10 Ekim 2014 Cuma

ALLAH'IN HAKKI ÜÇTÜR

Allah’ın hakkı üçtür

Ertan Hatipoğlu

Ne zaman “Hoca takımına 3 gün dinlenme verdi” haberi okusam, ilk önce güler, sonra içimde bir isyan başlar. Ne yani, takım maraton mu koştu, yoksa Everest tepesini Kuzey tarafından mı tırmandı?
Özellikle G.Saray gibi elit bir takımın hocası Cesare Prandelli bu tür aralara sebep ise, daha da duyarlı olmaktayız. Hocamız perşembe sabahı antrenmanını yaptırmış ve “Chao” deyip, bir sonraki antrenmanı pazartesi günü, diye ilan etmiş!
Bir profesyonel sporcunun antrenman-eğitim sürecini bu 3 gün dinlenme olayı nasıl etkiler? Tek kelimeyle: Olumsuz!
Bir kere “fazladan tamlama” prensibini bozar, antrenmanın “kesintisiz” kanununa da aykırıdır. Formda olanlar “geriye dönüş” biletini alır, formsuzlar ise hedefinden uzaklaşır.
Bir italyan’a süperkompenzasyon prensibini anlatmaya kalkışmayacağız ama Jakovlev’in bu konudaki eserlerine bir daha bakmasını önermekteyiz. Tecrübeli hoca da olsa insan zaman zaman bu tür “tazeliklere” ihtiyaç duymalıdır.
Hatırlayacaksınız,  3 gün dinlenmeleri Bursa takımında geçen yıl sevgili Christoph Daum,  birkaç kez uygulamıştı… Sonradan hayırlı bir iş için, oğluna gelin istemek için Almanya’ya gitmek zorunda kaldığı anlaşılmıştı. Hocanın mazereti vardı…
Acaba Prandelli benzeri bir nedenle mi takımı o kadar gün boş bırakıyor? Öyle bir durum varsa peşinen söylesin, biz anlayışlı insanız, anlamaya çalışırız…
Galatasaraylı futbolculara bir tavsiyemiz olacaktır: Siz siz olun, arada bir antrenman yapın, formdan düşmeyin!
Bazen biz hocalar da saçmalıklardan muaf değiliz…

8 Ekim 2014 Çarşamba

PREMİER LİG BEYNİ KORUYOR




En son Londra derbisi Chelsea-Arsenal maçında  Thibaut Courtois ve Alexis Sanchez arasında çarpışma  kaleciyi kafasından yaralamış, saha kenarında tedavi gördükten sonra, takım  doktoru Eva Carneiro izniyle maça 14 dakika devam etmişti. Bu olay başta Headway Vakfı tarafından çok eleştirildi. Bilindiği gibi bu vakıf futbolcu kafa yaralanmalar ile ilgili  uzmanlaşmış bir kuruluştur. Chelsea takımın yaralanmış kalecisini yeniden oyuna sokmak son derece tehlikeli ve sadece kulüp doktorun alacağı bir karar olmaması gerektiğini vurgulamıştı.

Vakfın baskıları haklı bulundu ve Premier Ligi yönetimi yeni tıbbi kurallarını hatırlatalım:
-       Kafasında sakatlık geçiren herhangi futbolcu derhal oyun alan dışına çıkması gerekir.
-       Teknik ekip sakatlık geçiren futbolcuyu yeniden oyuna dahil etme kararı kesinlikle yasaklanıp, son karar kulüp doktoruna aittir.
-       Ev sahibi takım 3. Doctor temin etmek zorunda.O her iki takım doktoruna yardımcı olacaktır. Ayrıca, olayın videosunu izleyip, durum tespiti yapıp meslektaşlarına yardımcı olacaktır.
-       Premier Liginde oynayan her futbolcu aralıklı olarak nefroloji muayeneden geçmesi zorunlu olup, beyin sarsıntı geçirenlerin takibi kolaylaşacaktır.

Courtois ‘’Stanford Bridge’’ oyunun 10. Dakikasında sakatlandı, 14 dakika oynadıktan sonra diğer kaleci Petr Cech ile değiştirilmek zorunda kalmış, hastaneye götürülmüştü. Televizyondan gördüğümüz kadarı ile Thibaut’un kulağından kan akmaktaydı. Bu durumda onu yeniden 14 dakika da oynatmak son derece tehlikelidir.
İşin asıl enteresan tarafı Belçikalı kaleci önümüzdeki birkaç gün milli takımında Andora ve Bosna’ya karşı oynayıp, oynamayacağı. Belçika teknik direktörüne göre Courtois oynayacaktır, Mourinho da kendi tıbbi ekibine güvendiğini beyan ederek, bu ihtimali neredeyse gerçekleştirmiştir.

Tüm bu gelişmeler insanın aklına Petr Cech’in o ünlü kaskı  getirmiyor, değil. Hiç olmaz ise, tüm kaleciler bunun gibi önlem almaları, kural olarak tüm Dünyada uygulanmaya zamanı gelmedi mi? 
                       

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

EMRE'NİN MASKESİ

            


Aklın yolu birdir, derler…Fenerbahçe takımında yaş ortalamasından dolayı, eksik hazırlık dönemini telafi yollar aranırken, iki yoldan biri, yani yüklemeleri yükseltmeyi sakıncalı bulmuştuk. Geri kalan sadece bir yol, özel çeşitleme antrenmanları ile, takımın performans seviyesini yükseltme, seçenek olarak kalmıştı.

İşte, bu meyanda Emre Belözoğlu’nun kullandığı son 2 yılda özellikle, çok modern, bir o kadar sonuç veren bir metot - TRAİNİNG MASK 2.0! Dünyada son derece moda, çok yaygın bir çalışma türüdür. Yüksek rakımdaymış gibi, oksijeni basınç nedeni ile, güçlükle alınması, zorlaştırılmış şartlarda antrenman yapmaktır amacı. Üstelik yeni modellerde rakım seviyesini ayarlayabilir bir seçenek sunmaktadır. Şöyle düşünün: ‘’Ben Erzurum’da 2000 metre rakımda antrenman yapmak istiyorum!’’ dediğinizde, maske hemen ayarlanır ve siz o şartlarda çalışabilirsiniz.

Diyafram’ınızı güçlendirirken, anaerob (oksijensiz) kapasitenizi artırıyor, genel aerobik( oksijenli) seviyenizi yukarılara taşırken, tüm bunları daha kısa antrenman süresinde gerçekleştirebiliyor. Yani uzun ve meşakkatli antrenman yerine çabuk, dokunaklı bir çalışma ile tüm vazifeleri çözmeniz mümkündür. Genel dayanıklılık seviyesini tavana taşıdığı için, depar sayısını artmakta,  toparlanma süreçlerde azalma gözlenir.         

Tabi, kullananlar aynen yüksek rakımaymış gibi, özellikle uyum süreçlerinde antrenmanların şiddetine dikkat etmelidir. Emre olayında tespit ettiğimiz bir gerçek vardır. Tecrübeli futbolcu son derece profesyonel yönlendiriliyor. Sakatlık tedavi sürecini uyum sürecine saydı ve alıştırarak yüklemelerin şiddetini ayarlamış gözükmekte. Milli ara biterken o çok fazla yol almış olacaktır.

Özellikle, son zamanlarda Türk futboldaki duraklama süreci benzer modern metot ve araçlarla atlatılması daha kolay olacaktır. Emre kardeşimin kullandığı bu antrenman tekniği umarız mücadele, basket, yüzme ve atletizm gibi sporlara örnek olur, daha ileriye, hakettikleri seviyeye ulaşırlar! 


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

7 Ekim 2014 Salı

VARLIKTA YOKLUK



Filenin Sultanlarını izlerken  üzülmemek, bu kadar imkanlar içinde olmaları ve karşılığında bu performansa anlam vermek, inanın mümkün değil. Karşılarına gelen biraz dirençli, biraz voleybol kültürü olan her takıma boyun eğilmelerine inanın insanı üzüyor.

Bir ülkenin herhangi bir spor dalı başarılı olması için 4 faktör vardır: yetenek seçimi, antrenman-eğitim süreci, ülkedeki o spora verilen değer ve sonuncusu- materyal ve finans olanakları. Uzaydan da baksanız bizim voleybolumuzda en-zayıf nokta antrenman-eğitim sürecidir. Diğer faktörlerde zaten Dünyayı kıskandıracak kadar ilerideyiz…

Filenin Sultanlarını dize getiren işte bu antrenman süreci. Bizim sultanlarımız formsuz ve yorgun gözükmekteler. Bulgaristan maçında rakip Vasileva gibi örneğin, yüzlerinde o taze ifadeyi göremedik. ‘’Sportif form’’ ve ‘’antrenmanlı’’ sporcu arasında o büyük fark iyi anlaşılmamış, her turnuvaya  neredeyse sadece ‘’antrenmanlı’’ gidildiğini görmekteyiz. Hal böyleyken, sürpriz malubiyetler, elenmelerden kurtulamıyoruz. Özellikle Dünya Şampiyonası gibi 100% süper formda olmamız gerekirken. Kısacası, yanlış planlanma, her Grand-prix’e ayni takım ile iştirak,  jetlag fiyaskoları…

Sporcular tarafından düşünürsek, gergin Türkiye, Şampiyonlar ve ÇEV ligleri için forma girme mecburiyeti. 2-3 girmeye mecbur olmadığımız Grand-Prix turnuvalar ve Dünya Şampiyonası. Şimdi söyleyin, bir yılın içinde 5-6 kez forma girmek mümkün mü? Değil…

Brezilya ve İtalya her turnuvaya katıldılar, ama öylesine, rotasyon uygulayarak... Şimdi Dünya Şampiyonasında, yani gerekli anda çok farklı, formda ve sağlam gözüküyorlar. Planlanma, strateji bu- turnuvaları sadece hazırlık amaçlı kullanırlar ve oradaki sonuca bakmazlar. Yılın en-önemli musabakasında zirve yaparlar. Biz ise ayni sporcuları her organizasyonda kullanmaya çalışırız.   


Kuşlar son baharda sayılırmış, derler…

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

NOT: Bu yazı yaklaşık 10 gün önce, Sırbistan ve Bulgaristan hezimetlerinden sonra yazılmıştır!


6 Ekim 2014 Pazartesi

ÇADIR'IN ANAHTARI




Süper ligimizin daha 5 maçları henüz oynandı ortalık sakat futbolculardan geçilmiyor. Fatih Hocamız kimi kalede oynatacak bulamaz halde, transfer edilmiş çok pahalı yıldızlar en-az bir kez sakatlanıp, takımlarına katkılarını veremez durumdalar. Bunların yanına ‘’kız fizikli’’ futbolcuları da ilave edersek…
Kasların kuvvet ve sağlamlığı sırı galiba beklenenden daha basit ve bize yakınmış. E, hemen antrenman yapmadan olacak, diye düşünmeyin, ama bir vitamin var ki, yardımcı olacaktır.

Herkesin bildiği vitamin D bir çok deneyden sonra, doğru miktarda her gün alındığında kas fibillerini (doku hüçreleri) güçlendirdiği ortaya çıkmış durumda! Bir çok sporcu üzerinden yapılmış araştırma, D vitamini seviyesi yüksek olanlarda daha güçlü oldukları ortaya çıkmıştır. Bir çok kişi D vitaminin sadece kemiklerin kalsiyum emiliminde önemli rol oynadıklarını düşünmektedir oysa ki, kas kuvvetine katkıları fazla olduğu ortaya çıkmış durumda.
 
O zaman futbolcularımızın önünde ne miktarda kullanmam gerekir sorusu gelmektedir? Bilim adamlarına göre, günlük doz 0.015 mg. olmalıdır. Bu miktar yaklaşık 100 gram balıktan temin edilir.

Balık sevmeyenler için yumurta, süt veya  tahıllar gibi seçenekler mevcuttur.

Doğal tüketin, ayakta kalın!


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

5 Ekim 2014 Pazar

EMRE BELÖZOĞLU OLAYI

            


Emre Belözoğlu türk futbolu ve en-son Fenerbahçe Kulübüne uzun yıllar hizmet etti, etmeye de devam etmektedir. Epey bir zamandan beri de elit sporun olmazsa olmazı haline gelmiş sakatlıklarla başı derttedir. Eskiden Hamstring problemi vardı, özellikle Atletico Madrid takımında oynadıktan sonra, o sakatlıktan kurtulmuş, bu sefer kasık problemleri nüks etmişti…Atletico’nun fitness hocası Oscar Ortega ve  takım doktoru Jose Villalon Emre’nin Hamstring problemini çözdüler ve  uzun zamandan beri o bölge sessiz kalmış, futbolcu başarılı oynuyordu. Fenerbahçe takımına döndükten sonra, Emre bu sefer kasık bölgesinden problemlerden dolayı bir çok maça çıkamadı, tedavi görüyordu.
Bu sezon çok iddialı, formda, özellikle isabetli pas oranı katkısı ile Fenerbahçe takımına tam faydalı oluyordu.
Derken…
Bu sefer antrenmanda Hamstring'lerinde 2. Derecede yırtık oluşmuş, yine  tedaviye başlamıştı. Süreç belli- 2-3 hafta takıma katkısı olamayacak, Milli maçına çıkamayacaktır. Yine kulübün sağlık ekibi seferber olacak, mucizelere imza atmak için uğraşılacaktır...    

Hamstring kasının sakatlanan bölgesine yine belli prosedürler uygulanacak, arızalanan bölge bir an önce düzelmesi istenilecektir. Tüm bunlar güzel de, sakatlığın sebebini bulmak, o duruma düşmemek daha önemli değil mi?

Emre gibi tecrübeli, son derece iyi bir profesyonel hemen hemen her ihtimalin tedbirini almış, fazladan titiz davrandığından hiç şüphemiz yoktur. Ama, yine de lafı fazla dolaştırmadan, söylemek zorunda hissettik...   

Kalça kemik ve femur (uyluk) kemik başının tutulduğu yerde kalça eklemi dediğimiz bir yuva vardır. Femur kemik başı orada, belli yuvada hareket eder. Elit sporda, özellikle futbolda bazı hareketlerde o femur başı kapsülde(yuvada) pozisyonunu az bir şey değiştirir ve geri yuvasına dönmeyerek, bir kaç gün içinde başka yuva kurar. Biraz daha farklı açılı… Genelde bu olayı sporcular hissetmez, önlem almazlar. Yeni yuvasında bu sefer farklı sinirlere dokunulurken, Hamstring gibi bölgeler ‘’uyarısız’’ kalırlar ve ilk süratli antrenmanda hasar oluşur. Sporcu da şaşırır, anlam veremez…Çözümü ise hiç bulamaz, tedavi üzerine tedavi görür…

Bizden bu kadar, önlemini takım ekibine bırakmaktayız...


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

2 Ekim 2014 Perşembe

FENERBAHÇE'NİN TELAFİ YOLLARI




Fenerbahçe futbol takımı malum geçen yıldan beri Şampiyonlar Lig’ine gidemiyor, ciddi bir parasal gelirden, ayrıca Dünya futbolundan uzak kalmaktadır. Bu yaz hazırlık döneminde, Avrupa’nın önde giden takımları ile oynanan hazırlık maçları bu boşluğu bir nevi doldurmak amacı ile yapıldı. Bu konuda o planlama ve bağlantıları organize edenler, gerçekten takdir edilecek kişilerdir.

Şampiyonlar ve Avrupa lig maçları başlamışken, Fenerbahçe takımı hem finansal hem de seviye çıkarlarını en-azından korumak, kayıplarını telafi etmek zorunda. Sadece forma satışları ile, bu çark dönemeyecek, amatör branşlar da olumsuz etkilenecektir.   

Bu durumdan kurtulmanın tek yolu Asya kıtasındaki  ve okyanus ötesi ünlü takımları ile dostluk maçları yapmaktan geçmektedir. Malum, Asya ve Kuzey Amerika’nın kulüpleri Avrupa’dakiler gibi yoğun sezon geçirmiyor, kısacası bu tür maçlara, özellikle Türkiye’nin şampiyon takımı ile maç oynamaya fikrine sıcak bakacaklardır.

Fenerbahçe takımına gelince, o maçları hafta arasında, özellikle Milli aralarda, sezon sonuna kadar yapılır. E, biraz yol yorgunluğu olacaktır, ama iyi bir organizasyon ve uçuş planları ile, üstesinden gelinir. Ayrıca, milli aralarda oynayamayan milli futbolcuların yerine gençleri oynatıp, yeni yetenekleri keşfetme ve takımı yavaş yavaş gençleştirme yoluna start verilir. Saat farkı ve jetlag olayına gelince, toplam iki günde didip, maç oynayıp dönülürse sadece yol yorgunluğu oluşur, o kadar. Organizma uyum süreçleri ile yıpranmaz, peşinen söylememizde fayda vardır... Yılda 5-6  maç yapılsa hem kulüp kasasına para girer, hem de yukarıda saydığımız diğer faydalar elde edilir.
Bu maçların organizasyonunda hiç kuşkusuz, takım sponsorları da devreye girecektir.

Çalışan demir ışıldar, demişler...


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar