1 Eylül 2015 Salı

FATİH TERİM’İN YÜKSEK PİLOTAJ TEKNİKLERİ





3 ve 6 Eylül tarihlerinde, Konya’da Milli Ulusal takımızı ardarda 2 çok önemli sınav beklemektedir.  İlk önce Letonya ile karşı karşıya gelecek, daha sonra ise,  Hollanda ile çok çetin geçecek bir maç beklenmektedir. Bu maçlardan maksimum puanlar almamız mecburi olduğundan, Milli takımlar teknik sorumlusu Fatih Terim ve ekibi çok ciddi çalıştıklarını bariz bir şekilde görünmektedir.

Birincisi, maçı geleneksel İstanbul statlardan Anadolu toprakların içine, yani Konya’ya alınması, Fatih Hoca’nın niyetini hem biz, hem de rakipleri hemen anlamışlardır. Bu çok kuvvetli mesajın içeriği dolu olduğunu 45.000 seyirci geldiklerinde daha net göreceklerdir.

İkincisi, tamamen fizyolojik açısından, konuk takımlarını zora sokulabilecek bir sınavdır. Konya yükseklik rakımı 1000m. çıvarında olduğu bilinmektedir. Kıta, kuru iklimini  konuk her iki takımı da fazla zorlayacağı bir gerçektir.

Bizim takım bu gece saat 24.00 sularında Konya’ya ulaşacak, otellerine geçecektir. Maç saatine kalan  33 saat  futbolcuların rakım uyum moduna geçmeden ilk maçımızı oynamış olacağız. Bu deniz seviyesinde ikametgah eden futbolcular için geçerlidir. Diğer, daha yüksek rakımlarda, Ankara, Kayseri, Eskişehir, Sivas, hatta Antep gibi yerlerde takımlarda oynayanlar için önemi yoktur. Onlar fiziksel, uyum acıdan bu maçta problemsizdir.

Daha sonraki günlerde, Hollanda maçına kadar, takımımız Konya’da kampta kalacak ve yükseklik uyumunu tamamlayarak( 5.-6. gün) asıl meseleyi halletmeye çalışacaktır. Futbolcuların organizmalarında fiziksel yükleme dışında hiç bir süreç olmayacak, yani gereksiz uyum süreçleri ile meşgul olmayacaklardır.

İşte Fatih Hoca’nın ince ustalığı, işte galibiyetleri hazırlayan ince detaylar. Konuk takımlar Hoca'mızın Şemazen dansını izlerken, takımımızın ayakta olduğunu yeniden doğduğunu anlarlar...

Hakikat alemine geçtiğimizi anlarlar!





                                                                                                Ertan Hatipoğlu

DAFNE SCHİPPERS’İN YAPTIKLARI…






Pekin’de  bir çok atlet dereceleri ile bize atletizm ziyafeti sunmuş, ama bir tanesi far ki, yaptıkları ile deyim yerinde ise, ‘’bir taşla çok kuş vurdu!’’ Özellikle 200m. derecesi 21.63 ile, hem Avrupa rekoru, hem de ebedi listede Dünya’da 3. Derece olarak imza atmıştı!  Derece olarak, önündeki sporculardan bir tanesi genç yaşta öbür dünyaya göçmüş, diğeri ise, iyi tezgahlanmış  doping skandalı ile, rezil olmuş,  atletizmden ebediyen uzaklaştırılmıştı… Avrupa rekorunu (21.71) 1979 yılından kalan, efsanevi  DDR atleti Marita Koch kırmıştı. 

Uzun yıllar atletizm sporunda büyük tartışma sürüp gitmektedir. Eski Dünya rekorları, özellikle DDR atletlerin yaptıkları, güya doping ile elde edildikleri, bunları silinmesini isteyen bir kitle vardır. Bunları kendi ülkemizde de görmekte, okumaktayız. ‘’Sporun Baronlarına’’, deneyimli ağabeylerimize yakıştırabilmekteyiz, ama dünkü ‘’ergenleri’’insan dinlerken, gülmesi gelmektedir…Bir sporcunun rekorunu neye dayanarak elinden alabilirsin? Bu kızların numuneleri ya negatif, ya da pozitiftir. Madem ki, numuneleri negatif, yakalanmamışlar ve felsefeleri kesip, nokta koyulmaktadır. Bazılarına göre ‘’bir şeyler’’var ise, şüphelenmişler ise, bu onların problemidir!

Tüm bunlardan dolayı, Dafne’nin koşusu, tüm ‘’şüpecilerin’’ ağızlarını sonsuza kapatmalarını, eleştiri oklarını başka yöne çevireceklerini düşünülmektedir. Uçan Hollandalı kız onların şüphelerine son vermiş, yetenek, emek ve iradesi ile, en-son  ‘’paranoyak’’ uzmana gerekeni vermekteydi. Bu derecesi ile Schippers  sadece Koh’u değil, yine DDR orijinli atlet Haike Drechsler’i tarihe gömüyordu…Üstelik, koştuğu rekor menşeyi belli olmayan  yarışta değil, kocaman Dünya şampiyonasında, sıkı kontrol elekten geçerek, yapılmıştır!

Dafne Schippers şimdiden efsane Fanny Blankers-Koen ile kıyaslanmaya başlanmış, 70 yıl önce bir Olimpiyatta 4 altın madalya alan ‘’uçan hollandalı’’ile benzetiliyordu. Çok kısa zamanda Dünya’da sprint kraliçesine dönüşmüş, kendi ülke atletizm Tanrıca'sının hak eden mirasçısı oluvermişti.

                                                                                               

                                                                                                                Ertan Hatipoğlu

25 Ağustos 2015 Salı

FENERBAHÇE'NİN İŞLEVSEL PROBLEMİ

             



Fenerbahçe belki Dünyada yüksek rakımda kamp tesisleri olan tek kulüptür. Ne yazık ki, bu nimeti tesis açılışından beri kulübün futbol takımı bir türlü kullanamıyor. Ersun Hoca’dan beri 12 gün kalma tarifesi  anlaşılamaz neden veya nedenlerden bozulmuyor, sporcuların antrenman faydası görecek 3 hafta süresine, ilginçtir, kimse yanaşmıyor…

Takım hemen deniz seviyesine, sıcağı, neme ve kirli havaya sokuluyor, oradaki nimetlerden anlaşılamaz bir biçimde kaçılıyor. Neticede, verimsiz antrenmanlar, klimalı kondisyon merkezlerinde vakit kaybetmek, gecelerde kesintili uykular, toparlanmadan ertesi gün saunada gibi antrenmanlar…
Oysa ki, takım yukarıda kalsa, serin ortamda antrenmanlar yapar, ailevi problemlerden bir nevi uzak kalacaklardır. Akşamları ise, yorganlar ile yataklarına girip, uykularını doya, doya alacaklardır.

İstedikleri maça, hazırlık veya lig olsun, helikopter kiralayıp, dakikalar sonra ulaşır, maçı oynayıp, tekrar tesislere dönülebilirdi. Yurt dışı maçlarına yine helikopter ile İstanbul havalimanına gelinir, uçağı binip, saatlere Dünya'nın en-uzak noktalarına ulaşılırdı.

Kısacası, yaklaşık 2 ay, yani bugünlerde son verilecek bir kamp dönemi yapılmalıydı…Çeşitleme aranıyorsa da, ilk 20 gün yurt dışında yüksek bir yerde kamp yapılabilir, daha sonra ‘’Topuk yaylası''na geçilebilirdi. Her türlü tıp, kontrol ve araştırma, ayrıca sakatlıklar, 2 saatlik İstanbul'da bir kaç günde yapılabilir, tekrar yukarıya dönülebilirdi.

İstanbul’a kesin dönüşte uyum süreçlerine dikkat etmeli, milli arayı kullanarak, futbolcuların yeni mekanı, yanı Fenerbahçe  Samandıra tesislerine göre, ayarlanabilirdi.

Yukarıda çizdiğimiz model hazırlık dönemi yapılsa, özellikle bu kadro ile, problemsiz hedeflere ulaşılırdı. Hiç kimsenin de ‘’takım yeni, uyum için zaman gerekir!’’demesine gerek kalmazdı. 

Çıkış yolu var mı, var! Tüm yapılamayanları bundan sonra, hareketli bir biçimde inşa edilebilir, takımı istenilen işlevsel seviyeye getirilebilir. Ama çok daha zor ve sakatlık riski yüksektir.

Her şeyin bir zamanı var, çünkü...



                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

22 Ağustos 2015 Cumartesi

SUÇLU'LAR, AYAĞA KALKIN!





Tam 3 yıl sonra, türk atletizm tarihinde ilk ve tek olimpiyat altını CAS kararı ile elimizden alındı. Ne kadar da üzülsek, azdır...

Her şey 2012 yılı kasım ayında başlamış, Atletizm Federasyona patronu İAAF-den Aslı Çakır ile ilgili biyolojik pasaportta anormal durumlar olduğunu,  sporcumuzun savunması istenmekteydi. Apartopar savunması, çok komik ve amatör ifadelerle gönderildi ve 3 yıllık izdirap başlamış oldu. O zamanki kulüp doktoru  ve akıl hocası Ahmet Karadağ, Aslı olimpiyat şampiyonu olunca kanal kanal dolaşıp, sporcuya ne kadar çağdaş sistem uyguladıkları ballandıra, ballandıra anlatmaktaydı... Vazifesi ve görevi olmamasına rağmen, sporcuyu o kadar sahiplenmişti ki, o önemli savunmayı kendi elleriyle yazmıştı. Yazmıştı, ama İAAF Tıp Komisyonu savunmayı okurken gülmekten bayılacakmış ki, hemen TAFederasyon'una  ‘’gereğini yapın!’’ talimatı vermişlerdi. Yani, sporcuya ömür boyu ceza ve altın madalyası iade isteniyordu.

O zamanki Federasyon Başkanı Mehmet Terzi  meseleyi ciddiye alıp, seferberlik ilan edeceğine, konuyu saklamaya, kilimin altına süpürmeyi tercih etmişti. En-azından ülkemizin en-iyi hematologlarına danışarak, tarihimizin ilk ve tek olimpiyat şampiyonunu, el verdiği kadar konuyu netleştirmeliydi..O ise, bu seyahat benim, ‘’ben olmadan koşamazlar!’’ deyip, Dünya’yı dolaşmakla meşgul olmaya devam etmişti.  Sonra zaten, bir yılın içinde 50 çıvarında sporcusu yakalanınca, suçu başka yerlere atıp istifa etmek zorunda kalmıştı.Evet, bir çok kirli çamaşır geride bırakarak, istifa etti, kurtuldu! Kimse de şimdiye kadar hesap sormuş değil...
Üstelik, Aslı konusunda ne karar vermiş, ne de herhangi bir yardımı dokunmamış, ‘’bebeği’’ daha sonraki Başka’a, yani Fatih Çintımar’ın ellerine vermişti. Bu arada İAAF ile aramız açılmış,  bizden  defalarca ‘’gerekeni’’ istiyor, somut sonuç alamıyorlardı...

Nihayet, aralık 2013 TAF Aslı Çakır’ı suçsuz bulmuş, ‘’0’’ceza vermişti! Bu karar İAAF-nin yetkililerini iyice kızdırmış,  adeta kendinden geçiyorlardı. Derhal konuyu CAS-a taşıdılar, Aslı’yı ve onu savunan TAF-ı en-ağır bir şekilde cezalandırmak istemekteydiler. İşte, bu aşamada  sporcunun dosyası profesyonel ellere verildi, hatalar düzeltildi ve  dava bir hayli çekişmeli hal almış, uzun sürecekti. Sonunda, İAAF ile karşıdakiler el sıkışmış, ‘’8 yıl’’ ceza alınmıştı.

Kısacası hikaye bu,  Türkiye’mizin atletizm’de tek altın madalyası böyle çarçur edildi, ama suçlular kafalarını yere gömüp, ölü taklidi yapmaktalar. 

Hey, kondisyoneri Aytaç Özbakır, çık ve anlat bakalım ne metotlar kullandınız, ne oldu da çuvalladınız, çık o zamanlar gibi, ekranda arslanlar gibi anlat!

Anlat ki, başkaları yanmasın!

                                                                                                     Ertan Hatipoğlu


20 Ağustos 2015 Perşembe

SEBASTİAN COE - DEVRİMCİ VEYA REFORMİST?





Dünya sporun 3. koltuk sayılan İAAF başkanlığı sert bir viraj alarak, Londra yönüne gitti. Atletizm’de Monaco saltanatına son verilirken,  artık yepyeni bir dönem bizi beklemektedir. Bunun garantisi Lord Sebastian Coe’nin kendisidir. 34 yıl önce 800m. 1.41.73 koşabilen bir Olimpiyat şampiyonu ve uzun yıllar Dünya rekortmeni! Sadece bunlar onunu  atletizm sporunu nerelere götürmek istediğini göstermektedir…

Seb Coe, başkan olarak ilk önce, atletizmi hızla profesyonelleşmeye götürmesini beklemekteyiz. Nasıl ki, eskiden, uzun yıllar boyunca  uluslararası atletizmin önünde ‘’amatör’’kelimesi vardı ve atıldı, şimdi de ‘’profesyonel’’ atletizme geçme zamanı geldi ve geçti bile. Atletizm eski popülaritesini sadece kaybetmedi, prestijini de yitirmiş durumda.

Profesyonel atletizm derken, ilk yapılacak iş çok süratli bir şekilde her türlü bahis ve iddia oyunlarını yarışların bir parçası yapmaktır. Ayni futbol, basketbol ve at yarışları gibi…Kazanılan paralar sayesinde her Diamond Lig’inde örneğin Dünya’nın en-iyi atletlerini yarıştırabilecek, karını arttırarak, heyecanı geri getirebilecektir. Mesela, futbolda Real Madrid takımı yılda sadece 1 kez Barcelona ile oynasa, kayıpları hem maddi, hem manevi herkes kestirebiliyordur… Atletizm’de bu olay var; İşte, Dünya’nın en-iyi sprinterleri Bolt ve Gatlin 2 yıl sonra ilk defa Pekin’de karşılaşacak, buna rağmen yine de heyecan yaratılmaktadır. Yanlarında daha 3-4 eşit atlet düşünülürse neler olacağını karar vermenin zor olmaması gerek.Birçok yarışta, her branşta benzer rekabeti hayal  etmeye başladık bile…  

Atletizm’in belini büken doping problemine çözüm olarak  gördüğümüz, ayrı bir denetleme kurumu kurmaktır. İAAF-tan ayrı, bağımsız bir yapı, sadece atletleri denetleyecek, mahkum olunandan da kurtulacaktır. Nasıl ki futbol, basketbol, voleybol bunu yapabiliyorlarsa, atletizm de bunu yapmak zorundadır. Burada tabi, başkan ingiliz kimliğinden çıkması, karşı itirazları akıllıca cümle ve hamleler ile bertaraf etmesi gerekecektir.


Tabi ki, gürültü büyük, suçlamalar fazla olacak, ama yeni başkan bunları yapmak zorundadır. Beklentilerimiz bu yöndedir…

Reformlar değil, devrimler gerekir, SEB!


                                                                                                                   Ertan Hatipoğlu

14 Ağustos 2015 Cuma

FİLLER TEPİŞİNCE ELVAN EZİLDİ!

            



İnsan eski sporcusu da olsa, üzülmesin mümkün değil. Elvan’ın doping haberi, bir taraftan çok emek verdiğim, diğer taraftan ise tüm ulusu hayal kırıklığına uğrattığı için, son derece üzücüdür. 

İAAF geriye dönük testlerde 2007 yılında yapılan Dünya şampiyonasında 10.000m. yarışından sonra alınan ve dondurulan numunesinde ‘’stanozolol’’ adında son derece klasik, eski ve ilkel doping, üstelik insan vücudu üretmediği bir maddedir. Yani, dışarıdan alınmış veya sızmıştır…

Yaklaşık 3 gün sonra Elvan konuyla ilgili Türkiye AF konuyla ilgili savunma verecek, ‘’B’’numunesini açılmasını talep edecektir. Daha sonraki 2 hafta içinde de Lozan’da ‘’B’’ numunesi açılacak ve sabahtan başlayarak akşam üstü bitecek şeklinde, kendi veya vekili gözü önünde  neticesi belli olacaktır. Lozan laboratuvarı müşterisi olmasına rağmen, neticeyi sporcuya değil, İAAF gönderecek ve sonuç oradan TAF aracıyla duyuracaktır. Bu zaman içinde Elvan tedbirli olarak hiç bir yarışa katılamayacaktır.

Tüm bu olayda İAAF yaptığı 2 stratejik hata vardır. Birincisi, bir sporcunun pozitif olduğunu, ‘’B’’ numunesi kesinleşmeden, yani sporcu rahatsız edilmeden savunma yapamadan, kamuoyuna duyurmaktır! Şu anda sporcu her taraftan rahatsız edilmekte, rahat kafa ile hareket edememektedir. İyi bir avukat bu durumu değerlendirmesini iyi bilir…

İkincisi daha da vahim; Yapılan geriye dönük testlerin tarihi yeni değildir! Belki de bir-kaç ay, belki de daha fazladır. Zaten, İAAF onları açıklamak niyetli değildi…İçeriden bir sızma ve İngiliz kaynaklı baskıdan dolayı açıklandılar. Bundan dolayı, WADA Kodeksine göre, ‘’A’’numunesi açılış tarihi ile ‘’B’’numunesinin açılışı belli bir süreden sonra güvenliğini kaybetmesinden, geçersiz sayılacaktır! İşte, Elvan avukatının bastıracağı yer! Usulden gitmesi gerekecektir.

Başkaların savaşına alet olmak, daha kötüsü kurban olmak, insana son derece acı vermektedir. Umarız  Dünya’da atletizm sporunu bu duruma getirenler en-kısa zamanda adaletin önüne çıkartılıp, gereken cezalara çarpılacaktır.


                                                                                                                  Ertan Hatipoğlu

2 Ağustos 2015 Pazar

UEFA FRED SKANDALINDA NE KARAR ALACAK?




Yarın  UEFA Etik ve Disiplin kurulu çok önemli, gelecekte de örnek teşkil eden bir karar alacaktır. Bir taraftan, yaklaşık 2 ay önce Copa America’da yakalanmış bir futbolcu turnuvada maçlarını takımı Brezilya ihtiyacına rağmen tamamlayamazken, daha sonraki 1 ayda 2 lig, artı 1 Süperkupa ve bizi asıl ilgilendiren- Şampiyonlar Lig’i ön eleme Fenerbahçe maçını oynuyor!? Öbür taraftan, futbolcusunun resmi tedbir kararı gelmedi, diye iddia eden bir kulüb…


Tabi, arada telefon tavsiyeler var, ama onlar olayın sadece garnitürü sayılır.

UEFA tarafından bakarsak, bir kere doping vakası kendi organizasyonunda gerçekleşmemiş, FİFA-dan da resmi bir belge gelmediği için, kendi organizasyonundaki maç için, Şahter’e sadece şifahi tavsiyelerde bulunmayı uygun görmüş…
Bunlar sadece birer iddia, ama bir gerçek vardır ki, FİFA pozitif numuneyi Brezilya Futbol Federasyonuna bildirmiş ve futbolcu haberdar edilmiştir. Futbolcunun haberdar edilmesi, otomatikman tedbiri başlatılmış sayılmaktadır.2. numunenin sonucunun açıklanmasına kadar…Yani düne kadar…

Yarınki kararı etkilemesi ağırlıklı iki etken olması gerekir. Birincisi, Fred’in 2 ay önce yakalandığı madde bir ‘’maskeleyici’’olarak bilinir ve o maddeyi vücut üretmemektedir. Dolayısıyla, dışarıdan girmiştir. Her sporcu kendi vücuduna girenlerden kendisi sorumludur! Ayrıca, neyi maskelediğini bilinmediği için, Ukrayna’da ve Fenerbahçe maçlarında avantajlı oynadığı ihtimal de yüksektir!
İkinci etkene gelirsek, alınacak karar gelecekte de örnek teşkil edeceği için, para cezası çıkarsa, ileride bir çok kulüp paraya kıyıp, dopingli sporcusunu maçlara sokacaklardır! Bu da UEFA-nın dopinge ‘’0 tolerans’’ politikasına son derece ters düşecektir. Fenerbahçe kulübü soluğunu CAS-ta alacak, yüklü tazminat kazanacaktır.

3:0 hükmen karar alınırsa, bu defa Şahter kulübü ‘’bana resmi bildirmediler!’’ diye CAS yolunu tutacak, gerçekten öyle ise, kazanma şansı olacaktır.

Tüm bu olayda ‘’çok suçlu’’ FİFA, ‘’az suçlu, ama pişkin'' Şahter, ''üç maymun'' UEFA,‘’hiç suçu yok, madur’’ Fenerbahçe gözükmektedir. Umarız UEFA sağduyulu  ‘’3:0  hükmen’’ kararı alır, Fenebahçe’nin mağduriyetini telafi ederken, gelecekte de benzer olayların önüne çıkmış olur!

E, Şahter kulübüne de  bir parmak bal çalması şart…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar