11 Mayıs 2015 Pazartesi

SÜPER LİG ÜZERİNE JİMNASTİK

         



Gördüğünüz gibi, 4 maç kala, hala ilk  4 sıralaması, artı net  düşen takımlar belli değil. Bu sezon çok gerilimli anlar yaşanırken, lider neredeyse her hafta değişmeye devam etmektedir. Bir başka prizmadan olaylara bakalım, hem de takımlarımızın sıralanmasını tahmin etmeye, daha doğrusu kimlerin hakkıdır, diye bir jimnastik yapalım, dedik...
İlk önce, Şampiyonlar Lig’ine  gitmeye kimin hakkıdır, Avrupa Lig’inde hangi takımlar ülkemizi alınların akı ile temsil edebilirler, bulmaya çalışalım? Domestik başka, Avrupa arenası bambaşka, kuşku götürmezdir...

Lider GALATASARAY son yıllarında oyun ve organizasyon olarak, belki de en-kötü sezonunu geçirmektedir. Milyonlarca taraftarını ilk önce ŞL gruplarından çıkamayarak, daha sonra bir türlü düzelmeyen futbolu, onlarca yanlış transferler ile üzdü. Kısacası, GS bu yıl Şampiyonlar Lig’ine gitmeyi pek hak etmiyor. Avrupa kupalarında biraz boy göstermeye, seneye ise, alışık yerine dönmeye çalışırsa, kendine iyilik yapar. 

FENERBAHÇE takımı zorunlu olarak, 2 yıl boyunca Avrupa yüzü göremedi. Hazırlık maçları da olsa, Avrupa'lı rakiplerinden fazla eksiği olmadığını defalarca gösterdi. Yaş ortalamasını aşağı çeker, 2-3 yeni transfer ile, Şampiyonlar Lig’in gruplarından rahat çıkar. Bu yılki durgun ve tereddütlü futboluna rağmen…Özlemin gücü ve Lucescu gibi yolu bilen hoca ile, neden olmasın? Burada sadece problem, fazla domestik futboluna adapte olmuş, rahatını bozmak istemeyen futbolculardan bir an önce kurtulmaktır...

BEŞİKTAŞ Avrupa kupası başarılı maçlardan sonra, artık yeni stadında Şampiyonlar Lig’ini hak ediyor görünümünde. Ön eleme tecrübesi olduğundan, çok rahat gruplara kalır, kaleci ve defans boşluklarını akıllıca doldurursa, bitmek bitmeyen sakatlıkların önüne geçmeyi başarırsa, ŞL gruplarından da çıkma ihtimali görünüyor. Bilic ve ekibi kalıma şartı ile!

TRABZONSPOR Avrupa liginde her zaman başarılı maçlar sergilemiş, bu yıl da on elemeli olsa orayı hak ettiğini düşünmekteyiz. Yeni stadında, Ersun Hoca bu işi başarır ve tüm karmaşa biter, sistem oturur.

BURSASPOR sezon boyunca çok iyi performansına rağmen, sezon başındaki Gürcü takıma elenmesi, sadece Bursalı taraftarları değil, bir çok futbol severi üzmüştü. Yeni stadında, bir yıl daha ‘’piştikten’’ sonra ancak bizi ikna eder, diye düşünmekteyiz.

BAŞAKŞEHİR takımı çok homojen, disiplinli, iyi bir Teknik Director ve ekibe vakıftır. Kendi ‘’minyon’’ stadında bir çok  Avrupa takımını dize getirebilir, ama onun için de biraz daha ‘’pişmesi’’ gerekir düşüncesi ağır basmaktadır.

Süper Lig’imizin düşme hattında hala 4 takım kurtarmaya çalışması ve ortalardaki takımlarla fazla puan farkı olmaması, Lig’in kalitesini göstermektedir. Oralarda bizi çok gerilimli son maça kadar, bilmecelerle dolu anlar beklemektedir.


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Mayıs 2015 Perşembe

HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR



Temiz deha numunesi olduğu kimsenin kuşkusu olmayan Messi, 3 dakika içinde Bayern Münih’i yere serdi. Barcelona daha formda, daha hazır gözükürken, tam bir yıl önce, ayni şeyi Real Madrid yapmıştı…
Son iki yılda Bavyeralılar tam gaza basarak, ezeli rakibi Borussia’da neredeyse futbolcu bırakmadılar. Tüm iç şartlarını zorlarken, Guardiola’nın hayali olan, Barca’lı Tiago’yu alarak, takımını tam anlamı ile ‘’spitz’’ yaptılar!

Pep çok iyi antrenör, olağanüstü bir fenomendir. Barcelona’da başarıdan başarıya koşmuş, forsu Uzay’a fırlamıştı. Kısa bir dinlenmeden sonra, kendi kaderini kendisi çizerek, Bayern Münih takımın başına geçmişti. Almanya’da 2 kez şampiyon oldu, ama bu işi deyim yerindeyse, çocuklar da yapardı. Belki de, Pep bu takıma uymadı. Son yıllarda kendi egosu tavan yaparken, Guardiola bir çok antrenörü vuku bulan hastalığa yakalanmıştı. Pep artık kendi işlerinle değil, başka şubelerin problemlerine kafa yoruyordu. Kendi ellerinle Dünya’nın en-iyi Doktor'unu istifaya zorladı. Sadece bu olay başarısız olmaya yetmiş, çok şeyler anlatıyordu…

Guardiola’nın beden dili de artık  onun bir Hollywood  sanatçısı olduğunu gösteriyor, mimik ve jestleri onlardan farkı olmadığını gözüküyordu. Porto rövanş maçında, skor açık lehine olunca, iki elini bir orkestra şefi, yüzünde duygular ‘’300 İspartalı’’ filmin baş rol kahramanından farklı değildi. Fazla zorlamadan da pantolonu yırtılmıştı…

Benzer durumlarda Alex Ferguson ağzında sakız ile yedek kulübesinden çıkmaz, Mourinho hangi savunma oyuncusunu sürsün diye düşünecekti. Klopp sempatik gülümseyişini göstermez, Bilic sporcusuna kendini öptürmezdi! Her şey tarza bağlı, ama Pep’inki özellikle Bayern Münih gibi pragmatik takıma uymadı, işte…

 Katalan’lı çok iyi hocadır, ama topa sahip olma takıntısı, onun başını yemeye devam etmektedir. İşte akşam yine çok topa sahip oldu da, ne oldu? Çabucak üç büyük köfte, üstelik  mevsim salatalı…Kısacası, bu yıl da Şampiyonlar Ligine ‘’AUFİDERZEİN!’’demek zorunda kalacaktır.
İlginçtir, maçtan sonra Pep alçak gönüllüğünü unutarak: ‘’Messi’yi Dünyanın en-iyi futbolcusu yapmaya kalkıştım, ama sonunda o  beni Dünya’nın en-iyi antrenörü yaptı!’’ Bakalım Bavyera’lı yöneticiler  en-iyisinden daha iyisini bulmayacaklar mı!

Uyum ve zamanlama her şeyden önemlidir, derler…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

1 Mayıs 2015 Cuma

NEREDE O ESKİ FUTBOL?




Gelin bir kez fazla olayları pudralamadan, makyaj kullanmadan, çocukların futbol dedikleri şu şeye, gerçek sıfatlar kullanalım!

İspanya’nın derbisi, Atletiko ve Real maçını örnek alırsak, statta 60.000, televizyonda milyonlarca seyirci 22 milyarderi saçlarını düzeltirken, birbirine burunları yüksekte oldukları için neredeyse bakmadıkları, en-ufak dokunuşlarda kendilerini Piva’da kefaller gibi attıklarını seyretmekteler. Şımarık çocuklar gibi hareketler, dünyanın daha akıllı olan cinsiyetin davranışları...

Kısacası- büyük futbolcular, süper maç oldu! Ceplerini doldurdular, büyük purolu adamları memnun ettiler, ama milyonlarca taraftar yine hayal kırıklığına uğramıştı.

Profesyoneller için bu malın adı ‘’Şampiyonlar Lig’i’’olabilir, ama bizler basit gözlerimizle, bir şeyler olmadığını görebilmekteyiz. Eski futbolcuların marifetlerini hatırlamak, onların futbolunu değerlendirmek, IQ seviyemiz posta kodumuzun rakamını aşması gerekmez…

Raul, Romario, Zidan, Batistuta, Kahn, Nedved, Del Piero, Henry, Kafu, Ronaldo gibi yıldızlar bugünkü ‘’jölelilerin’’ yanında, gerçekten milyonları havalara zıplatmayı başarıyordu.
Evet, rekorlar, atılan goller, oynanan maç sayıları gibi ististatikler gelişiyor. Gelişiyorlar, ama bir başka, çok farklı ortamda…Eskiden top saatlerce semt parklarda yuvarlanırken, şimdi pahalı t-shirtin olmasa, oyuna bile almazlar. Futbolda romantizm aynen kalaycılar gibi unutulmuş, görünmez olmuştur. Bununla birlikte ticari boyutlar eski, fondöten, pudra ve penseden ayrı olan her şeyi süpürüp, yoketmiştir.

Real Madrid takımın yıldızları resmen solaryumdan çıkmayan kuklalara benzemiş,  sanki bakımlarını Paris’in en-sosyetik kuaför salonlarında yapmaktalar. Ronaldo’nun kaşları  her zaman taze biçilmiş  Kırkpınar çayırı gibi dururken, Ramos’un maniküründe sadece renkler eksikti…
Futboldaki gidişat, atletizm, kuvvet, kas kütlesi ve östrojene rota almışken, maalesef  tüm bunlar temiz futbolcu nitelikleri, heyecan ve romantizm hesabına yapılmaktadır. 
Büyük paralar ve şöhretin bitmeyen baskısından, milyonlarca  atan kalplerin ritmi yavaşlarken, düne kadar inandığımız değerlerin hala Finike işaretleri tarafından kirletilmediğini görmek istiyoruz.


                                                                                    Ertan Hatipoğlu

24 Nisan 2015 Cuma

OYUN STİLİ

           



Futbolda kendine saygısı olan her ülke bir oyun stili, yoğurt yiyişi vardır. Dünya arenasında başarılı olanların, çocuklar bile oyun sistemini tarif eder, her spor adamı ezbere bilmektedir.
Futbolu keşfeden sayılır İNGİLİZLER kaleciden rakip ceza alanına atılan paslardan sonra direkt şutlarla bilinir. Yan ve özellikle kafa toplarını çok iyi kullanırlar, bu sistemle yıllarca başarıdan başarıya koşmuşlardır. 
BREZİLYA sistemi ise, topu çabuk sonsuza dek paslarla, rakibini yorarak kaleye gitmeleri ile , damgalarını vurdular.
ALMANLAR santrforunu çok süratli şekilde topla buluşturup, rakiplerini yıllarca üzdüler…
İSPANYA  ‘’tiki taka’’, ‘’bum taka’’ gibi sistemlerle her büyük organizasyonun favorilerin arasına girmeyi başarmıştı.
FRANSIZ  sistemine gelince, topu fazla kendinde tutmak, bazen rakip kaleye gitmeyi unutmaktan ibarettir.
BELÇİKA alt yapıda 4-3-3 sistemini yukarıya taşırken, HOLLANDA total futbolundan vazgeçse de, her zaman parmakla gösterilen ülkelerdir.
MEKSİKA oyun sisteminde fazla anlatmak için içerik bulunmazken, sadece 11 oyuncuları topa fazla ilgi göstermezken, hep birlikte hakemin etrafında dolaşmaya bayılmaktalar.
ÇİN VE JAPONLARDA sistem çok daha basittir- şema, taktik, top, kale yoktur. Tüm futbolcuları evinden Avrupa maçlarını izlemekteler.
AVUSTRALYA VE OKYANUSLARDA futbolcular ‘’tiki taka’’ sistemi yapalım derken, fazla paslardan kafaları karışıp, kendi kalelerine göl atmaktalar.

İşte, kısaca Dünya’da oynanılan, şakasına da olsa, futbol sistem ve şemalar.

Bizim Türk sistemimizi anlatabilen, gören varsa- parmak kaldırsın! Milli takımızın sistemini anlatmak hem çık zor, hemde kolaydır. Kolaydır, çünkü sadece kendi yarı sahamızdakini anlatma fırsatımız var gibi gözükmektedir. Rakip sahasına yıllardır gidemiyoruz da…Zordur, çünkü öyle karmaşık ki, sadece oynayan 22 oyuncuyu değil, hakemler, yayın kuruluşu ve taraftarları kapsamaktadır! Bizde tüm bunlar oyunun büyük parçaları…

Şimdilik Dünya’ya katkımız budur!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

19 Nisan 2015 Pazar

HASAN'IN BALIKLARI

              



SURVİVOR ALL STAR yarışı epey yol almışken, iştirakçileri zorlayan katı kurallar, karakterlerini, niteliklerini ve becerilerini iyice belli etmektedir. Bu doğa şartlarında ayakta kalabilmek, rakiplerini dize getirmek her babayiğıtin harcı değildir. Hem fiziksel hem de beyinsel kendini ve takımını toparlama, bir sonraki yarışlara hazırlama oldukça zor bir iştir. Böyle zor şartlarda rakiplerinden sıyrılmak bir çok beceri, deneyim ister.

Haftalar geçtikçe, bedenler açlıktan güçten düşer, ayakta kalabilen sadece becerikli ve yolu bilenlerdir. Her ödüllü yarışı kazanamayacağınıza göre, beslenmek için alternatif yollar bulmak, yarışmacıların görevidir. Önlerinde balık dolu kocaman bir deniz varken, fırsatı minimum uğraş ile değerlendirmek gerçekten beceri işidir.

Gönüllüler takımında yarışan HASAN bu müsabakanın, gerçekten en-ilginç kişidir. 40 yaşının getirdiği olgunluk ile yanı sıra bir çok özelliği açıkça ortadadır. Takımının hem ruhuna, hem de midesine katkıda bulunmakta, kavgaların, gruplaşmanın en-büyük karşıtı olarak karşımıza çıkmaktadır.
İlk günlerde zıpkın ile, daha sonra serdiği ağ ile, yakaladığı balıklarla takımını aç bırakmıyor.Balığın kılçığı bile faydaları bilinirken, kendisinin insanlara katkısı, hele bu durumda, tartışmasızdır! Toplam 12 vitamininle, bedene enerji verirken, zihin yorgunluğunu kesin giderir. Yapısındaki demir sayesinde kan yaparken, özellikle fonksiyonel yarışlarda avantaj sağlar. Yoğun fiziksel ve psikolojik baskı günlerde Hemoglobin seviyesini düşürmez, kaslara giden oksijen oranını arttırır.

Hasan’ın takımına bir de ruhsal katkısı var. Kendi el becerisi ile bir gitar (!) yaptı ve geceleri şarkıları ile herkesi kendi düş ve hayallerine gönderecek, gibi gözükmektedir.

Takımın birlik ve beraberlik ruhu için ‘’dost evi’’ adında bir kulübe inşa etti ki, sadece adı çok şeyler anlatmaya yeter de geçerdir.

Kısacası, tecrübe, beceri, fiziksel ve ruhsal nitelikleri ile, Hasan Yalnızoğlu SURVİVOR ALL STAR'ı kazanması için mutlak favoridir. Onu zorlayacak rakipleri, fiziksel olarak az çok önde olsalar bile, toplamda Hasan’a yetişmeleri için daha 40 fırın ekmek yemelerini beklemeliyiz…


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

En okunanlar