7 Aralık 2013 Cumartesi

MEVCUT DURUM TESTLERİ


                                                 


    Futbolcuların mevcut durum değerlendirme testleri hem kendilerine, hem de teknik kadroya çok şeyler anlatır. Özellikle, bugünlerde Süper ligin ilk yarısı bitmek üzereyken ve takımlarımızın form durumların endeksleri aşağı çekilirken, bu tür basit ve kolay testler ile, sporcularımızın yorgun olup olmadığını, kalp sistemleri ne durumda olduklarını, çabuk şekilde tespit edilebilir.

   Daha önce yazdıklarımız bir testle başlayalım! Sabah yatağınızda uyanınca, kalkmadan nabzınızı ölçüyorsunuz. Daha kolay ölçmeniz için 10 saniyelik nabzını aldıktan sonra 6 ile çarpıyorsunuz ve dakikalık nabzınız ortaya çıkıyor. Yataktan kalkıyorsunuz, tuvalet, çay, kahve derken ayakta, 3 dakika sonra yine nabzınızı ölçüyorsunuz.Eğer iki Nabız verisi arasında 20 ve üstünde bir fark varsa, siz yorgun, yaptığınız yüklemeler size fazla gelmiş anlamına gelir. 25 ve 30 arasında fark var ise, yüklemeler size fazla gelmiş, demektir. Her iki durumda, yapılacaklara vakit kaybetmeden teknik kadroya söyleyerek, başvurmanızı tavsiye etmekteyiz!

   Çömelme testi - 20 kez ritimli, çömelirken ellerinizi öne verip, dikilirken ise, geriye vücudunuza alıyorsunuz.Çömelirken dizler dış yana açılmaktalar…Nabzınız aktivite öncesi ve sonrası 25%-ten fazla fark olmuyorsa, durumunuzu ‘’süper!’’olduğundan şüpheniz olmasın!

   Basamak testi- Bir binanın 4. katına kadar acele etmeden, rahat çıkın! Nabzınız hemen orada 100 ad/dakikada az atıyorsa, kalbiniz çok iyi durumda olduğundan emin olun.

   Sıçramalı test- 30 saniyenin içinde 60 hafif dikey(6-7 santimlik) sıçrama yaparken, ellerimizi belde tutuyoruz. Başlangıç ve sonraki Nabız arasında fark 25%-i geçmiyorsa, fonksiyonel durumunuza kısacası ‘’bomba!’’diyebiliriz.

   ‘’Olduğunuz yerde koşu’’ testi- tempo lider yardımı ile, 170-180 adım/dak. tempo ile yerinizde, ayaklarınızı zeminden 20 santime kadar kaldırarak, 1-3 dakika koşuyorsunuz.Nabzınız-150-160 adet/dak. gelinceye kadar...Yüklemeden 5 dakika sonra başlangıç nabzına dönmesi gerekiyor. Aksi halde fonksiyon durumunuzda bir zedelenme, pürüz var demektir.

   Yukarıda anlattığımız testler basit, ayni zamanda ‘’görünen köy, kılavuz istemez’’misali, çok pratik ve kullanışlıdır. Sporcularımızın  zamanı ve sağlığı, kulüplerimizin bütçelerini, teknik ekiplerin  sinirlerini ve prestijlerini korumalarında katkısı hiç şüphesiz olacaktır.


                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu


                                                                                                                                                                                                                                   

6 Aralık 2013 Cuma

YAŞ'A GÖRE TAKTİK'SEL PLANLANMA


                                    


        Futbolda fiziksel hareketlerin ağırlığı, çocukların yaşına göre çalışma olması gerektiğini hep söyleriz.Ayrıca futbol karmaşık yüklemeli bir spor dalı olduğunu,bazı sporlar gibi her an bir önceki gibi olmadığını hep altını çizeriz.

   Tabi ki, büyüyen, kabiliyetli futbolcuya ayrıca bir performans uzmanı bakması, çalışması gerekli. Kötü çalışma yüzünden atletik kabiliyetini gösterememesi gerçekten çok acı vericidir...

   Bir genç futbolcunun büyük takıma girmesinde engel olan bir başka probleme sözü getirmek istemekteyiz.TAKTİKSEL DÖNEMLEME veya periyotlama, nasıl dersek diyelim, türk futbolumuzda gelişmeyi önleyen en-önemli problemlerinden biri olduğunu düşünmekteyiz.Daha doğrusu bir çok kulüplerimizin antrenman-eğitim süreçlerinde olmayan bu tür periyotlama, günlük başarıla endeksli stratejiler, son yıllarda Dünya futbolundan oldukça uzakta kalmamızın nedenlerdendir.

   Savunma ve hücumda futbolcularımızda eş zamanlı ve eşit düşünce olmadıkça, gereken takımsal hareket de olmaması normaldir. Hareketler otomatik yapılmadıkça, bu günkü modern futbolun çabukluğunda kaybolup, yok olmaya mahkûmsun. Bu gün herhangi bir U-15 maçına giderseniz, özellikle ilk yarılarda ‘’dan-dun’’lardan başka bir şeyler görmekte zorlanırsınız.

   TFF genç futbolcuların gelişme stratejilerini acilen değiştirmeli, değişik yaş gruplarda futbolcularımızın antrenman hedeflerini ve taktiksel  becerilerini dolu ağızla vurgulamalı, uygulamaya sokmalıdır! Temel düşünce - çocuklarımız sahada oynayarak futbolu öğrenmeli, oyunu okumalı ve karlar alabilmeliler. Sorumluk almaları ve takımsal diyaloglara açık olmalılar. Örneğin, 9 yaş grubu futbolcularımızda ‘’pozison alma-kendini gösterme ve saklama’’ ve ‘’takım halinde topu kazanma ve sahip çıkma’’çalışmalarına önem verilirken, 13 yaşlarda ‘’çift pas’’, kulvar pası’’,’’kulvar kapatma’’ gibi taktiksel çalışmalara önem verilmeleri gerekir.

   Son olarak Konfiçyüs’ün o meşhur sözü ile bitirmek istiyoruz: ‘’Güneşi görmek istiyorsan gölgeden çıkmalısın!’’

                                                                                                           
                                                                                                  Ertan Hatipoğlu

4 Aralık 2013 Çarşamba

KARA KUTU


                                                                 KARA KUTU


           Futbolda sakatlıklar hiç kuşkusuz, kulüplerimizin belini büküyor, teknik adamlarımızı da zor durumunda bırakıyorlar. Rakibin darbesi ile gelen sakatlıklara ‘’kader’’deyip kabulleniyor, ama diğer kas ve tendon kopmalara, çekmelere ve spazmlara karşı yaptıkları ‘’savaş’’genelde, iyi bir sağlık ekip kurmakla yetiniliyor. Oysa ki, sadece kaliteli sağlık ekiple sakatlıklarla savaşmak,’’Don Kişot’’luktan başka bir şey değildir!

  Uçak endüstrisini bilirsiniz…Her kazadan sonra geniş ekip kurulur, en-ufak detaylar incelenir, kara kutular dinlenir ve neticede geniş bir rapor hazırlanır. Kazanın sebebi ortaya çıkar ve bir kez daha başına gelmesin diye, sıkı tedbirler alınır. Bu yolla yıllarca bugünlere dek, uçak şirketleri kazaları minimuma indirmiş durumdalar. Kendilerini iflastan, insanları ölümden koruyacak en-efektif yolu bulmuşlar kuşkusuz.

   Süper ligimizde an itibarı ile, sakatlık nedeniyle oynayamayan bir çok futbolcumuz var. Takımlarını o yüzden zor durumda bırakan, katkıları ‘’0’’ olanlar hem kendilerini hem de binlerce taraftarı derin üzüntüye sevk etmekteler. İşte Wesley Sneijder, Emre Belözoğlu, Uğur Boral, Ozan İpek, Henry Blenvenu ve Serol Demirhan, Çağlar ve Köksal, Özer Hurmacı, Gekas, Eren Güngör ve s ve s.

   Bu gibi vakalarda kulüplerimizin aynen uçak şirketleri gibi, her olaydan sonra teknik ve sağlık ekibini görevlendirerek ‘’olay yeri inceleme’’grubu oluşturmaları gerekir. Kara kutular ve diğer ayrıntılar incelenir ve gereken tedbirler alınır. Örneğin: sakatlık antrenman veya maç başı gelmiş ise, o zaman futbolcu dönem yorgunudur veya da kötü ısınmıştır.Eğer sakatlık antrenman veya maç sonuna doğru gelmiş ise, futbolcu yeterince hazır değildir, antrenman eksiği vardır. Teşhis koyup, teknik ekibin gereken düzeltmeler ve tedbirler alınır ve bir kere daha o nedenlerle futbolcular sakatlanmazlar.

   Kulüp yöneticileri daha fazla beklemeyip, bir an önce harekete geçmeli, nasıl ki görev dağılımda şu-şu sorumları var ise, öyle ‘’iş göremez’’departmanın bir sorumlusu olması gerekir!

   ‘’Kör çobanın sürüsünün sonu uçurumdur!’’demişler...

                                                                                   
                                                                                                Ertan Hatipoğlu

3 Aralık 2013 Salı

ZLATAN İBRAHİMOVİC'İN ''PANENKA'' PENALLTISI


                            ZLATAN İBRAHİMOVİC’İN  ‘’PANENKA’’ PENALTISI


               PSG-Lyon maçında İbrahimoviç’in penaltıdan attığı gol bize yine, yakın geçmişte ünlü Çek futbolcu Antonin Panenka’yı hatırlattı.Topu köşeye şiddetli vuracakmış gibi yapar,kalecinin bir köşeye doğru yatmasını sağladıktan sonra ,yavaşça topun altına vurarak,üst direğin atına bırakır.Kaleci yerlerde olduğundan, top rahat bir şekilde ağları bulur.Çok ustalık,serinkanlılık ve kendine güven gerektiren bir vuruştur.Riskli ve nankördür,ama başarılı olursa hem tribünleri coşturur,hem de rakibi dize getirir.

‘’Panenka ‘’stili penaltı nadir görülür ve her zaman ilk uygulayıcısını,sahibini gündeme getirir.Antonin Panenka 1948 doğumlu ve o zamanki Çekoslovakiya Milli takımında 59 maçta 17 gol attı.1976 yılında Avrupa şampiyonu olur! Final maçında maç 2:2 biter ve uzatmalardan sonra sıra penaltılara gelir,4:3 durumda Uli Hoenes penaltı kaçırır.Antonin gelir ve o gergin ana rağmen Sepp Maier’i yere yatırır ve topu üstünden ağlarla buluşturur-5:3!

   Kendisine ‘’iyi asker Şvayk’’derler ve bu lakabı halen çok sevdikleri yakınları tarafından kullanmaktadır.Anlaşılan Yaroslav Haşek’in kahramanı futbol sahaların bir başka kahramana da ilham olmuştur.Bu penaltının hikyayesi şöyledir:’’Bohemians’’takımında kaleci Hruşka ile bir aralar her antrenmandan sonra,penaltı iddialara girerlermiş.Kaybeden bira ve çikolata ile borcunu öder,ayni zamanda mevkilerini ilerletirlermiş.Hruşka çok iyi bir kaleci olduğundan Panenka epey kaybeder,bu durumu lehine çevirmenin yollarını her gece düşünmeye başlamış.Ve bir gün ‘’eoreka!’’deyip,bu penaltı tekniğini kullanmaya başlayıp,durumu kendi lehine çevirmiş!Bira ve çikolataları artık kaleci ısmarlamaya başlamış…

   Panenka uzun yıllar ‘’Bohemians’’takımın başkanı oldu ve halen o görevi yapmaktadır.

   Bu tür penaltı vuruşları Dünyada bir çok futbolcu denedi,bazıları başardı,ama kaçıranların sayısı da az değil.Erik Cantona,Michael Landro,Riberi,Fatih Tekke atamayanların sadece bir bölümü.Toti, Milevski,Zidane,Belhanda,Pirlo,Ramos, H.Şükür kullanıp, sevinenler arasındalar!


   Futbol yenilikçi,yaratıcı futbolcularını asla unutmaz.Özellikle keşifleri beraberinde gerilim ve coşku üretiyorsa…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

2 Aralık 2013 Pazartesi

AGRONOM


                                                               AGRONOM


         Kasımpaşa teknik direktörü Şota Arveladze  hemen hemen her hafta ince esprilerine devam ettiğini görmekteyiz. Kendi mesleğini ince ve bir o kadar da düşündürücü espriler ile süsleyen bir genç teknik adam kuşkusuz Süper ligimize çok katkı sağlamaktadır.Hele, lider ve şampiyonluğa giden bir Şota’yı düşünebiliyorumsunuz?

   İşte,akşamki derbi maçından sonra yaptığı  genel kültür ve kurnazlık kokan o espriyi;’’Ben agronom değilim!’’Bu cevabı futbolcuların ayakları kaydıkları ve dengede durmakta zorlandıkları sorusu üzere söylenmiş bir kısa ve bitirici cevaptır...Aslında Şota bu soruya ‘’yağmur serpildi, suni sahada futbolcuların ayakları kayması normaldir’’diyebilirdi,ama sorunun provokasyon koktuğunu anlayınca, çok çabuk reaksiyon gösterip ‘’ben agronom değilim!’’ deye fırlattı!

   Agronom  yunan ‘’agros’’- toprak alan ve ‘’nomos’’-kanun kelimesinden gelmektedir.Yani, bilimsel tarım uzmanı...Meslek olarak baktığımızda,antrenörlükle benzeyen çok,benzemeyen tarafları da var.Bir kere antrenörlükten çok, ama çok fazla eskidir.Antik Yunanistan, Mısır, Çin ve Hidistan'a dayanan hayati önemli bir meslektir. Öbür taraftan,inisiyatif kullanma, kararlılık, yaratıcılık, gözleme yeteneği, gereken anlarda ani ve standart olmayan kararlar alma gibi, çok benzerlikleri var.

   Gürcüstan futbolunda damgasını vurmuş üç futbolcu var- David Kipiani, Şota ve Kaha Kaladze. David’i hatırlayacaksınız, Zinedin Zidane gibi ayağına topu alınca, kimseye kolay vermezdi! Toprağı bol olsun, tam bir futbolcuydu... Kaladze yeni futbolu bıraktı, politikaya girerek geçen yıl enerji bakanı oldu. Aralarında sadece Şota iyi futbolcu olup iyi bir antrenör olma yolunda.

   Sevgili Şota, antrenörlük mesleği aynen çiftçiler gibi, sürersin, ekersin, sularsın, bakarsın...Ama gün gelir, bir dolu vurur ve her şeyin altüst olur! Bir de, çiftçinin karnını deşmişler, bin tane ‘’gelecek yıl’’çıkmış...Umarız senden bunlar çıkmaz, bu yıl hedeflerine ulaşırsın!

   Bu şakalarla süslü yaklaşımını şimdi daha iyi anlıyoruz...


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

30 Kasım 2013 Cumartesi

TAKTİSYEN VE STRATEG


                                                 


   Yine bir derbi günü…Günler önceden ‘’Bilic 30 kağıt yırttı’’, ‘’BJK-ya sürprizlerim var!’’,’’Derbiye özel plan’’ gibi haberleri okur, havaya gireriz. Her iki taraftan ‘’şöyle yapacağız!’’’’böyle olacak!’’ deyip, hem karşı tarafı blöfe etmeye çalışırlar, hem de kendileri taktik jimnastiği yaparlar. Kısacası futbol bir modern savaştır ve her savaş gibi kendine özel taktiği ve stratejileri var.

   Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov kendi kitabı ‘’Bir parti satranç gibi hayatım’’ taktik ve strateji gibi kavramları çok net anlatmış. Strateji nihai ve uzak temellere dayanan bir kavram, taktik ise, duruma göre, anlık almamız gereken kararlardır. İlk önce, hareketlerimizin stratejisini sonra da taktik hamlelerimizi belirlememiz gerekir. Eğer rakip takım hata yaparsa, kazanma taktiği hamlesi doğar.’’Eşit pozisyon’’dilini anlamayan takım, gelecek fırsatları öngöremez. Bu durumlara ‘’pozisyon oyunu’’derler ve takım olarak kendi pozisyonumuzu bozmadan, karşı takıma  ‘’öldürücü'' hamlemizi yapmamız gerekir.

   ‘’Neden?’’sorusu taktiysen hocayı bir strateg’e dönüştürüyor. Ne yaptığını bilen bir insan her zaman iş bulur, ama neden yapılıyor bilenler, her zaman onun üstü olurlar!’’Neden’’sorusu her zaman kendi bildiklerini gözden geçirmenin bir aracıdır. Her hamle bir takım sonuçlara yol açar, ama sizin stratejinize uymuyorsa, hedeften uzaklaşıyorsunuz demektir.’’Kazanmak istiyorum!’’demen hedef değil, arzudur ve ‘’nedensiz ve nasılsız’’ları bilmezsen, asla kazanamazsın.

   Futbol oyununun bir bariz hedefi yoksa, anlamsız olmakta. Çalım, şutlar, paslara sahip olmanın, gole yol açmazlarsa ne anlamları var? Pas üstüne pas atmanız ile sadece geçici vazifeler çözersiniz, strateji hedefiniz ayrı bir mevzudur. Sık sık strateji değiştirme , öyle bir şeyiniz yoktur demektir. Duygu ve stres ortamı stratejinizi asla etkilememesi gerekir. Her mağlubiyetten sonra strateji değiştirirseniz, sonraki hüsranlarınız garantidir demektir.

  Derby time!

                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

29 Kasım 2013 Cuma

DERELER TAŞINCA...


                                     



    Futbolumuzda teknik direktörlerimiz farklı insanlar.Yönettikleri takımları da farklı yönetmeye özen gösterirler. Şöyle bir baktığımızda, dört tip yönetim tarzı ayırt edebiliyoruz: Zorlayıcı, otoriter, bağlı ve demokratik. Özellikle Süper ligimizde bu dört tip antrenör tarzını görmekteyiz.

   Mesela, Trabzonspor teknik direktörü Mustafa Akçay tipik ‘’Bağlı’’tipi ile sporcularına yaklaşmakta.’’Önce insan’’tavrı gözden kaçmazken, yeni geldiği takıma birlik ve beraberlik açısından en-iyi tarzdır.

    Başka bir örnek Kasımpaşa koçu Şota Arveladze'dir. Ünlü memleketlisi Stalin’den çok farklı demokratik tavırlarla takımını yönetmeye çalışıyor. Aldığı kararların büyük bir bölümünü ekibi ile almaktadır.

   Akhisar Belediyespor genç antrenörü Hamza Hamzaoğlu ise, otoriter ve demokratik arasında gidip gelmektedir. Otoriter tarafı Milli takım teknik direktörü Fatih Terim’e fazlası ile, benziyor kanatındayız.

   FB-li Ersun Yanal’da bariz ‘’zorlayıcı’’tarz görmekteyiz, ama bazı durumlarda demokratik de ‘’takıldığı’’vardır…Bu tarzı takımında seviyesi yüksek, ama problemli futbolcuları olduğundan kaynaklanmaktadır. Sürekli uyguladığında, futbolcuların motivasyonu düşer.Ersun hoca bunun belli ki, farkında...

   Beşiktaş antrenörü Slaven Bilic ‘’bağlı’’ ve ''demokratik'' yöneten liderlere yakıştırıyoruz. Hem yeni geldi, hem de ekibi ile her şeyi paylaşıp karar vermekte.

   Bir takımı yönetmek hiç kuşkusuz ki, ustalık, tecrübe ve sabır ister.Sonuçta 25 farklı futbolcu karakteri ile her gün iş yapmaktasınız. İşte Christoph Daum ve Batalla örneği, Yanal ve Egemen olayı, Mancini ve Burak Yılmaz zıtlığı! Hocalar önüne gelen her problemde, adeta tiyatro sanatçısına, bazen da ‘’palyaço’’ya bürünmek zorunda kalıyorlar. Durumuna ve karakterine göre, bazıları ise hiç tarzını değiştirmiyorlar. Tüm bu örneklerde şimdilik teknik direktörler galip görünse de, yarın ne olacak bir Allah bilir…

   Öyle ya, dereler taşınca balıklar karıncaları, kuraklıkta ise, karıncalar balıkları yermiş.


                                                                                                                            Ertan Hatipoğlu


                                                                                    

En okunanlar