18 Mart 2014 Salı

BOR'UN MARİFETLERİ





          Elit sporculara kadar, eklem, kemik, diş, yüksek kolesterol ve düşük testosteron veya östrojen seviyesi olanlara katkısı olan bir mikro element. Kısacası, fazla bilinmeyen ve bilinçli kullanılmayan bor mineralini böyle tanıtabiliriz...
   Özellikle erkek sporcular testosteron seviyesini yüksek tutup, hem toparlanma süreçlerini azaltıyor, hem de antrenman ve yarış derecelerini yüksek hedeflemekteler. Kadın sporcular ise, menstrual ağrılarını azaltarak, daha kaliteli antrenman yapabiliyorlar.
   Borun bir başka marifeti amino asitlerin sindirilmesinde yardımcı olmasıdır.Özellikle aromalı olanlar- fenilalanin, triptofan ve tirozin’de çok aktif  rol oynayıp, vücutta intihaplaşmayı durdurmaktadır. Ayrıca, yüksek kolesterol seviyesini  indirdiğini kanıtlanmıştır. Kanıtlanmayan, ama bize göre, borun vücutta herhangi ağrısı olanlara yardımcı olduğu düşünmekteyiz.
   Eklem ve artrit ağrılarda, özellikle ergenlik çağı ve yaşlılıkta 2-3 aylık bor tüketimi, Kalcium,Magnezyum ve  vitamin D sindirimini artırarak, ağrıları büyük ölçüde gidermektedir. Kemik yapı ve sağlamlığını artırarak, bu mineral eklemlerin toparlanmasına ve tedavisine yardımcı olmaktadır. Yokluğunda depresyon, beyin fonksiyonlarda pasifizite, kas ağrıları ve diş eti problemleri gözlenir. Konsantre veya unutkanlık varsa, büyük olasılıkla eksik olan bor mineralidir.
    İnsanlar için toksin olmaması, günlük 10 mg. kadar alınabilir, fakat araştırmalara göre 15 mg. günlük dozun aşılmaması gerekir! Doğal olarak en-çok şu besinlerde bulunur:  kuru üzüm, badem, kuru kayısı, avokado, fındık, ceviz, kuru erik, hurma, şarap (şıra, cabernet), nohut, mercimek, şeftali...
   Gördüğünüz gibi, tüm yukarıdaki besinler güzel ülkemizde mevcuttur.

  Doğal tüketin!



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

PANZER'LER BREZİLYA ORMAN'LARINI AŞARLAR MI?



       Dünya futbol şampiyonasına yaklaşık 80 gün kalmışken, özellikle favori takımlar için zor bir planlanma dönemi başlamıştır. İddialı ülke futbolcuların takvimi oldukça yoğun olduğundan, Brezilya planlanmasını teknik heyetleri adeta ‘’kılı yağdan çekmeye’’zorluyor.

   Almanya bu tür organizasyonlarda üç kez şampiyon olmuş bir ülke olarak, gözü yine kupadadır.En son o kupayı kaldırdıklarında, Berlin duvarı yıkılıyordu…
Alman milli takımda yer alan futbolcuların bu yılki takvimi oldukça yoğun gözükmektedir.Bayern Münih finale,Borussia ise yarı finale çıkarlarsa,Dünya şampiyonası başlama tarihine çok yaklaşmış olacaklar, cepheden- cepheye gitmek oldukça başarılması zor bir hedef gibi görünmektedir. Şampiyonlar ligi finali 24 mayıs, Rio ise, sadece üç hafta sonra başlayacağını, bu sürede futbolcuların formunu korumak veya kaybedip yeniden yükseltmek imkansız gibi gözüküyor.
   Özellikle  defans kurgusu bozulmaması gerekirken, Bayern’li iki yıldızın Philip Lahm ve Jerome Boateng’in formları teknik kadroyu bakalım ne gibi varyasyonlara itecektir.Orada Low'ün gizlice arnavut asıllı, Sampdoria'lı Shkodran Mustafi'yi hazırladığını bilmekteyiz. Orta sahada çok alternatifleri olmalarına rağmen, Schweinsteiger ve Toni Kroos’un muhtemel form düşüşleri takımın performansına nasıl yansıyacak, hep birlikte göreceğiz. Gerçi orada Mesut Özil gerçeği de var... Son zamanlarda form düşüklüğü ve 3-6 haftalığına ‘’kaybolması’’, akla ‘’bataryaları şarja’’ mı aldı sorusunu getirmektedir. Kısacası, Rio'da süper bir Mesut izleyeceğiz ve takımı için çok önemlidir, diye düşünmekteyiz.

   Hücum bölgesinde Almanya’nın sıkışık maç trafiği gözükmese de, Joachim Löw gizlice Arsenal’in Premier Lig’i şampiyonluk iddiası bitmesine yöneliktir, zira orada  Podolski dışında Mesut ve defans Mertesacker oyuncuları vardır. Bu üçlü ne kadar erken Dünya şampiyonası hazırlığına fiziken ve kafaca başlarlarsa, o kadar Almanya takımına katkıları fazla olacaktır.Bayern Münih takımı mart ayı sonuna kadar lig şampiyonluğunu ilan ederse, bir cephesi eksilmiş olup, kuşkusuz önlerini daha net göreceklerdir...

   Aslında Almanya başka bir yol da izleyebilir; Grubunda rakip olarak sadece Portekiz gibi gözüktüğünden, özellikle Bayern’li starlarını çıkarmayıp, onlara ‘’şarj’’ zamanı tanıyıp, turnuvanın 2. aşamasından itibaren sürmektir. Bu seçenekte sadece defans bloku değiştirmek gibi büyük risk mevcuttur. Tam bir bıçak sırtı… Ama, gruptan çıkarlarsa,daha sonraki yolları açık gözüküyor!
Bu yol onları 4. Kupaya kadar götürür, bunu gerçekleştirmek için hem teknik kadro, hem de Dr. Hans-Wilhelm Müller-Wohlfahrt gibi bir silahları var...

   Panzerler- ileri!


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

12 Mart 2014 Çarşamba

DAİMA PİŞTİ





          Geçen ay ‘’Nike’’ şirketinden futbolu tamamen değiştirecek, ihtilal yaratacak bir yeni ürün üzerinde çalıştıkları beyan etmişlerdi. Hatta, içinde dünya yıldızların ürünü tanıtım videosu oynatmışlardı. Videoda ürün gözükmezken, bizim Arda Turan da memnuniyetini haykırıyordu. Her şey 6 mart tarihine Barcelona’da gösteriye odaklanmış, yeni futbol ayakkabısı ‘’Magista’’yı tüm dünya’ya tanıtacaklardı.
   Çok gizlilik içinde yapılmasına rağmen, şirketin en-büyük rakibi ‘’Adidas’’ istihbarat etmiş, çabuk davranmıştı! Rakibin tanıtım tarihinden bir gün önce, FİFA ve UEFA online kanalında başka yeni ürün dizaynı tanıtmayı başarmıştı - Primeknit FS!  ‘’Adidas’’ın yeni ürünü futbol ayakkabı ile çorap, kalçın arasında bir hybrid olup, ‘’yeni deri’’ hissi vermekteydi. Önceleri çıkardığı Primeknit modelin daha  kalitelisi ve kullanışlısı olduğunu iddia ediliyordu.
   Şimdilik, Adidas ezeli rakibine ofsayttan da olsa bir gol attı, ama asıl kapışma Lisbon Şampiyonlar Lig’i finalinden sonra, Dünya Kupasına kalan süreçte olacaktır. O 20 günlük süreçte her iki şirket yeni ürünlerini var gücüyle tanıtmaya çalışacaklardır.
    Tüm bu olaylar piyasada ne gibi amansız ticari savaşlar ve kullanılan taktiklerin ne derecede yasal olduklarını, hepimiz tahmin etmekteyiz.  Her  gün Oregon ve Herzogenaurach’ta yüzlerce eleman deneyler, araştırma ve en-önemlisi rakiplerin istihbaratı ile uğraş vermektedir. Rakibin öne geçmesine izin vermek, binlerce işten çıkarılmış çalışan , ebediyen kaybolmak demektir…

   Burada başka bir acı gerçek ile, gittikçe yüzleşmeye mahkum olmaktayız; Büyük  spor giyim firmaların kafalarında futbol bir ürün oyununa dönüşmüş durumda. Erkeklik, cesaret ve beceri onların kitabında yoktur. Bir çorap futbolu değiştirir iddiası, bunları açık anlatmaktadır. Yanlış anlaşılmasın, futbol ayakkabısının tarihi gelişmesine saygımız sonsuzdur, ama her şeyden once insan faktörü, yani futbolcunun becerileri önemli oldukları, düşünmekteyiz. Herhalde, şimdi Burak Yılmaz yeni ‘’Magista’’larını giydiğinde, gollerini ikiye katlayacak, diye naif düşünen yoktur!? Ayrıca, bu gidişle futbolcu formaları bir kaç yıl sonra dalgıç formalarına  benzerse, hiç şaşırmamamız gerekecek.

   Ama, yine de, iddialar doğru çıkarsa, Türkiye Süper Lig’ine hemen bu ürünlerden gönderilmesi gerekir!
   Çok acil...

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

6 Mart 2014 Perşembe

SALONDA DEV CÜCE'LER

                                             


         Cuma gününden itibaren atletizm tanrıları  Polonya’nın Sopot kentinde  ERGO Arena’da üç gün  bu dünyanın en-iyi atletlerini belirlemeye çalışırken, milyonlarca seyirciye o inanılmaz ziyafeti sunacaklar.

   İAAF politikası olarak uygulanan yüksek barajlar bir taraftan yarışları daha konsantreli yaparken, diğer taraftan, aynen Tenis ve Formula 1 gibi, sadece bir elin parmakları kadar kahramanlar saymak zorunda kalmaktayız…
   Yarışa iştirak eden ülkelere baktığımızda,nüfusuna ve topraklarına yakışmayacak şekilde az atletle gelen ülkeler göze batmakta.

   Bir Avustralya mesela, Dünya atletizm şampiyonasına sadece 3 atletle katılma ‘’zahmetinde’’bulunmuş! Son yılların en-büyük yıldızlarından Sally Pearson’u izleme heyecanı ‘’kanguruların’’ülkesini az da olsa affeder diye, düşünmekteyiz.
Sadece 2 yıl sonra Olimpiyat düzenleyecek Brezilya 5 sporcu ile Sopot’a gitmesi, tüm atletizm severleri üzerken, bir tek Fabiana Murer’in sırıkta iddialı olması,’’sambacılara’’ yakıştıramadık.
   Meksika gibi büyük ülkenin sadece bir sporcu, uzun'cu Luis Rivera’yı gönderebilmesi, gerçekten bir çok insanı hayrete düşürmektedir. Futbolda olduğu gibi, daha fazla ‘’sombrero’’ hem piste, hem de tribünde görmek fena mı olurdu?
   Ya, Arjantin'e ne demeli? Onlar da sadece bir atlet,  gülleci German Lauro ile, son sıralardan el kaldırmaktalar. 
   Tek sporculu başka, dev bir ülke daha var- Hindistan! Tamam, nedeni belli, çok sayıda sporcusu cezalı, ama uzay’a gitmiş, Dünya’ya yazılım ve teknoloji satan bu dev ülkeye hiç yakışmamış…
   Norveç nüfus olarak belki yukarıdaki ülkelerin sadece bir şehri olabilir, ama ekonomisi ve özellikle atletizmde gelenekleri ile, önde giden bir ülkedir. Ne yazıktır ki, onlar da Sopot’a sadece bir atlet, devşirme sprinterleri Ezinne Okparebo’yu gönderebiliyorlar! Anlaşılan, kafalarını kar tepeciklerine fazla gömmüşler...
   Olimpiyat yılı veya hemen sonrası olsun, anlayabiliriz, ama dört yıllık dönemin tam ortasında, tam fazla sporcu ile girmek varken bu kıtlık…

   Bize gelince, malum,  sadece üç atlet gönderebiliyoruz. Dokuz yıllık eski federasyondan kalan mirasımız bu; üç atlet, ikisi Kenya asıllı, sonradan türk olmuş sporcular. Anlıyoruz, her sporcunun kendisine imkan sunan, gelişimini temin eden ülkeden yarışması normaldir. Ülkeye faydaları ise, güya lokomotif rolü üstleniyorlarmış!?
  Türk atletizmi bu filmi izledi artık, ''Haticeyi'' hep birlikte görüyoruz!
   
   


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

28 Şubat 2014 Cuma

KOŞARKEN PROBLEMLERİ ÇÖZ !





           Bir kaç mantıklı hareketle koşu performansınızı arttırır, antrenman zevkini hisseder, yarışlarda havanızı hissettirirsiniz. Önemli olan,  doğru teşhis ve etkili çözümler bulmaktır. Çözümler ise,  bazen o kadar yakın ve basit ki, kendiniz de şaşıracaksınız.
   Eğer, koşarken TEMPONUZU 7-10 DAKİKADAN SONRA DEVAM ETTİREMİYORSANIZ, sebebi  iyi ısınmamanız ve koşudan önce stretching yapmadığınız olabilir. 4-5 dakika stretching yapıp, 10-12 dakika yavaş koşup, tempoyu arttırmayı deneyin. Yine uzun dayanamıyorsanız, en-kısa zamanda kan değerlerinizi, Hemoglobin ve Hematokrit değerlerine bakın. Düşük olabilirler!
   KOŞARKEN KENDİMİ ZAYIF VE GÜÇSÜZ HİSSEDİYORUM diyorsanız, vücudunuz susuz kalmış olabilir. En-ufak bir susuzluk sizin dayanıklılık performansınızı ve toparlanma süreçlerinizi olumsuz etkiler. İdrar renginizi takip ederek ne kadar su içmeniz gerekir anlarsınız.Fazla koyu olmaması lazım! Başka bir yöntem ise, koşudan önce ve sonra kendi ağılığınızı ölçmektir. Farkı kadar su içmeniz gerekir.
   ANTRENMANDA GEREKEN PERFORMANSA ULAŞAMIYORUM gibi bir şikayetiniz varsa o zaman iş daha masraflıdır.Antrenman programınız size uygun değildir.En-kısa zamanda profesyonel yardım almanızda yarar var!
   SIK SIK SAKATLANIYORUM diyorsanız, ilk yapacağınız iş ayakkabınızı kontrol etmek olacaktır. Koştuğunuz ayakkabı kaliteli firma ürünü olması şarttır! Bu konuda zaman zaman da olsa el masajı yaptırmanız kuşkusuz çok isabetli olacaktır.
   KOŞARKEN ÇOK SICAK VEYA ÜŞÜYORUM diyorsanız mevsime göre kaliteli ürünler kullanmanızı tavsiye etmekteyiz. Sıcak veya soğuk hava,  sizi iklime göre giyinmenizi mecbur etmeli. Bu konuda piyasada çok sayıda seçme  olanaklarınız var.

   İşte kendiniz gördünüz,problem varsa çözümleri de vardır.

   Kolay gelsin!

                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

26 Şubat 2014 Çarşamba

HAYALLERİN PEŞİNDE


                                               


          Sochi kış olimpiyadı sırasında bir çok sporcu hikyayelerle tanıştık.Amerikalı bir snowboard’çı antrenman yapması için annesi tüm ineklerini satmak zorunda kalmış.Filipinli başka bir sporcu Olimpiyada hazırlanmak için evinden olmuş. Sadece ve sadece Sochi’ye gidebilmesi için, Togolu sporcu kendi ismini sponsor firma ismi ile değiştirmiş…
Kendi ülkemizde kulübünü yaşatmak için 4 milyon TL harcayan ve daha sonra tefecilerin ellerine düşen Adana Demirsporlu yönetici Bekir Çınar, intihar etmek zorunda kalmıştı…

   Bu gibi örneklerde insanların kendi hayallerini gerçekleştirmek uğruna neler yapabilecekleri açıkça görünmektedir.
Bizde bir çok sporcuda da büyük hayaller var, ama onların peşinden gitmek yerine hep Devlet Babadan beklenmektedir. Neymiş efendim, para azmış, ödenek gecikiyormuş, malzeme eksikmiş…Bir ülkede herhangi bir sporun ilerlemesi için en-önemli faktör yetenek seçimi olduğunu bilinmesi zamanı gelmedi mi? Kendi branşında yetenekli sporcular ile kötü antrenman da yapılsa, madalyalar gelmez, ama rezil de olunmaz, bilmeyen kaldı mı bu ülkede? Materyal ve finans faktörler kalkınmada 4. sırada yer aldıkları iyice anlaşılması gerek. Federasyonların başarılarını değerlendirme Komisyonu yetenek seçimini ön koşul olarak sürmesi hiç kuşkusuz atılacak ilk adım olması gerekir! Diğer kriterlerden önce…

     Sporcuların hobisini finanse etmek Devletin mecburiyeti değildir. Aksi taktirde her türlü meraklısı kapısına dayanır, bütçe ister, ödenek ister. Bir sporcunun hayalleri varsa, gerçekleştirmek için var gücüyle çalışır. Devlet uygun gördüğünde, mükelleflerin vergilerinden temin ettiğini ona aktarması gerekir.

   Devletin besleme yalakların önünde bekleyip, Dünya’yı gezip, rezil olmak-
bir yere kadar!

                                                                                                                      Ertan Hatipoğlu

VERONİCA'NIN CAS MUCİZESİ




    2 kez Olimpiyat şampiyonu, efsane atlet, Jamaica’lı Veronica Campbell Brown’un aylarca kendi ülke federasyonu ve IAAF ile, gergin savaşına tanık olduk. Daha doğrusu, 3 ekim 2013 tarihinde Jamaica Atletizm federasyonun atleti suçlu bulmadığı kadar…

   Haziran ayında, Kingston’da bir müsabaka sonrası kontrolde alınan numuneden sonra ''hidroklorotiyazid'' adında yasaklı madde çıkmıştı.Dünyada bir çok atlet bu veya benzeri maddeden cezasını çekti veya çekmektedir.IAAF bu gibi durumlarda çok hassas, zira nizamı bozmak hiç istemediği bir şeydir.Belli ki, 3 ekimden sonra kendi üyesi Jamaica’ya o meşhur baskılarını yaptı  ve neticede fazla duyulmadan Veronica’ya ‘’suçsuz’’ kararı 2 yıl men cezasına dönmüştü!
Monacolu memurlar rahatladı, Jamaica’ya karşı uçan savaş baltalarını hemen yere gömmüşlerdi…

   31 yaşındaki Brown için artık, bir tek CAS yolu kalmıştı! Californiya’lı avukatı Howard Jacobs savunmasında Veronica’nın Olimpiyat ve Dünya şampiyonalarından toplam 18 madalyadan söz etti, daha sonra bir yara tedavisinde kullanılan kremden ve onu yarıştan sonra deklare ettiklerini vurguladı ve sonunda numunelerin kural dışı şartlarda muhafaza edildiklerini, neticelerin tam nizami olmadıklarını iddia etti. Kısacası çok etkili ve ustaca bir savunmaydı ve neticede Veronica suçsuz bulunarak davayı kazanmıştı! Demek ki, iyi bir avukat adamı…

   CAS’a başvurup kazanan atletlerin sayısı azdır, ama hepimiz akıbetlerini biliyoruz.Yüklü tazminatlarını aldılar, fakat bir daha piste çıkmadılar veya çıkıp vasat dereceleri ile yetinmek zorunda kaldılar.

   Davayı kazandıktan hemen sonra yaptığı mağdur açıklaması ile, Jamaica'lı atlet elinde tutuğu kozun farkında.İstese çok yüklü bir tazminat davası açar, IAAF prestijini ve kasasını iyice boşaltır. Öbür yolu ise, kariyerinde kalan 3-4 yılını yelkenleri ‘’fora’’, konsantrasyonu tamamen piste odaklanmış olandır.

   Seçilen yol çok çabuk belli olur...


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar