12 Nisan 2014 Cumartesi

FAİR PLAY MI?


    



            Futbolda fair play çok önemlidir. En azından, FİFA,UEFA öyle diyor, bol ödüller dağıtıyorlar. Kurumların patronları bizzat kendileri bu gibi davranışlarda bulunan futbolcuları çok özel hediyelerle ödüllendiriyorlar.

   Fair play ödüllerinin sahiplerine baktığımızda, Avrupa’nın ilk 10-da bulunan takımlarından hiç kimse olmadığını görmekteyiz! Onların kuralları başkadır: kaybetmeyeceksin! Bundan dolayı rakibini yenmek için, çevirmedikleri dolap kalmıyor. Bu konuda örnekler çok, ama  en-son şahit olduğumuz çok şey anlatmaktadır. Atletico-Barcelona maç günü basın Simeone’nin yeşil gözlü metresi olduğunu vurguluyordu. İşte büyüklerin fair play’ı budur-  savaşta her şey mübahtır misali, kımıldama varsa- tekmele, dirseklerini çalıştır, sonunda elini sık!

   Bizde durum farklı değil. Aykut Kocaman, Konyaspor genç takımı ve Futbol Vakfı dışında ödülü gören yok. Bizde domestic zafer uğruna, yerde yatan rakibine seri tekmeler, derby maçlarda provokasyon, tahrik içeren işaretler ve hayvanlar aleminden kopyalanmış davranışlar. Tüm bunlar Türkiye'de şampiyon olayım, seyircimin önünde kahraman kesileyim motivasyonlarla yapılmakta. İyi, güzel, ama kondisyon, sportif form ve sakatlıkları önleme becerilerini  kullanıp, neden seyirciyi ve Dünya TV kanallarından izleyenleri zevke doyurmuyorsun? Böylesi daha kolay; 60-65 dakika temiz futbol oynayacağıma, sadece 40-45 dakika ile işi bitiririm mantığı baskın gelmektedir.

  Ya seyircilere ne demeliyiz? Bu ödül, özellikle 4 büyüklerin seyircisinden birisine gitmesi için herhalde daha 100 yıl geçmesi gerekecek. Takımlar kendi sahalarını ve seyircilerini özlerken, ciddi finansal kayıplara maruz kalmaktalar. Benzeri durum yöneticiler cephesinde de var. Süleyman Seba ağabeyimiz gibi yöneticiler yetişmesini görmek için, ömrümüz yetmez, herhalde… İş adamı, sanayici profilli yöneticilerden kurtulup, gerçek anlamda eğitimini görmüş, kulübünü doğru hamlelerle, özellikle FİFA-nın yayınladığı finansal fair-play çerçevesinden ödün vermeyen yöneticilere ihtiyaç duymaktayız. O zaman görmek istediğimiz alt yapılar, genç yetenekler yetiştirip, kalıcı Dünya devi olabiliriz.

   Lig’te kaç yabancı ile oynamamız gerekir tartışmalarını ebediyen rafa kaldırırız!

                                                                                                                            Ertan Hatipoğlu
   

11 Nisan 2014 Cuma

DOKTOR MİX




   Doktor Antonio Escribano yıllar önce Sevilla  ve Totenham takımlarda çalışmaları ile ünlenmişti. Endokrinoloji ve beslenme uzmanı olarak,  geçen iki yılda Atletico Madrid takımında görev yaparken, bu yıl yine eski takımına, yani Sevilla’ya geri döndü. Her gittiği takıma sıkı diyetler, kilo kontrolleri ve çeşitli meyve karışımları uygulamaktadır. Meyve suları o kadar popüler oldular ki, tüm futbol dünyasında benzerlerine ‘’Escribano mix'leri’’ demeye başladılar.

  Gittiği her takım inanılmaz performans gösterip, ayrıldığında sistemi uygulanmaya devam etmektedir. Tıpkı Atletico Madrid takımında olduğu gibi…Orada Doktor Jose Maria Villalon ile birlikte çalıştılar, bu yıl ayrıldığında sistemi harfiyen uygulanıp, hem La Liga hem Avrupa domine ediliyor.

  Escribano sistemindeki en-önemli unsur kontroldür. Futbolcular her hafta kantardan geçerler, fazla kilolular sıkı diyete tabi tutulur. Antonio’nun felsefesi çok basit ve nettir: ‘’İvmeleme eşittir kuvvet bölü kütle, yani 2-3 kilo fazlası bir 100metreciye 3-4 metre kaybettirir. Maça vurduğumuza kayıpları siz düşünün.Ayrıca, yorgunluk beraberinde sakatlıkları da getiriyor.Futbolcular taze olmaları ki, topu her an istesinler’’

   Devre arasında verdiği  meyve karışımlar, futbolcuları adeta oynamamış gibi hissettiriyorlar. Kas glikojeni ilk 45 dakikadan sonra 65% maçtan sonra ise, 22% düşer. Bu açıdan bakarsak devre arasında verdiği miksler çok yerinde bulmaktayız. Her maçtan hemen sonra ayrıca pizza ve ayrı meyve yedirmektedir. Toparlanma açısından maçtan sonraki ilk saatler çok önemli, burada da Antonio isabetli hareketler ile takımını daha sonraki antrenman ve maçlara hazırladığını görmekteyiz.

   Her maçtan günler once, Escribano gidilen yerin, otelin yemek şefleri ile uzun görüşmeler yapıp, takımın yiyeceklerini bizzat yazılı veriyor. Futbolcuların oksijen ihtiyaçlarına göre, herkesin dinlenmede yaktığı kalorisini hesaplayıp, günlük porsiyonlarını belirliyor. Her futbolcu mesajlarını kontrol ederken, Doktor’un tavsiyeleri okumaktadır.Gerekiyorsa günlük! Atletico Madrid futbolcular günlük 1900 ila 2700 kalorili günlük menüler tüketmektedir. Hamburgerlere fazla soslu olmadıkları müddetçe katiyen karşı değildir, ama alkole hiç tahammüllü yoktur!

  İşte Doktor Mix’in bir devre arası ve maç sonu için reçetesi:

50% portakal, elma, muz, kavun ve şeftali (eşit olarak)
2%   fruktoz
48% su (devre arası için) veya süt (maç sonu için)
 
 Likit enerjili karışım ( meyveli gazpacho)
½ kaşık tuz
Zeytin ve sirke ( damağa göre!)
3 olmuş, kabuksuz domates
½ kırmızı biber
2  diş şarımsak
1 şeftali
1 yeşil elma (granny smith)
2 portakalın suyu
Su ilave edilir, soğuk verilir. Çeşitleme olarak, kavun, üzüm ve havuç ile kombine edilir.



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

7 Nisan 2014 Pazartesi

LİGLERİNDE DOMİNANT'LAR


                                                 


     Cumartesi Bayern Münih takımının 53 maçlık yenilmezlik serisi sona ermesiyle birlikte, gözler bu konuda Dünya’da en-uzun serilere çevrildi.

  Kendi liginde yenilmezlik serisi rekoru Fildişi Sahili takımı ASEC Mimosas’a aittir- 1989-1994 yıllar arasında takım tam 108 maç üst üste yenilmemiştir!

  İkincilik ünvanı 1986-89 yıllar arasında 106 maçlık yenilmezlik serisine imza atmış ünlü Romen askeri kulübü STEAUA Bükreş’e aittir. O dönemde takım sadece kendi ülkesinde değil, Şampiyonlar liginde de hep zirve ve etrafındaydı.
Bu rekorun baş aktörleri Marius Lacatus, Victor Piturca ve Angel Yordanesku olarak belleklerimizde kalmıştır.

  Bronz madalya ünlü  MİLAN kulübüne gitmekte.1991-93 tarihler arasında serisinde tam 58 maç yenilmediler. Arrigo Saki’den bayrağı alan Fabio Capello bu serinin baş mimarıdır. Kendi evinde ‘’Parma’’ya karşı alınan  yenilgi bu serinin sonunu getiriyordu.

  2010-12 yıllarda PORTO kulübü 55 yenilgisiz serisi ile madalyayı zorlamış, ama dördüncülükte kalmışlardır. Bu serinin başında  Jesualdo Ferreira, daha sonra Andre Villas-Boas vardır. Yardımcı antrenör görevini o zamanlarda Vitor Perreira yapmıştı.

  Altıncı olarak, 52 maç ile ‘’ruya takımı’’ AJAX’’ gelmektedir. 1994-96 yılarda Louis Van Gaal mimarisi ile takım Şampiyonlar liginin iki defa finaline de çıkmıştı. Edwin Van der Sar, De Boer kardeşler, Yari Litmanen, Edgar Davids ve Seedorf  bu başarıları baş aktörleridir.

  2003-04 tarihler arasında ARSENAL’I  49 maç boyunca kimse bileğini bükememişti. Arsen Wenger’in takımı sadece 12 kez puan paylaşıma razı oldu. Thierry Henry, Dennis Berkamp, Sol Campbell, Patrick Vieira…

  Bayern Münih’in serisi fazla olabilirdi,ama şampiyonluk gelince Pep rotasyona, as oyuncularını dinlenmeye, şarj’a almış, kafaları lige değil, Şampiyonlar Lig’ine ve Dünya şampiyonasına  gitmişti.

                                                                                                                              Ertan Hatipoğlu

6 Nisan 2014 Pazar

DERBİ'NİN FORM DETAYLARI


 
  


        Bu akşam oynanacak GS-FB derbisinde her iki taraf kuşkusuz  zafer ilan etmeleri için tüm kozlarını ortaya koymak isteyeceklerdir. Her iki takım içindeki o fiziksel rezervi devreye sokmak arzulayacak, karşı tarafı dize getirmek için mevcut silahları ortaya koyarken, rakibin bunu yapmasına mani olmaya çalışacak.
Bakalım nedir bu silahlar ve hangi taraf  an itibarı ile daha donanımlı.
   GS birinci yarıyı bitirirken, Şampiyonlar ligi ve Türkiye kupası maçlarından dolayı, rakibi FB göre ekstra bir yoğunluk yaşamıştı. Ocak ayında, hazırlık aşamasında bize göre, gereksiz bir Antalya kup  3 maçına katılarak, o çok önemli hazırlık ve şarj günlerini pas geçti. Bununla paralel sayısı fazla transfer yaparak, adeta  üç takım yarattı. Öbür taraftan Chelsea maçı takımı erken forma zorunluluğu da getiriyordu. Kısacası GS takımı  şubat ayında formda olması gerekirdi. Nitekim Chelsea maçları kaybedilse de, bu hedefe ulaşılmıştı. Bir iki as futbolcu dışında, herkes formdaydı. Yarın, yani 2 ay sonra bu form hala devam ettiğini düşünmekle birlikte, zirvesinden uzak olacak kanaatindeyiz.

   FB takımı iyi ve akılı bir hazırlıktan sonra, forma girmeye acele etmedi, hep nisan ve gerekirse mayıs ayları düşündü. Ne de olsa şampiyonluk düğümü buralarda çözülür, ayakta kalayım, diye planladı. Takımın antrenman bilimci hocası Prof. Dr. Niyazi Eniseler’in stratejisi buydu…Özellikle şubat ayında oynanan maçlarda gelen sakatlıklarla birlikte takımın ‘’el freni’’ çekilmiş, bacaklar ağır, yavaş çekim kamera futbol oynanıyordu. Özellikle deplasmanlarda puanlar bırakıyor, ezelli rakipleri ile arası 4 puana düşüyordu…Geç forma girmenin bedeli vardı, ama bu bedel sakatlanan yıldız futbolcular ile birlikte tehlikeli boyutlara gelmişti. Nitekim ilerleyen aşamalarda takım formu planlandığı gibi yükselişe geçti, puan farkı aralık ayı seviyesine gelmişti. Özellikle son Bursa maçında takımın performans durumu ve fiziksel kapasitesi artmış, bacaklar rahat, hedeflenen duruma yakın bir yere gelmişti.

   Akşam maçta GS takımı özellikle birinci yarıda tempoyu düşük tutmak isteyecektir. Baştan maça asılırsa, rakibin formda ve moralli futbolcularla kora- kor mücadelesine girerse, maçın son bölümünde çok zorluklar çekeceğini düşünmekteyiz. Maçın hakemi oyunu sık sık durdurmak zorunda kalırsa bu GS lehine olur, galibiyet şansını arttıracaktır. FB takımı  için iki yol vardır;  tüm maç tempoyu yüksek tutup, rakibi ile ‘’boğuşmak’’, ya da oyunu kendi yarısında kabul edip, süratli forvetleri ile kontralar yapmaktır. Özellikle birinci yarıda skor avantajları varsa…

  Derby time!

                                                                                                               Ertan Hatipoğlu

5 Nisan 2014 Cumartesi

BAŞA GELEN...

                                 
                                                       


       FİFA Ceza Kurulu'nun uygulaması 100% Barcelona kulübüne uygulanırsa, Katalanlar için tam bir ‘’Waterloo’’ olacaktır. Barca’ya bir şey olmaz, alt yapısı çok sağlam, yedek kulübesi uzundur, düşünenler başka zamanlarda haklı olabilirlerdi, ama özellikle bu yaz için kulübün çok planları vardı…
Alım- satımsız iki transfer aralıkları kulübü çok kan kaybına uğratacak, hatta fiilen takımı Avrupa'nın top 10 düşürecek, La Liga’da ise, ciddi bir şekilde sallanacaktır.  Fakat, durum oralara gelecek gibi gözükmüyor.
   Bir kere, bu seviyede bu kadar ciddi yaptırım, futbol tarihinde görülmemiş bir olaydır. Bir ihtimal, gereken evrakları teslim edildikten sonra, FİFA yumuşamasını beklemektir. Olmadı, Katalan'lar için son çare olarak, CAS opsiyonu mevcuttur.

   En-iyi ihtimale karşın, Barca çok yara alacağı kesin gibi gözükmektedir. Özellikle Halilovic ve Marc-Andre Stegen transferlerin geçerliliği şöyle veya böyle, bir adı koyulacaktır. Tüm bu patırtılardan dolayı, Barcelonalılar yaz transferini unutmak zorunda kalacaklar, yaptırım bu haliyle uygulanmasa da, tamamı kalkmayacağı kesindir. Ayrıca, işlemler devam ederken,  kendine saygı duyan  hiç bir futbolcu veya kulüp Barca ile, müzakere masasına oturma riskine girmeyecektir. Hiç kimse havada asılı kalmak istemeyecek, alternatiflerini devreye sokacaktır.

   Kulüp yönetiminin bu yaz ciddi planları vardı, demiştik. Çok uzun süreden beri, stoper transfer etmeyi planlıyor,  yüksek seviyede bu transfer için bir kaç futbolcu satmayı düşünülüyordu. Oluşan durumda, bunları yapmak fanteziden öte değil gibi, algılamaktayız. 

   Yönetim cephesinde kulübün düşman isimleri neredeyse telaffuz edilmektedir. Kıskançlık, başarılarını çekememe gibi nedenler öne sürülmektedir. Şimdilik sadece baş harfleri verilse de, önümüzdeki günler açık savaşa meydan olacak gibi gözükmekte. Barcelona başkanı Josep Bartomeu’nun parmakla gösterdiği, onları şikayet eden o ‘’anonim kulüp’’ tahmin etmek çok zor olmasa gerek…

   Messi'nin vergi gafları, Neymar'ın transferindeki karanlık bölümler, doping iddiaları, 10 adet çocuk transferinde ihlaller...Bunlar işlenen günahların sadece görünen kısmı! Montjuc Tepesinden bakıldığında, neler görünüyor bilinmez, ama takım üstünde çok fazla kara bulutlar dolaştığı kesindir.

   Barcelona tarihinde sahada çok zaferler kazandı, ama masada nasıl performans gösterecek, açıkça tüm dünya merak etmektedir. 

                                                                                                         Ertan Hatipoğlu 

3 Nisan 2014 Perşembe

BARCELONA'NIN GÜNAHLARI




              FİFA reşit olmayan yabancı futbolcu transfer şartlarını bir müddet önce yayınlamış, sıkıca takip etmekteydi. Barcelona örneğine bakıldığında, cezai durumunun gerektirenleri daha net anlaşılmaktadır.

   Eğer futbolcu ebeveynleri İspanya’ya oğluların futbol kariyeri dışında bir nedenle gelmiş olsalar, Barca çok rahat imzalayabilirdi.
   Eğer futbolcu başka bir Avrupa ülkesinden gelir ve 16 yaşından küçük ise, Barca  yine problemsiz imzayabilirdi.
   Eğer futbolcu gelişine kadar İspanya sınırların en-fazla 50 km. uzakta otursaydı, Barca yine çok rahat imzayı attırabilirdi.

   Yukarıdaki  3 şartın dışında olaylar ceyran etmiş ise, FİFA kuralları ihlal edilmiş sayılır. İşin bir başka boyutu ise, 2009 yılından bu yana, Barcelona kulübünün toplam 10 vakası  mevcuttur. Daha şubat ayında genç takımında 6 futbolcuya resmi maçlarda oynama yasağı gelmişti. Üçü G.Koreli, birer Fransız, Hollanda’lı ve Kamerun’luya yasak koyulmuştu.
   Burada kafası karışanlara tekrar altını çizelim, bu cezalar Neymar için değil, 18 yaşından küçük futbolcu transferleri için verilmiştir.
   Barcelona kulübü bundan böyle iki transfer sezonu( 2014 ve 2015) yerli ve yabancı transferi yapamayacaktır. Ayrıca Katalan’lara 370.000 avro para cezası gelmiştir. İspanya futbol federasyonu da ceza almıştır.
   FİFA yazısında transfer yasağı ve yürürlük tarihi belirlenmediğinden, kısa bir zaman önce yapılan Alen Halilovic transferi örneğin belirsizliğini korumaktadır. Anlaşılan, Barca futbolcu alamayacak, ama onları satabilir mi, daha netleşmiş değildir.
   Bize göre, satışta bir problem olmaması gerekir…

   Barcelona cephesinden  serinkanlı açıklamalar gelmekte, daha 90 gün bu transferleri nasıl yaptıklarını izah etme vakitleri var olduğunu öne sürmekteler.
   Polemiklerde hatta, ‘’ben suçsuzum, o kendisi geldi!’’ klişesi  yüksek sesle konuşulmaktadır. İşin başka bir boyutu ise, bu ihbarı kim veya kimler yaptı, FİFA Ceza Kurulul'unu harekete kim geçirdi?
Barca çevrelerine göre- G.Kore futbol federasyonu! Üç koreli kabiliyet bu savaşın nedeniydi…

   Kulüp CAS-a başvurmaya hazırlanmakatadır. Barca koz olarak öne süreceği olay, Chelsea kulübün 2009 yine FİFA tarafından cezalandırılmış, ingilizler CAS-a başvurup, problemi çözmüş, transfer yasağını kaldırmışlardı…Kuşkusuz burada Chelsea davası örnek teşkil gösterilecektir. Sadece, bir ayrıntı daha var; Chelsea o zaman   sadece bir uygun olmayan transferi, yani sadece bir günahı vardı! Ayrıca iki kulüp anlaştı ve mağdur olan şikayetinden vazgeçmişti…

Bakalım CAS nezaretinde günah sayısının önemi var mı!



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

1 Nisan 2014 Salı

TÜRK KALKIŞI




      Kalkış denilince, genelde ‘’zengin kalkışı’’ akla gelir. Bazıları ‘’öfke ile kalkan, zararla oturur’’ atasözünü akla getirirler. Size atletik nitelikleri ilerletmek için harika bir hareketten bahsedeceğiz- türk kalkışı (Turkish Get Up).

   Adına bakılırsa, yıllar boyunca türk güreşçilerimizin gözde hareketi olduğunu hatırlayabilirsiniz. Tarih sayfalarını karıştırdığımızda, eski güreşçilerin eğitiminin temelinde türk kalkması yattığını görmekteyiz. Hatta, 45 kg çıvarında kaldıramayan, eğitimi bir adım  ileri bile atılmaz, başka hareketlere geçilmezmiş…

   Mantıklı düşünürsek, eski hocalarımıza hak vermememiz mümkün değildir; bu ağırlığı tek eliyle yerden kalkıp, kaldırabilen, her hareketi yapma ihtimali çok yüksektir! O sporcu bu hareket sayesinde, atletik niteliklerini, fonksiyonelliğini, omuz ekleminde değişik pozisyonlarında güç ve esneklik, bel , karın  ve kalça bölgesinde güç, vücut denge ve kontrol  kazanacaktır. Ayrıca, bu saydığımız niteliklere sahip sporcu, kendini sakatlaması için epey uğraş vermesi gerekecektir…

   Türk kalkması vücudun  neredeyse tüm kaslarını çalıştıran, özel çok eklemli bir harekettir. Onda omurganın rotasyonu ve lateral fleksiyonu, kalçanın fleksiyon ve ekstenziyonu, dizde ekstansiyon, ayak bileğinde plantar fleksiyon ve dirsekte ekstansiyon görünür.

   Genelde çaydanlık dambıllarla çalışılır, ama başlama aşamasında boşta çalışmanızı tavsiye etmekteyiz. Her iki tarafa en-az 30-ar tekrardan sonra, ağırlıklara geçmelisiniz! Halter ile çalışırsanız, omuz, on kol ve el bileğinizin stabilitesini ileri taşımış olursunuz. Omuzunuzda kum dolu çuval ile özellikle o bölgede probleminiz varsa, tercih edebilirsiniz.

   Kendinizi çok ilerletmişseniz, elinize ne geçiyorsa çalışabilirsiniz.Özellikle çocuk veya kadın ile çalışmalar çok  seyirlidir, ama biz futbolcularımıza yine de çaydanlık dambıl'dan  vazgeçmemelerini  tavsiye etmekteyiz.
   Hareketi yaparken üst elinizi devamlı görmeniz gerekir. Her an ağırlığı düşürmeye hazır olun, fakat üzerinize veya yanınızdaki  adamın üstüne olmamasına dikkat etmelisiniz! Kendi vücudunuzu gözleyin ve hissedin! Çalışmanız her zaman yalın ayak veya uygun ayakkabı ile olması gerekir.

   Son olarak, monoton çalışmalarınıza az bir şey çeşitleme ve heyecan katmak istiyorsanız, atalarımızın bize bıraktıkları bu emsalsiz mirastan faydalanmanızı umuyoruz.

   Kalkışlarınız ''Türk'' olsun! 

                                                                                                          Ertan Hatipoğlu

                                    

En okunanlar