23 Kasım 2014 Pazar

GAZİANTEPSPOR'UN 2.HATASI

                      




Gaziantep takımı akıl dolu bir hazırlık yaptıktan ve yaklaşık iki buçuk ayına rüzgarı arkasına aldıktan sonra, yaptığı 2  futbol dışı ‘’basit hatalar’’dan dolayı, rakiplerine yaklaşık 5 puan bırakıverdi!

Birinci hataları, hatırlayacaksınız sezonun hemen başında, ilk milli arada Eskişehir ile yaptıkları o gereksiz hazırlık maçı ile yapmışlardı. O günlerde yüksek rakımdan geleli yaklaşık 10 gün olmuştu ve futbolcuların organizmaları başka bir adaptasyon süreç ile meşgul oluyordu…O süreçte değil hazırlık maçı, deyim yerindeyse, satranç maçına bile çıkmamaları gerekirdi! Çıkarak zaten yüklü bedenlerini bir de fiziksel yükü ilave etmişler, daha sonraki evinde oynadıkları lig maçında Erciyes’e 2 puan bırakmışlardı. Yani, yaptıkları o hatanın anında cezaları kesilmiş, iyi giden işlerine, kendi kendine çelme atmışlardı.

Daha sonra, her şey düzelmiş, rüzgarları yine hep arkadan esmeye devam ediyordu.Hatta Fenerbahçe deplasmanında o talihsiz, aleyhlerine verilen penaltı olmasa, puan veya puanlar ile kucaklaşabilir, ligin iyice zirvesine yerleşebilirlerdi.

İkinci hatalarını ligin 10. Haftasından önce, Konya deplasmanına 2 gün önce gitme ile yapılmış, dervişlerin şehrinde artık her şey futbolun diğer unsurlarına kalmış, kısacası mucize gerekirdi. Konya stadın rakım değerleri 1100 cıvarında gözükürken, yaklaşık 2 misli daha alçak yerden oraya 2 gün erken gitmek,  futbolcuların  o rakıma uyum süreçlerini başlatılmış, maç esnasında ‘’2 cephede’’ savaşmak demektir. Ve ceza hemen kesilir, işler düzgün giderken, ağır yenilgi alınıyordu…

Futbolda basit hatalardan dolayı alınan yenilgilerin yanı sıra, dışından yapılanlardan da bir o kadar zarar görülür. Takımlarımız bir an önce bu tür hatalardan kendilerini korumak amaçlı ile, bu konularda bilgisi, tecrübesi olan danışmanlarla çalışmaları gerekir. Antep takımı o tür hizmet kullansaydı, şimdi puanı fazla ve morali tavan yapmıştı. Herkes onları parmak ile işaret eder, alkışlardı.

Bu hayatta en- pahalı şey tecrübedir, derler…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

RAFAEL NADAL'IN KÖK HÜCRE TEDAVİSİ




Rafa Nadal sırtında oluşan ağrılara karşı uygulamayı düşündüğü kök hücre tedavisinin sonuç alabileceğinden emin. Emin olmasına karşın, İtalya’da örneğin bu tür uygulamalar doping kullanılmış sayılır!?

İspanyol sporcuyu her zaman anti-doping kurallara saygılı olduğunu, özellikle sağlığını tehdit eden herhangi bir uygulamayı kabul etmeyeceğinden kuşkumuz yok, ama yine de kök hücre tedavisi nedir, kısaca anlatmayı görev bildik.

Büyüme faktörleri elde edilmesi için plazma kandan alınırken, daha sonra santrifüjlenir. Hasar gören yerlere enjekte edilerek, onların toparlanmasına, yeniden eski haline gelinmesine yardımcı olunur. Olay budur!

Aslında, sırtında uygulanması düşünülen metot ile, örneğin diz tedavisi için uygulananlar arasında fazla bir fark yoktur. Sadece sırt tedavisinde sırtın alt kısımlarında kök hücre temini için açılması gereken delikler onu daha agresif  kılmaktadır. Daha sonra bu hücreler yetiştirilip,  toparlanmayı hızlandırmakta kullanırlar.

Belli ki, ‘’Toparlanmayı hızlandırma’’ termini İtalya antidoping teşkilatının dikkatini çekmiş,  kendilerine göre araştırma yapmışlar ve ‘’Sağlığa zararlıdır!’’ diyerek,  sporda yasaklamışlar. Şimdilik sadece İtalya’da...

Modern sporda, özellikle milyarların döndüğü branşlarda sporcuların sakatlıkları çabuk geçmesi çok önemli bir konudur. Bununla paralel, son yıllarda gittikçe büyüyen bir antidoping sektörü vardır. Hiç kuşkusuz, Rafa sakatlık tedavisi örneği gibi bir çok tartışmalı pozisyonlar olacaktır. Burada, başta IOC olmak üzere çok çabuk kararını vermeleri gerekir; Profesyonel sporcular amatörlerden ayrı mı, beraber mi? 
Ayrıca,  WADA tüm dünyada nizamı nihayet sağlamak zorunda. Yoksa, İtalya'da başka, Türkiye'de bambaşka olamaz, değil mi?





                                                                                                Ertan Hatipoğlu

19 Kasım 2014 Çarşamba

REAL MADRİD'İN YENİ ''BUM-TAKA'' SİSTEMİ

            


Bu yılki Real Madrid takımın niyetini anlamak için  fazla müneccim olmamıza gerek yok. Tam 13 seri galibiyet ve güzel oyunuyla belli ki, ‘’kraliyet ‘’ takım Avrupa'da 11. Şampiyonluğa uzanmak istemektedir. Oysa ki, sadece 2 ay önce takım tereddütlü performansı ile taraftarlarını üzmekteydi…
Takımın futbolcuları, doğal olarak yeni bitmiş Dünya şampiyonasından dolayı hazırlıklarına geç başlamış, yeni form kazanmalı için sadece zaman gerekiyordu. Bu gerçeği net bilen Ancelotti sakin tavırları ile, herkesi etkilemişti.

Geçen sezon Angel de Maria, Alonso ve Mesut Özil’i kaybetmesine rağmen, uygun sistemi bulunca, kimse emsalsiz değildir tezini gözler önünde sermeyi başardı. Gareth Bale sakatlığı bile ‘’beyaz baleyi’’ durduramdı. Aslında, Carlo’nun doğru sistemi, yani ‘’BUM-TAKA’’yı bulmasına sebep olmuştu.
Real Madrid’in ideal sistemi, yani 4-4-2  oynamaktadır. Orta sahada oynattığı o karenin fiziksel  ve denge kapasiteleri tavan yapmış gözüküyor. Üstelik yeni transfer Kroos pas isabetinde tüfek atıcıları sporcularla kıyaslanacak duruma gelmiştir. Mordric süper form yakalamış, İsco ise topu ayağında sanki istediği kadar tutabilir hissi vermektedir. Üstelik, sahada onu izleyenler fazladan motive edilmiş tazıya benzetmektedir. James sol ayağını gittikçe artan tempo ile fazla konuşturmaya başlayınca, takımın orta sahası inanılmaz işlevsel oluverdi.

Hücumda Cristiano ve Karim Benzema’nın uyumuna ‘’Kuğu gölü’’ balesinde baş rol oynayanlar bile hayretle bakarlar. Dünya şampiyonasından daha erken dönen ve sakatlıklarla boğuşan Ronaldo, profesyonelliğini konuşturup, gollerini sıralamaya başlamış, Karim Benzema’nın kendine gelmesini uzun beklemesine rağmen, muradına ermiş durumdalar. Karin ‘’güncellenmiş’’ formunla her rakibe karşı kimseyi affetmeyen ‘’canavara’’ dönüşmüş gözükmektedir.

Ezeli rakipleri Barcelona oyun stili ‘’tiki-taka’’dan  çok daha  güzel, başarılı bir oyun sistemi izlemekteyiz. Madrid’li takım çok daha aksiyon, durdurulması zor bir stil ile piyasaya çıkmış durumdalar. Aktif iki arka savunma oyuncusunu da ilave edersek, kaliteli ses sistemi ile izlenen bir aksiyon filmine benzetebiliriz.

Kurşunlar odamızda dolaşmaktadır -BUM-TAKA-BUM-TAKA-TAKA...


Not: Bu yazı bir müddet once yazılmış olduğundan, Mordric'in talihsiz sakatlığı yoktu!



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

18 Kasım 2014 Salı

COŞAN CÜCELER




Dünya kupası sonrası döneminde, özellikle bir çok iştirak eden ülke takımlarında bir rehavet, düşüş gözlenmiştir. Hollanda, Rusya, Almanya, Portekiz, Yunanistan ve Bosna Hersek bunlardan en-bariz örnekleridir. Diğer taraftan, Rio’da olamayan, Avrupa kupalarında fazla başarılı kulüpleri olmayan ama iyi konsantre olup yeterli forma girip, başarılı olan ülkeler de var.  Çek Cumhuriyeti, İzlanda, Galler, Polonya, Avusturya gibi takımlar  Euro 2016 eleme maçlarında hem futbolları ile, hem de topladıkları puanlar ile, göze çarpanlar oldular.

Euro 2016 eleme maçları demişken, düne kadar puan alamayan, ‘’cüce’’ denilen ülkelerin sürpriz çıkışı, adeta haykırışlarına şahit olunmakta. Yakın geçmişinde rakiplerinden en-az 5-6  gol yiyen ülkeler, şimdi deplasmanda gelenekleri olan takımlardan puan ve puanlar kazanmaya başladılar!

İSRAİL takımı bu ülkelerin en-bariz örneklerinden sadece bir tanesi. İlk üç maçında 9 puan ile grubunda lider olurken, gölcü futbolcusu Omer Damari attığı 5 gol ile zirveye yerleşmiş durumda!

GÜNEY KIBRIS sürpriz yapan bir başka ‘’cüce’’ takımıdır. Topladığı 6 puan ve oynadığı dirençli futbolu ile herkesin takdirini almış durumdalar.

Ya, FAROE ADALARI takımın yaptığına ne denilir? Atina’nın ortasında yunanlıları o kadar üzdüler ki, Ranieri gibi bir hocanın göndermesine neden oldular. Yıllar da geçse, yunan takımı nereye gitse, adalar çizili pankartlardan kurtulamaz, hiç kuşkusuz…

SAN MARİNO, LİCHTENSTEİN ve MALTA takımları düne kadar rakiplerin gollerini saymakla meşgulken, şimdi puan almaya başlamış durumda. Oynadıkları futbolunda bariz ilerleme gözlenirken, artık onlara yan gözle bakanları çok zor anlar beklemektedir.

Avrupa futbolunda taşlar fena oynamaya başlamışken, bizim bu süreçte nasıl davranıp, pozisyon almalıyız? İlk yapacağımız, yeni Dünya spor evresine adapte olmak olacak, elit futbolcularımıza yeni toparlanma yöntemlerini özellikle anlatmalı, yerleştirmeliyiz. Bununla beraber alt yapımızda reformlar, ciddi kararlar almamız gerekecek.

Yoksa, cüce olma yolunda bizi kimse tutamaz! 




                                                                                                Ertan Hatipoğlu

14 Kasım 2014 Cuma

SÜPER LİG MOLASI

                        

2014-2015  yılı futbol Süper lig sezonu başlarken, takımlarımız farklı problemleri, strateji ve çözmeleri gereken vazifeleri vardı. Yarış çebine farklı dizilmiş, hazırlık evreleri başlama tarihleri farklı, programları ayrıydı. İlk yarıda toplam 17 turdan 9 tamamlanırken, çekişmeli, zirvede bol takımlı bir yarış gözükmektedir. 

Beşiktaş takımı sezon hazırlıklarını Avrupa ön eleme maçlarından dolayı erken açarken, rakiplerin böyle bir telaşı olmayınca, adeta ‘’yalnız savaşçılar’’ gibi yazın en-sıcak günlerinde Almanya ve İngiltere kamplarında ter döktüler. Antrenör sadakatını bozmayıp, futbolcuların niteliklerini daha ileriye taşıyıp, Feyenoord gibi takımı yenip, Arsenal’e kafa tuttular. Form grafikleri çok yukarılarda Soma Yardım turnuvasında Fenerbahçe ve Chelsea gibi rakiplerini süpürdüler. Lige iyi başlangıç yapmalarına rağmen, Avrupa ligi, Milli takım yoğunluğu ve kadro eksiğinden, ligin 9. haftasına kadar gereken puanları, lider koltuğuna kalıcı oturamadılar. En-iyi futbol oynayıp ve formda olmalarına rağmen hedefledikleri puanları toplayamayıp, özellikle ‘’kendi evinde’’ kaybettikleri puanlar yüzünden çok acılar çekerek zirvede tutundular. Bir çok futbolcusunda formdan düşme belirtileri nüks ederken, Bilic ve ekibi adeta bir sihirbaz gibi silindirin altından tavşan çıkarmaya çalışmaktaydı. Üç cephede ter dökecek futbolcuların varken ve bu gerçek sezon başı belliyken, neden tedbir alınmadı, sorulacak ilk akla gelen sorudur? Özellikle kasım ve aralık aylarında rotasyona hazırlamak üzere en-azından 2-3 futbolcu bulunamadı mı?
 Seneye Şampiyonlar ligine ön elemeli girme ihtimalini göz önünde bulundurmak, şimdiden strateji ve ona göre transferler yapılması gerekir. Yükü 5-6 futbolcudan alınıp dağıtılması en-mantıklı hareket gibi gözükmektedir. Stat problemi, yoğun maç trafiği, formdan çıkmış fazla futbolcusunu barındıran takım 1. devre zirveye yakın kalırsa, bir çok taraftarı için teselli ikramiyesi olacaktır.

Galatasaray takımı Mancini’nin programı Prandelli’ye uygulamak nasip olurken, çok rahat, acele edilmeden bir hazırlık yapmılmıştı. Rahatlık seviyesi fazla olmuş ki, geçen yıl Şampiyonlar liginde tur atlayan takımdan eser kalmamış, ligte de özellikle deplasman maçlarında fazla puanlar bırakıldı. Üç günlük dinlenmeler, formsuz futbolcu, sürantrene masalları ve yanlış transferler derken, iş geldi çattı Abdurrahim ağabey ve ekibine kaldı. Formsuz futbolcuları, ancak dişini sıkarak ligin zirvesinden düşmemeye çalışılırken, tüm ümitler 2. devreye taşındığını görünmektedir.
Kaliteli kadrosu ve iş bitirici yeni yöneticileri ile, Galatasaray takımı birinci devreyi ligin zirvesinde bitireceği izlenimi bırakmıştır. 

Trabzonspor Dünya şampiyonasından yeni gelmiş hocası ile son aşaması Erzurum planlanan, ama gidilemeyen, eksik bir hazırlık dönemi geçirse de, kendisi bir kondisyon abidesi olan Halilhodzic çocukların adeta pestilini çıkarıyordu. Burada sadece problem o antrenmanları gören futbolcu sayısı çok az kalmıştı, zira hepsini beğenmeyip takımdan uzaklaklaştırmıştı…Trabzon için 2 cephede oynamak aslında avantaj olmuş, her gün değişen takıma ‘’oturma’’ fırsatı veriliyordu. Veriliyordu, ama kibir dolu Vahid Hoca her malubiyetten sonra futbolcuları azarlar, şikayet eder, cep telefonundan  kendi transfer tekliflerini gösteriyordu. Her şeye rağmen takım özellikle Avrupa liginde çok iyi duruma gelmiş, yere sağlam basıyordu.
Yeni teknik adam çok rahat edecek, ama Trabzonun asıl çıkışı 2. devrede beklenmektedir. Doğal olarak son 8 maçında Trabzon takımı ligin zirvesine giremese de, fazla uzaklaşmaması ve daha sonra iyi bir hazırlık ile hedeflediği mevzilere ulaşmak olacaktır.

Fenerbahçe sezon başı hazırlıklarını geç başlamış, teknik adam değişiklikten sonra, tüm uğraşlara rağmen takım forma girememiş, hala ‘’antrenmanlı’’ vaziyetinle, kaliteli kadrosu sayesinde lider durumdadır. Sezon başı oynadığı hazırlık maçları ve ‘’kafa-kafaya’’ görüntüsü rakipleri Roma, Sevilla ve Olimpiyakos’u da şaşırtmış, taraftarlarını sevindirmişti. Ama şimdi baktığımızda forma girebilen bu üç takımın performansları nerede, Fenerbahçe'nin nerede? Sadece lige konsantre olmaları, yaş ortalaması yüksek bir takıma problem yaratmıyor, ama takım seneye Şampiyonlar ligine girerse, epey zorlanacaktır.
Birinci yarıda, son 8 maçı fikstür ve sade konsantrasyonu sayesinde lider bitiremezse de, zirvede olacak gibi gözükmektedir.

Anadolu takımlarımıza gelince, ilk göze çarpan oyun ve puan açısından favori takımlardan fazla farkları olmamasıdır. Özellikle Gaziantepspor, Mersin, Akhisar ve Bursa takımların zirveyi çok zorladıklarını, 1-2 şanssız maçları olmasa, ligin manzarası daha da ilginç hale gelebilirdi.
Yine de, bunun için daha 8 maçları var... 




                                                                                                               Ertan Hatipoğlu







10 Kasım 2014 Pazartesi

KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER

            İNGİLTERE PREMİER LİG

          



Premier lig üç puan sistemine geçeli, ilk 10 maçta 18 puan toplayamayan takım şampiyon olamadı. Bu istatistik veriye göre, bu yıl şampiyonluk şansı sadece Chelsea, Sauthampton ve Manchester Sity’de var. Tabi mucize olmaz ise… 

Bu yıl dedik de, Premier lig bu sezon gerçekten sıra dışı, beklenenden çok uzak. Arsenal-sıradan, bitmek bilmeyen sakatlıklar ve verim alınamayan futbolcular ile doldu, taştı, Tottenham- cılız, Liverpool- topa fikirsiz vuruşlar ve şuursuz koşmalar, Manchester United- büyük iddia ve maddi olanaklar, hoca olarak  ‘’ordinaryus’’ aldılar, ama top rakipteyken hala ‘’panikatak’’ geçirmekteler. Manchester Sity zaman-zaman oynayıp, aldıkları ücretlerin ancak 10% hak etmekteler. Burada tabi, şu anda dünyada belki de en-iyi santrfor olan Aguero’yu dahil edilmemek gerekir.

Chelsea takımı diğerleri normal futbolunu oynasalardı, sıradanlaşıp, göze batmazdı. Ama bu fon üzerinde gerçekten ‘’uzaylı’’görünmekteler. Diego Costa’nın sakatlık problemi olmasa, Mourinho gibi zeki biri, lig sonuna kadar maçlara değil de balık tutmaya gitse, yine şampiyon olurdu. Olurdu da, Şampiyonlar Liginde Maribor gibi takımı yenemediler. Önemli maçta yarım milyar dolarlık takımı beraberliği korumak zorunda kalırken izlemek, insanın tuhafına gitmektedir.
Premier lig dünyanın en-kaliteli ligi derler, ama bunu test eden Şampiyonlar ligi başka şeyler söyler. Chelsea takımı hala 2. tura bilet alamaması, diğerlerin performansları bariz rekabet edemeyecek olması, herşeyi açıklamaktadır. Premier lig dünyanın en-rekabetli ligi olabilir, ama asla en-kaliteli diyemeyiz. 

Şimdiye kadar ‘’büyüklere’’ göre şansı olmayan takımlar, şimdi büyük alkışlar, hürmet hakketmekteler. Sauthampton, Stock Sity, West Ham, Swansea gibi takımlara Ada’da bakışlar değişmiş, hatta QPR kendi ‘’eski model’’ hocası ve oyun stili ile alkışlar toplamaktadır.

Ne diyelim? Yaşasın Charlie Austin!  


                                                                                                       Ertan Hatipoğlu

7 Kasım 2014 Cuma

BEŞİKTAŞ'A NİYE PARTİZAN'LIK SÖKMEDİ?





Beşiktaş maçtan sonra derin bir ‘’Oh’’ çekti ve Avrupa liginde grubunda çok iyi bir duruma  gelirken,  bize olaylara bir başka açıdan bakmamıza sebep oluverdi.
Takımın ağustos ayından beri forma girdiğini ve onu kaçınılmaz olarak kaybetmeye mahkum olduğunu yazdık, çizmiştik…

İşin ilginç ve şanslı tarafı, karşısındaki Partizan takımı da ayni durumdaydı! Onlar da  ağustosta bulgar Ludogorets takımı ile Şampiyonlar ligi ön eleme maçları oynamış, kaybetmişlerdi. Onların da  git-gide düşen form grafikleri Beşiktaş’ın daha kaliteli kadrosu için her iki maç için avantaj olmuştu.

Belgrad’taki ilk maçta alınan o 4 gollü galibiyet, hem psikolojik olarak bir darbe, hem de Kartal’ların ikinci sayılabilir şansı oluverdi.

Akşamki maçta iki futbolcunun performansları, biraz şans, biraz kendi çabaları nedeniyle rakip takımın teslim olmalarını sağlamış, galibiyet getirmişti. Gökhan Töre’nin takıma geç gelmesi, ağustos ayında hala alınamayıp, forma girmemesi, dünkü maçın selameti açısından son derece şanslı bir  faktör oldu. Ayrıca, Erciyes’e karşı aldığı kırmızı kart ona yaklaşık 10 günlük kendine gelme ve ‘’Bataryaları şarj etme’’ fırsatı vermişti. Ve ‘’Formatı atılan’’ Töre gereğini yapıp, zafere damgasını vurdu.

Bir başka benzer sebeplerden formunu korumuş, iki golle maça damgasını vurmuş futbolcu Demba Ba’dır. Takıma biraz geç gelmesi, alışma aşamasında iki sakatlık geçiren gölcü, formunu koruma açısından son derece şanslı sayılır. Bir taraftan sakatlıklarını tedavi ederken, diğer taraftan bazı lig maçlarını pas geçip, aralarda aksayan fiziksel niteliklerin seviyesini yukarılarda tutmasını başardı,. Ayrıca, yorgunluktan dolayı, Olcay gibi örneğin, konsantrasyon kaybına uğramadı ve bir santrfora yakışır gereğini yapmayı başardı.

Son olarak, Beşiktaşı şanslı kılan son saniyelerdeki  o nefes kesen karambol ve rakip takımın topu direkte patlaması…Beraberlik durumda Kartal’ın  gruptan çıkması için, çok daha zor olurdu.

Kazanırken ne kaybediyorsun, kaybederken de ne kazanıyorsun bilemezsin, demişler…



                                                                                                Ertan Hatipoğlu

En okunanlar