13 Haziran 2014 Cuma

İYİ Kİ BREZİLYA'YA GİDEMEDİK



Brezilya’da olmamamızın bir de başka, hayırlı tarafları var. Havalimanı işçileri grevlerinden dolayı millilerimizin bavulları kaybolacak diye, korkmayacağız. Futbolcularımız otelin önünde hırsızlığa uğramamaları için dua etmeyeceğiz.  Copacabana plajında  kafalarına düşebilecek herhangi bir sörfçü olmasın diye, titremeyeceğiz. Antrenmanlarımız grup rakiplerimizin casus helikopterler ile takip edildiğinde, onları yanıltmak için stat yerine havuza gittiğimizde, talihsiz olay yaşayacağız diye, de ödümüz patlamayacak. Çeteler ve polis arasında çıkan çatışmalardan dolayı, arada kalıp, kör kurşuna kurban gitmesinler diye, korku dolu gecelere maruz kalmayacağız.

Allah korusun, Japon bir hakem hakkımızdan gelebilirdi...

Şimdi en-çok Çeşme’nin herhangi bir diskosunda içki içip, dayak yiyebilirler. Onları da yoğun lobiler yapıp, basında manşet olmayarak, bizi üzmeyeceklerdir. Yeni yabancılar statüsünden doğan, özellikle büyüklerin yerli futbolcu savaşlarını doya, doya okuyacağız. UEFA-ya türk başkan, diye bolca hayal edecek vaktimiz olacaktır. Son baharda  millilerimizin modern gladyatör  bedenine kavuşup, rakiplerini sırayla yere sermek için zamanımız olacaktır.


Onca olaylardan sonra, Brezilya’ya gidemiyoruz, ama gördüğünüz gibi, her işte bir hayır vardır.

                                                                                                     Ertan Hatipoğlu


12 Haziran 2014 Perşembe

TÜKENMİŞLİK SENDROMU





Brezilya World Cup’a sayılı saatler kalmışken, sık sık ‘’dünya futbolun yıldızlarını bir araya getirecek’’ anonslarını duyacağız. Gerçekten tümü orada mı olacak ve olanların durumu nedir? Son 2-3 World Cup modern futbol festivalinden çok, ticarileştirilmiş futbolun kurbanı olmuştur. Uzun, gergin ve yorucu sezondan sonra, futbolcular sağlıklarını tehlikeye atarak, kendi ülkeleri için son bir ‘’kalkışı’’denemek zorunda kalıyorlar. Bazıları sadece denemeleriyle kalıyor, sakatlıklar onları çekilmeye zorluyor.

Futbolda sakatlıklar oranı çok yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun sebebi uzun ve yorucu sezonun yanında antrenman-eğitim süreçlerinde gizlidir. Diego Simeone’nin mayıs ayı sonlarına doğru  sitemkar demeci: ‘’bu sezon milyonlarca maç oynadık!’’ her şeyi anlatıyor… Son iki maçından önce sakatlanan futbolcusunu  alternatif tıp’ın ellerine teslim etmiş, sonra da son umut sahaya sürmüştü. Özellikle Avrupa futbolunda başarılı kulüplerin futbolcuları sezon boyu 60-a yakın maç oynamak zorunda ki, bu rakamı kaldırmak her sporcunun harcı değildir.
Öbür taraftan,  Avrupa kupaları final maçları World Cup tarihinden sadece 3-4 hafta önce oynanmakta. Bu süreç ‘’bataryaları şarj etme’’ için oldukça yetersizdir. Bize göre, bu süre en-azından 5-6 hafta olması gerekir. Bu konuda en-zarar gören İspanya olduğunu hatırlatmak zorundayız…
Yoğun maç trafiği beraberinde şiddetli kaz-sinir yorgunluk getirmektedir. Maçtan sonra bir çok bileşen  24 ve 48 saat sonra toparlanır, ama bazıları var ki, 72 saatten sonra bile yerine gelemezler. Grup maçlarında maçlar 5 gün ara ile hesaplanmış, ama ikinci yarı final maçını kaybeden takım üçüncülük maçına sadece  üç gün sonra çıkacak ki, bu bize göre  toparlanma açısında oldukça azdır.

Antrenman-eğitim açısından oyunun çabuklaşması ile paralel, daha fazla atletizm yöntemleri kullanmaya başlanmış, bazı futbolcular fitness bağımlılara benzemiş durumda. Eskiden sadece yokuş yukarı çabuk koşulurken, şimdi yokuş aşağı da koşturarak kontrast metot kullanmakta. Bu tür uygulamalar belli prensiplerle yapılmadığında ani dönüşlerde kıkırdak ve eklem sakatlıkları oluşmakta. Futbol ayakkabılar hakkında da büyük tartışmalar var. Eskiden ayak bileklerini kapsarken günümüzdekiler daha hafif, bileği açıkta bırakmış durumda ki, ani dönüşlerde bilek sakatlıklara davetiye getirilmekte.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı Brezilya’daki World Cup gençlerin müsabakası olacak, onların ‘’borusu ötecek’’ diye, düşünmekteyiz. Bir Kızılderili atasözü der ki: ‘’İşler zorlaşınca ayakta kalan güçlülerdir!’’

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

5 Haziran 2014 Perşembe

ÇAKALLARIN SAVAŞI

Çakalların savaşı

Drogba ve Mesut Özil gibi bir yılda 3. kez form tutmak zorunda kalan futbolcular, "Sakatım" diyerek Dünya Kupası aşkına sezonu aylar öncesinden erken kapattı. Ama Brezilya gençlerin turnuvası olacak.

ERTAN HATİPOĞLU
Her Dünya Kupası'nda olduğu gibi, Brezilya da parlayan yeni ve eski yıldızların arenası olacak. Yine yeni parlayan ve hayal kırıklığına uğratanlara şahit olacağız. Bizim değerlendirmelerimize göre, bu yarışta gençlerin, yeni parlayan yıldızların daha fazla şansı var.
Bir kere, neredeyse her futbolcu çok meşakkatli ve zorlu kendi ve kıta liginden gelecektir. Birçok futbolcu için bu şampiyona yılın üçüncü forma girme denemesi olacak, büyük ihtimal birçoğu bunu başaramayacak. Bu açıdan bakarsak genç olanlar daha avantajlı. 
DROGBA'YI PEK GÖREMEDİK
Olgunların ise daha fazla çaba ve teknolojiye başvurmaları gerekecek. Gerçi Didier Drogba gibi futbolcular problemi bu yıl 3 kez değil de, 2 defa sportif forma girme zahmeti ile çözmüş durumda. Süper Lig’in 2. yarısında Fildişili yıldızı sahalarda pek göremedik… E, zor tabii bu yaşta bir yıl içinde 3 kez "Kalkmak!" G.Saray birçok puan ve Chelsea maçını kaybetmiş olabilir ama Drogba hem ülkesi hem kendi yeni transferi uğuruna Brezilya'da çok sıkı maçlar çıkaracaktır.
SAKATIM DEDİ KAYBOLDU
Yüksek performans tahmin ettiğimiz bir başka futbolcu ise Mesut Özil. Mesut şubat ayında kötü durumunu görünce, çok akıllıca "Sakatım!" diyerek kayıplara karıştı. Arsenal, Özil’siz çok puanlar  kaybetmiş olabilir ama Mesut bataryalarını şarj edip, ülkesi Almanya’yı çok iyi temsil etmeyi düşünmekte. Bizim tahminlerimize göre, Dünya bomba gibi bir Mesut izleyecek!
SAKATLIK YA DA HASTALIK
Genç futbolculara gelince... Onların benzeri yöntemlere ihtiyaçları olmadığını tahmin etmek zor değil. Gençleri şampiyona arifesinde sadece bir sakatlık veya hastalık durdurabilir. Bunu iyi bilen antrenör ekipleri gençleri gözleri gibi korur, bir an bile boş bırakmaz.
Yeni Drogba Lukaku
İşte Romelu Lukaku! Modern futbolcunun gelişimini 21 yaşındaki, Belçika’da büyümüş bir Afrika kökenli gençte tüm netliği ile görebilirsiniz. Her şeyden önce, Olimpiyat’ta 100 metre veya uzun atlamada yarışabilir nitelikte bir sporcu. Romelu genlerinde sporcu olmanın tam ayarın tipik bir örnek. Didier Drogba’nın genç haline benzetmekteyiz. Önümüzdeki 8-10 yılda yüzü dünyadaki futbolu seven her yerde hiç kuşkusuz, ezberlenecektir.
Pazarlıkçı Neymar
Bir başka yıldızlaşmaya aday futbolcumuz Neymar. Özellikle mayıs ayında saklandı hatta, La Liga şampiyonluk maçına uzun pazarlıklarla geldi… Bu şampiyonaya tam konsantre hazır durumda, inanılmaz bir Neymar izleyeceğiz, bizden söylenmesi!
Bu İngilizler farklı
İngilizler, tarihlerinde en genç takımı seçmiş durumda. Raheem Sterling 19 yaşında, forvet ve Liverpool’da son derece iyi bir sezon geçirdi. Adam Lallana Southampton'ın kaptanı ve orta sahanın çift ayaklı dinamosu. Luke Shaw 18 yaşında olmasına rağmen, fiyatının şimdiden 30 milyon pound olduğunu söyleyenler var.
1 numara Pogba
Fransa'da gençlerin lideri tartışılmaz Paul Pogba. Şimdiden fiyatı 60 milyon euroya dayanmış durumda.
Kolombiya takımında özellikle Falcao’nun yokluğunda 23 yaşındaki James Rodriguez’den beklentiler fazla olacaktır.
Depay'a dikkat

Hollanda'nın geleneksel olarak tür forumlarda her zaman parlayan yeni yıldızları olmuştur. Bu sefer alçak toprakların insanları, Gana asılı Memphis Depay’ya güveniyor, yıldızlaşmasını bekliyorlar. Sol kanat mevkinde 20 yaşındaki Depay büyük takımda birkaç maç oynamasına rağmen, farklı olduğunu gösterdi.

2 Haziran 2014 Pazartesi

OLİMPİYATLARI İYİ Kİ ALMADIK

Olimpiyatları iyi ki almadık

Ertan Hatipoğlu ertan.hatipoglu@aksam.com.tr

Arjantin’de IOC delegeleri bizi değil de Japonları tercih ettiğinde derin hayal kırıklığına uğradık, neredeyse dünyamız karardı. O çok arzuladığımız 2020 olimpiyatlarını çok sayıda bahane üretip, bize vermemişlerdi.
Aslında uzun zamandır uzmanlar, olimpiyat ve benzeri forumların gelirden çok masraf yaptıklarının altını çiziyor. Son zamanlarda bu gerçeği politikacılar da kavramaya başladı.
Şu günlerde 2022 Kış Olimpiyatlarına aday kentler, değişik bahaneler öne sürüp, yarıştan çekiliyor. Davos/Saint Maurice, Münih ve Krakov, kent sakinlerinin karşı çıkması üzerine adaylıklarını çekmek zorunda kaldı. Stockholm ise "Masraflar gelirden fazla olacak" gerçeğinden dolayı vazgeçti. Oslo duyduğumuza göre, adaylıktan çekilmek üzereymiş… Ukrayna ev sahipliğine çok arzuluydu fakat son politik gelişmeler, onlara izin vermeyecektir.
Uzun vadede ekonomik gelişim yalanı, birçok ülke ve politikacıya yıllarca olimpiyat organize işini cazip kıldı, uğuruna birçok saltanatlar gördük. Genelde unutulan ama daha sonra karşılarına çıkan güvenlik sorunu ve masrafı ile birçok ülke ekonomisini çökertti.
Onlarca terk edilmiş, çürüyen stat ve tesisleri düşünürsek, ne kadar çok paranın boşa harcandığını daha net anlarız. Bugün Atina ve Saraybosna'ya hatta yeni bitmiş Soçi’ye gitseniz, onlarca boş, kullanılamayan tesis görürsünüz. Onlar sadece üç haftalık olimpiyat için yapılmış, daha sonra terk edilmiştir.
Stockholm’ün adaylıktan vazgeçme gerekçelerinden biri, bob ve kızak pistlerin boşuna inşa edecekleri, daha sonra onları kullanamayacakları gerçeği.
Böylece onca adaydan 2022 Olimpiyada sadece iki kent kaldı: Almatı (Kazakistan) ve Pekin. Seçime yaklaşık bir yıl kalmış durumda.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

DİEGO'NUN TERCİHİ

Diego'nun tercihi

Ertan Hatipoğlu, Fenerbahçe'nin yeni transferi Diego Ribas ile ilgili bir yazı kalem aldı...

ERTAN HATİPOĞLU

Diego Ribas'ı uzun uzun anlatmaya gerek yok, kısaca La Liga şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi finaline çıkmış takımın kiralık da olsa bir parçası. F.Bahçe'ye transfer olması ülkemize özgü değişik yankılar uyandırdı. Biz onları da pas geçerek, "Önümüzdeki maçlara" bakmaya çalışacağız. Milyonlarca taraftarın kafasını kurcalayan soruların cevabını bulmayı deneyeceğiz.
Bir kere, Diego Ribas gibi bir yıldız özellikle son iki şaşalı yılından sonra F.Bahçe gibi Avrupa’da oynayamayan bir takıma neden gelmeyi tercih etti? Aldığı transfer ücretinin bildiğimiz kadarı ile öyle "Dolgun" olmadığını, buna benzer rakamları başka Avrupa takımlarının da verebileceğini tahmin etmek zor değil.
Acaba, Diego biraz sakin, az maçlı bir "Dinlenme" sezonu mu geçirmek istemekte?
İyimser olmaya çalışırsak, "Neden olmasın" deriz, bir yıl sakin, daha sonraki iki sezon "Yelkenler fora" Avrupa arenasında özellikle üst performans düşünebiliriz. Burada tabi durup ve bir sonraki soruyu sormak zorunda kalıyoruz: "Diego Ribas Atletico’da bulduğu olanakları F.Bahçe'de bulabilecek mi?"
Daha da açalım: Atletico’da onun fiziksel kapasitesi ve performansından sorumlu Oscar Ortega ve Carlos Menendes’i F.Bahçe'de bulabilecek, faydalanabilecek mi?
"Ersun Yanal’ın ekibi tam buna göre" diyenlere, şubat ayının hatırlamalarını rica etmek zorunda kalacağız: Üç forvetin sakatlanması affedilecek bir vaka değil. Bunları unutmanın naiflikten başka bir şey olmaması gerek.
Bir başka hatırlatma ise şubat ve mart aylarında özellikle takımın "Yavaşlatılmış kamera" ve "El freni çekik" otomobil görüntü sergilemesiydi… Çelişkili ve problemli rakipleri olmasaydı, F.Bahçe çok zor haftalar yaşayacak, belki de şampiyon olamayacaktı.
Diego Ribas için başka bir ihtimal ise artık Avrupa süslü  gergin maç trafiğini istememesi. Kariyerine şöyle baktığımızda, Brezilya milli olarak 33 maç oynamış, Wolfsburg ve Atletico takımlarında performansını görmekteyiz. Ama sanki tüm bunlar biraz mazide kalmış, yüzü geriye dönük bir profil hissetmekteyiz. Bu ihtimal de birçok F.Bahçe taraftarının kafasını karıştırmaktadır.

Üçüncü ihtimal mi?
Onu aklımızdan bile geçirmek istemiyoruz...

24 Mayıs 2014 Cumartesi

KRAL ARKANDA OLURSA...

Kral arkanda olursa...

Ertan Hatipoğlu ertan.hatipoglu@aksam.com.tr

Bu akşam Avrupa şampiyonlar ligi finalin bir başka adı 'borçluların finali' oldu! Evet, yanlış okumadınız Real Madrid ve Atletico Madrid takımların toplam borcu 1.8 milyar euro’yu geçmiş durumda! Hemde UEFA'nın finansal fair play  kuralları yürürlüğe girdikleri yılda…
Her iki takım duruma hiç aldırmıyor, hiç bir şey yokmuş gibi davranıyorlar. Onlar için İspanya Kral ailesinin himayesi daha büyük değerdir. Öyle ya, Kral hazretleri Real taraftarı, oğlu ise Atletico’yu tutmaktadır. Böylece hesaplar temiz çıkarken, her iki takım Avrupa’nın finalini oynayacaklardır. UEFA'nın gücü sadece 15 milyon Euro borcu olan 'kahraman' Malaga’ya yetmiş, takımı Avrupa'dan atmış durumda. Hem de İspanya Kral hazinesine olan borcundan...
Son 10 yılda rakibine göre 6 misli fazla gelir elde eden Real Madrid, yarınki karşılaşmada otoritelere ve bahisçilerin mutlak favorisidir.İki takım futbolcularına ödediği yıllık maaşlarda da büyük fark gözleniyor : 246 milyon. euro
'Bernabeu'da Calderon’’da ise, sadece 64 milyondur.. Kısacası, herkes Real’in galibiyetine inanmış durumda.
Sadece, Kral kulübün antrenörü Ancelotti iki takımın ekonomik  farkı yarın ki finalde belirleyici olmayacağını maçın kaderini  taktik, teknik ve psikolojik faktörler tayin edeceklerdir diye vurgulamaktadır. Bakalım Real'in 'boğa güreşi' veya Atletico'nun 'flamenko dansı' taktiği mi başarılı olacak!
Ancelotti’yi bir yere kadar haklı bulmaktayız zira Real Madrid son 12 yılda 1.19 milyar euro harcamış ama sadece 1 Avrupa şampiyonlar ligi finaline çıkabilmişlerdir.
Akşama iş yine Diego Simeone’nin futbolcularına düşmektedir. Onlar paranın 'soğuk' mantığını çürütmeye var güçleri ile savaş vereceklerdir.

22 Mayıs 2014 Perşembe

ZİRVELERE DEMİR ATMAK

  


      Zirve sporunda bir çok ayrıntı, başarmanız ve daha önemlisi oralarda demir atmanız için, bir o kadar da yapılması gerekenler vardır. Dayanıklılık içeren branşlarda hemoglobin oranı çok önemli olup, kandaki oksijenin tedarikçisidir.

    Demir maddesi hemoglobin oluşumun anahtar üyesidir. Demirsiz hemoglobin miktarı azalır ve kandaki oksijeni taşıyamaz. Dokular resmen ‘’tıkanır’’, çabuk yorulur, kendinizi baygın ve güçsüz hissedersiniz.
   Demir içeren gıdalar kırmızı  ve beyaz et, balık, çerezler, kuru meyveler, hububatlardır.
   Demir emilimini artıran ve etkisini azaltan gıdalar vardır. Polifenol içeren örneğin kahve, çay ve koka-kola gibi içeceklerle birlikte tüketildiğinde, demir emilimi oldukça düşer. Demirin bitkisel kaynaklı yiyecekler ile soya proteinli ve kepek kökenli gıdalar ile birlikte tüketirseniz emilim yine düşük olacaktır. Bundan dolayı, kahvaltıda aldığınız çay çok açık olmalı, kahve zaten saat 12-den önce içmemeli, kola ailesinden uzak durmalısınız!

   Narenciye, özellikle fazla vit. C içerenleri kullanırsanız, demir emiliminiz tavan yapar, hemoglobin oranınız bir-kaç ayda 1-2 ölçü artar. Örneğin, iyi bir ıspanak salatasının yanında bir kaç dilim mandalina tüketmeniz, veya kahvaltıda bir bardak portakal suyu içmeniz, çok isabetli olacaktır. Bir başka isabetli örnek ise tavada yumurta ve narenciye tatlısı ile sürülmüş kepekli tost olacaktır.

   Fazla vit. C içeren  sebzeler de demir emilimi açısından faydalılar. Her tür mangal etini, domates, biber, soğan ile kombine etmeniz gerekir. Makarnanızı domates sosu, kıyma ve kuru fesleğen ile süsleyip yemelisiniz. Patates'ler vit. C  içerdikleri için, etinize her tür püre veya fırında pişmiş patates iyi fikirdir.

   Demir emilim açısından pişmiş sebzeler, çiğ olanlardan tercih edilmeli. Ayrıca , onları çelik tavalarda pişirirseniz, tavaların metalinden sebzelere  ekstra demir geçmektedir.

   Yüksek hemoglobin sizi daha fazla dayanıklı, daha çabuk toparlayan, bir sonraki antrenman yüklemelerine dah ‘’fresh’’ girmenizi sağlayacaktır.

   Ama, gördüğünüz gibi, teferruatları var...


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar