6 Kasım 2014 Perşembe

BRİTANYA ATLETİZM OLİMPİYAT PROGRAM'I




Britanya Atletizm Federasyonu 2014-2016 hazırlık programında yer alan sporcu listesini açıkladı. Temel kriter olarak Olimpiyat ve Paralimpik oyunlarda madalya kazanma şansı görüldü. Program ‘’Spor-Loto’’ tarafından finanse edilirken, iki temel seviye tespit edildi:

1.     Podyum ümitleri - Rio 2016 madalya kazanma şansı olanlar. Burada Mo Farah, Jessica Ennis gibi toplam 20 atlet bulunmaktadır.
2.     Potansiyel podyum - Tokyo 2020 madalya kazanabilecek atletleri görmekteyiz. Genç yetenekler grubunda toplam 39 sporcu tespit edilmiştir.

Ayrıca, toplam 18 atlet ‘’Olimpiyat meşalesi’’ fonundan ilave maddi destek alacaktır!

Sporda politikası olan ülkeler böyle, önünü görerek hareket ederken, insana yatırım yaparlar. Büyük Britanya Atletizm federasyonun  sporcu teşvik politikası yeni bir şey değilken, yıllar önce Demir perde zamanında Doğu blok ülkelerinde gördüğümüz ve bizzat faydalandığımız sistemdir. Yani, Sporda Güneşin altında fazla değişen şeyler yoktur. Sadece, dünkü öğrenciler artık patron olup, yeni dünyaya, sporda modayı dikte etmekteler.  

Bize gelince, ilk önce Dünya spor tarihinin 3. dönemi geçiş sancılarından oluşan yaralarımızı tedavi etmek zorundayız. Ayakta kalıp,  daha fazla kişisel suçlamaları kesip, uyum süreçlerimizi hızlandırarak , eski mevzilerimize ulaşmayı hedeflemeliyiz.

Daha sonrası kolay…

                                                                                                              Ertan Hatipoğlu




5 Kasım 2014 Çarşamba

BU MAÇ KAÇMAZ!

                 



Cuma günü Gaziantepspor bir diğer formda olan takımı, Akhisar’ı konuk edecek. Bir nevi Anadolu derbisi deyebilir, son derece çekişmeli bir maç bizi beklemektedir. Puan tablosuna baktığımızda her iki takımın iddialı olduklarını görünmektedir. Galibiyet durumda Akhisar takımı maç fazlası ile Süper Ligin lideri olurken, Gaziantepspor hedefi olan ‘’ilk 5’’e büyük bir adım atmış olacaktır.  Sadece bu durum maçı  cazip kılmakta, tribünleri doldurmaya yetecektir.

Ev sahibi Gaziantep bu sezon çok kaliteli ve akıllıca hazırlık dönemi geçirdikten sonra, irtifa kampının ‘’rüzgarını’’ arkasına almış, meyvelerini toplamakla meşguldür. Takım kendinden emin, formda  ve başarılıdır. Futbolcularına son model fiziksel testleri uygulayan Okan Buruk, adeta bir kaptan gibi gemisini her zaman sakin limanlara ulaşmasını bilmektedir. Bu maçta karşısına çıkacak tek problem ‘ Üst-üste iki maç evinde kazanması zordur!’’ yazılmayan kuraldır. Bakalım Okan Hoca bu sefer, özellikle  maçın 2. yarısının son bölümlerinde skorda denge varsa, riske girip, galibiyet arayacak mı?

Akhisarspor için bu maçın stratejisi daha kolay, özellikle 2. yarıda skor ne olursa olsun, Mustafa Hoca galibiyet için tüm riskleri alması gayet normaldir. Üç puanın  getirisi, şanı çok yüksektir ve  buna değerdir…

Takımda ayrıca, golcü Gekas ve Bilal’in performansı merak edilirken,  Saidi’nin tamamen geçmemiş sakatlığı teknik heyete problem yaratabilir. Trabzon maçında o ‘’topallayan’’ deparları Burundi’li futbolcunun tedavisi daha ‘’sağlam’’ yapılması gerektiğini, adeta haykırmaktadır.
 Gaziantep deplasmanına giderken, 600 metrelik  rakım da olsa, şehre doğru zamanda gitmeyi, deniz ikliminden kıta iklimine gittiklerini unutmamaları gerekir.



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

2 Kasım 2014 Pazar

FORM'DAN DÜŞEN FORM'SUZA KARŞI

 



Yine bir derby heyecanı havayı sarmış durumda. Günler önceden ‘’Savunmayı ve duran topları çalışıyoruz’’, ‘’Biz daha formdayız’’ gibi demeçler vererek hem karşı tarafı korkutmayı, hem de kendileri taktik jimnastiği yaparak, takımlarını diri ve maça hazır duruma getirilmeye çalışılır. Kısacası, futbol bir modern savaştır ve her savaş gibi, kendine özel taktiği ve stratejileri vardır.

Bu konuda, eski Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov kendi kitabı ‘’ Bir parti satranç gibi hayatım’’ taktik ve strateji kavramlarını çok net anlatmış. Strateji nihai ve uzak temellere dayanan bir kavram, taktik ise, duruma göre, değişken şartlara göre alınması gereken anlık kararlardır. İlk önce hareketlerin stratejisini, daha sonra ise taktik hamleler belirlenir. Rakip takım taktiksel hata yaparsa, kazanma taktiği hamlesi yapılması için fırsat açılır. ‘’Eşit pozisyon’’ dilini anlamayan hoca, gelecek fırsatları öngöremez. Bu durumlara ‘’pozisyon oyunları’’ derler ve amaç kendi pozisyonunuz bozmadan, karşı takımınkini bekleyip, öldürücü hamleyi yapmaktır.

‘’Neden?’’ sorusunun cevabını verebilmek taktiksyen hocayı bir stratege dönüştürürken, ne yaptığını bilen biri her zaman iş bulur, ama neden yapıldığını bilenler her zaman onların üstü olurlar.

Beşiktaş ve Fenerbahçe derbisi liderlik ve psikolojik açısından rakibe darbe indirmek adına son derece önemli bir karşılaşmadır. İşin ilginç tarafı sportif formun son demlelerini yaşayan bir takımla, hiç forma girememiş takım karşı karşıya gelecektir. Bu maçtan kim lider çıkacak söylemek çok zor bir iş olup, üçüncü ihtimal, yanı skor  başka takımlara da işine gelebilir olması, karşılaşmayı daha da ilginç kılmaktadır. Bakalım stratejisini bir kaç yıldan beri değiştirmeyen takım, ayni duruma bu yıl gelebilen karşısında, kim galip gelecektir. Daha sakin olan, karşı takımın hatasını görüp ve değerlendirebilen, kısacası beklemesini bilen takım galip gelme şansı artmaktadır. Bir taraftan Gökha’nın yokluğu ve Kerim Frey’in geçen maçın performansı bu maça taşınabilecek mi soru işaretleri, diğer taraftan  Caner bilmecesi  ve genel formsuzluk problemi maç kantarını hangi tarafa ağır kılacak hep birlikte göreceğiz.

‘’Kazanmak istiyorum!’’ denilmek bir hedef değil, sadece bir arzudur ve ‘’neden ve nasıl’’ları bilinmiyorsa asla kazanılmayacağı aşikardır. Sık sık strateji değiştirmeler böyle bir şeyin olmadığının kanıtıdır. Duygu ve stresli ortamlar stratejileri etkilememeli, her malubiyet sonrası strateji değişirse, sonraki maçlarda hüsranlar garantidir, demektir!

Derby time!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

30 Ekim 2014 Perşembe

SÜRANTRENE




Galatasaraylı futbolcular mevcut durumları hakkında teşhisi koymuş gözükmekteler. Hocaları Prandelli’nin yaptırdığı antrenman onlara fazla gelmiş, sürantrene olmuşlar, yani aşırı antrenmana maruz kaldıklarını öne sürmekteler.
Sürantrene durumu takımın bireysel ve toplam genetik potansiyelini antrenman etkileri ile aşarak, bir müddet sonra gözlenen bir fizyolojik süreçtir. Özellikle elit sporda  arzuları gerçek kapasitelerini aşan durumlarda, genelde genç antrenörlerin  yaptıkları hatalardır. Futbolda sık sık antrenör değişiklikler, materiyayı tanımamaları ve takım sporcuları ile ‘’uzak’’ diyaloglar bu tür durumlara sebep olmaktadır. Çok nadir de olsa...

Galatasaray takımı iyi tanımayan Prandelli, belli ki futbolcuların genetik performans potansyelini fazladan iyimser düşünmüş ki, yaptırdığı antrenmanlar sonucunda futbolcularda apati, isteksizlik ve işlevsizlik meydana gelmiştir. Burada sadece antrenmanların fazla gelmesi değil, futbolcuların masaj, sauna, gıda ve vitamin gibi toparlanma unsurların da eksikliği söz konusudur. Yakın diyalogların eksikliği,  kontrolsüzlük  belli ki, durumu iyice netleştirmiş, daha sezon başında ‘’ziller çalmıştır’’. Hoca karşısında gerçek profesyonellerin durduğu, ona göre model antrenman verdiğini bilinmektedir. Cesare için Fiorentina ve Roma ne ise, Galatasaray da o dur! Hatırlarsanız, geçen yıl benzeri hata Beşiktaş hocası Slaven Bilic de yapmıştı... 

Sürantrene olan futbolcu sabah yataktaki, dinlenmiş nabzı normalinden yüksek, yüklemelerden sonra nabzın dönmesi fazladan zaman almaktadır. Ani kalkmalarda gözler kararır, iştahsızlık, bulantı gözlenir. Bu durumlarda 1-2 haftalık dinlenme , zaman zaman yavaş düz koşu, az miktarda genel kuvvet çalışmaları yapılır. Tesisten uzak,  doğa ortamda antrenmanlara başvurulurken, vitamin ve gıda olayına hemen el atılmalı, gerekirse doktor kontrolünde glikoz, elektrolit serumlar takılmalıdır. Kısacası, sürantrene öyle kolayca gelinen ve çıkılan bir olay değildir. Galatasaraylı futbolculara kim o masalları anlatıyor, bu bahaneleri öne sürmeleri için öğretiyorsa, karşısında bilimi, tecrübeyi ve en-önemlisi kısa geleceği bulacaktır.

Kısa gelecek herkese bunun sadece bir basit yorgunluk, motive eksikliği, güçsüzlük olduğunu gösterecektir. Sezon başı olması ve yoğun maçlara rağmen...


Prandelli’li veya değil!

                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

26 Ekim 2014 Pazar

BİLİÇ'İN ASIL SINAVI




Bir sporcu sportif formun zirvesinde 6-8 haftadan fazla kalması zor, o süreden sonra düşmesi kaçınılmazdır. Antrenman bilimi kitaplarında öyle yazar…Bizim de, uzun yıllar elit sporda gözlemlerimiz o yöndedir. 
Beşiktaş takımı bu sezon ön eleme maçlarından dolayı erken forma girmek zorunda kalmış, ağustos ayında forma girmişti. Feyenoord ve Arsenal maçlarında gösterdikleri performans bunu doğrulayacak bir gerçekti. Ligin ilk 6 haftası sonunda lider olması ve en-son ‘’Partizan’’ zaferi takımın hala formda olduğunu göstermektedir. Evet formdadır, ama bu durum daha ne kadar sürecek? İşte, milyonlarca kendi ve rakip taraftarın  kafalarını kurcalayan soru!
Avrupa’ya baktığımızda, en-iyi takımlar yeni forma girdi sayılır ve önüne gelene 5-7 gol attıklarını görmekteyiz. Bu durum neredeyse aralık sonuna kadar devam eder ve sonra 2. Yarı hazırlıklar için kampa girerler. Daha sonra özellikle mart sonundan başlayan  yeni bir form dalgası ile, mayıs ayın gerekirse sonuna kadar Şampiyonlar, Avrupa ligi finallerine kadar gereken vazifeleri yerine getirmeye çalışırlar.
Beşiktaş’ın bu yılki  çözmesi gereken problemi ön eleme sürecinden dolayı erken forma girmesi ve özellikle kasım ve aralık ayındaki kaçınılmaz form düşmesidir. Avrupa’da onun gibi ön elemelerden gelip de hala iyi performans gösteren Ludogorets, Legia ve Steaua gibi takımlar, Beşiktaş’ın iyi yolda olduğunu, modern metotlar ile antrene edildiğini göstermektedir.
Fakat, takvime baktığımızda ekim ayın sonuna geldiğimizi ve yavaş, yavaş Beşiktaş takımın formdan düşmesi gerektiğini, en-azından bilim bunu ‘’emrediyor’’, diye düşünmememiz imkansızdır.
Bu durumda ne yapmalı?
Birincisi, rotasyona hazırlanmış futbolcuları varsa, onları yavaş yavaş oynatmalı. Bir  Uğur Boral mesela uzun zaman forma için adeta ‘’ağlamaktadır’’… Burada asıl problem o futbolcular  formda göreve hazırlar mı? Fenerbahçe Soma turnuvasında o yedek futbolcuların süper performanslarını gördük, ama önemli olan şimdiki durumları olacaktır.
 İkincisi, sakatlıklarından dolayı şu ana kadar hiç forma girememiş futbolculara gereğini yapıp, sağlıklı, formda daha verimli takımda görmektir. Bir Sosa örneğin, takıma katkı olarak yapacak çok şeyleri vardır.
Üçüncüsü, formları düşmekte olan as futbolculara özellikle milli aralarda ve özellikle kuvvet niteliklerini takviye edip, gereken çalışmaları yapılmasıdır. Kart cezalılara ''kısa dönem'' takviye antrenmanları da çok yararlı olacaktır. Böylece, onların form durumlarını 2-3 hafta fazladan uzatmış, takıma katkılarını fazlaştırma şansı yakalanmış olur.
Dördüncü, takımın bazı antrenmanlarını değişik, genelde doğa  ortamlarda yaptırıp, psikolojik tarafından da katkı yapılmış olacaktır.
Kısacası, Bilic ve ekibin asıl sınavı kasım ve aralık ayında olup, silindirin altından tavşan çıkarabilecekler mi, hepimizin merak konusudur... 


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

21 Ekim 2014 Salı

LOUİS VAN GAAL'IN UZAY TOPARLANMA HAMLESİ




Louis Van Gaal kötü gidişata son çare olarak futbolcularına  kozmonot muamelesi yapmaya başladı. Yeni satın alınmış araçlar ile, iki antrenman arası sporcular özel oksijen kapsüllerde yatıp, hem sakatlanma riskini azaltıyor, hem de daha çabuk toparlıyorlar. Anlaşılan, Van Gaal Manchester United takımını her koldan etkilemeye, kaldırmaya çalışmaktadır. ‘’Carrington’’ gibi son derece modern ve şimdiye kadar sadece elit  atlet ve bisikletçilerin kullandıkları sisteme başvurduğuna göre...

Temmuz ayında çift antrenman ve yeni yükleme antrenmanlarını uygulamaya başlayınca, futbolcular uyum sağlamakla zorlanmış, bazı sakatlıklar başlarına gelmişti. Kurt teknik adam toparlanmayı yetersiz bulmuş ki, hemen oksijen kapsülleri sipariş etmiş, devreye sokmuştu. Bu metod ilk önce uzay araştırma merkezlerinde kozmonotların kullandıklarını bilmekteyiz. Daha sonra, modern tıp ve elit sporda kullanılmaya başlamıştı.

Oksijen kapsülde bir kere, futbolcuların nabız, kan basıncı ve solunum kontrol altına alınır. 100% oksijen ve 3 atmosfer basınç, yarım saatlik bir uygulama ile, vücut  adeta yepyeni bir hayata ‘’Merhaba!’’ demektedir. Her hücre, doku ve organ oksijen ile doyurulurken, metabolizma hız rekorları ‘’kırmaktadır’’. Savunma  sistemi son derece uyanır, hastalıklara neredeyse ‘’Stop!’’denilir. 
Futbolcular rahat yatarken, şeffaf camlardan televizyon bile izleme imkanı vardır.. Eski kapsüllerde gibi dar alan, kapalı korkusu yaşanmaz. 

Her odada yaklaşık 1 atmosfer basıncı vardır. Kapsülde 3 atmosfer uygulaması, futbolcunun 20m. suyun altına girmek gibi bir ortama eş değerdir. Basınç  plazmalarda  çözülmüş oksijen miktarını artırmaktadır. Merkezi sinir sistem uyanır ve savunma artar. Vücudu kamçılarken, yeniler ve enerji verir.
Louis Van Gaal bu uygulama sayesinde sakatlıklardan uzak tutmak, toparlanmayı hızlandırmak ve her şeye rağmen sakatlık olmuş ise daha çabuk iyileşmek amaçlamıştır. Son derece modern, etkili ve pratik bir sistem.

Darısı bizim takımlarımızın başına!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

18 Ekim 2014 Cumartesi

YAZILMAYAN PRENSİPLER

     



Antrenman biliminde yazılan prensipler kadar yazılmayan olmasa da, vardır. Hatta bir tanesi hep karşımıza çıkmasından dolayı, yazılan desek, yanlış olmaz. Yılda sportif forma  ulaşma sayısı hakkında şöyle bir gerçek vardır: ‘’Yılda 3-4 kez forma girmek zor ve neredeyse ulaşılması imkansız bir olaydır!’’

Günümüzün modern futbolunda bu yazılmayan kanun sık sık acımasız yüzünü göstermektedir. Ülke ve kulüplerin artan sayısı, takımların biriken borçları, kısacası yoğun takvim elit futbolcuları epey yormaktadır. Kendi ve Şampiyonlar ligi maçları, Milli elemeler, Dünya kupası derken, futbolcular yukarıda yazılmayan antrenman prensibine karşı gelmek zorundadır. Yani, yılda 3-4 kez forma girip, görevlerini yapmaya, her yere yetişmeye çalışırlar.
Çalışırlar, ama bir çoğu sakatlanıp, kendini ve kulüplerini büyük zarara sokar, Milli takımlarını da inanılmaz zayıf performanslara sevk ederler. Ayakta kalabilen ama formda olmayan futbolcuları da ilave edersek, son Avrupa 2016 futbol şampiyonası eleme gruplardaki manzaranın sebebi daha net gözükmektedir.
İşte, bizim grubumuzdaki daha 2 ay önceki Dünya 3. Hollanda’nın durumu! 3 maçta sadece 3 puan alabilmiş, Hiddink gibi bir marka ülkesinde yerden yere vurulmaktadır.
Belçika bu konuda başka bir örnek sayılırken, Bosna Hersek gibi Rio’da iyi oynayan takımın halini biraz üzülerek izlemekteyiz.
Tabi, formsuzluk kanununa takılan en-bariz ülke hiç kuşkusuz Dünya şampiyonu Almanya’dır. 3 maçta sadece 4 puan alması bir çok futbol severi şoke etmiş durumda. Yanına İsviçre gibi düne kadar ‘’çelik’’takımı ilave edersek, ne anlatmaya istediğimiz daha net anlaşılacaktır. Yunanistan, Rusya ve Portekiz'i öylesine, ''kapak'' olarak ilave edebiliriz.



İyi giden, grup lideri olan takımlar da var. Bunlar İtalya, İngiltere ve Hırvatistan'dır. Oldukça formda olmaları belki  Avrupa kupası ve Şampiyonlar liginde oynayan kendi kulüp takımların kısıtlı rolleri olabilir mi?
Dünya şampiyonasına gidemeyen, ama şimdi rüzgar gibi esen takımlar İzlanda, Çek, Galler, Slovakya, Polonya, Kuzey İrlanda ve Avusturya olarak gözükmektedir.Bunların yanına İsrail ve Slovenya’yı ilave edebiliriz. Bu takımların ortak özelliği kulüpler bazında daha mütevazi bir performansa sahip olmalarıdır. Tüm dikkatleri milli takıma verip, gerekli anlarda formda olmaları, karşılarına gelen her takımı ‘’üzmek’’ için adeta programlanmış gibi bir görüntü çizmekteler.

Bir de bizim yer aldığımız bir başka grup, yıllarca forma giremeyenler,  mazisini arayanlar ve bulamayanlar denilen bir grup var. Burada Bulgaristan ve Sırbistanı da görmekteyiz.


Antrenman prensipleri  Balkanlarda fazla geçerli değil, galiba…

                                                                                                     Ertan Hatipoğlu

En okunanlar