m. her sezon ortalama 3-4 kez geçebiliyordu!? Kuchina ise, her hafta atlamasına rağmen, 2m. altında derecesi yok!’’

Nazarov, atlet ve antrenör olarak hatırlamıyoruz, ama madem ki, koskocaman Rus takımın sorumlusu, Dünya atletizminde Stefka Kostadinova’yı duyduğunu umarız…Stefka 1985 sezonunda toplam 25 yarış yapmış ve hepsini kazanmıştı. Ayrıca, Kostadinova 11 kez 2.06m. üzerinde atlarken, Kuchina bunu sadece 1 kez başarmış durumda.

Zagorulko’nun iddiası, bize göre daha ilginçtir. İlginçtir, çünkü kendisi Stefka zaferlerinin canlı şahidi ve madurudur. O yıllarda Tamara Bikova’nın antrenörüydü…Bulgar atletin 197 kez 2.00m. üstünde atladığını bilmesi gerekir. Tüm atlayışlarını, zaferlerini hatırlamasına gerek yok, ama 197 rakamı 10 bölse, ortalama sezon başı kaç kez 2m. üstünde atladığını çözer. Ayrıca, Stefka’nın çok daha ‘’dişli’’rakipleri vardı…Kendi memleketinde bile 2.07m. atlayabilen L.Andonova mevcuttu!


Belki yaş ve diğer etkenler bazen unutkanlık getirebilirler, ama bu sektörde çalışıyor, bir de hala iddialı isen, tarihini, dersini çalışıp, konuşacaksın.


Ertan Hatipoğlu

2 Temmuz 2017 Pazar

KOŞU BANDI MI, DIŞARIDA KOŞU MU?

                                               





Bu soru epey zaman, koşucu olan olmayan, profesyonel veya sağlık, zayıflamak amacı ile koşanların kafalarını kurcalayan bir konudur. Koşu bandı gerçekten dış etkenlerde koşanlar için iyi bir alternatiftir. Zamanı olmayanlara, kötü hava şartlarda koşu bandı kaçınılmaz bir tercihtir. Ayni zamanda fakat, koşunun ustaları için her zaman koşucuların ''serası''kalacaktır...

Koşu bandın artılarına göz atılırsa, insanlar için çok iyi bir antrenman aracıdır. Aleti eve, televizyon karşısına yerleştirilirse, hem zaman problemi çözülür, hem TV izleyerek, çalışmaya renk katılmaktadır. Koşu bantların son modellerin zeminleri yumuşak, ayak bileği, diz ve diğer bağlarda problemlere karşı ''tedbirlidir'' Yerle temasta kaybedilen kırmızı yuvarlar minimuma indirilmiş, üretici firmalar bantların yüklemelerin 60% kadar kendileri ''söndürdüklerini'' beyan etmekteler. Hemoglobin değerleri açısından son derece önemli bir oran!

Koşu bantları çok işlevseldir. Koşu sürati istenilen zaman kontrollü arttırılır veya düşürülür. Koşulan mesafe, atılan adım sayısı, her an nabız verileri, harcanan kaloriler göz önündedir. Ayrıca, sanki engebeli parkurda ayarlanabilen programlar var. Derin kar, sel, çok soğuk veya sıcak havalarda keyifle koşu programı takip edilir, aksatmadan, vicdan azabı çekilmeden, mutluluk hormonları salgılanır. Kas, kan, solunum sistemlere ve metabolik süreçlere etkisi dışarıdaki koşanlardan fazla fark olmadığı kesindir. Kesintiye uğramayan, sistemli koşu bandı çalışma ile, sağlık, dayanıklılık, incelmek gibi konularda dışarıda koşanlardan daha geride olunmayacak, bu da kesindir.

Eksilerine gelince, koşu bandı, dışarı, doğa ile kıyasta, fazla düzdür. Özellikle yarışlara hazırlananlar için fazla konfor ve düz zemin profesyonel koşucuların lehine değildir. Ayrıca, yan ve karşı rüzgarın olmayışı, alttan kendiliğinden dönen bir bant, koşu tekniğini de etkilemektedir. Dışarılarda koşanların gövdeleri, ''evde''koşanlara göre, daha ileriye eğiktir. Kısacası, profesyoneller koşu bandı koşanlara bundan dolayı ''sera koşucuları'' derler. Derler ama, kötü havalarda, bazen çeşitleme için kondisyon merkezlerin yolunu tutarlar...

Ertan Hatipoğlu

21 Haziran 2017 Çarşamba

FUTBOLDA TURİSTİK SEYAHATLER GİBİ HAZIRLIKLAR












2017-2018 sezon hazırlıkları başlamak üzereyken, Süper Ligimizde yer alan bir çok takım hazırlık kamp modelini açıklamış, tasarlanan maçlarını büyük ölçüde, tarihi ve rakipleri ile belirtmiştir. Her sezon başı olduğu gibi takımlarımız hazırlanmak için kamplara girecek, çok önemli olan genel hazırlık dönemin hakkını vermeye çalışacaktır. Ne de olsa temel önemlidir ve daha sonraki form tutmalarına bir araç oluştururken, kaliteli ve bilimsel geçmesi gerekir.

Takımlarımıza genel bir bakış ile bakıldığında, ilk göze çarpan, yanlış kamp sürelidir. Özellikle yüksek rakımlarda kalma sürelerinde eksiklikler gözlenirken, Ligimizin ilk sezon maçları için, uyum açısından, geç dönmeler planlanmaktadır. Bazı takımlar ise, yüksek rakım ''silahına''hiç bulaşmayı düşünmemiş, Temmuz sıcaklarını genelde Avrupa'da atlatmaya düşünmüşlerdir...Daha kolay, ama başarı ''faizi''düşük bir seçenektir.

Hazırlık maç tarihlerinde durum daha da kötü görünmektedir. Kim nerede, ne zaman kimi bulmuş gibi, sadece maç miktarlarını düşünerek planlanmış, adeta pata-küte usulü ile, hareket edilmiştir. Genelde yapılan hatalar yüksek rakım kampına gidiş ve dönüş tarihlerinde tasarlanan hazırlık maçlarıdır. Takımların fizyolojik uyum süreci hiçe sayılmış, o günlerde maçlar oynatarak, hem futbolcu sağlığı ile oynanmış, hem moral bozan mağlubiyetlere davetiye çıkarılmıştır. Yetersiz hazırlık olmadan, acelece ilk hazırlık maçlar oynatarak, sakatlıklara resmen ''buyurun!''denilmiştir.

Kısacası, hazırlık modelleri açısından durum budur, ama günlük, haftalık antrenman planlarına girilirse, korkarız manzara çok daha kötü olacaktır. TFF acilen bu konularda tedbir almalı, antrenman bilgisi, planlanma, futbolcu form grafikleri ve toparlanma gibi önemli konularda katkı yapacak yabancı veya yerli uzmanları devreye sokmalıdır. Kulüpler bu gibi konulara daha fazla kafa yormalı, turistik seyahatler gibi hazırlık modellerden bir an önce vazgeçmeliler.

Yoksa, daha çok bahaneler üretip, hedeflerden uzak kalırız!


Ertan Hatipoğlu

7 Haziran 2017 Çarşamba

ARDA VE USLU DURMAYANLARA









Arda Turan olayı doğal olarak, sadece spor camiasını değil, tüm ülkemizi rahatsız etti. Çocuklarımızın idolü kendinden geçmiş, babası yaşında bir başka kamu görevi yapana saldırmış,  küfürler ederek, darp etmiştir.

Dünya sporunda benzer suç olayları, özellikle yıldızlar denilen sporcular arasında korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bir çok vaka gizli kaldığı düşünülürse, aysbergin sadece görünen kısmı kalmaktadır.

Bir kere yıldız sporcu olmak, diğerlerden bir çok konuda farklı olmak demektir. Malum, sıradan insan büyük sporcu olamaz. Onları farklı kılan hem psikolojik, hem de biyolojik faktörlerdir. Mesela, testosteron oranları normal insanlardan biraz daha yüksek olması, onların uslu durmasını engellemektir. Maddi güç ve ‘’hayırlı dostlar’’ faktörler fazla testosteron ile harmanlanınca, cesaret artar ve olanlar olur. Futbolda vergi kaçıran, tecavüz edenler, rakibini ısıranlar, kafa atanlardan çok ne var ki? Basketbolda dolandırıcılık, seyirci tokatlamalar, gasplar ve daha neler, neler…Mücadele sporlarında mafyalaşma ve suç çeteleri, atletizmde-rüşvet, diğerlerini kandırma, paralimpikte bile-cinayet! Bunlar sadece ilk aklımıza gelenlerdir.

Biyolojik faktörlere fazla müdahale edilemeyeceğine göre, psikolojik olarak olayı çözmek gerekir. Çevre ve ailevi faktörler çok önemli olduklarını vurgulamakla birlikte, fazla değişmez diye, üzülerek altını çizmekteyiz. Psikolojik destek, elimizde kalan tek opsiyondur. İyi bir psikolog Arda Turan ve benzer vakaları çok kolay çözer. Öyle de, Federer az bir yıldız mı? Ama onu yöneten, imajını parlatan tam bir ordu uzmanlar var. Bunların arasında 72 yaşındaki spor mentörü Tony Roche…

Yeniden Amerika’yı keşfetmeye ne gerek var?




Ertan Hatipoğlu

3 Haziran 2017 Cumartesi

SICAKTA NASIL KOŞULUR?

           







Koşucular arasında, özellikle sıcak havalarda  ‘’canın su istemese de, iç!’’ yazılmayan kural vardır. Bu gibi yanlış eylemler bir çok maratoncunun yarışmasını terk etmeye neden olmuştur. Sebebi ise, fazladan tüketilen su yüzünden vücudun sodyum dengesini bozulmasıdır. Tıpta bu olaya ‘’hiponatrimia’’ derler…

Sıcak havalarda tabi ki, su içme frenlemesini düşünmemek gerekir. Özellikle uzun koşu antrenmanı varsa, terleme ile birlikte mineraller, tuz ve birçok vücuda gereken faydalı maddeler gidecektir.
Kısacası-koşu esnasında canınız istediği kadar su tüketmelisiniz!

30 derece cıvarında antrenmanlara son derece dikkatli yapılmalı, yoğunluk yine o kadar dikkatli yükseltilmeli. Sıcak havalarda yüksek olmayan yoğunluk antrenmanlarda bile nabız her zaman ortalamadan en-az 10 vuruş/dak. yüksek olacaktır. Bundan dolayı, her türlü denemeler, yüksek tempolu antrenmanlar kalp çalışmasında problemler yaratabilir. Koşuda en –ufak bir zorlanma, ağırlaşma hissedildiği zaman, hemen tempoyu indirip, bir alt viteste devam edilmeli.

Üzerinizde her zaman açık renkli koşu forması, şapka olmalıdır. Aksi takdirde, güneş çarpmasının arzulanan ‘’müşterisi’’olursunuz! Ayakkabılar bir numara büyük olmalı. Sıcak havalarda koşmak sık sık ayak şişmesine neden olmaktadır.

Günün sıcak saatlerinden uzak durulmalı. 13-18 saatler arasında sadece az yüklemeli antrenman yapılır. Sabah, erken veya akşam, 19-20 arasında koşmaya en-uygun saatlerdir. Daha geç saatlerde, akşam uykusunu bozduğu için tavsiye edilmemektedir.

Her zaman yanında bir şişe izotonik sıvı olmalı, sık sık içilmelidir. L-carnitin gibi maddelerden uzak durulur. Sıcak havalarda kahve ve benzerleri  diyoretik etkilerinden dolayı gözümüz görmemeli.

Antrenmandan sora buz küvete girmeye unutmayın!



Ertan Hatipoğlu

En okunanlar