24 Nisan 2014 Perşembe

YEŞİL DOMATES





   Turşu zamanı özellikle marketlerin bir köşesinde satılan, ama fazla rağbet görmeyen yeşil domates elit sporcuların menüsünde sebze olarak, brokolinin tahtını sallamaktadır. İçerdikleri tomatidin maddesi ile kas hücrelerin büyümelerine katkıları fazla, organizmanın git gide ihtiyarlamasının katabolik süreci durdurarak, asker  gibi önlemektedirler. Deri altındaki yağ oranının azalmasında rolleri tespit edilmiş durumda.

  Tomatidin maddesi iskelet kasların genine işlerken, kas erimesini durdurduğu ispatlanmıştır. Böylece, yeşil domatesteki madde sadece kas kütlesini artırmakla kalmıyor, muhtemel bir erimesine mani olurken, tüm elit sporu hayrete düşürmüş durumda.

  Özellikle uzun süren sakatlıklar boyunca ve sonrasında, sporcuların yemesi gereken bir sebzedir. Kas erimesi, kronik yorgunluk, düşme ve kırılmalar riski olanlar yeşil domates tüketerek,  doğal yoldan kurtulmaktalar.

  Siz siz olun, yeşil diye geçmeyin!

                                                                                                               Ertan Hatipoğlu

23 Nisan 2014 Çarşamba

GECE KUŞLARI






BJK futbol takımı çok eğitimli, hırslı bir teknik direktöre, modern futbolun gerekenlerini karşılayacak teknik ekibe sahiptir. Futboldan anlayan ve antrenmanlarını izleyen herkes ilk dediği şudur: ‘’Sağlam, çağdaş, ve çok yönlü, çeşitlemesi bol antrenman yapılıyor!’’ Televizyondan izleyenler bile, lastikler, kızaklar, kasalar ve 7:5, 6:4, 4:2 gibi pres güdümlü antrenmanlarını rahatlıkla görebiliyor. Biliç’in yanında Miljenko Rak gibi başarılı eski bir atletizm hocası var.
 Kısa zamanda takımın koşu mesafesi arttı. Kısacası, bu ekibin antrenman hataları yapması, örneğin takımın  genetik uyum kapasitesini, genel uyum potansiyelini veya genel uyum rezervini yanlış tespit edilmesi, oradan da yanlış antrenman verildiğini İNANMADIK, İNANMIYORUZ!
Problem nerede?

Problemin ağababası pazar akşamki üzücü olayda kendini gösterdi. Allahtan, daha ciddi sonuçlar olmadan, son bulmuştu… Bu problem Beşiktaş futbolcuların başına geldi, ama hemen belirtilerim, ‘’gece kuşları’’ olan sadece onlar değildir.İstanbul’un gece hayatı futbolcular ile kaynadığını herkes bilmektedir

Kısacası, bizim futbolu uykusuzluk basmış, sabahlara kadar devam eden eylenmeler bir gerçektir.
Evet, yatay pozisyon sportif  performans ile çok alakalıdır. Hormonal salgılamasına neden olan uyku, antrenman performansını etkilemektedir. Akşam uykuda vücut büyük miktarda büyüme hormonu salgılayıp, kas kütlesini büyütmektedir. Ne kadar uyku-o kadar kas kütle!

Ayrıca uyumayan sporcu vücutlarında kas kütlelerini bozmakla görevli olan kortizon maddesini üretmektedirler. Her antrenmanda ufak tefek kas fibrili kopar ve ufak tefek pürüzler olur. Onarılınca, eskisinden daha güçlü olunur. Yeter ki, vücutta bunun için yeterli kadar  büyüme hormonu salgılansın… Yeter ki, geceler uykuda geçsin. İşte, burada ikili mücadelerde hala devam eden takımın zaafı gizleniyor olabilir! Çok sayıda kas kopma, çekme ve spazmların nedeni zemin, antrenman gibi faktörlerde aranmaması gerekir, diye düşünmekteyiz. Uykusunu ihmal eden akıllıca iş yapmadığı aşikardır.

Bazıları ‘’öğleden sonra kestiririm,kendime gelirim!’’ düşünüyor, olabilirler.Ama onlara sadece kadın sporcularda bu mümkün olduğunu, o da kısmen gerçekleştiğini,  hatırlamamız gerekir!
Son olarak, gece uyumayan kişilerin tiroit bezlerindeki hormonal bozukluklar, yüklemelerin yanlış kalori denegeleyicilerini bitirdiklerini, altını çizmekteyiz.

Antrenman-eğitim süreci ne kadar kaliteli olursa olsun, toparlanma hareketleri denk yapılması gerekir! Ünlü Sovyet Çeka şefi Felix Dzerjinski der ki: ‘’Kontrol, güvenmenin en-üst ifadesidir!’’ Profesyonel futbolda sıkı kontrol şarttır, sayın Biliç!

Tercümesi karışmasın diye bir daha  söyleyelim:’’ OKO DA VİDİ!’’(göz görsün!)


                                                                                                             Ertan Hatipoğlu




22 Nisan 2014 Salı

LİZBON YOLU MADRİD'DEN GEÇER

(Ertan Hatipoğlu) Lizbon yolu Madrid'den geçer

Ertan Hatipoğlu, Şampiyonlar Ligi'nde oynanacak yarı final maçlarını kaleme aldı...

ERTAN HATİPOĞLU
Salı ve çarşamba akşamları, sadece 24 saat içinde Madrid kenti Şampiyonlar Ligi'nin iki yarı final maçına ev sahipliği yapacak.
Real ve Bayern için çok şeyler konuşuldu, çizildi, herkes için karşılaşma bir final maçına layık görüldü. Son yıllarda özellikle iki takımın rekabeti Eski Kıta'nın zirve rekabetine dönüşmüş durumda. 
"Kral kulübü" 10. şampiyonluğunu 10 yıldır bekliyor, bu yıl gelen fırsatı kaçırmak istemediği aşikâr. Son 3 yıla bakılırsa Real hep yarı finalin kapısından dönmüş, yeni bir Waterloo yaşamalarına tahammülleri olduğunu hiç sanmıyoruz.
Bayern’de gerginlik daha az gibi gözükmekte. Onlar fiilen Avrupa şampiyonudur ve durdurulmadıkça, öyle olmaya devam edecektir. Ayrıca mart ayında Almanya şampiyonluğuna uzanırlarken, konsantre ve stratejilerini tamamen Avrupa'ya çevirmiş durumdalar. Ellerinde Real Madrid’in molar dişlerine kadar tanıyan bir Guardiola varken, ikinci maçın Münih’te oynanacağı bir gerçek.
Madridlilerin hafızasında Münih denilince çok iyi duygular yok diye, düşünmekteyiz… Düellonun bir başka boyutuna bakarsak, her iki maçta da kanatların çarpışmasına şahit olacağız. Real Madrid’de Bale ve Ronaldo bir taraftan, Ribery ve Robben karşılarında amansız bir savaşa girecek. 
Acaba Real’in sağ tarafı, Alaba ve Ribery’nin ataklarını durdurabilecek mi? İşte bu sorunun cevabı, maçın kaderini belirleyebilir…
14 FUTBOLCUYLA 2 CEPHE
Diğer yarı final maçı daha da puslu, tahmin açısından daha zor. Bir taraftan Chelsea daha tecrübeli takım ve hocaya sahip. Öbür taraftan Atletico bu yılki Şampiyonlar Ligi'nde mağlubiyeti olmayan tek takım. 
Ayrıca Arda’nın takımı La Liga'nın lideri. 13-14 futbolcu ile iki cephede savaşmak, özellikle kritik anlarda çok zor olacak, diye düşünmekteyiz. Yedek kulübesinin kısa olması Simeone’yi zor durumda bırakabilir.
Sezon başındaki Süper Kupa maçını hatırlayalım: Bayern-Chelsea! Sezon bitiminde finalde Guardiola ve Mourinho’nun perdeyi kapatma fırsatına iki maç kaldı. Ama Madrid’in iki takımı neler düşünüyor, hep birlikte göreceğiz.

Evdeki hesap…

AKŞAM gazetesi

20 Nisan 2014 Pazar

DOMESTİC HEYECAN'LAR





Dünyanın belli ülkeleri World Cup  vizesi alırken, biz yine bu forumu evde aldığımız büyük ekran televizyonlardan takip edeceğiz. Yine bir ‘’gariban’’ülkeyi destekleyip, çoğu favorilerin elenmesine gizlice sevineceğiz. Bu heyecanı televizyondan da olsa, yaşamaya, içinde olmaya çalışacağız.Hak eden ülkeler yavaş, yavaş Brezilya Dünya kupasına hazırlanırlarken,  bizim domestik, gündemi meşgul eden konulara bakın!

E-bilet uygulaması, yabancı futbolcu sayısı, ‘’Aziz başkan hapse girecek mi?’’ ‘’şampiyon belli, ikinci kim?’’ve ‘’kazara şu takım düşmesin, abi!’’ gibi konular sadece ve sadece bizim ülkemizin konusu olabilir, değil mi? Gerçi üst ve alt sıralama tüm ülkelerde merak konusudur, ama bizimkisi onlara göre, binlerce ışık yılı önde gitmektedir. BJK takımı için yazılan, konuşulan  iddialarla  çok rahatlıkla 5-6 bilim kurgu ve daha o kadar aksiyon filmi senaryolar yazılır. GS hocası ve transferleri için ise, rahatlıkla bir yıllık  Agatha Christie tarzı dizi çevirilir.Bak göreceksiniz, geri kalan maçlar boyunca, düşme potasında olan takımlar hakkında Alfred Hitchcock’u kıskandıracak çok sayıda romanlar yazılacak…

3 Temmuzdan bu yana devam eden bir başka gündem ise Aziz Yıldırım’ın çilekar kaderi. Mazoşizme yakın bir ısrar ile konu devam ettirilirken, sonu geldi, diye düşünenler, yine yanılacaklardır. Acaba, kaçıncı kez?! Spora hizmet eden biri için ha bire hapse girme öyküsü, özellikle başka bir ülkeden bakılırsa, hayretler içinde kalınır.

Yabancı futbolcu konusu, her konu gibi herkes çıkarına göre pozisyon almış, tezini savunmaktadır. İlhan ağabey açık açık kaslarını gösterirken,  kulüplerin çıkarlarını düşünmektedir. Ülke menfaatlerini düşünmek, sadece TFF-ye kalmış, onlar da kulüplerin isteklerine ‘’hayır’’ demeleri zordur. Malum nedenlerden…
E-bilet konusuna gelince, Dünyada bir ilk olduğu bir gerçektir. Olumsuz yaklaşanlar olsa da, bırakalım uygulansın! Bir  bakmışız, Dünya uygulaması olmuş, bir konuda bizim de katkımız oldu, deriz...

Evet, Almanya grup elemelerinde rotasyon , Bosna Hersek Arjantin ile beraberlik hesapları yaparken, biz yukarıdaki konuları evirip çevirmekle meşgulüz. İşin ilginç yanı, yine eleme maçları kapımıza dayanmış durumda ve bizim Arda Turan’dan başka gurur duyacağımız bir futbolcumuz yok!

Olsun, domestik heyecan ve konularımız bol, ya…


                                                                                                                   Ertan Hatipoğlu


18 Nisan 2014 Cuma

ODAYI HAVALANDIRMAK

             



Real Madrid büyük savaşın ilk muharebesini kazandı. Kral kupasını kaldırmak için Atletico ve Barcelona’yı yenmesi gerekirdi. Her ikisini başardı Coupa del REY’i çılgın bir gece kutlamasından sonra müzesine götürdü.

Sezon başında Ancelotti’ye kuşku ile bakılıyordu.Ne de olsa, ondan önce görev yapan Jose Mourinho gibi kuvvetli bir şahsiyet vardı. Portekizli çok karmaşık biri, sevenleri kadar, nefret edenler bulunuyordu… Tüm kusurlarına rağmen biz  sevenlerindeyiz. Ama gittikten sonra, soyunma odasının havalandırılması Carlo Ancelotti’ye kalmıştı. Orası çok sayıda kavga ve skandal doluydu.

Aslında, İtalyan hoca gelmeden, Başkan Peres  ''Galler prensini'' ne pahasına olursa olsun, transfer etmeyi kafasına koymuştu. Ancelotti’nin onayınla veya değil, bu transfer yapılmıştı.

Bale’nin gelişi beraberinde tartışmaları da getirdi. Di Maria, Ronaldo ve Mesut ile nasıl oynayacak? Dört kişi fazla değil mi,  gibi tartışmalar alevlenmiş, sonucunda Özil gitmişti. Ancelotti,  Mesut’un süper bir futbolcu olmasına rağmen gitmesine izin vermiş, büyük ihtimal kendisinde tereddüt sezmiş, öyle karar vermiştir. Real Madrid’te kararlılık esastır ve savaşçılar gerekir. Di Maria mesela, savaşçı ruhuyla, başka mevkide de olsa başarıyordu.

Final maçında kahraman Bale oluyordu,ama Di Maria’nın katkısı gözden kaçamıyordu. Ancelotti’nin transfer hatası yapmadığı ortaya çıkıyordu. Mesut’un estetik duruşu ve milimetrik paslarına sahip olmasalar da, Bale ve Di Maria birer savaşçı oldukları ve takımın böylelerine her zaman ihtiyacı olduğu ortaya çıkmıştı.

Barcelona’nın bu takımı ve hali ölçü olamaz,ama Real Madrid üstünlüğü tartışılmazdı. Antrenör emeği her zaman önemlidir, ayrıca ‘’italyan işi…’’ baskın çıkmıştı. Bale’nin gölünden sonra, üç defansif  oyuncu sürerek, Madrid taraftarlarını resmen ateşe veriyordu. Galip gelenler eleştirilmez, daha önemlisi bu zaferi Ronaldo olmadan kazanmışlardı.

Şu ana kadar Carlo Ancelotti’nin işleri düzgün gitmektedir.Birinci kupasını Mourinho’dan çok daha kolay kazanırken, ‘’Spesiyal One’’den takıma daha uygunmuş gibi gözükmekte.

Özellikle kulüp görenek ve geleneklerine göre…


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

16 Nisan 2014 Çarşamba

YÜKSEKLERDEN DÜŞMEK

Tapılan sporcu olmaktan gözlerden düşme yolu, Oscar Pistorius için kuşkusuz çok kısadır...

Ertan Hatipoğlu
Düne kadar tüm dünya onu insan olarak yazarken büyük "İ" harfini kullanırken o,  milyonlarca insan için umut ve irade gücünün sembolüydü. Uzun yıllar ona stoacılığın en parlak temsilcisi olarak bakılırdı. Kısa ve uzun sürat koşu dereceleriyle ayrıca protezle koşması ile tüm dünyanın ilgisini çekmişti.Çok görkemli, popüler ve şaşalıydı. Londra Olimpiyat köyünde peşinden koşan gazeteci, idareci, sporcuların sayısını saymakla bitmezdi. Bir ara,U.Bolt'u bile gölgede bırakırken, bu dünyada tüm devlet başkanları ona bir telefon uzaktaydı. Yapamayacağı, bitiremeyeceği bir iş yoktu... Kader onun alt bacaklarını almışken, istek, irade ve ruh açısından çok cömert davranmıştı. Kaderin yaptıkları onu bitiremedi ama… Bunu kendisi becerdi…
Şubat 2013 tarihinde tam Sevgililer Günü bir kanlı gecede hayatı tam anlamıyla mahvolmuştu. Gözaltına alındıktan sonra, kız arkadaşı Reeva’nın cinayetinden suçlanmıştı. Bugün Pistorius’un eski şaşalı durumundan eser kalmadı, gözden düştü.
Artık kimse ona eskisi gibi, yani idol gibi bakmıyor, kahraman değil, bir katil oluverdi. Oscar kendini suçlu kabul etmese de, suçu ispatlanırsa, yıllarca hapishanede kalmak zorunda kalacaktır. Şu ana kadar mahkeme, resmen kan, fotoğraf ve video çekimlerinin içine batmış durumda. Her geçen duruşma sonrası kahramana güven azalırken, sıfırı tüketmek üzere. Delil ve tanık ifadeleri Oscar’a karşı. Tüm bunlardan sonra dünya kamuoyu onun ruhunun temizliğine inanması mümkün gibi gözükmüyor, büyük ihtimalle eski durum hiçbir zaman geri gelmeyecek. Mahkeme hiç kuşkusuz kendi kararını verecek ama Pistorius için toplumun kararı daha ağır gelecektir. İnsan değerlerinin en büyüğü olan canı, hayatı sonlandırdığı için.
Pistorius gibi insanlar topluma örnek olduklarından kendilerine daha fazla dikkat etmek zorunda. Suçu işlemiş ise, belki de bunu yapmasına neden olan herhangi bir kompleks veya öfke vardır. Ama tüm bunlar bahane olamaz…
Oscar’ın pişman olması, akıttığı gözyaşlarından, tüm davranışlarından bellidir. Fakat bu gözyaşları suçundan mı, Reeva kederinden mi olduğu pek anlaşılır gözükmüyor.
Her şeye rağmen ona inanan insanlar var.  Yeni aşka yelken açması bunun en büyük göstergesidir. Bu kadın, büyük ihtimalle Oscar’ın suçlu değil, mağdur olduğunu düşünmektedir. Dünya kamuoyu fakat kararını vermiş gibi gözükmekte. Bu da beraberinde Oscar’ın her hareketi, jesti, adımı teferruatlı incelemeye maruz kalacaktır.
Her yerde!


14 Nisan 2014 Pazartesi

FUTBOL'UN YENİ ÇINARLARI




            Bu sezon Dünya futbolunda hit Atletico Madrid. Hocaları Diego Simeone herkesin hayranı oluverdi. O futbolu değiştirmek için her niteliğe sahip, yeni tip antrenörlerin bir tanesi. Diğerleri malum- Pep Guardiola, Jurgen Klopp, Brendan Rogers, Roberto Martinez,  Antonio Konte…Tüm bu genç ‘’çınarlar’’ grubun genç futbolcu yetiştirme, takım ruhu yaratma ve taktik beceri gibi ortak niteliklere sahipler. Özellikle takımların öne çıkmasında, eksik, sakat futbolcuların neticeleri fazla etkilememesinde, kısacası sistem oyunun uygulamasında başarılı olmaktadırlar. Onlar futbolun eski ‘’çınarlarını’’ gölgede bırakırken, oyunun değişmesine yol açmaktadırlar. Sergiledikleri performanslar o kadar göz alıcı ki, Dünya futbolunda kilit yerlerini almak kaçınılmaz gibi görünmektedir. Onlar futbola yeni ‘’oksijen’’, yaratıcılık getirirken, her alanda olduğu gibi, cesur ve becerikli insana ihtiyaç duyulmaktadır.

   Guardiola’yı örnek alırsak, takımının başarılı sistemini bile değiştirmeye korkmadı, çok zor misyonu sırtlanmaya devam etmektedir. Takımı hücumdayken, iki bek’ini öne çıkartıp, merkezi half’ler gibi oynatmaktan çekinmiyor. Top kaybedilince, yerlerine dönme becerisini başarmış görmekteyiz.Böylece Bayern her zaman 4 kişi ile savunmada kalırken, 6 kişi ile rakip kalesine hücum etmektedir. Avrupa’da  şu an bu oyun modeli konuşulup, tartışılıyor. Karşı çıkan da var, öven de…Zaman zaman deliktir diye, düşünenler olsa da, yeni bir soluk, bir düşüncedir.
   Klopp’un Dortmund’una gelince, oyunun sürati o kadar yükse ki, bazen hayal diye, düşünülmektedir. Takım her sezon eksilse bile, takım oyunundan dolayı, fark edilmiyor. Takım bir-iki yıldızın eline bakmazken, stilinden ödün vermiyor.
   Diego Simeone’nin Atletico’suna bir bakın! Barcelona maçından önce Diego Costa ve Arda Turan gibi yıldızlardan yoksun olmasına rağmen, maçı aldılar ve yoluna devam etmektedirler. Ayni manzara La Liga’da da sergiliyorlar. Bir-iki yıldız futbolcuya bağlı değiller,  orada sistem konuşur.
   Antonio Konte’nin şu anki İtalyan futbolunda başarılı olmak zordur diye, herkes bilir. Ama genç ‘’çınar’’ sanki başarıyor…Seria A kalite olarak düşse ve Juve’yi olumsuz etkilese de, Konte’nin uyguladıkları takımı Avrupa’da yakarlarları zorlamaktadır. 
   Brendan Rogers ve Roberto Martinez futbolcu olarak çok parlak değillerdi, ama hoca olarak çok iyi işlere imza atmaktadırlar. Takımların bütçesine bakın ve rakipleri ile uçurumu görün! Buna rağmen, Everton ve Liverpool’un oynadıkları kaliteli ve güzel futbol tüm Dünya'da takdir edilmaktedir. 

   Yukarıda saydığımız tüm genç ‘’çınarlar’’futbolu değişime zorlamaktalar. Yıllar önce,  Ferguson ve Wenger son derece hücum takımlar yaratmışlardı. Almanya’da Joachim Löw süper futbolculara sahip iken, oyuna gerçeklilik katamadı ve çok önemli maçlar kaybetmişti…Del Bosque kusursuz takımı yarattı, fakat yeni bir strateji üretemediği için, pozisyon kaybına uğradı. Mourinho ise, rakibinin zayıf, ‘’yumuşak karnı’’nı bulmakta ustadır, bulunca da çok ‘’pis’’oynar. Fakat tüm bu eski ‘’çınarlar’’ sadece hücum veya savunma oynatırlar, komplelikten uzaklar.
Genç ‘’çınarlar’’ise, eski ‘’toprakların’’ oyun mantıklarını iyi bilirler ve bazen onların silahları ile kendilerini yenerler. Onların takımları bakarsın bir maçta Mourinho’nun İnter ve Chelsea gibi savunma yapmışlar, daha sonraki maçta ise, Ferfuson’un Manchester’I gibi hücum ederken görürsünüz. Onlar, delicesine taktisiyendir. Her oyuncu değişiklerinde hemen anlaşılmasa da, daha sonra yerindedir diye, kanaat getirilmektedir.

   Yeni ‘’çınarların’’ zamanı başlamış, bakalım gölgeleri eskilerinden daha büyük olacak mı?



                                                                                                Ertan Hatipoğlu


En okunanlar