14 Temmuz 2016 Perşembe

MAÇTAN SONRAKİ GÜN…







Futbol’da teknik ekipleri yoran, çözmeyi zorlayan bir çok konu vardır.Haftalık maçtan sonraki toparlanma, bir an önce taze yeni hafta yüklemelerine geçme ve bekleyen vazifeleri çözme problemi ülkemizde bir çok teknik direktörün zorlandığı konudur.

Genelde bu problemi pasif dinlenme ile ‘’yarın dinlenin!’’ komutu ile çözülmeye gidilmektedir. Bazıları ise 2, bazen de 3 gün dinlenme vermektedir, ama oralara girmeyi düşünmüyoruz. Girmiştik, çünkü…

Bilindiği gibi, toparlanma süreci maçtan hemen sonra başlamaktadır. Deplasmanda dahil, oynanan her maçtan sonra 10-15 dakikalık jok, toparlanma sürecini hızlandıracak, bundan dolayı mecburi kılmaktayız!

Bizim yazımızın asıl konusu ertesi gün neler yapılır, nasıl hareket edilmelidir. Deplasman maçı olsun, evinde olsun, geç saatlerde de olsa, takım evine ulaşır.
Ertesi sabah, tercihen kahvaltıdan önce, ama geç dönülmüş ise, saat 10.00 gibi 40 dakikalık yenilenme, nabız 140/dak. geçmeyen bir koşu yapılmalı. Dinlendirici, rahat, ama koşu…Bu tür antrenmana ‘’kompensator’’ tedarik de denilir, amacı ise hem maçtan aktif çıkmak, hem vücutta birikmiş zararlı maddeleri atmaktır. Toparlanma sürecini artırmak, yeni haftaya daha taze çıkmak, bir sonraki maça daha diri, vazifelerini çözmüş takım olarak, çıkmaktır…Üstüne mekik, ters mekik, şınav gibi genel kuvvet, 2-er, 3-er seri halinde yapılırsa, bu konuda katkıda bulunmuş, hem de temel niteliklerini diri tutulmuş olacaktır.

Antrenmandan sonra klasik, derin masaj, imkan yoksa, sadece bel bölgesinde 10 dakikalık masaj iyi gelecektir. O gün saunadan uzak durulmalı. Akşamki maçta vücut zaten çok ter atmış, daha fazlası mineral dengeyi bozabilir. Kripto masaj, buzlu sauna gibi imkan varsa, hemen değerlendirilmelidir.
Medikamental olarak, kulüp doktorun önerdiği mineral, vitamin, protein tozu ve s. kullanarak, antrenman sürecini tamamlanmış olunmaktadır. Kurallar içinde, değişik içerikli serumlar futbolculara mucizeler yaratabilir, ama doktor denetimi elden bırakmamak gerekir!Akşam uykusu, özellikle erkekler için, büyüme hormonu salgılandığı tek zaman olduğunu unutmamak, önemlidir.

Maçtan sonraki 2. gün profesyonel, fazla imkana sahip takımlar, toplamı çok yüklemeli çift antrenmana geçerler, amatörler ise, az yüklemeli tek antrenman veya dinlenme ile devam etmektedirler. Uzun vadede, fark zaten neticelere yansımaktadır.Tedbirsiz, kendi raylarıdan çıkmak daha kötü sonuçlara yol açmaktadır. Macera aramayın!

Maçtan aktif çıkmayı denemede fayda var. Farkı göreceksiniz…


                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

13 Temmuz 2016 Çarşamba

KÖYÜN AKILLILARI







Futbol’da, özellikle yaz hazırlık dönemi genelde yüksek rakımlı kamp yerlerde gerçekleşir. İşi bilenler  en az 3 haftasını oralarda değerlendirir, takımını hazırlar. Maalesef ülkemizde hala bazı teknik direktörler yüksek kampını sadece bir serinleme aracı olarak  kullanır, asla bir silah, takım performansını artıran bir araç gibi  görmezler.

Dünya’da spor bilimcilere göre, yüksek irtifadan inildikten sonra sporcunun performans yükselişi ortalama 75 gün sürer. Sürer ama, o şartların antrenman prensiplerini çiğnemez, toplam üç sürecin kurallarına göre antrenman yapılırsa…Kısacası, o silahı kullanmak isteyen ya donanımlı olacak, ya da danışmanlara danışması gerekir. Mantıklı düşünülürse 2,5 ay yüksek performans, daha sonra da yüksek moral artı normal performans futbolda küçümsenecek katkılar değildir.

Yüksek rakıma çıkıldığında sporcuları etkileyen uyum süreci başlar ve o süreç beraberinde denk yüklemeler icap eder. Çıkıldığından sonra kaçıncı güne kadar ne gibi yüklemeler uygulanmalı prensiplerini görmemezlikten gelinirse, faizi çok büyük olur, bazen de ödenemez…Kısacası, vücut kendi uyumu ile uğraşırken, bir de yüklemelere maruz kalırsa, verimi bırakın, haftalarca kendine gelemeyen takım yaratılmış olunur.

Adaptasyon olunduktan sonra, antrenmanlarda yine, yükleme prensipleri vardır, fakat onlar çiğnenirse, bu kadar kötü sonuçlar getirmezler. Sadece istenilen verim alınamaz, o kadar…
Burada en-az bilinen, dikkat edilen süreç yüksekten deniz seviyesine dönmektedir. Bu süreçte yine organizmanın bu sefer deniz seviyesi uyuma girmesi ve beraberinde antrenman yüklemelerinde çok bilgi sahibi olunması gerekir. Hangi güne kadar yüksek performans gösterilir ve ne zaman ‘’girdapa’’ girilir bilinmez ise, yine vücudun uyum sürecinde,
örneğin hazırlık maçlar yapılması son derece sakıncalıdır. Hem verim alınmaz, hem de moral bozulmaktadır.

Ülkemizde maalesef, hala bir çok futbol takımları hazırlık maçlarını bir seyahat acentası mantığı ile planlamaktalar. Takımın uyum süreci içinde olduğu dönemlerde 2-3 maç oynarlar ve sonra takımlarını ancak Lig arasında toparlarlar. Moraller bozulur, işler iyice kötüye gider, hoca istifaları, kalp kırmaları ve s.

Oysa ki, çözüm çok yakınlarda ve basit-bilinmeyen konularda uzman yardım istenilir!

Bazı teknik direktörler hiç o topa girmeden, hazırlık kamplarını deniz seviyesi çıvarında, serin yerlerde yapmayı tercih etmekteler. Bunlar ikiye ayrılır…Bir kısmı yüksek rakım silahına inanmazlar, diğerleri ise, bilmedikleri ‘’maddeye’’girmekten çekinmekteler. İkincilere , argo dili ile ‘’köyün akıllıları’’ denilir.

Öyleyse, yaşasın ‘’köyün akıllıları’’!


                                                                                          Ertan Hatipoğlu

12 Temmuz 2016 Salı

BİR ERSUN YANAL GÜZELLİĞİ








Trabzonspor’un tecrübeli koçu Ersun Yanal bu yıl, belki de ilk defa takımını hazırlık olarak yüksek rakımlara götürmedi. Bunun yerine deniz seviyesine yakın, ama serin kampları tercih etti. Slovakya’nın Samorin kenti işte böyle bir yer…

Cumartesi günü futbolcularına izin verilirken, pazar günü basına kapalı olarak  çok ciddi, zaman zaman ‘’dramatik’’ sahneleri olan bir antrenman yaptırdı. Oraya sonra döneceğiz, ama sonrası çok daha mühim…

Pazartesi sabahı, kahvaltıdan önce, Ersun hoca klasikleşmiş, yenileyici antrenmanını devreye sokarak, takımına 45 dakika dinlendirici, 140/dak. nabzı aşmayan bir koşu yaptırıyor. Böylece, akşam basına kapalı yapılan çok yüklemeli antrenmanın yorgunluğunu atmış, çocukları günün bir sonraki yüklemelere hazır duruma getirmiştir.

Saat 10.30  2. antrenman olarak takımını kondisyon, fitness salonunda çalıştırarak, sürati temsil eden kas gruplarını güçlendirerek, 2 saat boyunca ter döktürmüştür. Burada göze çarpan, kondisyon çalışması teknik antrenmandan önce yapılması ve dönem olarak, daha önem verilmesidir.

Günün 3. Antrenmanı saat 17.00 teknik, top, taktik olarak yapılması ve antrenman günün böyle, heyecanlı kapatılmasıdır.

Söz verdiğimiz üzere pazar akşamına dönüyoruz ve o basından sakladığı antrenmanı açıklıyoruz. Bu antrenmanda Ersun hoca, herkesin taktik çalışması düşündüğü çalışma aslında topsuz, tipik atletizm antrenmanıdır. Süratli deparlarla başlayıp, uzun, süratte devamlılık koşularla her iki fiziksel niteliği ilerletmeyi amaçlayan bir yüklemeyle, futbolcuların deyim yerindeyse, pestillerini çıkartmıştır. İşte, bundan dolayı, Ersun Yanal ertesi sabah yenileyici, dinlendirici koşu ile başlamaktadır.

Antrenörlükte yüksek pilotaj tekniği Ersun Hoca’ya çok yakışıyor!



                                                                                                        Ertan Hatipoğlu

25 Haziran 2016 Cumartesi

PRİM OLAYI

  

                



Euro 2016 devam ederken, bizim oralarda eksik olmamızın nedenlerden bir tanesi hiç kuşkusuz şu prim meselesi, daha doğrusu kavgasıdır. Peşinen söyleyelim, bu olay sadece bizim başımıza gelmiyor, örneğin Hırvatistan takımında da benzer kavga çıkmış, restler çekilmişti, ama sağduyu galip çıktı, takım zaten çok hazır, kılıçlar zamanında yere gömüldü.

Bir kere, prim olayı her şeyden önce şeffaf ve anlaşılır olması gerekir. Örneğin: ‘’Gruptan çıkılırsa, oynayan, oynamayan futbolcuya-500.000$ prim…’’ veya:’’Gruptan çıkılırsa-tüm maçları oynayana-500, eksik oynayana 300, yedek girene-100, hiç oynayamayana -50…verilecektir!

Birinin takdirine bu olay bırakılırsa, kavga olma yüzdesi yüksektir.

Prim olsun mu, olmasın mı, bir başka tartışma konusudur. Olmazsa’nın artıları takıma girmek isteyecek kendini gösterme arzusu ile tutuşan, genç futbolcular olacaktır. Ayrıca, bu tür kavgalar olmayacaktır. Takım ruhu ve yardımlaşmada zorluk çekilmeyecek. Eksisi ise, bazı ‘’yıldız’’ futbolcuların isteksiz, bahaneler üretip, takımdan afını isteyecek durumlar ile muhakkak karşılaşılacaktır. Her ülke bu konuda kararını kendi vermektedir, fakat bizim ülkemiz, gelenek, görenekler, durum, kısacası her şey PRİMSİZ sistemin daha uygun olduğu aşikardır. Primli sistemde de Ömer Toprak gibi yıldız futbolcular böyle veya şöyle takıma giremiyor…

Bir de Milli takım antrenörüne  prim, hatta maaş verilsin mi, verilmesin mi tartışması var. Maaş verilsin’in en büyük motivasyonu ‘’Hoca ayni ücrete kulüp takımı çalıştırır, bize gelmez!’’
 Gelmesin! Gelen, gelsin…4-5 adet ‘’milli ara’’ ve Euro 2016 öncesi 2 hafta çalışma için bunlar yapılır mı? Milli takım kazanç kapısı değil, kendini gösterme, piar kapısıdır. Sembolik ücrete çalışacak bir çok antrenör bulunur. İzlanda’nın koçu finale çıkarsa, şimdiki kazancını kaça katlar?
Yine ülkemiz için SEMBOLİK ücretli hoca modeli daha uygun gözükmektedir. Öbür modelde, büyük organizasyonlarda popomuza fazla eksik yazıldı, çünkü...
Ayrıca, üstün başarılarda devletimizin nişanları ne güne bekler? Başarılı hocalarımızın isimleri statlara veriliyor...Primin lafı mı olur?


Erkekler 2 nedenden kavga ederlermiş: kadın ve para! Bir tanesi yok edilirse, diğerine çözümler bulmak kolaydır.


                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

21 Haziran 2016 Salı

BALKANLARDA-BİLDİĞİNİZ GİBİ…








Balkanlarda insanlar ve davranışları o kadar benzemektedir ki, sadece ufak-tefek ayrıntılar bizi ayırmaktadır. Her yerde benzer problemler, ani, genelde fevri kararlar, kavgalar…

Romanya’lı futbolcular işler kötü gidince, soyunma odalarında kimler sigara içmiş ispiyonlamaya başlamışlar. Her kaybedilen maç olar için muhakkak ‘’şikedir’’. 
Arnavutlar’da ise, hükümet devreye girmiş, onlar yönetmekteler!? Devlet bütçesinden 1 mln. Euro futbolculara dağıtılırken, insan ‘’siz ne kadar zengin ülkesiniz!’’ dalga geçmemesi mümkün görünmüyor.

Hırvatlar bile, kendi federasyonuna küsmüş, akıllı insanlar gibi anlaşacaklarına, Fransa’daki maçlarını durdurmakla tehdit etmekteler.

Bizi anlatmayım, malum…


Bismarck zamanında ‘’Balkanlarda saatler bile ters gitmekteler’’ boşuna dememiş.

                                                                                                     Ertan Hatipoğlu

17 Haziran 2016 Cuma

BOY AYNAYA BAKMAK

                     








 Euro 2016 sayesinde  bizim ayaklarımız yere  basmasa bile, kendimizi dev aynada görmeyi geçici de olsa, kesmekteyiz. Daha doğrusu, sporda hangi çağda yaşadığımıza bakabiliyoruz. 
Hayır, kesinlikle Avrupalı’ların yaşadıklarında yaşamıyoruz. E, Avrupa Birliğine giremedik, ama kıtayı bir tarafımızdan ‘’ısırmaktayız’’… Buna rağmen her şeyimiz farklı, spor kültürü, anlayış, teknoloji gibi kavramlarda binlerce ışık yılı geride, futbolun kendisinde o kadar olmasa da uzaktayız.

Erkek gibi kavga bile edemez, yüz-yüze onlar gibi  çarpışamıyoruz.

İzlandalı’lar yılda 10 ay buzlar içinde yaşayıp, Adapazarı kadar nüfusu ile, bizden çok, ama çok ileri gitmişler. Arnavutluk futbolda bizden çok daha modern, yürekli durmaktadır. Düne kadar Enver Hoca’larına güler fıkralar üretirdik…
Bir tek gelen taraftarlar renkliliği açısından onlarla baş eder, onlar gibi tribün manzaraları görebilmekteyiz. Burada büyük katkı Avrupa'da yaşayan insanlarımızdadır.

Biz ise, Passolig yanında her maçtan sonra hakemler ile uğraşmaktayız. 80 milyon nüfuslu ülkemizin en-yetenekli erkek çocukları futbolda olmasına rağmen bu manzara,  gerçekten bizi derinden yaralamaktadır.

Doğru, biz hangi çağda yaşamaktayız?

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Haziran 2016 Salı

AKILLI OLMAK, HESAP ZAMANI-5 (KAMP YERİMİZ...)











Büyük açılışa bir kaç gün kala, Euro 2016 futbol şampiyonasına katılacak takımların kamp güzergahlarına geçerken, milli takımımız da kendi seçtiği kamp yerine yerleşmiş durumda. Takımımız Güney Fransa’da Cote D’Azur bölgesinde, Marsilya’nın 50 km. dışındaki Dolce Fregate Provence Otel’de kalacak.

Böyle uzun kalma süreçte, özellikle küçük detayların maç sonuçlarını etkilediğini düşünülürse, kamp kurma yerlerin çok dikkatli, her taraftan düşünülmüş olması gerekir.

Birinci öngörülen husus iklim olanaklarıdır. Sporcuların geceleri klima kullanılmadan serin, çok önemli uykuları sağlıklı olmalıdır. Deyim yerindeyse, geceleri yorgan ile yatmalılar! İyi bir toparlanmanın ön koşulu derin ve sağlıklı uykudur. Marsilya'nın Akdenizinde bu zamanda maalesef bunları gerçekleştirmek, klima kullanmadan yapmak, imkansız gibi gözükmektedir.

İkinci düşünülmesi gereken husus ise, oynanacak maçlardan uzaklığı ve iklim benzerliğidir. Paris ve Lens hem çok uzak, hem de neredeyse kıta iklimine sahipler. Sadece Nice ise yakın ve iklimsel olarak uygun bir yerdir. 2. ve daha sonraki aşamaların maç yerleri kıta iklimi hakim olacağı düşünülürse, bu açıdan millilerimizin seçimi çok uygun gözükmemektedir.

Takımımız bir ay çıvarında kalacağı düşünülürse, boş zamanları dolduracak, onları olaylardan, gerilim ve stresten biraz olsa uzaklaştıracak yerleşim yeri olarak kaldıkları yer uygun gözükmektedir. Antrenman sahaları ve kondisyon çalışma yerlerinde bir sorun yoktur. Denizin tuzlu suları her maçtan sonra millilerimizi toparlayacak, çok kalabalık olmayan yerleşim kasabası sosyal ihtiyaçları karşılayacak seviyededir.

Euro 2016 kamp yeri seçiminde tüm yukarıda sayılan temel şartları barındıran çok uygun bir yer var -Annecy! Üstelik, şehrin yüksek bölgelerinde kalınsaydı, yaklaşık 1000m. rakımı takımımıza o silahı bonus olarak verecekti…Annecy Alpler'in eteklerinde, İsviçre sınırına çok yakın bir kasabadır. Havalimanı mevcut, takım her maçına son anda gider, vurur, hemen geri dönerdi! Böylece, iklim ve rakımsal uyuma gerek kalmaz, herkesin gizli veya açık takdirini alırdı. Bilimselliği, zekası, performansı milyonlarca hayran kazandırır, maçlarına 1:0 önde çıkardı…


Hiç şüpheniz olmasın!

                                                                                                           Ertan Hatipoğlu

En okunanlar