24 Mart 2014 Pazartesi

MOURİNHO YÜREK YEMİŞ





         Chelsea takımın sezon ortasında bu kadar formda olması, Premier  ve Şampiyonlar ligin finaline giderken, o biçim diri girmesinin arkasında  futbolcuların kalpleri  dakikada 180-lik atışlarda gizlidir. Evet , bu  antrenman metodunu Chelsea’lı futbolcular daha  yazın, sezon öncesi  hazırlıkta haftada  ortalama 5 , sezon içinde ise, 2 kez  uygulamaktalar.Takımın kondisyoneri ve Mourinho’nun uzun yıllar  çalıştığı Rui Furia antrenmanlarını her zaman kısa intervallerle, fakat maksimal kalp ritmi ve genelde top ile uygular. Takımın yüksek aerobik ve anaerobik kapasitesini çok kuvvet antrenmanları ile harmanlanıp, rakiplerinden her zaman sahaya avantajlı, güç sahibi olarak çıkmasını hedefliyor. Bu hedefe ulaşması için futbolcularının kalplerini dakikada 180 nabız atışlarına alıştırıyor!

    Premier ligin yüksek temposu ve acımasız rekabeti, genelde sezon ortasında takımların tempolarını düşürüp, adeta bir girdaba sokuyor. Jose bu durumu iyi bildiği için, önlemini daha sezon başında iyi bir hazırlık çalışması ile almaktadır.
İşte, burada futbolcular haftada 5 kez anaerobik eşiğini aşmayı başardılar. Tabi, bunu yapmak için de çok iyi bir toparlanmanız olmalı. Takımın doktoru Paco Biosca bu konuların uzmanı olarak, tam gaz bildiklerini uygulama şansı bulmaktadır.

   Yüksek anaerobik eşiğine eriştikten sonra, sıra bunu top kontrolü ve 5-6 dakikaya yaymaktır. Tam bir fiziksel meydan okuması! Ayni metodu, fakat haftada 2 kez müsabaka döneminde de kullanılmakta. Burada ağırlıklı patlayıcı ve diğer tür kuvvetler çalıştırılmakta. Tabi, iyi bir aerobik temeli ile...
Mourinho’nun top antrenmanlarında futbolcuların nabızları 180 atışın altında seyretmesi sadece dinlenme intervalinde görebilirsiniz. Yükleme  ve dinlenme intervaller 5-er dakika sürmektedir. Bu antrenmanlar her zaman top ile, dar alanlarda yapılmaktadır. Takımlar 4-5 futbolcudan oluşurken, çok fazla efor ederler. Böylece, dar alanlarda yüksek ritme alışan sporcular,  kendilerini gerçek maçta pozitif anlamında, tanıyamıyor, adeta ‘’uçuyorlar’’.

   Son olarak, tüm bunları elde etmesi için Jose çok iyi bir aerobik temel inşa ediyor.Aerobik kapasitesi yüksek olan futbolcu, anaerobik eşikte daha uzun ve fazla kalır, toparlanması da daha çabuk olur.

   O’na boşuna ‘’spesial’’ dememişler...


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

PLATİNİ'NİN ARZUSU





       UEFA başkanı Michel Platini Şampiyonlar Lig’in finalinde Real Madrid ve Bayern Münih’i görmek istediğini itiraf etmiş! Katalan basınına bakılırsa, özellikle kuradan 1-2 gün önce, Platini arzusunu en-yakın kurmaylarına söylemiş, büyük ihtimal de, birisi ağzını tutamamış…
   Ve tesadüfe bakın, Barca’nın en-büyük ‘’ihanetcinin’’eli, yani Luis Figo kurada tam o ‘’büyüklerin’’ rakiplerini zayıf çekti! Real’e şu anki düşüşe geçen Borussia, Bayern’e ise kendine gelmiş, ama çok zayıf sezon geçiren ManU düşmüşlerdi…Üstelik Barca’ya onu tanıyan ve çok çetin ‘’ceviz’’olan Atletiko çıkmıştı! Olayların kapak olacak tarafına gelince, Figo kuradan sonraki basın toplantıda Barcelona medyasına konuşmadığını adeta haykırmıştı! Sonra sakin, sakin Canal + kameralarına Real’i finale yakıştığını itiraf etmişti…
   Gelelim azını tutamayan Platini kurmayına; Ona göre, bir Real-Bayern finali UEFA-ya epey kar getirecekmiş. Lisbon’da Ronaldo’nun takımı  çok reklam getirir, Pep Guardiola’nın ‘’Adidas’’lı kulübü ise, UEFA-nın finans hedeflerindedir kuşkusuz…Kısacası, Lisbon'un  Lush stadyumunda iki Adidas’lı kulübün çıkması, UEFA-yı mutlu edecektir.
   Çeyrek finallerde 3 Adidas’lı kulüp birbirine rakip olmazken, iki ‘’Nike’’li Barca  ve Atletiko eşleştiler.
   21. yüz yılın futbolu git gide daha fazla bir endüstri halini aldı. Sponsorlar’ın önemi büyük kurumları bazı heyezanlara yöneltmiş durumda. UEFA için süper karlı bir iş olur- kabul, herkes memnun olur- bu da kabul, Dünyanın yarısı Ronaldolu Real’i,  diğer yarısı, Barca ve Arjantin dahil, Bayern’li Guardiola'yı tutacaklardır!
   Tüm bunlar olmasın, yürekler ve spor kazansın, diye hala hazır takımlar var. Onlar, her platformda futbolun sadece maddiyata dayanmadığının arkasındadır.

   Haydi Borussia, tüm hesapları altüst et,  hesap kitap yapmadan, futbolunu oyna!
Geçen yıl yapmıştın…

                                                                                                                    Ertan Hatipoğlu

20 Mart 2014 Perşembe

ADA'DAN GELEN KASIRGA





       Tam 17 yıl  önce,  Haralambus Papadias adında genç bir Yunan sprinter  Dünya salonda tüm siyahi rakiplerini geçerek, 60m. Paris’te birinci olmuştu! Kocaman 17 yıl…
   Sopot’ta yeni bitten Dünya salon şampiyonasında, 24 yaşındaki Britanyalı Richard Kilty büyük bir sansasyona imza atarak, Şampiyon olmaya başardı! Bu organizasyonların acemisi Kilty  üç koşusunda,kendi en iyi derecesini tam 3 kez geliştirdi. İlk önce seçmelerde 6.53, daha sonra yarı finalde 6.52 san. koştu.Finalde 6.49 ile yağdan kıl çeker gibi, Birleşik Amerikalı Marvin Brasy ve Katar’a yarışan Nijerya asıllı Femi Ogunode’nin önünde, mucizeyi başardı!
   Aslında, Richard bir kış sezonun içinde Britanya üçüncülüğünden, Dünya şampiyonluğuna uzanmış, tarihte bunu başarabilen 2. beyaz atlet olmuştu.
Takoz reaksiyon zamanına bakarsak, 0.120 san.  finalde en-çabuk bir reaksiyon gösterdiğini tespit etmekteyiz. Maksimal hızı hakkında somut veriler çıkmasa da, ’’görülen köy kılavuz istemez’’ misali, yazın 100m. neler yapabileceği göstermektedir.

   Geçen yıl 100m en-iyisi 10.10 san., 200m ise, 20.34 gibi epey prestijli derecesi vardır. Hiç kuşku yok ki, her iki branşta 10 ve 20 saniyenin altına inecektir.Şimdi tüm atletizm otoritelinin kafalarında şu soru var : bu yaz Zürih Avrupa şampiyonasında  Cristophe Lemaitre karşısında ne yapabilir? Fransız atlet  9.98 ile  bu dünyada 10 saniyenin altına inebilen tek beyaz atlettir.

   Kuzeyli olduğundan, çabuk pes eden biri değildir. Londra Olimpiyat’ı bayrak takımından çıkarıldığında, ilk önce  öfkesinden İrlanda adına koşacağını beyan etmiş, ama daha sonra dişlerini sıkarak,Britanya bayrağının altında kalmıştı.Ayni bayrağı, finalden sonra öperek sarılıyordu…

   Ünvan olarak Kilty asla bir Valeri Borzov veya Pietro Mennea değildir. Hatta, kendi vatandaşı Allen Wells’e bile henüz yaklaşamaz, ama kasırga bu, ne zaman, nereye kadar gideceği ve süresi tahmin etmek zordur…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu


18 Mart 2014 Salı

BOR'UN MARİFETLERİ





          Elit sporculara kadar, eklem, kemik, diş, yüksek kolesterol ve düşük testosteron veya östrojen seviyesi olanlara katkısı olan bir mikro element. Kısacası, fazla bilinmeyen ve bilinçli kullanılmayan bor mineralini böyle tanıtabiliriz...
   Özellikle erkek sporcular testosteron seviyesini yüksek tutup, hem toparlanma süreçlerini azaltıyor, hem de antrenman ve yarış derecelerini yüksek hedeflemekteler. Kadın sporcular ise, menstrual ağrılarını azaltarak, daha kaliteli antrenman yapabiliyorlar.
   Borun bir başka marifeti amino asitlerin sindirilmesinde yardımcı olmasıdır.Özellikle aromalı olanlar- fenilalanin, triptofan ve tirozin’de çok aktif  rol oynayıp, vücutta intihaplaşmayı durdurmaktadır. Ayrıca, yüksek kolesterol seviyesini  indirdiğini kanıtlanmıştır. Kanıtlanmayan, ama bize göre, borun vücutta herhangi ağrısı olanlara yardımcı olduğu düşünmekteyiz.
   Eklem ve artrit ağrılarda, özellikle ergenlik çağı ve yaşlılıkta 2-3 aylık bor tüketimi, Kalcium,Magnezyum ve  vitamin D sindirimini artırarak, ağrıları büyük ölçüde gidermektedir. Kemik yapı ve sağlamlığını artırarak, bu mineral eklemlerin toparlanmasına ve tedavisine yardımcı olmaktadır. Yokluğunda depresyon, beyin fonksiyonlarda pasifizite, kas ağrıları ve diş eti problemleri gözlenir. Konsantre veya unutkanlık varsa, büyük olasılıkla eksik olan bor mineralidir.
    İnsanlar için toksin olmaması, günlük 10 mg. kadar alınabilir, fakat araştırmalara göre 15 mg. günlük dozun aşılmaması gerekir! Doğal olarak en-çok şu besinlerde bulunur:  kuru üzüm, badem, kuru kayısı, avokado, fındık, ceviz, kuru erik, hurma, şarap (şıra, cabernet), nohut, mercimek, şeftali...
   Gördüğünüz gibi, tüm yukarıdaki besinler güzel ülkemizde mevcuttur.

  Doğal tüketin!



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

PANZER'LER BREZİLYA ORMAN'LARINI AŞARLAR MI?



       Dünya futbol şampiyonasına yaklaşık 80 gün kalmışken, özellikle favori takımlar için zor bir planlanma dönemi başlamıştır. İddialı ülke futbolcuların takvimi oldukça yoğun olduğundan, Brezilya planlanmasını teknik heyetleri adeta ‘’kılı yağdan çekmeye’’zorluyor.

   Almanya bu tür organizasyonlarda üç kez şampiyon olmuş bir ülke olarak, gözü yine kupadadır.En son o kupayı kaldırdıklarında, Berlin duvarı yıkılıyordu…
Alman milli takımda yer alan futbolcuların bu yılki takvimi oldukça yoğun gözükmektedir.Bayern Münih finale,Borussia ise yarı finale çıkarlarsa,Dünya şampiyonası başlama tarihine çok yaklaşmış olacaklar, cepheden- cepheye gitmek oldukça başarılması zor bir hedef gibi görünmektedir. Şampiyonlar ligi finali 24 mayıs, Rio ise, sadece üç hafta sonra başlayacağını, bu sürede futbolcuların formunu korumak veya kaybedip yeniden yükseltmek imkansız gibi gözüküyor.
   Özellikle  defans kurgusu bozulmaması gerekirken, Bayern’li iki yıldızın Philip Lahm ve Jerome Boateng’in formları teknik kadroyu bakalım ne gibi varyasyonlara itecektir.Orada Low'ün gizlice arnavut asıllı, Sampdoria'lı Shkodran Mustafi'yi hazırladığını bilmekteyiz. Orta sahada çok alternatifleri olmalarına rağmen, Schweinsteiger ve Toni Kroos’un muhtemel form düşüşleri takımın performansına nasıl yansıyacak, hep birlikte göreceğiz. Gerçi orada Mesut Özil gerçeği de var... Son zamanlarda form düşüklüğü ve 3-6 haftalığına ‘’kaybolması’’, akla ‘’bataryaları şarja’’ mı aldı sorusunu getirmektedir. Kısacası, Rio'da süper bir Mesut izleyeceğiz ve takımı için çok önemlidir, diye düşünmekteyiz.

   Hücum bölgesinde Almanya’nın sıkışık maç trafiği gözükmese de, Joachim Löw gizlice Arsenal’in Premier Lig’i şampiyonluk iddiası bitmesine yöneliktir, zira orada  Podolski dışında Mesut ve defans Mertesacker oyuncuları vardır. Bu üçlü ne kadar erken Dünya şampiyonası hazırlığına fiziken ve kafaca başlarlarsa, o kadar Almanya takımına katkıları fazla olacaktır.Bayern Münih takımı mart ayı sonuna kadar lig şampiyonluğunu ilan ederse, bir cephesi eksilmiş olup, kuşkusuz önlerini daha net göreceklerdir...

   Aslında Almanya başka bir yol da izleyebilir; Grubunda rakip olarak sadece Portekiz gibi gözüktüğünden, özellikle Bayern’li starlarını çıkarmayıp, onlara ‘’şarj’’ zamanı tanıyıp, turnuvanın 2. aşamasından itibaren sürmektir. Bu seçenekte sadece defans bloku değiştirmek gibi büyük risk mevcuttur. Tam bir bıçak sırtı… Ama, gruptan çıkarlarsa,daha sonraki yolları açık gözüküyor!
Bu yol onları 4. Kupaya kadar götürür, bunu gerçekleştirmek için hem teknik kadro, hem de Dr. Hans-Wilhelm Müller-Wohlfahrt gibi bir silahları var...

   Panzerler- ileri!


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

12 Mart 2014 Çarşamba

DAİMA PİŞTİ





          Geçen ay ‘’Nike’’ şirketinden futbolu tamamen değiştirecek, ihtilal yaratacak bir yeni ürün üzerinde çalıştıkları beyan etmişlerdi. Hatta, içinde dünya yıldızların ürünü tanıtım videosu oynatmışlardı. Videoda ürün gözükmezken, bizim Arda Turan da memnuniyetini haykırıyordu. Her şey 6 mart tarihine Barcelona’da gösteriye odaklanmış, yeni futbol ayakkabısı ‘’Magista’’yı tüm dünya’ya tanıtacaklardı.
   Çok gizlilik içinde yapılmasına rağmen, şirketin en-büyük rakibi ‘’Adidas’’ istihbarat etmiş, çabuk davranmıştı! Rakibin tanıtım tarihinden bir gün önce, FİFA ve UEFA online kanalında başka yeni ürün dizaynı tanıtmayı başarmıştı - Primeknit FS!  ‘’Adidas’’ın yeni ürünü futbol ayakkabı ile çorap, kalçın arasında bir hybrid olup, ‘’yeni deri’’ hissi vermekteydi. Önceleri çıkardığı Primeknit modelin daha  kalitelisi ve kullanışlısı olduğunu iddia ediliyordu.
   Şimdilik, Adidas ezeli rakibine ofsayttan da olsa bir gol attı, ama asıl kapışma Lisbon Şampiyonlar Lig’i finalinden sonra, Dünya Kupasına kalan süreçte olacaktır. O 20 günlük süreçte her iki şirket yeni ürünlerini var gücüyle tanıtmaya çalışacaklardır.
    Tüm bu olaylar piyasada ne gibi amansız ticari savaşlar ve kullanılan taktiklerin ne derecede yasal olduklarını, hepimiz tahmin etmekteyiz.  Her  gün Oregon ve Herzogenaurach’ta yüzlerce eleman deneyler, araştırma ve en-önemlisi rakiplerin istihbaratı ile uğraş vermektedir. Rakibin öne geçmesine izin vermek, binlerce işten çıkarılmış çalışan , ebediyen kaybolmak demektir…

   Burada başka bir acı gerçek ile, gittikçe yüzleşmeye mahkum olmaktayız; Büyük  spor giyim firmaların kafalarında futbol bir ürün oyununa dönüşmüş durumda. Erkeklik, cesaret ve beceri onların kitabında yoktur. Bir çorap futbolu değiştirir iddiası, bunları açık anlatmaktadır. Yanlış anlaşılmasın, futbol ayakkabısının tarihi gelişmesine saygımız sonsuzdur, ama her şeyden once insan faktörü, yani futbolcunun becerileri önemli oldukları, düşünmekteyiz. Herhalde, şimdi Burak Yılmaz yeni ‘’Magista’’larını giydiğinde, gollerini ikiye katlayacak, diye naif düşünen yoktur!? Ayrıca, bu gidişle futbolcu formaları bir kaç yıl sonra dalgıç formalarına  benzerse, hiç şaşırmamamız gerekecek.

   Ama, yine de, iddialar doğru çıkarsa, Türkiye Süper Lig’ine hemen bu ürünlerden gönderilmesi gerekir!
   Çok acil...

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

6 Mart 2014 Perşembe

SALONDA DEV CÜCE'LER

                                             


         Cuma gününden itibaren atletizm tanrıları  Polonya’nın Sopot kentinde  ERGO Arena’da üç gün  bu dünyanın en-iyi atletlerini belirlemeye çalışırken, milyonlarca seyirciye o inanılmaz ziyafeti sunacaklar.

   İAAF politikası olarak uygulanan yüksek barajlar bir taraftan yarışları daha konsantreli yaparken, diğer taraftan, aynen Tenis ve Formula 1 gibi, sadece bir elin parmakları kadar kahramanlar saymak zorunda kalmaktayız…
   Yarışa iştirak eden ülkelere baktığımızda,nüfusuna ve topraklarına yakışmayacak şekilde az atletle gelen ülkeler göze batmakta.

   Bir Avustralya mesela, Dünya atletizm şampiyonasına sadece 3 atletle katılma ‘’zahmetinde’’bulunmuş! Son yılların en-büyük yıldızlarından Sally Pearson’u izleme heyecanı ‘’kanguruların’’ülkesini az da olsa affeder diye, düşünmekteyiz.
Sadece 2 yıl sonra Olimpiyat düzenleyecek Brezilya 5 sporcu ile Sopot’a gitmesi, tüm atletizm severleri üzerken, bir tek Fabiana Murer’in sırıkta iddialı olması,’’sambacılara’’ yakıştıramadık.
   Meksika gibi büyük ülkenin sadece bir sporcu, uzun'cu Luis Rivera’yı gönderebilmesi, gerçekten bir çok insanı hayrete düşürmektedir. Futbolda olduğu gibi, daha fazla ‘’sombrero’’ hem piste, hem de tribünde görmek fena mı olurdu?
   Ya, Arjantin'e ne demeli? Onlar da sadece bir atlet,  gülleci German Lauro ile, son sıralardan el kaldırmaktalar. 
   Tek sporculu başka, dev bir ülke daha var- Hindistan! Tamam, nedeni belli, çok sayıda sporcusu cezalı, ama uzay’a gitmiş, Dünya’ya yazılım ve teknoloji satan bu dev ülkeye hiç yakışmamış…
   Norveç nüfus olarak belki yukarıdaki ülkelerin sadece bir şehri olabilir, ama ekonomisi ve özellikle atletizmde gelenekleri ile, önde giden bir ülkedir. Ne yazıktır ki, onlar da Sopot’a sadece bir atlet, devşirme sprinterleri Ezinne Okparebo’yu gönderebiliyorlar! Anlaşılan, kafalarını kar tepeciklerine fazla gömmüşler...
   Olimpiyat yılı veya hemen sonrası olsun, anlayabiliriz, ama dört yıllık dönemin tam ortasında, tam fazla sporcu ile girmek varken bu kıtlık…

   Bize gelince, malum,  sadece üç atlet gönderebiliyoruz. Dokuz yıllık eski federasyondan kalan mirasımız bu; üç atlet, ikisi Kenya asıllı, sonradan türk olmuş sporcular. Anlıyoruz, her sporcunun kendisine imkan sunan, gelişimini temin eden ülkeden yarışması normaldir. Ülkeye faydaları ise, güya lokomotif rolü üstleniyorlarmış!?
  Türk atletizmi bu filmi izledi artık, ''Haticeyi'' hep birlikte görüyoruz!
   
   


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

En okunanlar