10 Kasım 2014 Pazartesi

KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER

            İNGİLTERE PREMİER LİG

          



Premier lig üç puan sistemine geçeli, ilk 10 maçta 18 puan toplayamayan takım şampiyon olamadı. Bu istatistik veriye göre, bu yıl şampiyonluk şansı sadece Chelsea, Sauthampton ve Manchester Sity’de var. Tabi mucize olmaz ise… 

Bu yıl dedik de, Premier lig bu sezon gerçekten sıra dışı, beklenenden çok uzak. Arsenal-sıradan, bitmek bilmeyen sakatlıklar ve verim alınamayan futbolcular ile doldu, taştı, Tottenham- cılız, Liverpool- topa fikirsiz vuruşlar ve şuursuz koşmalar, Manchester United- büyük iddia ve maddi olanaklar, hoca olarak  ‘’ordinaryus’’ aldılar, ama top rakipteyken hala ‘’panikatak’’ geçirmekteler. Manchester Sity zaman-zaman oynayıp, aldıkları ücretlerin ancak 10% hak etmekteler. Burada tabi, şu anda dünyada belki de en-iyi santrfor olan Aguero’yu dahil edilmemek gerekir.

Chelsea takımı diğerleri normal futbolunu oynasalardı, sıradanlaşıp, göze batmazdı. Ama bu fon üzerinde gerçekten ‘’uzaylı’’görünmekteler. Diego Costa’nın sakatlık problemi olmasa, Mourinho gibi zeki biri, lig sonuna kadar maçlara değil de balık tutmaya gitse, yine şampiyon olurdu. Olurdu da, Şampiyonlar Liginde Maribor gibi takımı yenemediler. Önemli maçta yarım milyar dolarlık takımı beraberliği korumak zorunda kalırken izlemek, insanın tuhafına gitmektedir.
Premier lig dünyanın en-kaliteli ligi derler, ama bunu test eden Şampiyonlar ligi başka şeyler söyler. Chelsea takımı hala 2. tura bilet alamaması, diğerlerin performansları bariz rekabet edemeyecek olması, herşeyi açıklamaktadır. Premier lig dünyanın en-rekabetli ligi olabilir, ama asla en-kaliteli diyemeyiz. 

Şimdiye kadar ‘’büyüklere’’ göre şansı olmayan takımlar, şimdi büyük alkışlar, hürmet hakketmekteler. Sauthampton, Stock Sity, West Ham, Swansea gibi takımlara Ada’da bakışlar değişmiş, hatta QPR kendi ‘’eski model’’ hocası ve oyun stili ile alkışlar toplamaktadır.

Ne diyelim? Yaşasın Charlie Austin!  


                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

7 Kasım 2014 Cuma

BEŞİKTAŞ'A NİYE PARTİZAN'LIK SÖKMEDİ?





Beşiktaş maçtan sonra derin bir ‘’Oh’’ çekti ve Avrupa liginde grubunda çok iyi bir duruma  gelirken,  bize olaylara bir başka açıdan bakmamıza sebep oluverdi.
Takımın ağustos ayından beri forma girdiğini ve onu kaçınılmaz olarak kaybetmeye mahkum olduğunu yazdık, çizmiştik…

İşin ilginç ve şanslı tarafı, karşısındaki Partizan takımı da ayni durumdaydı! Onlar da  ağustosta bulgar Ludogorets takımı ile Şampiyonlar ligi ön eleme maçları oynamış, kaybetmişlerdi. Onların da  git-gide düşen form grafikleri Beşiktaş’ın daha kaliteli kadrosu için her iki maç için avantaj olmuştu.

Belgrad’taki ilk maçta alınan o 4 gollü galibiyet, hem psikolojik olarak bir darbe, hem de Kartal’ların ikinci sayılabilir şansı oluverdi.

Akşamki maçta iki futbolcunun performansları, biraz şans, biraz kendi çabaları nedeniyle rakip takımın teslim olmalarını sağlamış, galibiyet getirmişti. Gökhan Töre’nin takıma geç gelmesi, ağustos ayında hala alınamayıp, forma girmemesi, dünkü maçın selameti açısından son derece şanslı bir  faktör oldu. Ayrıca, Erciyes’e karşı aldığı kırmızı kart ona yaklaşık 10 günlük kendine gelme ve ‘’Bataryaları şarj etme’’ fırsatı vermişti. Ve ‘’Formatı atılan’’ Töre gereğini yapıp, zafere damgasını vurdu.

Bir başka benzer sebeplerden formunu korumuş, iki golle maça damgasını vurmuş futbolcu Demba Ba’dır. Takıma biraz geç gelmesi, alışma aşamasında iki sakatlık geçiren gölcü, formunu koruma açısından son derece şanslı sayılır. Bir taraftan sakatlıklarını tedavi ederken, diğer taraftan bazı lig maçlarını pas geçip, aralarda aksayan fiziksel niteliklerin seviyesini yukarılarda tutmasını başardı,. Ayrıca, yorgunluktan dolayı, Olcay gibi örneğin, konsantrasyon kaybına uğramadı ve bir santrfora yakışır gereğini yapmayı başardı.

Son olarak, Beşiktaşı şanslı kılan son saniyelerdeki  o nefes kesen karambol ve rakip takımın topu direkte patlaması…Beraberlik durumda Kartal’ın  gruptan çıkması için, çok daha zor olurdu.

Kazanırken ne kaybediyorsun, kaybederken de ne kazanıyorsun bilemezsin, demişler…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

6 Kasım 2014 Perşembe

BRİTANYA ATLETİZM OLİMPİYAT PROGRAM'I




Britanya Atletizm Federasyonu 2014-2016 hazırlık programında yer alan sporcu listesini açıkladı. Temel kriter olarak Olimpiyat ve Paralimpik oyunlarda madalya kazanma şansı görüldü. Program ‘’Spor-Loto’’ tarafından finanse edilirken, iki temel seviye tespit edildi:

1.     Podyum ümitleri - Rio 2016 madalya kazanma şansı olanlar. Burada Mo Farah, Jessica Ennis gibi toplam 20 atlet bulunmaktadır.
2.     Potansiyel podyum - Tokyo 2020 madalya kazanabilecek atletleri görmekteyiz. Genç yetenekler grubunda toplam 39 sporcu tespit edilmiştir.

Ayrıca, toplam 18 atlet ‘’Olimpiyat meşalesi’’ fonundan ilave maddi destek alacaktır!

Sporda politikası olan ülkeler böyle, önünü görerek hareket ederken, insana yatırım yaparlar. Büyük Britanya Atletizm federasyonun  sporcu teşvik politikası yeni bir şey değilken, yıllar önce Demir perde zamanında Doğu blok ülkelerinde gördüğümüz ve bizzat faydalandığımız sistemdir. Yani, Sporda Güneşin altında fazla değişen şeyler yoktur. Sadece, dünkü öğrenciler artık patron olup, yeni dünyaya, sporda modayı dikte etmekteler.  

Bize gelince, ilk önce Dünya spor tarihinin 3. dönemi geçiş sancılarından oluşan yaralarımızı tedavi etmek zorundayız. Ayakta kalıp,  daha fazla kişisel suçlamaları kesip, uyum süreçlerimizi hızlandırarak , eski mevzilerimize ulaşmayı hedeflemeliyiz.

Daha sonrası kolay…

                                                                                                              Ertan Hatipoğlu




5 Kasım 2014 Çarşamba

BU MAÇ KAÇMAZ!

                 



Cuma günü Gaziantepspor bir diğer formda olan takımı, Akhisar’ı konuk edecek. Bir nevi Anadolu derbisi deyebilir, son derece çekişmeli bir maç bizi beklemektedir. Puan tablosuna baktığımızda her iki takımın iddialı olduklarını görünmektedir. Galibiyet durumda Akhisar takımı maç fazlası ile Süper Ligin lideri olurken, Gaziantepspor hedefi olan ‘’ilk 5’’e büyük bir adım atmış olacaktır.  Sadece bu durum maçı  cazip kılmakta, tribünleri doldurmaya yetecektir.

Ev sahibi Gaziantep bu sezon çok kaliteli ve akıllıca hazırlık dönemi geçirdikten sonra, irtifa kampının ‘’rüzgarını’’ arkasına almış, meyvelerini toplamakla meşguldür. Takım kendinden emin, formda  ve başarılıdır. Futbolcularına son model fiziksel testleri uygulayan Okan Buruk, adeta bir kaptan gibi gemisini her zaman sakin limanlara ulaşmasını bilmektedir. Bu maçta karşısına çıkacak tek problem ‘ Üst-üste iki maç evinde kazanması zordur!’’ yazılmayan kuraldır. Bakalım Okan Hoca bu sefer, özellikle  maçın 2. yarısının son bölümlerinde skorda denge varsa, riske girip, galibiyet arayacak mı?

Akhisarspor için bu maçın stratejisi daha kolay, özellikle 2. yarıda skor ne olursa olsun, Mustafa Hoca galibiyet için tüm riskleri alması gayet normaldir. Üç puanın  getirisi, şanı çok yüksektir ve  buna değerdir…

Takımda ayrıca, golcü Gekas ve Bilal’in performansı merak edilirken,  Saidi’nin tamamen geçmemiş sakatlığı teknik heyete problem yaratabilir. Trabzon maçında o ‘’topallayan’’ deparları Burundi’li futbolcunun tedavisi daha ‘’sağlam’’ yapılması gerektiğini, adeta haykırmaktadır.
 Gaziantep deplasmanına giderken, 600 metrelik  rakım da olsa, şehre doğru zamanda gitmeyi, deniz ikliminden kıta iklimine gittiklerini unutmamaları gerekir.



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

2 Kasım 2014 Pazar

FORM'DAN DÜŞEN FORM'SUZA KARŞI

 



Yine bir derby heyecanı havayı sarmış durumda. Günler önceden ‘’Savunmayı ve duran topları çalışıyoruz’’, ‘’Biz daha formdayız’’ gibi demeçler vererek hem karşı tarafı korkutmayı, hem de kendileri taktik jimnastiği yaparak, takımlarını diri ve maça hazır duruma getirilmeye çalışılır. Kısacası, futbol bir modern savaştır ve her savaş gibi, kendine özel taktiği ve stratejileri vardır.

Bu konuda, eski Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov kendi kitabı ‘’ Bir parti satranç gibi hayatım’’ taktik ve strateji kavramlarını çok net anlatmış. Strateji nihai ve uzak temellere dayanan bir kavram, taktik ise, duruma göre, değişken şartlara göre alınması gereken anlık kararlardır. İlk önce hareketlerin stratejisini, daha sonra ise taktik hamleler belirlenir. Rakip takım taktiksel hata yaparsa, kazanma taktiği hamlesi yapılması için fırsat açılır. ‘’Eşit pozisyon’’ dilini anlamayan hoca, gelecek fırsatları öngöremez. Bu durumlara ‘’pozisyon oyunları’’ derler ve amaç kendi pozisyonunuz bozmadan, karşı takımınkini bekleyip, öldürücü hamleyi yapmaktır.

‘’Neden?’’ sorusunun cevabını verebilmek taktiksyen hocayı bir stratege dönüştürürken, ne yaptığını bilen biri her zaman iş bulur, ama neden yapıldığını bilenler her zaman onların üstü olurlar.

Beşiktaş ve Fenerbahçe derbisi liderlik ve psikolojik açısından rakibe darbe indirmek adına son derece önemli bir karşılaşmadır. İşin ilginç tarafı sportif formun son demlelerini yaşayan bir takımla, hiç forma girememiş takım karşı karşıya gelecektir. Bu maçtan kim lider çıkacak söylemek çok zor bir iş olup, üçüncü ihtimal, yanı skor  başka takımlara da işine gelebilir olması, karşılaşmayı daha da ilginç kılmaktadır. Bakalım stratejisini bir kaç yıldan beri değiştirmeyen takım, ayni duruma bu yıl gelebilen karşısında, kim galip gelecektir. Daha sakin olan, karşı takımın hatasını görüp ve değerlendirebilen, kısacası beklemesini bilen takım galip gelme şansı artmaktadır. Bir taraftan Gökha’nın yokluğu ve Kerim Frey’in geçen maçın performansı bu maça taşınabilecek mi soru işaretleri, diğer taraftan  Caner bilmecesi  ve genel formsuzluk problemi maç kantarını hangi tarafa ağır kılacak hep birlikte göreceğiz.

‘’Kazanmak istiyorum!’’ denilmek bir hedef değil, sadece bir arzudur ve ‘’neden ve nasıl’’ları bilinmiyorsa asla kazanılmayacağı aşikardır. Sık sık strateji değiştirmeler böyle bir şeyin olmadığının kanıtıdır. Duygu ve stresli ortamlar stratejileri etkilememeli, her malubiyet sonrası strateji değişirse, sonraki maçlarda hüsranlar garantidir, demektir!

Derby time!


                                                                                                Ertan Hatipoğlu

30 Ekim 2014 Perşembe

SÜRANTRENE




Galatasaraylı futbolcular mevcut durumları hakkında teşhisi koymuş gözükmekteler. Hocaları Prandelli’nin yaptırdığı antrenman onlara fazla gelmiş, sürantrene olmuşlar, yani aşırı antrenmana maruz kaldıklarını öne sürmekteler.
Sürantrene durumu takımın bireysel ve toplam genetik potansiyelini antrenman etkileri ile aşarak, bir müddet sonra gözlenen bir fizyolojik süreçtir. Özellikle elit sporda  arzuları gerçek kapasitelerini aşan durumlarda, genelde genç antrenörlerin  yaptıkları hatalardır. Futbolda sık sık antrenör değişiklikler, materiyayı tanımamaları ve takım sporcuları ile ‘’uzak’’ diyaloglar bu tür durumlara sebep olmaktadır. Çok nadir de olsa...

Galatasaray takımı iyi tanımayan Prandelli, belli ki futbolcuların genetik performans potansyelini fazladan iyimser düşünmüş ki, yaptırdığı antrenmanlar sonucunda futbolcularda apati, isteksizlik ve işlevsizlik meydana gelmiştir. Burada sadece antrenmanların fazla gelmesi değil, futbolcuların masaj, sauna, gıda ve vitamin gibi toparlanma unsurların da eksikliği söz konusudur. Yakın diyalogların eksikliği,  kontrolsüzlük  belli ki, durumu iyice netleştirmiş, daha sezon başında ‘’ziller çalmıştır’’. Hoca karşısında gerçek profesyonellerin durduğu, ona göre model antrenman verdiğini bilinmektedir. Cesare için Fiorentina ve Roma ne ise, Galatasaray da o dur! Hatırlarsanız, geçen yıl benzeri hata Beşiktaş hocası Slaven Bilic de yapmıştı... 

Sürantrene olan futbolcu sabah yataktaki, dinlenmiş nabzı normalinden yüksek, yüklemelerden sonra nabzın dönmesi fazladan zaman almaktadır. Ani kalkmalarda gözler kararır, iştahsızlık, bulantı gözlenir. Bu durumlarda 1-2 haftalık dinlenme , zaman zaman yavaş düz koşu, az miktarda genel kuvvet çalışmaları yapılır. Tesisten uzak,  doğa ortamda antrenmanlara başvurulurken, vitamin ve gıda olayına hemen el atılmalı, gerekirse doktor kontrolünde glikoz, elektrolit serumlar takılmalıdır. Kısacası, sürantrene öyle kolayca gelinen ve çıkılan bir olay değildir. Galatasaraylı futbolculara kim o masalları anlatıyor, bu bahaneleri öne sürmeleri için öğretiyorsa, karşısında bilimi, tecrübeyi ve en-önemlisi kısa geleceği bulacaktır.

Kısa gelecek herkese bunun sadece bir basit yorgunluk, motive eksikliği, güçsüzlük olduğunu gösterecektir. Sezon başı olması ve yoğun maçlara rağmen...


Prandelli’li veya değil!

                                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

26 Ekim 2014 Pazar

BİLİÇ'İN ASIL SINAVI




Bir sporcu sportif formun zirvesinde 6-8 haftadan fazla kalması zor, o süreden sonra düşmesi kaçınılmazdır. Antrenman bilimi kitaplarında öyle yazar…Bizim de, uzun yıllar elit sporda gözlemlerimiz o yöndedir. 
Beşiktaş takımı bu sezon ön eleme maçlarından dolayı erken forma girmek zorunda kalmış, ağustos ayında forma girmişti. Feyenoord ve Arsenal maçlarında gösterdikleri performans bunu doğrulayacak bir gerçekti. Ligin ilk 6 haftası sonunda lider olması ve en-son ‘’Partizan’’ zaferi takımın hala formda olduğunu göstermektedir. Evet formdadır, ama bu durum daha ne kadar sürecek? İşte, milyonlarca kendi ve rakip taraftarın  kafalarını kurcalayan soru!
Avrupa’ya baktığımızda, en-iyi takımlar yeni forma girdi sayılır ve önüne gelene 5-7 gol attıklarını görmekteyiz. Bu durum neredeyse aralık sonuna kadar devam eder ve sonra 2. Yarı hazırlıklar için kampa girerler. Daha sonra özellikle mart sonundan başlayan  yeni bir form dalgası ile, mayıs ayın gerekirse sonuna kadar Şampiyonlar, Avrupa ligi finallerine kadar gereken vazifeleri yerine getirmeye çalışırlar.
Beşiktaş’ın bu yılki  çözmesi gereken problemi ön eleme sürecinden dolayı erken forma girmesi ve özellikle kasım ve aralık ayındaki kaçınılmaz form düşmesidir. Avrupa’da onun gibi ön elemelerden gelip de hala iyi performans gösteren Ludogorets, Legia ve Steaua gibi takımlar, Beşiktaş’ın iyi yolda olduğunu, modern metotlar ile antrene edildiğini göstermektedir.
Fakat, takvime baktığımızda ekim ayın sonuna geldiğimizi ve yavaş, yavaş Beşiktaş takımın formdan düşmesi gerektiğini, en-azından bilim bunu ‘’emrediyor’’, diye düşünmememiz imkansızdır.
Bu durumda ne yapmalı?
Birincisi, rotasyona hazırlanmış futbolcuları varsa, onları yavaş yavaş oynatmalı. Bir  Uğur Boral mesela uzun zaman forma için adeta ‘’ağlamaktadır’’… Burada asıl problem o futbolcular  formda göreve hazırlar mı? Fenerbahçe Soma turnuvasında o yedek futbolcuların süper performanslarını gördük, ama önemli olan şimdiki durumları olacaktır.
 İkincisi, sakatlıklarından dolayı şu ana kadar hiç forma girememiş futbolculara gereğini yapıp, sağlıklı, formda daha verimli takımda görmektir. Bir Sosa örneğin, takıma katkı olarak yapacak çok şeyleri vardır.
Üçüncüsü, formları düşmekte olan as futbolculara özellikle milli aralarda ve özellikle kuvvet niteliklerini takviye edip, gereken çalışmaları yapılmasıdır. Kart cezalılara ''kısa dönem'' takviye antrenmanları da çok yararlı olacaktır. Böylece, onların form durumlarını 2-3 hafta fazladan uzatmış, takıma katkılarını fazlaştırma şansı yakalanmış olur.
Dördüncü, takımın bazı antrenmanlarını değişik, genelde doğa  ortamlarda yaptırıp, psikolojik tarafından da katkı yapılmış olacaktır.
Kısacası, Bilic ve ekibin asıl sınavı kasım ve aralık ayında olup, silindirin altından tavşan çıkarabilecekler mi, hepimizin merak konusudur... 


                                                                                                            Ertan Hatipoğlu

En okunanlar