22 Kasım 2013 Cuma

FARKLI OLMAK


                                                            


         Türkiye liglerinde birinci yarı bitti, bitecek…Futbol kulüplerimizin çoğu 2.yarı hazırlık planlarını yapmış, rezervasyonlarını bile teyit etmişlerdir.Takımlarımız Antalya, Belek ve diğer sıcak yörelerimize akın edecekleri herkese malum.

   Elit sporda özellikle antrenör olarak hedeflerine ulaşmak için, devamlı arayışta olman, farklı metotları denemekten kaçınırsan, işlerin tesadüflere kalır.Futbolcuların uzun sportif forma girmelerin yolu, iyi bir hazırlıktan geçer.Futbol takımlarına baktığımızda, genelde sadece birinci ( yaz) döneminde yüksek rakım kamplarına gittiklerini görmekteyiz.O kampları uyum ve antrenman bilimi kurallarına göre yaptıkları taktirde, performans faydalarını 75 güne kadar görürler. Kısacası, oksijeni sıkıştırılmış ortamda yüksek yüklemeli antrenmanlara alışan organizma, daha sonra deniz seviyesinde ‘’vites yükseltir’’. O kadar ki, teknik ekip ve yakından izleyen taraftar şaşırır, kalırlar!Sezonun birinci bölümünde gereken hedeflere ulaşılır…

     İkinci hazırlık(kış) dönemine gelindiğinde, takımlar genelde sıcak yöreleri  tercih ederler. Öyle gelmiş, böyle gidecek misali…Kimse sorgulamadan, merak etmeden bu klişeleşmiş hazırlık modelini bizim ve yabancı takımlarda görüyoruz. Oysa ki, akla yakın-2. hazırlıklarını da yüksek dağlarda yapabilirler! O ‘’silahı’’ ikinci dönemde kullanır, sezon sonu asıl hedeflerine rahatlıkla ulaşırlar.Bu günkü global dünyada otel fiyatları hemen-hemen ayni, uçak biletlerinde fazla fark olmadığını biliyoruz.Ha Antalya’ya uçmuşsun, ha Fas dağlarına…Kenya, Etyopya, Güney Afrika’daki iklim ve tesis olanakları Güney sahilimizden biraz kötü olabilirler, ama bu zorluklar zaten yüksek rakım kamp ‘’anayasasında yazılıdır’’, antrenman sürecine dahildir. Cesaret ve yaratıcılıkla bu güne kadar denenmemiş, yepyeni ‘’topraklara’’ ulaşma fırsatıdır…

   Jimnastikte ‘’Tsukahara’’ ve ‘’Deltchev’’ saltoları, Atletizm’de  interval, Futbolun ünlü dar alanda pas metotları olmasa, o sporlarda boşlukları düşünemiyoruz bile. Sportif alan her zaman yeni metot ve çalışma tarzlarına açıktır, yeter ki, bilgili veya iyi bir ‘’kılavuz’’ile, girmesini bilesin.

   Güney sahilindeki otel işletmeciler bize küsmesin, zira ‘’Kolombus'lar’’bu topraklarda azdır!

                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu

NEYMAR'IN SOMBREROLARI


                                                  NEYMAR’IN SOMBRERO'LARI


                 Barcelonalı Neymar da Silva’yı izlemek gerçekten gözlere bir bayramdır. Ufacık boyu ile, o inanılmaz kıvraklığı, teknik kapasite ve cambazlığa varan bir top hakimiyeti var. Rakibin özellikle ceza sahasında yaptığı o ani çalımlar var ya…İnsanı ‘’katil’’ eder! Üstelik tüm bunları sanki şaka yaparcasına, büyük bir serin kanlıkla süslemekte. Bize tüm şiddeti ile , Garrincha efsanesini, adeta yeniden  yaşatıyor.

    Özellikle Barcelona'ya geldikten sonra, spot ışıklar daha fazla üzerinde. İşte son maçlarda yaptığı ‘’sombrero’’(meksika şapkası)hareketi.Tekli, hatta ikili sombrero'ları adeta rakiplerine ‘’takıyor’’, üstüne  top yere düşmeden volesini çakıyor! Tam bir göz şöleni…

   Evet, futbolcular atlet olmalı, ama asla atletizmci değiller! Her şeyden önce futbol bol temaslı, içeriğinde  ikili ve fazla mücadele içeren, iyi bir denge sistemi gerektiren bir spordur. Kol, omuz ve sırt kuvveti rakibini  kendi topundan uzak tutmak için, son derecede önemlidir. Böylece, rakibinin yoğun presinden kendine alan bulmuş oluyorsun. Bitmek bilmeyen yön değiştirmeler, kısa deparlar bacakların ‘’dinamitlerle’’dolu, eklemlerin  ise, çok yumuşak olması gerekir.

   Antropometrik özellikler sadece estetik ve çok nadir, hocaların özel taktiklerinde, bazı mevkilerde önemli. İşte bizim kahramanımız Neymar ‘’sadece’’ 166 santim boyu ve 56 kilo’suyla bu anlattıklarımızın en-bariz örneğidir! 2003 yılında ‘’Santos’’ alt yapısında yetiştiğini hatırlatmakta yarar var. O sistemin en-büyük özelliği ise, insana yatırım yapmaktır! Günün neticesine değil…

   ‘’Sombrero’’ ispanyolcanın ‘’sombra’’, yani ‘’gölge’’kelimesinden gelir. Alt yapıları sadece günün neticesine dayanan ülkeler , uzun yıllar sadece epizodik başarılara,ama daha fazla ‘’sombra’’da kalmalarına mahkum olurlar!


                                                                                                              Ertan Hatipoğlu

19 Kasım 2013 Salı

TECRÜBE


                                                                  

Birisine yapacağınız en-büyük iyilik; zenginlikleri onunla paylaşmak değil, ona kendisinde var olan zenginlikleri göstermek.
                                                                                                                          Benjamin Disraeli


    Sergen Yalçın kendisini  şaşırtan bir teklifle, soluğu Gaziantep’te aldı. Kaderin böyle bir meydan okumasına kayıtsız kalma, bildiğimiz kadarıyla, kitabında yazmazdır…Yorumculuk yapmasına rağmen, gözü hep yedek kulübenin etrafında, hocalar hatalarını ise, altlarını fazladan kalın çizerek yorumlardı.

   Tecrübe konuları medyamızda yazıp, çizilmeden, kendisi ‘’tecrübesizim!’’diyerek,hem polemiklerin önüne geçti, hem de, farkında olduğunu,bize gösterdi.Yani,Sergen göreve  hız alarak başladı, diyebiliriz.

   Futbolda antrenörün tecrübesi, her zaman tartışma konusu olmuştur.Kısacası, herkes durumuna, çıkarlarına göre,taraf tutmakta. İşte, bir kaç ay önce, Milan patronu Galliani,’’hocanın tecrübesi önemli değildir!’’demişti.Tabi, bu sözler düne kadar futbolcu olan ve Milan’a teknik direktör olmak isteyen Seedorf’u almak için söylenmişti…
   Ali Şen ağabeyimiz ise, ‘’Dünyada en-pahalı şey tecrübedir!’’ der…

   Dünyada baktığımızda, hocaların büyük çoğunluğu ‘’10 yıl geçmeden, antrenör olunmaz!’’derler. Ama, bazıların 4-5 yılında yüksek başarılara imza attıklarına şahit oluyoruz. Bize göre, bu  gerçek, hocanın kabiliyetine ve kullandığı ‘’malzeme''ye bağılıdır. Şans faktörünü de, unutmamamız gerek...

   Bakalım Antep’te antrenör Sergen Yalçın ne gibi, çözülmesi gereken vazifeler bekliyor, hangi faktörlere dikkat etmesi gerekir:

1.Şu ana kadar takımın performansı-malum…
2. Rakip takımların sergiledikleri performanslar
3. Süper lig elit takımların antrenman-eğitim süreç modelleri.

   Ve daha meşakkatli çözülmesi gerekenler:

1.     Takımın bireysel uyum kapasitesi,oradan da, kapasite sınırlarını belirlemek
2.     Genel uyum rezervi ve takımın kendi genetik potansiyelinden ne kadar uzak?
3.     Takımın anlık rezervi, yani mevcut potansiyelinin yukarıya çekme ihtimale karşın, uyum kapasitesi.

   Bu gibi, vazifelerin çözülmesi, yüklemelerin antrenman potansiyelini ortaya çıkarıyor ve organizmaların inşa edilmesi gereken uyum farklıklarını zorlama şansı veriyor.
Sergen Yalçın ve ekibi, aynen Mancini gibi, takımın anlık uyum rezervi ile, yüklemelerin antrene potansiyeli arasında o bağı çözmeleri gerekir!
Başarılar, Hocam!

                                                                                                                  Ertan Hatipoğlu


17 Kasım 2013 Pazar

REFORMİST


                                                               


             Hayatın tüm dallarında gibi, sporda reformist olmak, belli bir yapıt ve system içersinse uygun stratejiler ve reformlarla, daha ileriye götürmek, demektir. Reformizm tarafsız olup, hedeflerinde temel devrim yoktur, sadece belli olanaklarda iyileşme ve başarı arzulanır…

   Milli takımın yeni hocası Fatih Terim: ‘’Reformlar yapacağız!’’derken bakalım mevcut yapıtta, ne reformlar yapacaktır! Bir ülkenin futbolu gelişmesi için, 4 faktör vardır:

   Birinci ve en-önemlisi YETENEK SEÇİMİDİR. Bu faktör'de ülkemizde fazla problem olmadığını düşünmekteyiz. 80 milyonluk ülkemizin en-yetenekli çocukları futbolcu olmak isterler. Fatih hoca ve ekibi, burada sadece bir format atacaklar gibi, gözüküyor…

   İkinci faktör ANTRENMAN-EĞİTİM SİSTEMİDİR. İşte, burada reform üstüne reformlar gerekecek, diye düşünmekteyiz. Alt yapıdan başlayarak, elit futbolculara kadar daha kaliteli, modern bir antrenman-eğitim süreci gerekiyor. O süreçlerin optimalleşmesi, aylık, yıllık ve çok yıllık planlama sistemleri, kontroller ve model normları ile, Dünya’yı yakalamak gibi, hedefler kuşkusuz olacaktır. Eğitim olarak, sporcu, antrenör ve diğer ekip çalışanlarına, büyümelerini sağlayan kesintisiz çalışmalar olması gerekir.

   Üçüncü faktör ise, ülkemizdeki FUTBOLA KARŞI DUYULAN İLGİDİR. Burada da, Fatih hocamız ve ekibi, reformist olarak, yapacakları fazla bir şey yoktur. Futbol zaten, bu topraklarda bir numara spordur, formata bile gerek yoktur.

   Dördüncü faktör - materyal, finans, antrenman ve maç sahaları, kamp-eğitim merkezleri ve s. açısından yapılması gereken en-mühim şey, Avrupa'nın kulüler organizasyonlarında türk sponsorların devreye girmesidir.Böylece, takımlarımız kendilerine daha adil hakem muamelesi kazanmış olacaklardır. Ülke puanımız ve katıldığımız takım sayısı kuşkusuz artacaktır.

   Brezilya ve Arjantin antraktif futbolu ve atletik yetenekleri harmanlayarak, İtalya ünlü ‘’katenaço’’su, Hollanda ‘’total’’futbolu, Almanya disiplini ile başarı ve ün yapmış ülkelerdir. Bize ise, en-başarılı yıllarımızda, Dünya 3. olurken bile, ‘’Avrupanın brezilyası’’derlerdi…

   İşte, Fatih hocamız ve ekibinin üstüne gitmesi gerekeni-futbolda ayrı bir marka olmak,’’türk gibi oynuyorlar!’’ dedirtmek! Ama, bunu başarmak, sadece reformist olmak yeterli mi?

   Daha fazlası gerekecek, Hocam!

                                                                                                               Ertan Hatipoğlu



15 Kasım 2013 Cuma

MİLLİ ARA'LAR


                                                                 


     Futbolcuların sportif forma girmesi ve o formu mantıklı hareketlerle ilerletmesi veya koruması, hocaların görevidir. Sportif forma girmeleri, ağırlıklı Genel hazırlık dönemin vazifesi olduğu, bir sır değildir.O dönemde şu basamaklanmayı müşahede edebiliriz: yüklemeler tedricen artar, tam veya kısmen toparlanma fonun üzerine, zaman-zaman maksimal uyarılar devreye sokulur, daha sonra da futbolcunun mevkisine göre, modelleşmiş antrenmanlara geçilir. Bundan sonra ise, yüksek antrenmanlı durumundan, tüm oyun bileşimin ahenkliği ile, forma girilir…

     Sportif formu 6-8 haftadan fazla tutmak, zor olduğunun altını çizmek zorundayız. Futbolcular büyük fiziksel ve psikolojik yüklemelere maruz kalırlar, üstelik dinlenme zamanları, maç trafiğinden çok kısıtlıdır. Ayrıca, bu maçlar yüzünden ister, istemez antrenman hacimlerini kısıtlamak zorundalar. Eşik üstü yoğunluğa rağmen ne yazıktır ki, yüksek antrenman seviyelerini uzun zaman koruyamazlar!

   Milli maçlar nedeniyle verilen 2 haftalık aralar, tam da  yukarıda bahsettiğimiz problemi çözecek bir fırsattır. Lig'lerin birinci yarısını örnek alırsak, eylül, ekim ve kasım ayları olmak üzere, tam 3 adet 2-er hafta aralar tespit ettik. İşte bu aralar, futbolcuların formunu yüksek tutacak, takımın zaaf taraflarını kapatmak için, adeta hastayı diriltecek bir ilaçtır. Özellikle 1. haftalarda, yüksek antrenman hacim arka planın üzerine bir-iki ciddi dostluk maçı yapan takımın, bileğini zor bükerler, diye düşünmekteyiz. 2. haftanın ilk maçına kadar yüksek hacim'li antrenmanlar sürer, daha sonra hafta sonu maçı için, kısa ve yoğunlara başvurulur.Toplamda, 3-4 çeşit nüans'lı kondisyon antrenmanı ile, motorik nitelikleri, yeniden yükseltme fırsatı yakalanır. 1-2 maç ise, teknik taktik ve özel işlevde tüm boşluklar doldurulur.

   Beşiktaş'ın hocası Slaven Biliç bu antrenman modelin tipik bir örneğidir!

   Çin'lilerin bir sözü var: ''Rüzgar esince, aptallar duvar örer, akıllılar ise yel değirmenleri yapar!''

   Çocuklar, rüzgarın sesini duydunuz mu?

                                                                                                      Ertan Hatipoğlu

                                                                                         










                                                                                    

14 Kasım 2013 Perşembe

İAAF GALA


                                                                


                 Monaco prensliğinde son haftadan bu yana fazla yoğunluk göze batıyor.Majesteleri Prens Albert 2. sağ olsun,benzeri aktivitelerden hiç şikayetçi değil,aksine aktif rol zefkle üstlenmiştir.Geçen hafta,Dünyanın her köşesinden gelen ve ‘’Barış ve spor’’forumuna iştirak eden, 700  cıvarında misafir ağırladı! 7. düzenlenen forum opera binasında hafta boyunca,sporun Dünya barışına katkılarını tartıştılar…

   Cumartesi gecesi Monaco krallığı başka merak edilen,’’Oscar’’ ödülü galasını gölgede bırakabilecek bir aktiviteye hazırlanıyor- IAAF Athletics Gala!Bu törende yaklaşık 600 misafir ağırlanacak ve Sporting Club d’Ete en Salle des Etoiles 2013 yılın en-iyi bayan ve erkek atletlerin,yanı sıra ‘’yükselen yıldız’’ ve ‘’yaşam boyu başarı’’ ödülleri de verilecek.Bu zor seçimlerde umarız IAAF Konseyi hak eden sporcuları laik görür…

   Aslında her şey cuma akşamı 12 efsanevi sporcunun ‘’Şohretler salonuna’’ yeni ‘’giriş’’ töreni ile başlayacak.Aralarında halen yüksek atlama Dünya rekortmeni Stefka Kostadinova olacaktır…Onlarla tabi, IA Foundation başkanı olan, Prens Albert 2. ilgilenecektir.

   Evet,Dünya atletizm starları cumartesi gecesi lüks otel odalarında elbiselerini ütülemekle meşgul’iken,IAAF Konseyi, büyük zarflarda gizli ödül sahiplerin adlarını yazdırmış olacaktır.Bayanlarda ödül kime gidecek kestirmek zordur,ama bu yıl hiç kaybetmeyen,400m. engelli gibi zor ve fonksiyonel branşta başarılı olan, çek sporcu Zuzana Hejnova heykelciği Prag’a götürebilir!
   Erkeklerde her üç aday da hakkediyor,ama Moskova’da yıldırımdan da hızlı koşan Usain Bolt en-yakın diye, düşünmekteyiz.Ayrıca IAAF kendi yüzü ve ‘’heyecan makinesi’’ni üzecek,küçük ihtimal olduğunu hatırlatmak zorundayız…

      Gecenin ilerleyen saati mi?

   Oralar Usain Bolt’tan sorulur ; kesin DJ kokpitinden herkesi uçurur!Buna zaten çoğunluk dünden razıdır…

                                                                                    Ertan Hatipoğlu

13 Kasım 2013 Çarşamba

ÇUKUROVA ÇIKARMASI


                                                        ÇUKUROVA ÇIKARMASI


           Adana –Mersin 3 milyon’dan fazla,devamlı göç alan nüfusu ile,Çukurova’nın çekirdek alanında uzanan,Türkiyenin en-büyük iş ve kültür merkezidir.Son 1 yılda Suriye krizi yüzünden,ekonomi ve ticaret zarara uğrasa da,bölge strateji açısından her olumsuz gelişmeyi karşılayabilir duruma gelmiştir.

   İşte,böyle bir ortam ve şartlarda önümüzdeki günlerde,futbol milli takımımız 2 hazırlık da olsa,çok önemli maçlar yapacaktır.Maçların yerini kuşkusuz,ülkemizin ulusal takımın yeni patronu Fatih Terim belirlemiştir…

   Bakalım Fatih hocamız yer tercihi ile bir,pardon iki taşla kaç kuş şimdiden vurmuş sayılır.Birincisi,Çukurova bölgesinin Dünya tanıtımı açısından,iş, ticaret ve turizm şubelerine,çok iyi geleceğinden hiç kuşkumuz yoktur.Özellikle bölgenin turizm tanıtımına ihtiyaç olduğunu biliyoruz…
   İkincisi,bölgenin iklim şartları senenin özellikle bu bölümünde futbol müsabakasına fazladan uygundur.Hiç kuşkusuz güzel hava,beraberinde güzel futbol ve maçlarda çözülmesi gereken vazifelerine de yardımcı olacaktır.
   Üçüncüsü,bölgedeki halk ve futbol severler,böyle bir aktiviteye pozitif bakacaklar,diye düşünüyoruz.Yörede Süper lig takımı olmadığı için,böyle ayaklarına gelmiş bir fırsatı,kaçırmayacaklarını,kısacası özlem dolu olduklarını düşünüyoruz.
   Dördüncüsü mü?

Dördüncüsünü tahmin etmiş olmalısınız: ‘’Adana köprü başı
                                                                   Otur saraya karşı
                                                                   Gel beraber gezelim
                                                                   Dosta,düşmana karşı!’’
                                   

Fatih hocamız malum,ADANALI’DIR!

                                                                                                             Ertan Hatipoğlu




En okunanlar