12 Ocak 2015 Pazartesi

GERÇEK AŞK

                                  BORUSSİA DORTMUND HİKAYESİ
    




Böyle sadakatlı taraftara Dünya’da kaç takım  sahip ki?  Takım kaybettiğinde beyaz mendil sallamayan, sırtını dönmeyen, futbolcularına cep telefonları fırlatmayan, maçın gidişatı kötüye gidiyorsa hemen stadı terk etmeyen, kısacası kendine gerçek  ‘’12. Adam’’ gururla  dedirten bir taraftar grubu…

Ayni taraftar 2005 yılında o öldürücü maddi krizinde de takımını yalnız bırakmamıştı. Tünelde ne bir ışık, ne ses varken ve  kulübün hissedarları resmen dipsiz kuyuya paralar aktarırken, taraftarlar kombine, ürün almaya devam etmişlerdi. Futbolcular paralarını kesintisiz alırken, kulüp direktörü Hans Vatske bedava çalışmaktaydı. Kulübün sloganı ‘’Gerçek aşk’’ (Echte Liebe) orada kendiliğinden doğuverdi.

Borussia için bu kötü rüya daha bir kaç yıl devam etmişti. Vatske’nin tedavi reçetesi tutmuş, alman medyasını o zamanlar benzettiği ‘’iflaslı  kumarbaz’’ bu sefer masada başka rakam oynamıştı. Ve nihayet tren süratlenebilmiş, hatta düdük çalmaya başlamıştı.

2008 yılında Jurgen Klopp’un gelmesiyle, çok güçlü bir motor montajlandı ve  ‘’ayak gaz pedalından çekilmeyecek’’ vaadi yerine getirmekteydi. Klopp gençlere güvenerek, Subotic, Götze, Levandovski, Schmelzer, Hummels, Şahin, Gündoğan gibilerine şans tanırken, Łukasz Piszczek  gibi istenmeyen, Dede, Kel, Weidenfeller gibi üstü çizilenleri yeniden kazandırmıştı.

Yavaş-yavaş Borussia kendi masalını yazmaya başlamış, başarıları üst-üste gelmeye mahkum etmişti. Bu durum 2013 yılına kadar devam etti, ama bu çabuk oyuna ayak uyduracak futbolcu bulmak neredeyse imkansız olmuş, takımın geri dörtlüsünü bir maçta beraber görmek zorlaşmıştı. Marco Reus ‘’futbol  katillerin’’ hedefi olmuş, ayak bileklerinde altı ayda dört sakatlık geçiriyordu. Sokratis ayağını kırdı, Gündoğan ise, sırtında zedelenen bir sinir yüzünden 14 ay sahalardan uzak kalmıştı. Savaşçı Bender sahalardan çok hastanelerde dolaşıyordu.

Kapak olsun diye, Bayern iki yıldızını, Götse ve Levandovski’yi transfer ediyor, takımın çalışan mekanizmalarını iyice bozuyordu. Moraller sıfırlanırken, bir kaç barutluk kuvvet kalmıştı, ama maraton koşmak imkansız olmuştu.

Takımın üzerine bir lanet dolaşıyor, en-son 1985-86 sezonunda benzer duruma düşmüştü. Bayern’in acıması takımı iyice çökertmiş, gururu yerlerde dolaşmaya başlamıştı. Ayni Bayern düne kadar Borussia maçlarından önce uykuları kaçar, son derece çekingendi…

Çok az istisnalar dışında, taraftar yine takımının yanında, sevgisini ve desteğini vermektedir. On yıl önce takımın batmasına izin vermeyen bu sevgi ayni şiddetle devam etmekte, Kloppo ve ekibine bu krizden çıkmasına güç vermektedir. Bu aşkı sadece ‘’Signal İduna Park’’ta  görmek mümkündür.


Evet, buna karşılıksız aşk derler…

                                                                                                          Ertan Hatipoğlu

9 Ocak 2015 Cuma

AŞK BEDELİ





Bir zamanlar Barcelona’da sade bir tercüman olarak  ‘’Barca ebediyen kalbimde!’’ diyen Jose Mourinho, bu gün ‘’Eski aşk pas tutmaz’’ sözünü doğrularcasına 250 mln. euroyu katalanların kasalarına aktarmaya hazır görünmektedir. Onları  4 kez Altın top’u kazanmış bir ‘’Pire’'den kurtarmak için…Evet, büyük aşkın bedeli görünen kısmı budur!

250 euro karşılığında bizzat Bartomeu sırtında Londra’ya kadar taşımaya hazır olması, konunun diğer tarafıdır. Hatta ‘’Stamford Bridge’’ adrese teslim…
Bu transfer herkesin çıkarına gibi: Mourinho, Chelsea, Barcelona, Premier lig ve Lionel Messi'nin kendisine!   

Messi’nin skandallarına bir göz atarsak, daha Guardiola zamanında 2012 yılında, Pep’in kaçmasına sebep olmuştu. Giderayak Guardiola, soyunma odasını ve en-çok Messi’yi kontrol edemediğinden kaçtığını beyan etmişti.

2008-9 sezonunda İbrahimoviç ile mevki kavgasına girmiş, santrforun kaçmasına sebep olmuştu.
Barca, David Villa transferi için 40 mil. Avro ödemiş,  Valencia’dan Milli santrforu almıştı. Ama Messi yüzünden ortada değil, kanatta oynatılınca, uzun zaman yedek kulübesine gönderildi. Üstelik Lionel ondan mahsus pas almadığını öne sürüyordu…Sonunda yöneticiler Villa’yı Atletico takımına neredeyse hediye ettiler.

Bu yaz Arjantin takımını da karıştırdı, yakın dostu Ever Banega takımdan çıkarılınca, ortalığı dağıttı. Neyse ki, sakinleşti, olay tatlıya bağlandı, ama Sabella istifa etmek zorunda kalmıştı. Yerine Messi ailesine yakın olan Martino geldi!

Şimdi Enrique skandalı…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Ocak 2015 Çarşamba

KİM, NE KADAR ARA VERİR?




İngiliz ve İsrail kulüpleri her hafta, hatta Yeni yılın ilk gününde kendi taraftarlarını oynayarak sevindirirken, bir çok Avrupa ligleri uzun tatiller yapmaktadırlar.  Üstelik ‘’güz-ilkbahar’’ sisteminde oynayanlar da var…Bazı liglerin arası o kadar uzun ki, birinci yarıda ne olmuş, takımların puan sıralamasını bile unutulacak cinsten.

Avrupa'da ilk tatile çıkan Bosna ve Herseg’li futbolcular. 23 kasımda kramponlarını asıp, bavullarını hazırlayarak, neredeyse 100 günlük tatile gitmekteler! Rus takımları ise, Yeni yılda en-son maçlarını başlamaktalar. Onların  toplamda 18. maçı oynanırken, İngiltere’de 28., İspanya’da 26., bizde ise-23. hafta maçlar oynanmaktadır.

Bu konuda en-ilginç Gürcistan ligidir. 7 aralık tarihinde tatile çıktılar, fakat ne zaman 2. Devre başlayacak, belli değil. Duruma göre, dinlenmeye yoruldukları an, şubat sonu mart başında bir hafta sonuna nişan alırlar…

İşte Avrupa’da futbol liglerin kış tatilleri:

Bosna Hersek- 97 gün
Ermenistan-      91 gün
Makedonya-     91 gün
Rusya-                89 gün
Çek-                     83 gün
Bulgaristan-      76 gün
Romanya-           75 gün
Avusturya-            62 gün
Polonya-                   60 gün
Almanya-             41 gün
Hollanda-             27 gün
Türkiye-               20 gün
Belçika-                20 gün
İtalya-                            15 gün
Fransa-                 12 gün
Yunanistan-         12 gün
İspanya-               12 gün
Portekiz-              11 gün
İsrail-                    5-ten az
İngiltere-               5-ten az
İskoç-                    5-ten az
Kuzey İrlanda-    5-ten az



                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

5 Ocak 2015 Pazartesi

AĞLAMAYI KESSEK, HER ŞEY DÜZELİR




Son yıllarda moda oldu; Maç kaybediyoruz-bahaneler hazır, suçlular parmak ile gösteriliyor. Hep başkaları işimizi köstekliyor, hep yolumuzdan kara kediler geçmektedir. Bu ağlamayı kesebilsek, işimiz de ilerleyecektir. Aksi takdirde hep yamuk top, kötü saha, rüzgar ve güneş, hakem ve dünyanın bize komplolarını öne sürüp, sporda Malta gibi olacağız. Bitmek bilmeyen ağlama şimdiden statları seyircisiz kılarken, takip edilecek yönü bulmakla kaybedilecek yıllar, hızımızı iyice düşürecektir.


İş yapmak isteyen fırsatlar, istemeyen bahaneler bulurmuş, derler…

                                                                                                         Ertan Hatipoğlu



31 Aralık 2014 Çarşamba

DEVRE ARASI

     


Bu hafta sonu son maçları ile 1. Devre sona erirken, takımlarımız 2. Devreye daha verimli olmaya, hedeflerine ulaşmaları için 3 haftalık bir hazırlık evresine gireceklerdir. Antrenman biliminde bu evreye motorik niteliklerini yükseltme evresi  denilir ve amacı kuvvet, sürat, dayanıklılık gibi uzun lig maratonunda seviyesi düşen bu fiziksel nitelikleri tekrar yükseltip,  2. Devreye daha diri girmektir. Futbolda bu evre, ligine göre 3 ila 5 hafta sürer. Bizim Süper Lig’imizde bu yıl 3 hafta sürerken Premier Lig’inde böyle bir ara hiç yoktur. Ada’da takımlar bu tür problemlerini ‘’hareket ederek’’ çözmeye öğrenmişken, ülkemizde 3 haftalık ara sakatlıklara, yorgunluğa ve yeni form tutmak isteyenlere çok yararlı olacaktır. Yeter ki, kullanmasını bilesin...

Devre arası hiç kuşkusuz, en çok  yorgun, formu düşmüş BEŞİKTAŞ takımına yarayacaktır. Kısıtlı kadrosu ile, sık sakatlanan futbolculara hem tedavi imkanı, hem dinlenme, hem de ufaktan yeni yüklemelere girilecektir. Aslında forma girmiş, fakat uzun maratondan dolayı sonunda kaçınılmaz olarak düşen bir takım için çok kolay bir süreçtir. Hiç forma girmemiş takımlara göre, Beşiktaş’ın yapması gereken sadece bir ‘’bataraya şarj’’ etmektir. 2.Devre’de sadece  1 Milli ara olacağından, takıma rotasyona girebilecek daha 1-2 futbolcu transfer edilmeli, Bilic’in ‘’hızlı trenine’’girmelidir. Ayrıca, 1.Devre takım fiziksel uyum başarısını göstermesine rağmen,  beyin hücre yenilenmesinde özellikle boşluklar sezildi, o konuda çalışmalara odaklanması gerekir. Bu konuda ilerlemeler takımda hem fiziksel yorgunluğun daha iyi üstesinden gelecek, hem de takımda futbolcu kavgaları yok edecektir...

GALATASARAY takımı için de devre arası sıralarını izaha getirmek, yeni hocaları ile antrenman yapmak, alışmak açısından faydalı olacak. Yerli futbolcuların özellikle forma girmek, verimleri artırmak açısından son derece önemli bir evre, fırsat gibi gözükmektedir. Avrupa’da maçları olmaması, takımı tamamen haftadan-haftaya konsantre edecek, geniş kadro avantajı ile, hedefe gitmeye çalışılacaktır.

FENERBAHÇE için devre arası çok meşakkatli geçmek zorunda! 1. Devre boyunca takımın bir türlü forma girememesi taraftarlarını üzerken, 2.Devre daha yoğun ve gergin geçeceğinden, bu problemi çözmelidir. Çözmesi için de en-çok zamana ihtiyaç duyacaktır. 24.01. tarihinde Kasımpaşa maçını riske ederek, hazırlık evresini 4 haftaya çıkarabilse, şansı var gibi gözükmektedir...İsmail Kartal takımını neredeyse bir ay  antrenman yüklemelerini artırabilse, takımın forma girme şansını artırır, o zaman da bu kaliteli ve tecrübeli kadroya kimse dayanamaz! Özellikle  tek cephede ve taraftarları ile kucaklaşan bir Fenerbahçe’ye zor kafa tutulur!

Son derece dinamik, enteresan, dramatik sahnelerle dolu bir 2.Devre bizi beklemekte, TV önünde mi, yoksa arenalarda mı yerlerinizi alacaksınız karar sizin, ama kesinlikle kaçırmayın, diyoruz!
İYİ SENELER!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

28 Aralık 2014 Pazar

KARTAL'IN ADRENALİNİ




Beşiktaş takımı bu sezon şimdiye kadar oynadığı 27 resmi maç sayı olarak, gerçekleşmesi çok büyük olmasa da, bir mucizedir. Bazı oyuncuların milli maçlarını da ilave edersek, ikinci yarıda da ayni tarifeye maruz kalacağını düşünüp, toplamda yıllık 60 yakın bir maç trafiği demektir! Özellikle, sezon başından beri uygulanan o kaliteli antrenman yüklemelerini de ilave edersek, takımda salgılanan yüksek adrenalin dozunu tahmin etmek zor olmayacaktır. 

Yüksek antrenman ve özellikle maç yüklemelerde adrenalin salgısı artmaktadır. Beraberinde organizmanın anabolizan, yani yenilenme süreçlerini hızlandırır. Kısacası, ne kadar çok adrenalin, o kadar performans…Yüklemelerin artması, futbolcuların doğal yenilenme makinasını çalıştırmak, hiperfonksiyon varsa hipertrofi de var, demektir. Dokular yeni, çok daha kaliteli oluşumlar inşa
ederek, sporcuların performanslarını yükselmektedirler. Buna kısacası adaptasyon, uyum süreci derler. İnsan organizması tahmin edilenden çok daha yüksek seviyelerde uyum sağlayabilir. Bunun en-bariz örnekleri yogalardır. Onlar gömülü olarak bir haftaya kadar kalabilir, sonra bir şey olmamış gibi kalkıp, hayatlarını olduğu yerden devam etme kapasiteye sahipler. Her şey antrenman ve uyum meselesidir, ekstrem durumu getirip, uyumu sağlamaktır.

Doğada hayvanları örnek alırsak, her gün defalarca ölüm kalım mücadelesi vermekte, evciller ile kıyaslanamayacak kadar güçlü, dayanıklı ve çevikler. Bir kır güvercini bile şehirdekilerden çok farklıdır.

Beşiktaş takımı bu sezon işte bu nedenler ile çok daha farklı, yüksek seviyelere ulaşmış, fiziksel uyumu gerçekleşmiş görünüyor. Burada sadece Bilic’in mental açıdan futbolcularına biraz daha katkı yapması gerekir. O uyum da gerçekleşse, Kartal çok yükseklere ulaşacaktır.

İşleyen demir ışıldar, derler…


                                                                                                           Ertan Hatipoğlu

17 Aralık 2014 Çarşamba

İTİRAF EDİYORUM...



                 Spor Bakanı-Akif Çağatay Kılıç’a  açık mektup, 1. bölüm


Sayın Bakanım, Size ulaşmaya denedim, ama nasip olmadı...Göreve  yeni sayılır geldiğinizden,  patron olduğunuz TÜRK sporunda yaşanan bir çok olayı gözünüzden kaçmış olabilir refleksimle, daha net bilmeniz için, Size yazılı olarak vermeye, itiraflarda bulunmaya karar verdim.

Her şey kasım ayı 2011 yılında başladı... TMOK Doping Kontrol Komisyon'u ile  Atletizm Federasyonu arasında bir protokol imzalandı. İmzalar dönemin malum başkanı  değil, ben imzalamıştım! Protokol'ün içeriği, doping ile müşterek savaşa yolu açmış olduğundan kerhen imzalasam da, kendi bildiğim yoldan yürümeye, başarılı olmaya kafamdan hiç çıkarmamıştım.

Mayıs 2012 İzmir’de sezonun ilk yarışı olan Kulüpler arası Süper lig yarışlardan önce, protokol gereği gelen doping görevliler ile malum nedenlerden dolayı, ‘’yarın gelin!’’ ‘’hiç gelmeyin!!’’ gibi pazarlıkları Başkan değil, ben yapmıştım. İmzaladığım protokolü yüzüme sokarak, gitmedikleri gibi, görevlerini yapmaya başladıklarında, yanıma gelen ve malum mazeretlerini öne süren sporculara, ‘’Yarışa girin, korkmayın!Ben hallederim!’’ diyen de bendim, Başkan değil. Daha sonra dopingli oldukları anlaşılınca, onlara 8 ay boyunca ceza vermekle zorlanan da bendim, başkası değildi.

İki hafta sonra, Ankara’da yine Doping yetkilileri geldiklerinde, bu sefer onları tartaklatmaya, ne pahasına olursa olsun, görevlerini yapmamaları için emri veren yine benim, Sayın Bakan...
Sporculara ‘’Olimpiyat barajı geçin,  doping kontrol yok!’’ diyen  Başkan değil, benim, Olimpiyatta ise, Kerin Melis Mey malum nedenden dolayı finale çıkmayınca, merak eden tüm basın mensuplarına o pişkin yalanı söyleyen de benim, kusuruma bakmayın, artık!

Olimpiyat şampiyonu olmuş, tarihimizde ilk defa bunu başarmış bir sporcuyu, başı derde girince, süreci iyi yönetemeyen de benim. Yaklaşık bir yıl boyunca çöpü halının altına süpürdüm, adamların sinirleri ile iyice oynadım. Ve neticede türk atletizmine ‘’haç seferine’’ davetiye çıkartmıştım... Resmen elimi, yüzümü bulaştırdım, sonuç yükünü şimdi siz bizzat omuzlarınızın üzerinde taşımaktasınız.Papa Masata Diack ile sporcu kurtarma pazarlık(rüşvet!) masasında ben vardım, ben İstanbula davet ettim, Başkan Mehmet'in oralarda gölgesi bile yoktu... :)

Akdeniz oyunlarından önce, Avrupa Milletler Kupasında, bir elit sporcumuz Londra’da ölüm yatağındayken ve nedenini tüm Dünya öğrenmişken, Başkan sonuna kadar, kafile başkanı olarak yanında kaldı. Kaçan, Mersin'e gelen yine bendim, diğer sporcularımız yokluğumda koşamazlar, madalyaları alamazlardı, çünkü...

2013 yılında bir kaç ayın içinde 55-e yakın sporcumuzun yakalanmasında suçu antrenör ve sporculara atan benim, Başkan kendini kurtarması için öyle şeyler yaptığına inanmıyorum!

Zar zor istifa etsem de, paçayı kurtardım, şimdi  Akdeniz sahilinde eski federasyon kankalarımla birlikte ‘’Koşu city’’ adında lüks villalar inşa etmekteyim. On yıllığına, aylık 10.000 TL bağlattığım eski sekreterim de mevcuttur. Çip-çip yapıp, mangallar yakmaktayız. Attığım taşları siz hepiniz çıkarmaya devam edin, benim keyfim yerinde, yarın öbür gün yine volelerimi vurmak için moral ve kuvvet topluyorum. Kendimi de temize çıkardım, yıllarca hizmet eden hocaları köpekler yesin! ''Ömür boyu spordan men'' cezası az bile, ahirette de devam etmesi gerekirdi...

Sakın şu İAAF-nın son skandalından, The Telegraph  gazetesinin açıkladığı 150 yakalanmış, ama rüşvet ile kurtarmış, aralarında 2 türk de bulunan atletlerle ilgili herhangi bir soru eski  Federasyon Başkanına sormayın! Onun haberi yoktur, bana sorun, ben bilirim, sayın Bakanım...O konu çünkü en-kısa zamanda kapınıza dayanacaktır ve sizin hiç bir sorumluluğunuzun olmadığı takdirde, yine taşları kuyudan çıkarmak zorunda kalacaksınız...

Sayın Bakanım,  mektubumun 2. bölümünde tam altınızda, yani Atletizm Federasyonun tam tepesinde neler olmuş  ile bir sürü itirafım olacak, adını da ‘’Teşkilat’’itirafları adı altında, Size yazmayı düşünmekteyim.

Şimdilik sağlıklı kalın, hürmetler, efendim!

                                                                                                Ertan Hatipoğlu- torbacı!? :)


En okunanlar