15 Kasım 2013 Cuma

MİLLİ ARA'LAR


                                                                 


     Futbolcuların sportif forma girmesi ve o formu mantıklı hareketlerle ilerletmesi veya koruması, hocaların görevidir. Sportif forma girmeleri, ağırlıklı Genel hazırlık dönemin vazifesi olduğu, bir sır değildir.O dönemde şu basamaklanmayı müşahede edebiliriz: yüklemeler tedricen artar, tam veya kısmen toparlanma fonun üzerine, zaman-zaman maksimal uyarılar devreye sokulur, daha sonra da futbolcunun mevkisine göre, modelleşmiş antrenmanlara geçilir. Bundan sonra ise, yüksek antrenmanlı durumundan, tüm oyun bileşimin ahenkliği ile, forma girilir…

     Sportif formu 6-8 haftadan fazla tutmak, zor olduğunun altını çizmek zorundayız. Futbolcular büyük fiziksel ve psikolojik yüklemelere maruz kalırlar, üstelik dinlenme zamanları, maç trafiğinden çok kısıtlıdır. Ayrıca, bu maçlar yüzünden ister, istemez antrenman hacimlerini kısıtlamak zorundalar. Eşik üstü yoğunluğa rağmen ne yazıktır ki, yüksek antrenman seviyelerini uzun zaman koruyamazlar!

   Milli maçlar nedeniyle verilen 2 haftalık aralar, tam da  yukarıda bahsettiğimiz problemi çözecek bir fırsattır. Lig'lerin birinci yarısını örnek alırsak, eylül, ekim ve kasım ayları olmak üzere, tam 3 adet 2-er hafta aralar tespit ettik. İşte bu aralar, futbolcuların formunu yüksek tutacak, takımın zaaf taraflarını kapatmak için, adeta hastayı diriltecek bir ilaçtır. Özellikle 1. haftalarda, yüksek antrenman hacim arka planın üzerine bir-iki ciddi dostluk maçı yapan takımın, bileğini zor bükerler, diye düşünmekteyiz. 2. haftanın ilk maçına kadar yüksek hacim'li antrenmanlar sürer, daha sonra hafta sonu maçı için, kısa ve yoğunlara başvurulur.Toplamda, 3-4 çeşit nüans'lı kondisyon antrenmanı ile, motorik nitelikleri, yeniden yükseltme fırsatı yakalanır. 1-2 maç ise, teknik taktik ve özel işlevde tüm boşluklar doldurulur.

   Beşiktaş'ın hocası Slaven Biliç bu antrenman modelin tipik bir örneğidir!

   Çin'lilerin bir sözü var: ''Rüzgar esince, aptallar duvar örer, akıllılar ise yel değirmenleri yapar!''

   Çocuklar, rüzgarın sesini duydunuz mu?

                                                                                                      Ertan Hatipoğlu

                                                                                         










                                                                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En okunanlar