14 Nisan 2014 Pazartesi

FUTBOL'UN YENİ ÇINARLARI




            Bu sezon Dünya futbolunda hit Atletico Madrid. Hocaları Diego Simeone herkesin hayranı oluverdi. O futbolu değiştirmek için her niteliğe sahip, yeni tip antrenörlerin bir tanesi. Diğerleri malum- Pep Guardiola, Jurgen Klopp, Brendan Rogers, Roberto Martinez,  Antonio Konte…Tüm bu genç ‘’çınarlar’’ grubun genç futbolcu yetiştirme, takım ruhu yaratma ve taktik beceri gibi ortak niteliklere sahipler. Özellikle takımların öne çıkmasında, eksik, sakat futbolcuların neticeleri fazla etkilememesinde, kısacası sistem oyunun uygulamasında başarılı olmaktadırlar. Onlar futbolun eski ‘’çınarlarını’’ gölgede bırakırken, oyunun değişmesine yol açmaktadırlar. Sergiledikleri performanslar o kadar göz alıcı ki, Dünya futbolunda kilit yerlerini almak kaçınılmaz gibi görünmektedir. Onlar futbola yeni ‘’oksijen’’, yaratıcılık getirirken, her alanda olduğu gibi, cesur ve becerikli insana ihtiyaç duyulmaktadır.

   Guardiola’yı örnek alırsak, takımının başarılı sistemini bile değiştirmeye korkmadı, çok zor misyonu sırtlanmaya devam etmektedir. Takımı hücumdayken, iki bek’ini öne çıkartıp, merkezi half’ler gibi oynatmaktan çekinmiyor. Top kaybedilince, yerlerine dönme becerisini başarmış görmekteyiz.Böylece Bayern her zaman 4 kişi ile savunmada kalırken, 6 kişi ile rakip kalesine hücum etmektedir. Avrupa’da  şu an bu oyun modeli konuşulup, tartışılıyor. Karşı çıkan da var, öven de…Zaman zaman deliktir diye, düşünenler olsa da, yeni bir soluk, bir düşüncedir.
   Klopp’un Dortmund’una gelince, oyunun sürati o kadar yükse ki, bazen hayal diye, düşünülmektedir. Takım her sezon eksilse bile, takım oyunundan dolayı, fark edilmiyor. Takım bir-iki yıldızın eline bakmazken, stilinden ödün vermiyor.
   Diego Simeone’nin Atletico’suna bir bakın! Barcelona maçından önce Diego Costa ve Arda Turan gibi yıldızlardan yoksun olmasına rağmen, maçı aldılar ve yoluna devam etmektedirler. Ayni manzara La Liga’da da sergiliyorlar. Bir-iki yıldız futbolcuya bağlı değiller,  orada sistem konuşur.
   Antonio Konte’nin şu anki İtalyan futbolunda başarılı olmak zordur diye, herkes bilir. Ama genç ‘’çınar’’ sanki başarıyor…Seria A kalite olarak düşse ve Juve’yi olumsuz etkilese de, Konte’nin uyguladıkları takımı Avrupa’da yakarlarları zorlamaktadır. 
   Brendan Rogers ve Roberto Martinez futbolcu olarak çok parlak değillerdi, ama hoca olarak çok iyi işlere imza atmaktadırlar. Takımların bütçesine bakın ve rakipleri ile uçurumu görün! Buna rağmen, Everton ve Liverpool’un oynadıkları kaliteli ve güzel futbol tüm Dünya'da takdir edilmaktedir. 

   Yukarıda saydığımız tüm genç ‘’çınarlar’’futbolu değişime zorlamaktalar. Yıllar önce,  Ferguson ve Wenger son derece hücum takımlar yaratmışlardı. Almanya’da Joachim Löw süper futbolculara sahip iken, oyuna gerçeklilik katamadı ve çok önemli maçlar kaybetmişti…Del Bosque kusursuz takımı yarattı, fakat yeni bir strateji üretemediği için, pozisyon kaybına uğradı. Mourinho ise, rakibinin zayıf, ‘’yumuşak karnı’’nı bulmakta ustadır, bulunca da çok ‘’pis’’oynar. Fakat tüm bu eski ‘’çınarlar’’ sadece hücum veya savunma oynatırlar, komplelikten uzaklar.
Genç ‘’çınarlar’’ise, eski ‘’toprakların’’ oyun mantıklarını iyi bilirler ve bazen onların silahları ile kendilerini yenerler. Onların takımları bakarsın bir maçta Mourinho’nun İnter ve Chelsea gibi savunma yapmışlar, daha sonraki maçta ise, Ferfuson’un Manchester’I gibi hücum ederken görürsünüz. Onlar, delicesine taktisiyendir. Her oyuncu değişiklerinde hemen anlaşılmasa da, daha sonra yerindedir diye, kanaat getirilmektedir.

   Yeni ‘’çınarların’’ zamanı başlamış, bakalım gölgeleri eskilerinden daha büyük olacak mı?



                                                                                                Ertan Hatipoğlu


YILDIZ FUTBOLCU


   


Veya sadece bacaklar, kabiliyet ve  kısmet  başarıya uzanmak için yeterli olmadıkların kısa hikayesi...

    Bu yüz yılın başarılı futbolcusu bir kere ‘’ölümüne’’ çalışır. Geçen asırdan kalan yavaş çekim futbol çoktan yerini amansız savaş futboluna  dönüşmüş durumda. Peki, bu günkü ‘’gladiatörlerlerin’’ modelleşme sırların anahtarı nerede?

  Yıldız futbolcu takım antrenmanları dışında, ferdi program takip etmektedir. Vücudunda gram fazla yağı olmamasına çok dikkat eder. Günde 5 saat çalışmasına rağmen, yorgunluk  özrü kullanmaz. Çok sık stat personeli eşini arar ve ‘’biraz daha işi var!’’ deyip,  geç kalacağını haber verir.
  Antrenmana bir saat erken, yani 10-da gelir. Eşofmanlarını giyer giymez fitness salonuna dalar. Kuvvetlendirme hareketlerin yanına bir de bisiklet çevirir. Bazen sadece bacak kaslar, bazen ise, gövde çalışır. Mekik çekmeden hiç bir antrenmana çıkmaz. Karın kasları ''baklava'' tipidir, günde 200-300 adet çekmez ise, vicdan azabı çeker.

  Tüm bunların asıl amacı antrenmana isinmiş çıkmak ve sakatlıklardan korunmaktır. Yıldız futbolcu çok esnektir. Bazen yarım saat esnetme yapmaktan çekinmez. Amacı yeterli kadar  hareketli ve çevik olmaktır. Taraftar onun antrenmanlarını zevkle izlerken, istek ve antrenman ‘’oburluğuna’’ hayret ederler. Alt yapı hocaları çocuklara örnek olsun diye, odaların duvarlarına fotoğraflarını asarlar.

  12.30 cıvarında antrenman biterken, bizim yıldız futbolcu  stretching için kalmaktadır. Diğerler duşa koşarken, o buz havuzuna girmeyi tercih etmektedir. Daha sonra, sıcak duş ile kontrast ile kaslarını gevşetip,  kendini masörlere teslim eder. 
14.30 sularında evin yolunu tutar.

  Yıldız futbolcu akşam disko ve barlara gitmeyi sevmez. Büyük tenis oynamaya bayılır, meyve ve süt karışımların hastasıdır. 


                                                                                                                          Ertan Hatipoğlu

12 Nisan 2014 Cumartesi

THİBAUT COURTOİS KARARI





          UEFA Atletico-Chelsea  yarı final maçlarında  kaleci Thibaut Courtois kararını ‘’oynayabilir’’ yönde kullandı. Bilindiği gibi, Thibo 2011 yılından itibaren 5 yıllık Chelsea kulübün malıdır. Atletico’ya geçen yıl geldi,bu yıl ise, ‘’bir yıl daha’’ izniyle oynuyor. İki kulüp arasında Courtois kontratlarında özel bir madde var.Bu maddede Thibo’nun muhtemel Chelsea’ya karşı oynarsa, 6 mln. Avro karşılığında oynar, yazılıdır.
 
    Burada Chelsea kulübünü gerçekten kutlamamız lazım; bu rakam aslında genç kalecinin kariyerini garantiye almaktadır! Bu rakam kiralayan takımın ellerini balarken,  kötü olasıları ortadan kaldırmaktadır. Şöyle, aklımıza gelen ilk olasılığı düşünelim; Courtois Chelsea maçında kolay bir gol yer. Herkes onun aslında bir Chelsea kulübün malıdır, diye komplo teorilerini ve fantezilerini düşünür,
yazar, çizer…Genç Belçika’lı kalecinin kariyeri zedelenirken, adı komplocuya çıkar! Hem Chelsea, hem de sporcusu zarar görür. Bu madde aslında kulübün ve sporcusunun sigortasıdır. Ada’da kiralık futbolcuların kendi kulüplerine karşı oynamaları kesinlikle yasaktır!

   Gelelim UEFA kararına! Çok yanlış, ingiliz ve Chelsea karşıtı bir karar alırken, futbolcuların çıkarlarını son olarak düşündüklerini, yine  gösterdiler…

                                                                                                Ertan Hatipoğlu

FAİR PLAY MI?


    



            Futbolda fair play çok önemlidir. En azından, FİFA,UEFA öyle diyor, bol ödüller dağıtıyorlar. Kurumların patronları bizzat kendileri bu gibi davranışlarda bulunan futbolcuları çok özel hediyelerle ödüllendiriyorlar.

   Fair play ödüllerinin sahiplerine baktığımızda, Avrupa’nın ilk 10-da bulunan takımlarından hiç kimse olmadığını görmekteyiz! Onların kuralları başkadır: kaybetmeyeceksin! Bundan dolayı rakibini yenmek için, çevirmedikleri dolap kalmıyor. Bu konuda örnekler çok, ama  en-son şahit olduğumuz çok şey anlatmaktadır. Atletico-Barcelona maç günü basın Simeone’nin yeşil gözlü metresi olduğunu vurguluyordu. İşte büyüklerin fair play’ı budur-  savaşta her şey mübahtır misali, kımıldama varsa- tekmele, dirseklerini çalıştır, sonunda elini sık!

   Bizde durum farklı değil. Aykut Kocaman, Konyaspor genç takımı ve Futbol Vakfı dışında ödülü gören yok. Bizde domestic zafer uğruna, yerde yatan rakibine seri tekmeler, derby maçlarda provokasyon, tahrik içeren işaretler ve hayvanlar aleminden kopyalanmış davranışlar. Tüm bunlar Türkiye'de şampiyon olayım, seyircimin önünde kahraman kesileyim motivasyonlarla yapılmakta. İyi, güzel, ama kondisyon, sportif form ve sakatlıkları önleme becerilerini  kullanıp, neden seyirciyi ve Dünya TV kanallarından izleyenleri zevke doyurmuyorsun? Böylesi daha kolay; 60-65 dakika temiz futbol oynayacağıma, sadece 40-45 dakika ile işi bitiririm mantığı baskın gelmektedir.

  Ya seyircilere ne demeliyiz? Bu ödül, özellikle 4 büyüklerin seyircisinden birisine gitmesi için herhalde daha 100 yıl geçmesi gerekecek. Takımlar kendi sahalarını ve seyircilerini özlerken, ciddi finansal kayıplara maruz kalmaktalar. Benzeri durum yöneticiler cephesinde de var. Süleyman Seba ağabeyimiz gibi yöneticiler yetişmesini görmek için, ömrümüz yetmez, herhalde… İş adamı, sanayici profilli yöneticilerden kurtulup, gerçek anlamda eğitimini görmüş, kulübünü doğru hamlelerle, özellikle FİFA-nın yayınladığı finansal fair-play çerçevesinden ödün vermeyen yöneticilere ihtiyaç duymaktayız. O zaman görmek istediğimiz alt yapılar, genç yetenekler yetiştirip, kalıcı Dünya devi olabiliriz.

   Lig’te kaç yabancı ile oynamamız gerekir tartışmalarını ebediyen rafa kaldırırız!

                                                                                                                            Ertan Hatipoğlu
   

11 Nisan 2014 Cuma

DOKTOR MİX




   Doktor Antonio Escribano yıllar önce Sevilla  ve Totenham takımlarda çalışmaları ile ünlenmişti. Endokrinoloji ve beslenme uzmanı olarak,  geçen iki yılda Atletico Madrid takımında görev yaparken, bu yıl yine eski takımına, yani Sevilla’ya geri döndü. Her gittiği takıma sıkı diyetler, kilo kontrolleri ve çeşitli meyve karışımları uygulamaktadır. Meyve suları o kadar popüler oldular ki, tüm futbol dünyasında benzerlerine ‘’Escribano mix'leri’’ demeye başladılar.

  Gittiği her takım inanılmaz performans gösterip, ayrıldığında sistemi uygulanmaya devam etmektedir. Tıpkı Atletico Madrid takımında olduğu gibi…Orada Doktor Jose Maria Villalon ile birlikte çalıştılar, bu yıl ayrıldığında sistemi harfiyen uygulanıp, hem La Liga hem Avrupa domine ediliyor.

  Escribano sistemindeki en-önemli unsur kontroldür. Futbolcular her hafta kantardan geçerler, fazla kilolular sıkı diyete tabi tutulur. Antonio’nun felsefesi çok basit ve nettir: ‘’İvmeleme eşittir kuvvet bölü kütle, yani 2-3 kilo fazlası bir 100metreciye 3-4 metre kaybettirir. Maça vurduğumuza kayıpları siz düşünün.Ayrıca, yorgunluk beraberinde sakatlıkları da getiriyor.Futbolcular taze olmaları ki, topu her an istesinler’’

   Devre arasında verdiği  meyve karışımlar, futbolcuları adeta oynamamış gibi hissettiriyorlar. Kas glikojeni ilk 45 dakikadan sonra 65% maçtan sonra ise, 22% düşer. Bu açıdan bakarsak devre arasında verdiği miksler çok yerinde bulmaktayız. Her maçtan hemen sonra ayrıca pizza ve ayrı meyve yedirmektedir. Toparlanma açısından maçtan sonraki ilk saatler çok önemli, burada da Antonio isabetli hareketler ile takımını daha sonraki antrenman ve maçlara hazırladığını görmekteyiz.

   Her maçtan günler once, Escribano gidilen yerin, otelin yemek şefleri ile uzun görüşmeler yapıp, takımın yiyeceklerini bizzat yazılı veriyor. Futbolcuların oksijen ihtiyaçlarına göre, herkesin dinlenmede yaktığı kalorisini hesaplayıp, günlük porsiyonlarını belirliyor. Her futbolcu mesajlarını kontrol ederken, Doktor’un tavsiyeleri okumaktadır.Gerekiyorsa günlük! Atletico Madrid futbolcular günlük 1900 ila 2700 kalorili günlük menüler tüketmektedir. Hamburgerlere fazla soslu olmadıkları müddetçe katiyen karşı değildir, ama alkole hiç tahammüllü yoktur!

  İşte Doktor Mix’in bir devre arası ve maç sonu için reçetesi:

50% portakal, elma, muz, kavun ve şeftali (eşit olarak)
2%   fruktoz
48% su (devre arası için) veya süt (maç sonu için)
 
 Likit enerjili karışım ( meyveli gazpacho)
½ kaşık tuz
Zeytin ve sirke ( damağa göre!)
3 olmuş, kabuksuz domates
½ kırmızı biber
2  diş şarımsak
1 şeftali
1 yeşil elma (granny smith)
2 portakalın suyu
Su ilave edilir, soğuk verilir. Çeşitleme olarak, kavun, üzüm ve havuç ile kombine edilir.



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Nisan 2014 Pazartesi

LİGLERİNDE DOMİNANT'LAR


                                                 


     Cumartesi Bayern Münih takımının 53 maçlık yenilmezlik serisi sona ermesiyle birlikte, gözler bu konuda Dünya’da en-uzun serilere çevrildi.

  Kendi liginde yenilmezlik serisi rekoru Fildişi Sahili takımı ASEC Mimosas’a aittir- 1989-1994 yıllar arasında takım tam 108 maç üst üste yenilmemiştir!

  İkincilik ünvanı 1986-89 yıllar arasında 106 maçlık yenilmezlik serisine imza atmış ünlü Romen askeri kulübü STEAUA Bükreş’e aittir. O dönemde takım sadece kendi ülkesinde değil, Şampiyonlar liginde de hep zirve ve etrafındaydı.
Bu rekorun baş aktörleri Marius Lacatus, Victor Piturca ve Angel Yordanesku olarak belleklerimizde kalmıştır.

  Bronz madalya ünlü  MİLAN kulübüne gitmekte.1991-93 tarihler arasında serisinde tam 58 maç yenilmediler. Arrigo Saki’den bayrağı alan Fabio Capello bu serinin baş mimarıdır. Kendi evinde ‘’Parma’’ya karşı alınan  yenilgi bu serinin sonunu getiriyordu.

  2010-12 yıllarda PORTO kulübü 55 yenilgisiz serisi ile madalyayı zorlamış, ama dördüncülükte kalmışlardır. Bu serinin başında  Jesualdo Ferreira, daha sonra Andre Villas-Boas vardır. Yardımcı antrenör görevini o zamanlarda Vitor Perreira yapmıştı.

  Altıncı olarak, 52 maç ile ‘’ruya takımı’’ AJAX’’ gelmektedir. 1994-96 yılarda Louis Van Gaal mimarisi ile takım Şampiyonlar liginin iki defa finaline de çıkmıştı. Edwin Van der Sar, De Boer kardeşler, Yari Litmanen, Edgar Davids ve Seedorf  bu başarıları baş aktörleridir.

  2003-04 tarihler arasında ARSENAL’I  49 maç boyunca kimse bileğini bükememişti. Arsen Wenger’in takımı sadece 12 kez puan paylaşıma razı oldu. Thierry Henry, Dennis Berkamp, Sol Campbell, Patrick Vieira…

  Bayern Münih’in serisi fazla olabilirdi,ama şampiyonluk gelince Pep rotasyona, as oyuncularını dinlenmeye, şarj’a almış, kafaları lige değil, Şampiyonlar Lig’ine ve Dünya şampiyonasına  gitmişti.

                                                                                                                              Ertan Hatipoğlu

6 Nisan 2014 Pazar

DERBİ'NİN FORM DETAYLARI


 
  


        Bu akşam oynanacak GS-FB derbisinde her iki taraf kuşkusuz  zafer ilan etmeleri için tüm kozlarını ortaya koymak isteyeceklerdir. Her iki takım içindeki o fiziksel rezervi devreye sokmak arzulayacak, karşı tarafı dize getirmek için mevcut silahları ortaya koyarken, rakibin bunu yapmasına mani olmaya çalışacak.
Bakalım nedir bu silahlar ve hangi taraf  an itibarı ile daha donanımlı.
   GS birinci yarıyı bitirirken, Şampiyonlar ligi ve Türkiye kupası maçlarından dolayı, rakibi FB göre ekstra bir yoğunluk yaşamıştı. Ocak ayında, hazırlık aşamasında bize göre, gereksiz bir Antalya kup  3 maçına katılarak, o çok önemli hazırlık ve şarj günlerini pas geçti. Bununla paralel sayısı fazla transfer yaparak, adeta  üç takım yarattı. Öbür taraftan Chelsea maçı takımı erken forma zorunluluğu da getiriyordu. Kısacası GS takımı  şubat ayında formda olması gerekirdi. Nitekim Chelsea maçları kaybedilse de, bu hedefe ulaşılmıştı. Bir iki as futbolcu dışında, herkes formdaydı. Yarın, yani 2 ay sonra bu form hala devam ettiğini düşünmekle birlikte, zirvesinden uzak olacak kanaatindeyiz.

   FB takımı iyi ve akılı bir hazırlıktan sonra, forma girmeye acele etmedi, hep nisan ve gerekirse mayıs ayları düşündü. Ne de olsa şampiyonluk düğümü buralarda çözülür, ayakta kalayım, diye planladı. Takımın antrenman bilimci hocası Prof. Dr. Niyazi Eniseler’in stratejisi buydu…Özellikle şubat ayında oynanan maçlarda gelen sakatlıklarla birlikte takımın ‘’el freni’’ çekilmiş, bacaklar ağır, yavaş çekim kamera futbol oynanıyordu. Özellikle deplasmanlarda puanlar bırakıyor, ezelli rakipleri ile arası 4 puana düşüyordu…Geç forma girmenin bedeli vardı, ama bu bedel sakatlanan yıldız futbolcular ile birlikte tehlikeli boyutlara gelmişti. Nitekim ilerleyen aşamalarda takım formu planlandığı gibi yükselişe geçti, puan farkı aralık ayı seviyesine gelmişti. Özellikle son Bursa maçında takımın performans durumu ve fiziksel kapasitesi artmış, bacaklar rahat, hedeflenen duruma yakın bir yere gelmişti.

   Akşam maçta GS takımı özellikle birinci yarıda tempoyu düşük tutmak isteyecektir. Baştan maça asılırsa, rakibin formda ve moralli futbolcularla kora- kor mücadelesine girerse, maçın son bölümünde çok zorluklar çekeceğini düşünmekteyiz. Maçın hakemi oyunu sık sık durdurmak zorunda kalırsa bu GS lehine olur, galibiyet şansını arttıracaktır. FB takımı  için iki yol vardır;  tüm maç tempoyu yüksek tutup, rakibi ile ‘’boğuşmak’’, ya da oyunu kendi yarısında kabul edip, süratli forvetleri ile kontralar yapmaktır. Özellikle birinci yarıda skor avantajları varsa…

  Derby time!

                                                                                                               Ertan Hatipoğlu

En okunanlar