5 Mart 2015 Perşembe

BÜYÜK RESTLEŞME




Viktor Chegin Rusya’nın gelmiş geçmiş en-karizmatik ve başarılı atletizm koçudur. Kariyeri boyunca yüzlerce atlet yetiştirdi, kendi şehri Saransk’ın popüleritesine katkısı tartışmasızdır. Orada yıllarca bir Kamp Eğitim Merkez’inin her şeyi, ama kitaba bakıldığında sadece bir antrenörüdür.
Chegin ve talebeleri için son yıllar özellikle, çok üzücü, doping cezalar ile dolu geçmektedir. Bunlara rağmen, burada çok önemli bir ayrıntıya hemen parmak basmak zorundayız; Hiç bir yakalanan sporcusu suçu hocasına atmayınca, İAAF ve Rusya Atletizm Federasyonu tarafından kurallar gereği, ceza kuruluna sevk edilemedi. Çalışmalarına her zaman gibi devam etti, başarılarla birlikte ne yazık ki, yakalan sporcuların sayısı artıyordu…

Alman ARD kanalı Rusya hakkında yayınladığı ve tüm dünyada izlenen, merak edilen film olunca, rus atletizmi derin yara alıyor, adeta yerle bir oluyordu. İstifalar havaya uçuşurken, Chegin hakkında da çatlak sesler yükselmeye başlamıştı. İAAF hemen soruşturma açarak, ünlü hocaya ömür boyu men cezası verdirmeye, kendi problemlerini bir antrenörden kurtulup, unutturmaya kalkışmıştı. Verdirmeye derken, Rusya Atletizm Federasyonuna ‘’gereyini yap!’’ demişti. Demişti, ama Rus yeni, geçici Federasyon Başkanı Vadim Zelichenok hocayı ‘’sadece’’ milli takımdan çıkarabildi ve ‘’ Biz Mordova özerk cumhuriyetin işlerine karışamayız, Chegin onların elemanı, onu müsabakalardan ve çalışmadan men etme yetkimiz yok!’’ deyiverdi.

Böylece, Viktor Chegin çalışmalarına devam etmekte, hatta geçen hafta Sochi’de yapılan Rusya yürüyüş şampiyonasında yine sporcularının başındaydı.

Ünlü hocaya asıl desteği veren bir başka, çok daha güçlü isimden, Spor Bakanı Vitaliy Mutko’dan geldi: ‘’ Chegin gibi hocalar her yerde, her zaman yetişmez. Tabi ki soruşturma yapacağız, ama onu Milli takımdan bile kimse aldığı yok!? Sadece geçici olarak, rotasyondan kaynaklanan bir durum oldu…’’


Şu anda rus basını bahislere girmiş durumda, kimi Pekin 2015 Dünya Şampiyonasına gidemez derken, kimileri gider de öteye geçer, diye bastırıyorlar.

Kısacası bir büyük restleşmenin hikayesi budur, ama burada bitecek, diye düşünenler, yanılma ihtimalleri fazladır. İAAF bu davayı bırakmayacak, karşı çıkanlara her zaman gibi ödetecektir…
Tabi, Viktor Chegin’i de küçümsemememiz gerekir, kendi büyüklerini böyle konuşturan kozları varsa, Monaco’lu atletizm patronlarına da karşı koyacak gücü bulunabilir…

Bu hikayenin bir başka tarafı var ki, yüzümüze bariz vurmaktadır. Eller kendi kahramanını ne yapıp, ne edip koruyor, biz ise, acımasızca ellerimizi yıkıyoruz!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

2 Mart 2015 Pazartesi

KAYBEDERKEN KAZANMAK




İngiliz takımların Avrupa liglerinde başarısız sonuçları acaba bir hezimet mi, yoksa beklenen sonuç mu? Ada’da ve tüm Dünya’da kafaları kurcalayan şimdi soru bu…Son hafta Premier lig takımları için tam bir  kabus olmuştu. Tottenham ve Liverpool için perşembe günü Avrupa ligin sonu olurken, Manchester City ve Arsenal’i sadece bir mucize kurtarabilir. Everton ve Chelsea takımları önlerini görebilirken, ingiliz taraftarları için manzara hiç iç açıcı değildir.

Realiteye dönersek, Dünyanın en-zengin Lig’i kendi kendine tehlike oluşturmaya başlamış gözükmektedir. Sadece bir ay önce tüm Dünya Premier Lig’in yeni yayın anlaşmalarını duyunca, derin şoke geçirmişti. ‘’Sky TV’’ ve BTS 2016-2019 yıllar arasında ingiliz takımlarına kocaman 7 milyar euro pompalayacaklardır! Böylece, 2016-17 sezonunda örneğin Premier liginde bir maç 10-14 mln. euro getirecek, sonunda en-zayıf takımlar bile 130-140 mln. Euro kazanacaklardır. Üstelik sadece yayın gelirlerinden…

Chelsea takımı 211-12 yılında Şampiyonlar Lig’ini kazandıktan sonra UEFA fonundan ‘’sadece’’ 60 mln. euro kasasına koymuştu. Geçen sezon Premier Lig’in 20. Cardiff City ‘’hoşça kal!’’ parası olarak tam tamına 75 mil. euro almıştı! Bu durumda, Ada takımları neden  Real M, Barca ve Bayern M ile çarpışsınlar? Kazansalar bile, onlara  60 mln. , ortalama maç başına sadece 4,5 mln. euro getirir. Bu yıl Real M 12. kez Şampiyonlar Lig’i Şampiyonu olsa bile, Premier Lig’in son takımından 2 misli daha az para kazanacaktır.

Arsenal takımın en-son Monaco hezimeti tamamen antrenör yetersizliğine bağlanırken ManS bitmek bilmeyen Avrupa mağlubiyetleri Pellegrini gibi hocanın tahtını sallamaktadır. Luis Van Gaal bile takım sistemini oturtamadığı için alay konusudur. Kısacası, bu finans bolluk bir çok antrenörü de götürecektir. Genç nesil, yani yeni ‘’çınarlar’’- Enrique, Jardim, Montella ve Bilic gibi isimler kapıları son derece zorlamaktalar.

İngiliz basını, geçen hafta hezimetini çabuk unuttu sayılır. Hemen domestik maçlara dönüldü, maçlara geniş yer verilmişti.Tabi, cepler dolu vaziyette, Monaco gibi mağlubiyetler çabuk unutulur. Her şey 3 gün misali…Nasıl olsa 1-2 yıl sonra, Dünya’da en-zenginle kulüpler klasmanı Premier Lig takımları  artı  Real M, Bayern M, Barcelona olacaktır. İngiliz kulüpleri için para tek motivasyon olup, her şey başka geri planda kalmaktadır. Avrupa Lig’inin yüzüne bile bakılmazken, Liverpool’un Beşiktaş’a kaybetmesi ne önemi vardır? Maddi açıdan - hiç! 

İngilizler aynen geçen yüzyılın ilk bölümünde gibi, kendi kendilerine yeterlilik sergilemeye başladılar bile…


Biz düşünelim!
            
                                                                                                                 Ertan Hatipoğlu   

1 Mart 2015 Pazar

KISA METRAJLI FİLMLER

       



Taş çatlasın- 60 dakika. Süper Lig’imizde oynanan net sure ortalama bu kadardır. Avrupa’nın  bir çok liginde kocaman 10-15 dakika fazla oynanılıyor. Bizde oyuncu değişiklerde, taç atışlarda, yere düşüp kalkmalarda, kalecilerin ellerinde dakikalar akıp gidiyor. Bir çok maçın son dakikalarında takım doktorların koştukları mesafe bir çok oynayan futbolcuya eşit gelmektedir. Kaleciler süre öldürmekte bilinen ''uzmanlardır'', ama yine onlar hakemler tarafından en-çok cezalanan olmaktalar. Buna mukabil, yere yatıp da kalkamayan, ama saniyeler sonra hakemle ‘’neden girmeme izin vermedin?’’ kavga eden bir çok futbolcu görmekteyiz.

Sonra, neden seyirci gelmiyor? Gelmez, zira izledikleri film bir kere kısa metrajlı oluyor. Ne kadar yeni statlar , konfor sunsan seyirci nizami filmler izlemek istiyor. Bol gerilimli,  aksiyonu eksik olmayan, kurşunların kafaların etrafından geçen filmler izlemek ister seyirci…Kısa metrajlı dram, sosyal mesajlarla dolu filmlere alerjisi var çunkü…

Bu manzaranın sebebi futbolcular ve onları hazırlayan teknik ekiplerle birlikte, hakemlerin de maalesef katkıları vardır. Hakemler sahanın mutlak hakimi, öğretmenidir. Oyunun temposunu yüksek tutmak, gereksiz fauller ile oyunu parçalamak, bunu yapmak isteyen futbolcuları oyunda tutmak, gibi hareketlerle filmin senaryosuna katkılarını vermekteler. Faul sayısına bir bakmamız yeterlidir; Bizden kaliteli liglerde çok daha az olduklarını rahatlıkla görebiliriz. Maçın son 15 dakikasında faul sayısının neden arttığını , kimler buna izin verdiğini çok net anlamaktayız. Bir Bundesliga'ya bakın, faul sayısı iki elin parmakları kadar,  net oyun süresi 70 dakikayı geçmiş, taraftarlar mutlu statlar doludur.

Süper Lig’imizin marka değerini yükseltmek istiyorsak  net oyun süresini arttırmak zorunda, gelirim ve aksiyonu katmak mecburiyetindeyiz.

Bu bir kere NET!


                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

20 Şubat 2015 Cuma

HAMZA HOCA’NIN MAÇ HAFTASI HAMLELERİ





Hamza Hamzaoğlu her antrenör gibi, kariyer boyunca hep öğrenecektir. Son hafta, yoğun kar yağışına rağmen, takımının antrenman ritmini bozmadı, uygun hamleler ile Sivas deplasmanına en-uygun bir şekilde hazırladı. Çarşamba ve perşembe günleri kar nedeniyle takımını kondisyon ve basket salonda çalıştırırken, aktif dinlenme yaptı, bugün (cuma) Sivas’a erken ulaşıp, teknik antrenmanını alttan ısıtmalı ‘’4 eylül’’ stadında yapacak. İki az yüklemeli antrenmandan sonra orta şiddetli, kamçılayıcı antrenman uygulaması, GS hocasına yakışır bir hamleydi…Böylece, hem imkansız ve tehlikeli olan İstanbul şartlarında futbolcularını korudu, hem de iki gün hafif antrenmanlardan sonra, teknik uygulayıp, takımını kamçılayacaktır. Aslında bu model haftalık antrenman daha fazla yorgun futbolculara uygulanır, ama Hamza hoca kötü hava şartlarını avantaja çevirmeye başarmış gözükmektedir. Özellikle maç haftasında takımın antrenman ritmini korumak son derece önemli olup, maça ‘’deparlanse’’ girmek hedefine daha rahat ulaşmak demektir.

Öbür taraftan, 1200 metre rakama futbolcuların organizmalarını uyum sürecine sokmayıp, yarın (cumartesi) maçını oynayıp, dönecektir. Hamzaoğlu burada da basit hataya yer bırakmamış gözükmektedir. Eğer, örneğin perşembe günü Sivas’a uçsaydı, 2 gün sonra, yani maç günü futbolcular, maç esnasında sadece rakiplerle değil, organizmaların uyum süreçleri ile mücadele etmek zorunda kalacaklardı! Bu konuda da genç hoca dersini iyi çalışmış, takımını kendi elleri ile madur bırakmamıştır.

Semih Kaya kardeşimizi de uygun bir şekilde kadroya almayıp, doğru hamlelerine devam etmiş, Rusların bir yazılmayan spor kanununa ‘’hasta, sakat sporcuyu yarıştırma!’’ riyaret ederek davranmıştır. Geçenlerde yaptığı hatasından ders almış, bir daha tekrar etmemektedir.

Tecrübeli antrenörler maça çıkmadan önce, sembolik ‘’100 soruya EVET cevap’’ vermek zorunda olduklarını bilmekteler. Eğer maçı kazanmak istiyorlarsa… Bu 100 sorudan sadece 1 tanesine HAYIR cevabı verirlerse, maçı alamayabilirler diye,  bilirler! Karşı takımın koçu hepsine EVET dediği için…

E, bu kadar doğru yapılan hamlelere insanın ‘’top futbolcularda!’’ demesi gelmektedir…

Tebrikler, Hamza Hoca!


                                                                                    Ertan Hatipoğlu

13 Şubat 2015 Cuma

AVRUPA FUTBOLUNDA PATRONLAR ONLAR



10.02.2015 tarihinde Premier Lig’i şimdiye kadar Dünya futbol tarihinde en-pahalı TV anlaşmasına imza attı. Sky ve BT kanallar 3 yıllığına kocaman 5.136 milyar paund verdiler. Euro olarak düşünürsek, tam 6.93 milyara denk geliyor.
Böylece, Lig’in son takımların bile kasalarına 100 milyon paund girecektir!

Şu an  Ada’da halen Sky TV ile anlaşma var. 3,018 mlr. paund takımlar arasında paylaşılmaktadır. Şema şöyledir: rakamın 50% kulüpler arasında eşit bölünmektedir, 25%- Lig sıralamasına göre ve kalan 25% - takımların TV maç sayılarına göre verilmektedir. Geçen sezon pastadan en-çok pay alanlar, sırası ile, Liverpool, Manchester Sity ve Chelsea takımları olmuştu. Lig’in son sıralarını alan takımlar kendilerini madur hissetmeyecektir, zira Cardiff mesela, 74,5 mln. Euro kazanmıştı.
Yeni anlaşmaya göre, Premier Lig’inde 3 yıl kalabilen bir takım asgari 173 mln. Euro kazanacaktır! Bu rakamda yurt dışına satılan yayın hakları dahil değildir, hatırlatmamız gerekirse Premier Lig’I 170 devlette izlenmektedir.

La Liga’da durum çok farklıdır. Orada her kulüp kendi anlaşmasını yapmakta, kendi TV-sini kendi belirler. Tabi, bu durum gelirler arasında oldukça farklar getirmektedir. Geçen sezon Barcelona ve Real Madrid 140-ar milyon euro kazanırken, son sırada yer alan takımların geliri 10 kez daha düşük olmuştu. Atletico gibi bir kulüp bile sadece 42 milyon euro kazanırken, Cardiff’ten 2 misli az gelir elde etmiştir!
Bu durum, ispanyol takımların büyük çoğunluğunu isyana sevk etmekte, boykot çağrılar yükselmektedir. Yeni kanun hazır olmak üzere, her takım ferdi değil, paket halinde TV anlaşmaları yapacaktır. Bu kanun geçerse, aralarındaki fark sadece 4:1 inecektir…

Serie A-da TV yayın hakları merkezi satılmakta ve şu anda Sky İtalya ve Mediaset kanallara aittir. Ada’daki sisteme çok yakın bir sistem kullanılmakta, taraftarların çok olduğu takımlar avantajlıdır. Juve, Milan ve İnter aslan payını alırken, en-az alanlardan yaklaşık 5 misli fazla para kazanmaktalar.

Bundesliga’da gelirlere bakarsak, diğer ülkedekilerden çok daha mütevazi olduklarını hayretle görmekteyiz. Geçen sezon Sky TV tüm takımlara sadece 495 milyon euro ödeme yapmıştır! Bayern München takımı en-son takımda sadece 2 misli fazla para kazanmış. Dağılım şeması çok ayrıntılı olup, bir takım puanlarla pasta dağıtılmaktadır. Bayern ve Dortmund kulüpler bile Valencia ve Atletico’dan az para kazanırken, bu durum onları diğer gelirlere itmiş, TV kaprislerine tahammülleri olmadıklarını görmekteyiz.

Fransa’da sistem İngiliz sistemine çok yakın. Burada sadece son 5 yılın takım performansı da önemlidir.

Hollanda’da her şey lig sıralanmasına bağlıdır. TV yayın hakları Futbol Federasyonu tarafından satılırken, rakamlar oldukça mütevazidir. Şampiyon Ajax mesela geçen sezon sadece 8 mln euro kazanırken, PSV – 7,1, Twente- 6,4, Feyenord- 5,6 aldılar.


Süper Lig’imizde toplam pasta değeri 453 mil. TL olarak düşünürsek, GS-55,4 , FB-50,3, BJK- 42,5 milyon TL alırken, Mersin İdmanyurdu 14,2 kazanabilmiş. Sistem oldukça net olmasına rağmen, havuz her yıl tartışmalar nedeni olmuştur.Digitürk 2016-2017 sezonuna kadar ihaleyi kazanmış, takımlarımıza düşen görev mevcut olanakları kullanıp, klaslarını yükseltmek olmalıdır!



                                                                                            Ertan Hatipoğlu
 

8 Şubat 2015 Pazar

WADA ELİT SPOR'DAN KENDİ İŞİNİ KURDU



                       Ajans özellikle sadece şampiyonların peşinde

                                                                                    Elena Vaytsehovskaya-
                                                                                    ‘’Sovyetski sport daily’’


Sporda, özellikle son yıllarda bir çok doping skandallar oldu, ama şimdiye kadar neden eski numunelerin tekrar incelenmesi, ilk önce 8, daha sonra 10 yıla çıkma nedenleri hakkında mantıklı izaha rastlamadım. Acaba, kurallar  dar alanlı tıp uzmanlar tarafından mı empoze edildi?
Aslında onları çok iyi anlıyor, zira spor kendi başına araştırması için çok fazla geniş bir alandır. Fakat, bizim hayat çift yönlü bir yoldur. Bundan dolayı şu soruyu sormayı hakkım diye düşünüyorum: ‘’Sporda mevcut kurallar neler sağlamaktalar?’’
Temizlik?  Asgarisi bile yok. Elit sporun keşfettiği metotlar her zaman karşı tarafın bir adım önünde gider, diye bilinmektedir. Eksi yönleri barizdir. Sadece yıllar sonra altın madalyasını kaybetmiş sporcu meselesi değil,  böyle durumlarda bir çok anlam kaybedilir. Mesela gazetecilerin emeğine yazık, zaferin güzelliğini gösteremez, tarih olarak da kayda geçemez.
Evet, madalyalar dağıtılıyor, ama yıllar sonra, aslında şampiyon kahrından neredeyse hasta olmuş yarışın ikincisiymiş, diye ortaya çıkmaktadır!?
Veya hiç ödülüne kavuşamaz, oracıkta yere yatmış, kuvvetsiz inlemektedir. Aklından bile geçmez ki, 5-10 yıl sonra, ödülünü herhangi bir soyunma odasında takdim edilecektir.
Çok etkileyici, değil mi? Bir taraftan TV kanalları  kendi kurallarını empoze ederken,  diğer taraftan yayınlanan oyunlar  kulis ve skandallar ile çalkalanmaya başladıklarında, kayıtsız oluyorlar. Az sayıda insanların sporun temiz ve şeffaflığını öne sürerek kendilerine  rant elde edilişi. Ama, örneğin Rio’da yüzme finalleri gece yarısı yapılacak, diye problem yoktur!?
‘’Daha hızlı, daha yüksek, daha kuvvetli’’ sloganını seviyorsak, mantık olarak sporcuları denetenlere de yaymalıyız. Doping kurallarını ihlal edenleri yarışlardan önce tespit edilmeli, gerçek şampiyonlara madalyalarını yerinde verilmelidir. Bunun için gerekirse yarıştan 1 saat önce numune alınması gerekiyorsa-yapılmalı. Güreş ve halterde mesela, uzun yıllardan beri kantar uygulaması vardır. Bir çok kişi yarıştan 1 gün önce kantar uygulamasının dürüstçe bir şey olduğunu öne sürseler de, ben karşıyım. Sporcular yarıştan önce 10 kg. düşüp, daha sonra müsabakalara yine belirlenen sikletinin fazlası ile mindere çıkmaktadır. Ama bu kimseyi rahatsız etmiyor, kurallar bunlara yol açmaktadır.
8 yıl önce bu konuları hokey sporun duayeni Vyacheslav Fetisov ile konuşmamızda:
-       Bir sporcuya ödülünü verdikten sonra geri alamazsın! Profesyonel hokeyde bu imkansız. ‘’Stenley’’ kupasını alırsan mesela, kimse geri alamaz. Şimdiki kuralar alınan numunelerin 8 yıl korunması ve her an açılıp yeniden bakılmasına izin veriliyor. Bu kural benim için çok aptalca bir uygulama. Demek sporu bıraksan bile, 8 yıl boyunca korkularınla yaşamak zorundasın…
O yıllarda Fetisov WADA yöneticilerin bir üyesiydi. 8 yıl kuralı tartışmaya açılmışken, kendisi karşı çıkmış, meslektaşlarını ikna etmek için çok çaba sarf etmişti. Her şeyi yarışlardan önce halletmeli, madalyalar dağıtıldıktan sonra, geri almaya kalkışırsan, sporda sonuç kalmaz, tüm neticelere kuşku duyulurdu.
İşte bu gün geldiğimiz durum bu! Temiz spor  için ‘’savaşanlar’’ bunu görmeleri için ilk önce kendi psikolojilerini yenmek zorundadır. Onlar tıpkı statlarda savaşanlar gibi bu showun bir parçaları olduklarını algılamalı. Bu showda kazanmak ve kaybetmek el ele gittikleri gerçeğini kabul etmeliler.
Olayları gerçek isimleri ile telaffuz etmemiz gerekirse, WADA elit spordan kendine bir iş alanı yaratmıştır. Üstelik kimselerde dokunulmazı olan…Hedefi büyük şampiyonları yakalamak, PR yapmaktır.
Ne pahasına olursa…



                                                                                      Rusçadan çeviri: Ertan Hatipoğlu

3 Şubat 2015 Salı

ARA TRANSFER




Futbolda ara transferler hakkında olumsuz düşünenlerin sayısı fazla da olsa, her kış  Avrupa’da yüzlerce futbolcu adres değiştirmekteydi. ‘’Kaldırılsın, sadece zengin kulüplere avantaj sağlıyor!’’diyenlerin sayısı az olmamasına rağmen, acımasız rekabetin yarattığı ortam kimseyi dinlemez, transferlerini yapardı.

Ama diğer taraftan, özellikle Avrupa’da  yükselen ekonomik kriz ve FİFA-nın getirdiği yeni ekonomik kurallar, takımların ellerini bağlamış durumda. Premier Lig'in son transfer saati gelmiş, ama elle tutulacak hiç bir transfer haberini alamadık.. Bu konuda en-doğru benzetmeyi Gary Lineker ağzından çıkmıştı: ‘’ Transfer pazarın son günü de transfersiz kapatmak, krep günü krepsiz geçirmek gibidir!’’ Bu sözler tüm Dünya’ya yayılırken,  Ada futboldaki ‘’kuruluğu’’ açık anlatıyordu.
İspanya ve İtalya’dan da fazla ses çıkmazken, Almanya’da ise sadece  Andre Schürrle transferi  ses getirmiş, yüklü miktar para yer değiştirmişti.

Düne kadar şuursuzca transfer yapan takımlar, bugün adeta cenaze merasimdeki sessizliğe bürünmüşlerdir. Avrupa'da futbol seviyesi kendini inkar boyutlara gelmiş, yeni transferlere maddi kaynak bulamaz hale düşmüş görünüyor. Kısacası,  ağzınla kuş tut, o 100-150 milyonu alamazsın!

Süper ligimize bakarsak, son günlerde de olsa yine takımlarımız planladıkları transferleri yaptılar, sayılır. Ligin zirvesinde olsun, alt tarafında, kendini kurtarmaya çalışan takımlar çok ilginç ve bol sayılacak futbolcu aldılar. Balıkesirspor, Erciyes, Sivas, Akhisar kesenin ağzını epey açıp, en-az 4-5 transfer yaparken, Beşiktaş önümüzde yılı da düşünerek çok isabetli 3 nokta transfer yaptı. Galatasaray sessiz kalırken, Fenerbahçe almak istediği bir tek futbolcuyu alamadı…

Transfer harçamaları 12 mln. euroyu geçemezken, son yılların en-zayıf 2. ara transfer alışverişi oldu!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar